20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle yazılı açıklamada bulunan Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi, çocukların uğradığı hak ihlallerinin giderek arttığına dikkat çekerek, sığınmacı ve mülteci çocukların, yasaların sağladığı haklara erişemediğine vurgu yaptı.
Mülteci yoksulluğunun, beraberinde, çocuk ölümleri, çocuk işçiliği, dilencilik, çocuk fuhuşu ve ticaretini de getirdiği dile getirilen açıklamada, "Ülkemizde 1995 yılında yürürlüğe giren B.M. Çocuk Hakları Sözleşmesi, Amerika dışında bütün dünya ülkelerinin kabul ettiği en geniş katılımlı sözleşmedir. Bu sözleşme ile hüküm altına alınan çocuk haklarına taraf ülkelerce riayet edilmediği, hak ihlallerinin tüm dünyada olduğu gibi ne yazık ki ülkemizde de artarak devam ettiği ve son günlerde bölgemiz özelinde çocuğun yaşam hakkı ihlalinin ciddi anlamda arttığını görmekteyiz." ifadeleri kullanıldı.
"Dünyada, çocukların uğradığı hak ihlalleri giderek artmakta"
Dünyada, çocukların uğradığı hak ihlallerinin giderek arttığı belirtilen açıklamada, "Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde yer alan çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren 17-29 ve 30'uncu maddelerine koyduğu çekincenin, çocuğun ruhsal gelişimi için doğru olmadığını ve bu çekincelerin derhal kaldırması gerektiğini vurgulamak isteriz. Tüm dünya Ülkeleri genelinde ve ülkemiz özelinde de çocukların uğradığı hak ihlalleri giderek artmakta, yaşam hakları ihlal edilen, her yönü ile sömürülen çocuk işçilerin, cinsel istismara maruz kalan ve fuhuşa itilen çocuk sayısının hızla artması bizleri endişelendirmektedir." denildi.
"Sığınmacı ve mülteci çocuklar yasaların sağladığı haklara erişemiyor"
Sığınmacı ve mülteci çocukların yasaların sağladığı haklara erişemediği ifade edilen açıklamada, "Komşu ülke Suriye'de 2011 yılından beri savaş nedeniyle yaşanan kitlesel göçlerde, ülkemizdeki göç yönetimi ve yasadışı göçle mücadeledeki yetersizliklerden en fazla yara alan kesimin çocuklar olduğu; bu süreçte çocukların yaşama ve korunma haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiği herkesçe bilinmektedir. Yasal kapsamda yaşama, sağlık, eğitim ve barınma haklarına ilişkin düzenlemeler mevcut olmakla birlikte, göç yönetimindeki idari yetersizlikler ve altyapı sorunları nedeniyle sığınmacı ve mülteci çocuklar yasaların sağladığı bu haklara erişememekte, iyi beslenememekte, sosyal izolasyon ortamında büyümekte, hastalandıklarında uygun tedaviler görememekte, nitelikli eğitim haklarından mahrum kalmakta, cinsel istismara ve her türlü riske açık hale gelmektedirler." denilerek yaşanan duruma tepki gösterildi.
"Mülteci yoksulluğu, çocuk fuhuşu ve ticaretini de beraberinde getirmektedir"
"Mülteci yoksulluğu, beraberinde çocuk ölümleri, çocuk işçiliği, dilencilik, çocuk fuhuşu ve ticaretini de getirmekte ve mücadele edilmesi gereken komplike sorunlar olarak artış göstermektedir." denilen açıklamanın devamında şunlar kaydedildi:
"Birleşmiş Milletler, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 22'nci Maddesi'ne göre, Türkiye, kendi topraklarında mülteci olan tüm çocukların Sözleşme'de yer alan haklardan faydalanması için gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. En temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlali ne yazık ki çocuklara yönelik olarak her geçen gün artış göstermektedir. Bölgemizde Kürd sorununa paralel gelişen ve son 3 yılda yoğunlaşan toplumsal olaylarda devletin negatif yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve doğrudan kamu görevlilerinin fiili ile ortaya çıkan yaşam hakkı ihlallerinin yanı sıra yine birçok çocuk anlamını dahi bilmediği ağır suçlamalarla adli mekanizmalarla tanışmış, tutuklanarak, karakollarda, sokaklarda, cezaevlerinde kolluk güçleri tarafından şiddette maruz kalarak, uzun süre sağlıksız cezaevlerinde tutuklu kalmışlardır.
