FETÖ hâkimlerinin kumpaslar sonucunda mahkûm ettiği HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı M. Bahattin Temel ve Said Şahin ile Gazeteci Fikret Gültekin'in cezalarının Yargıtay tarafından onanmasına tepkiler gelmeye devam ediyor.

Konuyla ilgili İLKHA'ya değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı M. Hüseyin Yılmaz, söz konusu cezanın hukuk açısından skandal olduğunu söyledi.

Yılmaz, "Bu ceza hukuk açısından skandal bir karardır. Terör örgütü mensubu olduğu kesinleşen hâkim ve savcılar ile soruşturmayı yürüten emniyet müdürü ve polislerin FETÖ mensubu oldukları ortaya çıktıktan sonra böylesi bir dosyanın kapatılması ve beraat kararının verilmesi gerekirdi. Bu insanlar, bu cezaları verirken veya bu soruşturmaları yaparken kendilerine rakip olarak gördükleri bir camiayı bertaraf etmek için yargıyı, hukuku, güvenlik güçlerini, devletin bütün imkânlarını kendi örgütsel emelleri için kullanmışlar. Bu ortaya çıktı ve bunu ülkenin en yetkilisi olan cumhurbaşkanı da kabul ediyor. FETÖ'cü hâkim ve savcıları ihraç ederken de aynı şeyi söylüyordu. 'Bunlar hâkim ve savcı değil, örgüt mensubudur.' diyordu. O dönem ceza alanlar için yeniden yargılama kararı verilmesi lazımdı. Yürürlükte olan dosyaların ise tamamen kapatılması gerekirdi. Maalesef bu yapılmadı ve bu da bir çifte standardı gösteriyor. FETÖ'nün kurmuş olduğu kumpas, demek ki hâlâ birilerinin hesabına geliyor ve o insanlar da bu kumpası devam ettiriyor. FETÖ, zemini oluşturdu, bunlar da o zemin üzerine binayı dikiyorlar." dedi.

"Hâkimin bu sözleri kabul edilecek bir durum değildir"

Dönemin hâkiminin, Gültekin'e "Sabaha kadar kendinizi savunsanız da kararım değişmeyecek." dediğini hatırlatan Yılmaz, bir hukukçunun özellikle de sorgu hâkiminin bunları söylemesinin kabul edilecek durum olmadığına vurgu yaptı.

Söz konusu hukuksuzlukların yeni olmadığını, geçmiş dönemlerde de bu tür durumların yaşandığına ve şu anda yüzlerce mağdur insanın cezaevlerinde tutulduğuna dikkat çeken Yılmaz, şunları söyledi:

"Maalesef 90'lı yıllarda da şahit olduğumuz bu tür vakalar, Türkiye'de sürekli olagelmiştir. 90'lı yıllarda ceza avukatlığı yaptım. Özellikle Devlet Güvenlik Mahkemesindeki dosyaları 25 yıldan fazla bir süre takip ettim. O dönemde de hukukta keyfilik; adamına, örgütüne ve kişiye göre muamele vardı. Hâkimler, kendi ideolojik düşüncelerine göre olaya, dosyaya yaklaşıp ceza verebiliyorlardı ve bundan dolayı da 90'lı yıllardaki bu tip yandaş diyebileceğimiz, ideolojik yaklaşım sergileyen kişilerin, hâkimlerin, savcıların ve kolluğun çalışmasıyla, onların kurduğu komplolarla yüzlerce insan şu an hâlâ cezaevinde."

"FETÖ'cüler iktidarın gayri resmi ortağıydılar"

FETÖ'nün bir zamanlar kendini devlet olarak gördüğünü dile getiren Yılmaz, "Bu insanlar, kendilerini devlet olarak gördükleri için sırtını iktidara dayamışlardı. İktidarın gayri resmi ortağıydılar. İktidarın onları koruyup kollaması, himaye etmesi neticesinde pervasızlaşmışlardı. Bu pervasızlık, onlara bu skandal sözleri söyletiyordu. Yani, 'Biz, istediğimiz kişiyi derdest ederiz. Delil olmasına gerek yok. Kumpasımızı kurar, istediğimiz bilgi-belgeyi kişinin bilgisayarına, evine bırakır, orada yakalamış gibi yaparız. Ya da buna da gerek yok. Asılsız bir ihbar maili göndeririz ve şöyle söyleriz: Bak, mail vardır. Bu, yüzde yüz kesin ve doğrudur. Bu iş bitmiştir.' diyorlardı. Çünkü polis, hâkim, savcı, mahkeme, yargı onlardandı. 9'uncu Ceza Mahkemesi tamamen lağvedildi, kaldırıldı. Niçin? Tamamen FETÖ'nün denetiminde olduğu, özellikle bu siyasi davalara bakan mahkeme olduğu için. Çünkü orayı tamamen ele geçirmişlerdi. Böyle bir durumda kendini devlet olarak gören bu yapılar pervasızlaşıyordu ve bu pervasızlıktan asıl destek aldıkları yer ise iktidardı. İktidar, bunlara sırt ve arka çıkıyordu. FETÖ'cüler iktidarın gayri resmi ortağıydılar." ifadelerini kullandı.

