Bismillahirrahmanirrahim
Küfür, şirk ve zulüm karanlığının yeryüzünü sardığı ve insanlığın bütünüyle şeytan ve taifesinin hâkimiyeti altına girdiği bir dönemde, yeryüzüne ilahi bir nur düşüverdi. Bu nurun ilk kıvılcımıyla Kisra sarayının sütunları yere serildi, ateşperestlerin hiç sönmeyen ateşi sönüverdi, Beytullah’ta bulunan putlar devriliverdi. İnsanlığın hidayeti ve kurtuluşu için bir umut ışığı yeniden doğuverdi. Yeryüzüne teşrif buyuran zat, peygamberlik zincirinin son halkası, Hatemünnebiyyin Muhammed Mustafa (s.a.v) idi.
Küfür, şirk ve zulüm karanlığının yeryüzünü sardığı ve insanlığın bütünüyle şeytan ve taifesinin hâkimiyeti altına girdiği bir dönemde, yeryüzüne ilahi bir nur düşüverdi. Bu nurun ilk kıvılcımıyla Kisra sarayının sütunları yere serildi, ateşperestlerin hiç sönmeyen ateşi sönüverdi, Beytullah’ta bulunan putlar devriliverdi. İnsanlığın hidayeti ve kurtuluşu için bir umut ışığı yeniden doğuverdi. Yeryüzüne teşrif buyuran zat, peygamberlik zincirinin son halkası, Hatemünnebiyyin Muhammed Mustafa (s.a.v) idi.
Ya Resulallah! Sünnetinle ve örnek hayatınla önümüzde ışık olup hayatımızda hep diri kaldığın için, namazlarımızın tüm teşehhütlerinde Sana: “Esselamü Aleyke Eyyühennebiyyü/ Selam Sana ey nebi!” diyoruz. Bin dört yüz küsur senedir vefat etmenle beraber hep Sana, bir muhatap olarak selam vermekteyiz. Zira Rabbimiz Seni, karşımızda hep muhatap görüp selam vermemizi istemiştir. Çünkü Senin o pak sünnetin, hayatımızın bütün lahzalarında hep taptaze ve dipdiridir.
Hz. Aişe (r.anha) validemizden Resulullah (s.a.v)’ın ahlakı sorulduğunda, cevaben; “Onun ahlakı Kur’an’dı” demiştir. Resulullah (s.a.v)’ı örnek edinen Müslümanlar, aynı zamanda Kur’an’ın da birer canlı misalleridirler. Resulullah (s.a.v)’ın hayatının bütünü, kuşkusuz Kur’an’ın parlak bir yansımasıydı. Onun için Rabbimiz; “Kasem olsun ki sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü ümit eden ve Allah’ı çokça zikreden kimseler için Allah’ın Resulünde güzel bir örnek vardır” (Ahzab: 21) buyurmuştur.
Resulullah (s.a.v)’ı örnek edinenler, hayatını onun şahsiyeti ve vasıflarıyla şekillendirmeye çalışanlardır. Yazımızın başına aldığımız ayeti kerimede Rabbimiz, Resulullah (s.a.v)’ın dört vasfını zikretmiştir. Bunlar: “Aziz, Haris’ün bil müminin, Rauf ve Rahim” sıfatlarıdır. Resulullah (s.a.v)’ı örnek edindiğini iddia eden bir Müslüman, azizdir, zilletin her türlüsünü reddeder. Zira Resulullah (s.a.v)’ın hayatında, zilletten en ufak bir belirtiye rastlayamazsınız. Şartlar her ne olursa olsun O; küfre, nifaka, tuğyana ve zulmün her çeşidine başkaldırmış, Rabbinin Ona yüklemiş olduğu görevi en iyi şekilde yerine getirmiştir. Onu seven, Onu örnek edinen, Onu kendisine rehber kabul eden her Müslüman küfür, zulüm ve adaletsizliğe karşı durup, izzetlice sorumluluklarını yerine getirmeye gayret gösterendir. Sorumluluk sahibi hiçbir Müslüman bunlara karşı sinip köşesine çekilemez, vurdumduymaz olamaz. İslam’ın bütün değerlerine savaş açıldığı ve Müslümanların zulüm altında bulunduğu bir ortamda Müslümanın, gündelik hayatıyla meşgul olup sıradan insanlar gibi bir yaşam sürdürmemesi gerekir.
Resulullah (s.a.v), “Haris’ün bil müminin/ müminlere aşırı düşkün idi.” Onların başına gelen bela ve musibetlerden dolayı, gözüne uyku girmez ve onların acılarıyla hep kıvranırdı. Yine bir hadis–i şeriflerinde, “Müminlerin dertleriyle dertlenmeyen bizden değildir” buyurmuştur. Bugün dünyanın dört bir yanında Müslümanlar, zulüm ve baskı altında yaşamaktadırlar. Gün yoktur ki kâfirlerin elleriyle veya onların kurdukları oyun ve tezgâhlarla Müslümanlar öldürülmesin, sakat bırakılmasın ve zindanlara atılmasın. Müslümanları imanlarından döndürmek için her türlü şeytani tezgâhlar kurulmakta ve fitneye düşürülmeye çalışılmaktadır. Peygamber (s.a.v)’i örnek edinen, Onu kendisine rehber kabul eden herkes Müslümanların dertleriyle dertlenmeli, kardeşlerinin içerisinde bulundukları sıkıntıları gidermek için elinden gelen bütün çabayı sarf etmelidir.