Devletin güvenlik güçleri tarafından, 'Silahla vurulmak, bombayla öldürülmek, mayına basmak, zırhlı araç altında kalmak, savaş uçaklarıyla vurulmak' gibi nedenlerle yaşamını yitiren çocuk sayısının rakamlarla telaffuz edilmesi bizleri yaraladığından rakam telaffuzundan bugün kaçınacağımızı ifade etmek isteriz."
"Kamu görevlilerinin faili olduğu birçok çocuk ölümü cezasız kalmaktadır"
Çocuk ölümlerinin üzerinin sistematik bir şekilde örtüldüğüne işaret edilen açıklamanın devamında şunlar kaydedildi:
"Kamu görevlilerinin faili olduğu birçok çocuk ölümü cezasız kalmakta, failleri adeta sistematik bir şekilde ödüllendirilip, yargılamaları cezasızlıkla sonuçlandırılmaktadır. Bugüne kadar kolluk güçleri tarafından öldürülen çocukların ölümü ile ilgili başlatılan birçok soruşturma dosyasında kayda değer hiçbir ilerlemenin ve etkin soruşturmanın yapılmaması bu dosyalarında üstünün örtülüp, faillerinin yargılanmama ihtimalini düşündürmektedir. Ceylan Önkol ve Roboski'de hiçbir failin bulunmaması ve yargısal tüm aşamaların sonuçsuz kalması devletin yakın acı gerçeği olduğunu bilmekteyiz."
"Cezaevleri, çocuğu topluma kazandırmadığı gibi toplum dışına itiyor"
Diyarbakır Çocuk ve Gençlik Ceza İnfaz Kurumu'nda 16 yaşında F.T. isimli çocuğun, bir infaz koruma memurunun fiziksel saldırısına maruz kaldığına ilişkin haberlerin kamuoyunda ve basında yer bulduğuna ve bunun üzerine Baro Çocuk Hakları Merkezi ve Cezaevi Komisyonunda gönüllü çalışan meslektaşları tarafından F.T. isimli çocuğun ziyaret edilip, görüşüldüğü belirtilen açıklamanın devamında, şu ifadelere dikkat çekildi:
"F.T, 1 Kasım günü kitap okuduğu sırada H. isimli ve alkollü olduğunu belirttiği infaz koruma memurunun kendisine yönelik boğazını sıkmak suretiyle boğmaya çalıştığını ve tehdit ettiğini belirtmiştir. Çocuk mahpus F.T, yaşamış olduğu bu durumu aynı kısımda kaldığı arkadaşlarına anlattığını, yine cezaevi müdürüne de anlatarak şikayette bulunduğunu ve bunun üzerine darp raporu aldığını da beyan etmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ile konu hakkında yapmış olduğumuz görüşme neticesinde infaz koruma memuru hakkında idari ve adli soruşturmanın başlatıldığını belirtmişlerdir. Ancak şüpheli İnfaz koruma memurunun çocuk mahpusu tehdit ettiği iddiası göz önüne alındığında bu şüphelinin halen çocuğun bulunduğu cezaevinde çalışıyor olması çocuğun yaşam hakkını ve can güvenliğini tehlikeye atan bir durum olduğunun göz ardı edildiği bir gerçektir. Yaşanan bu olay ve buna benzer birçok durum bizlere bir kez daha cezaevleri koşullarının çocuklar için uygun olmadığını, cezaevlerinin çocuğu topluma kazandırmadığı gibi toplum dışına ittiğini, cezaevleri dışında çocukların topluma kazandırılmasını hedefleyen modellerin derhal tartışılmaya başlanarak hayata geçirilmesinin zorunlu olduğunu bizlere göstermiştir.
"Çocukların maruz kaldığı sıkıntılara kalıcı çözümler üretilmeli"
Açıklamanın devamında, şu ifadelere yer verildi:
"Saydığımız tüm bu hak ihlalleri neticesinde; uluslararası sözleşmelere taraf olan ülkelerin, çocuk haklarını tanıması sadece kâğıt üzerinde kalmakta fiilen çocukların yaşama ve gelişmesi için çaba harcanmadığını, sözleşmenin içselleştirilmediğini göstermektedir. Çocukların daha iyi bir yaşam sürdürmeleri için öncelikle başta siyasal iktidar olmak üzere tüm siyasilerin, partiler üstü bir anlayışla meseleye bakmaları ve çocukların maruz kaldığı sıkıntılara kalıcı çözümler üretmeye çalışmalıdırlar." (Muhammed Said Aksoy - İLKHA)