"Kendilerine kumpas kurulunca vaveyla kopardılar"

Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "2010 yılında kendim, bu yapılan kumpaslarla ilgili İhya-Der, Adıyaman Vahdet-Der ve Ankara ile Adana'daki bazı dosyalar olsun, FETÖ'cü kolluğun, savcı ve hâkimlerin kurduğu kumpasları, delilleriyle beraber dosyalayıp o zaman başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisine verdik. Dosyayı teslim ettiğimizde, 'Bunlar abartıyorlar, niçin kumpas kursunlar ki?' demişti. Ama 17-25 Aralık'ta kendilerine kumpas kurulunca iktidar olmalarına rağmen 'Bize kumpas kurdular.' diye vaveyla kopardılar. Kendilerini oradan zor kurtardılar. Peki, sıradan bir vatandaş, savunmasız bir vatandaş kendisini nasıl korusun ve muhafaza etsin? Bunca gücü arkasına almış, devletin silahını, cübbesini, bütün kamu kurum ve kuruluşlarındaki yetkiyi arkasına almış olan bir örgütle, sıradan bir vatandaş, bir cemaat, bir grup nasıl mücadele etsin ki? Edemez. O zaman tek bir şey kalıyor. FETÖ'nün kurduğu bu kumpaslarla mağdur olan herkesin yeniden yargılamaya tabi tutulması gerekiyor."

 "FETÖ'cüler özellikle İslami kesimlerle uğraştılar"

"FETÖ'cüler özellikle İslami kesimlerle uğraştılar. Bölge genelinde de Mustazaflar camiası ile uğraştılar." diyen Yılmaz, "Niçin? Çünkü burada yüzbinlerin katıldığı etkinlikler yapılıyordu, mitingler tertipleniyordu. Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz ki komploların arkasında iktidarın desteği var. İktidara rağmen bu kadar pervasız olamazlardı. 2000'lerden bugüne kadar bu camiaya yapılan her türlü zulmün arkasında iktidarın zulmü vardır. Özellikle 15 Temmuz sonrasında sisteme biat etmiş olan bir AK Parti iktidarı var ve bu iktidar, sisteme biat etmeyen bütün camia ve cemaatleri sistem ve kendisi için tehlike olarak görüyor. Hele hele Mustazaflar camiasını ve HÜDA PAR'ı kendisine tehlike olarak görüyor. 'Bölgede hatırı sayılır bir etkinliği var ve ileride benim için tehdit ve tehlike olabilir.' diye tasfiye etme girişimleri onların da hesabına geliyor. FETÖ'cüler zulmederken onlar üç maymunu oynadılar ve bugün yine derin yapının kontrolünde olan yüksek yargının yaptığı bu zulme seyirci kalıyorlar. Üzerine gidiyor ve kumpas kuranları anında ihraç ediyorlar. HÜDA PAR'a yapılınca bu onların hesabına geliyor. Hesabına gelmemiş olsaydı eğer kanaatimce hemen işlem başlatılır, 'Nasıl böyle garabet içeren bir karar verirsiniz, nasıl böyle hukuk dışı bir karar verirsiniz?' diye adım atarlardı." şeklinde konuştu.

"Adalet Bakanlığının yapacağı şey iki satır yazı yazmaktır"

Yılmaz, "Yakalayanı, soruşturma yapanı, yargılayanı ve tutuklayanı hepsi FETÖ'cü olan böyle bir dosyada tamamen legal ve yasal faaliyetler suç olarak değerlendirilmiş ve böyle bir dosyayı Yargıtay kalkıp onaylıyor ve ceza veriyor. Böyle bir durumda Adalet Bakanının yapacağı şey, bu hâkim ve savcılar hakkında gerekli tahkikatı yapmaktır. Bunlar kimdir? Niçin bunu yapıyorlar? Yoksa bunlar gizli FETÖ'cü mü? Yoksa başka derin yapılara hizmet eden, hükümete, iktidara karşı ayrı bir komplo içerisinde olan insanlar mıdır? Bunu soruşturması gerekiyordu ama yapmadılar. Adalet Bakanlığı ve iktidar, eğer gerçekten bu hukuksuzluğu tasvip etmiyorsa bunun yolu çok açık. Adalet Bakanlığının yetkisi var. Yazılı emir ile bozma diye bir şey var. Dosyayı yeniden yargılama için açtırır ve dosyanın yeniden yargılama sürecinde bozulmasını sağlar. Açık ve nettir. Zor bir şey de değildir. Sadece yapacağı şey iki satır yazı yazmaktır." dedi.