Resulullah (s.a.v), Müslümanlara karşı Rauf/şefkatli idi. Bilindiği gibi “Rauf ve Rahim” sıfatları, Allah (c.c)’a mahsus iki sıfattır. Ve bu iki sıfat, Resulullah (s.a.v)’tan başka hiçbir mahlûka verilmemiştir. Resulullah (s.a.v), Müslümanlara karşı, büyük şefkat sahibi idi. Onların, imandan sonra küfre dönmemeleri ve cehenneme müstahak olmamaları için, gece gündüz çırpınmış, dua etmiş, öğütlerde bulunmuş ve o şefkat dolu kucağını bütün bir ümmete açıp onları muhafaza etmeye çalışmıştır. İnsanlığa karşı o kadar şefkatliydi ki Rabbimiz; “… Neredeyse kendini mahvedeceksin” (Şuara: 3) diye buyurmuştur. Evet, insanlar iman etsin, kurtulsun ve ilahi azaba müstahak olmasın diye, neredeyse kendini helak edecekti. Onu seven, Onu örnek edinen, Onu kendisine rehber kabul eden, Onun takipçisi olduğunu iddia eden ebeveynler evlatlarını dünya ve ahiret helakinden kurtarmak için çırpınmak ve ıstırap çekmek zorundadırlar. Şefkat Peygamberi (s.a.v) gibi başta çocuklarına sonra da en yakınlarına ve tüm müminlere şefkat gösterip onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekir.
Resulullah (s.a.v); müminlere karşı Rahim/merhamet dolu idi. Müslümanlara karşı hep merhamet kanatlarını açmış ve onları o merhamet kanatları altında tutmaya çalışmıştır. Onun hayatının hiçbir noktasında, gazapla ve intikam hırsıyla hareket ettiği görülmemiştir. Onun bütün fiil ve eylemleri merhamet yüklü idi. Savaşları dahi, Onun insanlığa olan merhametinin bir yansımasıydı. Onun savaşları, insanlara zulmeden ve onları iman nimetinden mahrum bırakmaya çalışan zorbalara ve tağutlara karşı idi. Nerede bir zulüm görülmüşse, o zulme karşı durmuş ve onu bertaraf etmenin hesabı içinde olmuştur. Onu seven, Onu örnek edinen, Onu kendisine rehber kabul eden, onun takipçisi olduğunu iddia eden her Müslüman, Müslümanlara karşı merhamet kanatlarını germeli, onların çekmiş oldukları acılardan dolayı ıstırap duymalı, müminlere karşı asla öfke ve kin beslememelidir.
Resulullah (s.a.v)’in, veladet devri seniyesinin coşkuyla karşılandığı, Müslümanların Ona olan biat ve bağlılıklarını tazeledikleri bu rahmet ve bereket dolu zamanda, her Müslümanın tekrar tekrar düşünmesi ve Resulullah (s.a.v)’a ne derece bağlı olduğunu gözden geçirmesi gerekir. Resulullah (s.a.v)’a bağlılık demek, Kur’an’ı anlayıp yaşamaktır. Resulullah (s.a.v)’ın yolunda olmak, Onun sünnetini anlayıp yaşamaktır veya en azında bunu yaşayan Müslümanlarla beraber olup onlar gibi yaşamaya çalışmaktır.
Resulullah (s.a.v)’a bağlılığımızı bir kez daha ilan ettiğimiz ve Onun izinden asla ayrılmayacağımızı taahhüt ettiğimiz bu bereket dolu zamanda, Kur’an–ı Kerimi ve Peygamberimizin sünnetini daha iyi anlamak ve yaşamak üzere Rabbimize söz verip, bu sözümüzü de yerine getirmeye çalışmamız gerekir. Evlerimizi, Kur’an ve Hadis tedrisinin yapıldığı medreselere çevirelim. Bulunduğumuz sokak ve mahallede mutlaka Kur’an, Hadis… tedrisinin yapıldığı İslami eğitim kurumlarımızı oluşturalım. Yediden yetmişe, çocuk, genç, yaşlı bir bütün olarak bu konuda seferber olalım. Herkes gücü ve istidadı nispetinde bu seferberlik içinde yer almalıdır. Her Müslümanın bu konuda mutlaka yapabileceği şeyler vardır. Önemli olan, bütün varlığımızla, Kur’an ve Sünnete olan bağlılığımızı ortaya koymamızdır.
Peygamber (s.a.v)’i seven, Onu örnek edinen, Onu kendisine rehber kabul eden, Onun takipçisi olduğunu iddia eden her Müslüman, bu alanda çok faal olması ve bütün imkânlarını ortaya koyması lazımdır.
Ya Rabbi! Peygamber sevgisini bütün zerrelerimize yerleştir ve Ona olan bağlılığımızı pekiştir!
Allah’a (cc) emanet olun.
İnzar Dergisi / Başyazı / Nisan 2012