"FETÖ'nün kumpaslarından emin olmak için AK Parti idarecisi mi olmak gerekiyor?"

Yılmaz, verilen kararla adaletin kalan son kalıntılarının altına dinamit konulduğunu anlatarak, "Bir nevi, 'Tamam, ben tasvip etmiyorum ama olan da olmuş, ne yapalım? Hukuktur, yargıdır, yargı bağımsızdır. Yargıya müdahale edemeyiz.' diyorlar. Siz bunu dışarıda Amerika'ya, Almanya'ya karşı söylediniz ama ne oldu, Rahip Brunson'u serbest bıraktınız. Alman ajanı olarak suçladığınız kişiyi yine serbest bıraktınız. Kendi vatandaşına karşı olduğunda, yargı tarafsız ve bağımsızdır. Ama gücü yetene karşı ya da FETÖ'cü olduğu ispatlanmış olan ve bunlara dava açılan, yüksek makamlarda olup iktidara yakın olan, AK Parti iktidarında akrabası, kardeşi, kayınbabası olan kişiler hemen serbest bırakıldılar ve davaları düşürüldü. FETÖ'nün kumpaslarından emin olmak için AK Parti idarecisi mi olmak gerekiyor? Ya da AK Parti'de bir yakınının yüksek makamlarda mı olması gerekiyor? AK Parti iktidarı, zaten adaleti sağlayamadı. Bu son kararla adaletin kalan son kalıntılarına da belki dinamit koyup patlattı. Son darbeyi de bu kararla vurdular." ifadelerini kullandı.

"Adaletsizlik zirve yapmış durumda"

Adaletsizliğin şu an zirve yapmış durumda olduğuna değinen Yılmaz, "Sadece HÜDA PAR camiasına karşı değil, farklı kesimlere de karşı. FETÖ ile mücadelede de adaletsizlik diz boyu." diyen Yılmaz, "Etkin olan FETÖ'cülerin hepsi dışarıda. Tanıdığımız, bildiğimiz, gördüğümüz insanlar var. Cumhurbaşkanı, 'Tabanı ibadet.' diyor. 'İbadet' olan tabanı içeride, 'ihanet' dışarı kaçtı. 'Ticaret', AK Parti içindeki hatırı sayılır eş dostları tarafından serbest bıraktırıldı. Geriye, onu cemaat bilip, dini ve saf duygularla oraya giden dindar insanlar kaldı. İşte bunlar cezaevinde! Bunu da mı görmüyorlar. Maalesef görmek istemiyorlar." şeklinde konuştu.

"Sistemin kendisi zulüm üretiyor"

Tüm bu yapılanların amacının sistem için tehlike oluşturabilecek İslami kesimlerin peyderpey tasfiye edilmesi, bu kesimlerin bir şekilde siyaset sahnesinin dışına itilmesi veyahut toplum nezdinde itibarsızlaştırması olduğunu kaydeden Yılmaz, mevcut sistemin zulüm ürettiğini söyledi ve şunları ekledi:

"Böyle bir iktidardan da adalet değil ancak zulüm beklenir. Çünkü sistemin kendisi zulüm üretiyor. Kuruluşundan bu yana zulüm üzerine kurulan bir sistem ve bu sisteme teslim olup iktidarlarının devamı için sistemi savunan bir iktidar var. Siz bu sistemi savunuyorsanız o zaman zulüm üretmekten başka bir şey yapamazsınız. Sistemin zulüm üreten mekanizmasını devam ettiriyorsunuz demektir. Dindarları, İslami kesimleri de bir nevi sisteme entegre etme konumuna gelmiş olursunuz. Yani Kemalist sistemin zulümlerini, yanlışlarını bertaraf etmeden, dine ve dindara olan bakış açısını değiştirmeden, sistemi Müslümanlarla barıştırmadan, Müslümanları sistem ve devletle barıştırma ve entegre etme projesidir bu. Görünen o ki son zamanlarda, bu projeye direnen kim varsa tasfiye etmenin yoluna gidiyorlar ve zulüm ediyorlar. Bu da zulümle abat olanın sonunun berbat olacağının işaretidir." (Muhammed Said Aksoy, Hamza Adiyaman - İLKHA)