Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, anayasa aracılığıyla da milletin farklı siyasi çizgilerini zapturapt altına alma, devlet ve millet arasında bir gerginlik oluşturma zihniyetinden uzak durulması gerektiğinin altını çizdi. Gül, ayrıca hesap verebilirliğin hakim olmasının, demokratikleşme yolundaki en önemli imtihanlarından biri olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi’nin 50. kuruluş yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmada, yeni anayasaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Anayasaların tepkisel saiklerle hazırlanmaması gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, “Anayasalar, toplumun gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayacak, gelişmesine izin verecek sadelik, esneklik ve tutarlılık içinde olması halinde kalıcı olabilir.” dedi.

Gül, “Anayasa aracılığıyla bir önceki dönemin mağdurlarını muktedir ve mağrur kılma çabası hep menfi neticeler doğurmuştur. Çünkü anayasalar, yalnızca bugünün güç dengelerine ve ihtiyaçlarına göre dizayn edilemez.” ifadelerini kullandı.

Ardından yeni anayasanın özellikleri hakkında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti: “Yeni anayasamız, esnek ve özgürlükçü karaktere sahip olmalı, anayasa aracılığıyla milletin farklı siyasi çizgilerini zapturapt altına alma, devlet ve millet arasında bir gerginlik oluşturma zihniyetinden uzak durmalıdır. Yeni anayasa, 200 yıllık anayasa ve demokratikleşme çabalarımızın kazanımlarını pekiştirmeli; millet olarak mutabık olduğumuz birlik ve bütünlüğümüz ile demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin temel ilkelerinden taviz vermemelidir. Yeni anayasa devletin, milletin hizmetinde olduğunu unutmamalı; vesayeti örtülü bir şekilde başka organlar aracılığıyla sağlamak yerine, çağdaş demokrasilerde olduğu gibi açık bir şekilde halka tevdi etmelidir.”


"HESAP VEREBİLİRLİĞİN HAKİM OLMASI DEMOKRATİKLEŞME EN ÖNEMLİ İMTİHANLARINDAN BİRİDİR"

Cumhurbaşkanı Gül, modern demokrasinin en son ve en önemli ögesi olan hesap verebilirliğin hakim olmasının, demokratikleşme yolundaki toplumların en önemli imtihanlarından birini teşkil edeceğini söyledi. Modern demokratik devlete giden süreçte en önemli hususlardan birinin devletin gücünün sınırlandırılması ile hukukun üstünlüğü kavramları olduğunu vurgulayan Gül, buna İslam dünyasından da örnekler verdi.

Cumhurbaşkanı Gül, “Özellikle Abbasiler, Emeviler ve Osmanlı gibi İslam imparatorluklarında adalet, hukukun üstünlüğü ve istişare gibi kavramlar güçlü bir şekilde kök salmıştır. Bu nedenle adalet mülkün temelidir gibi sözlerin bugün hala kullanılıyor olması tesadüf değildir. İslam toplumları başka kelimelerle ifade edilse de bugün evrensel değerler olarak gördüğümüz hak, hukuk, adalet ve şeffaflık gibi hesap verebilirlik gibi ilkeleri yüz yıllarca kendilerine şiar edilmişlerdi.” diye konuştu.

YENİ ÜYELER ANT İÇTİ
Anayasa Mahkemesi’nin 50. kuruluş yıldönümü kapsamında Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi’nde Anayasa Mahkemesi`ne yeni seçilen üyeler için ant içme ve açılış töreni düzenlendi. Törene katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, burada bir konuşma yaptı.

Gül, konuşmasında geçmişe yönelik güvenli bir hafızaya sahip olmadan, güvenli bir geleceği inşa etmenin mümkün olamayacağını vurguladı. “Sürdürülebilir kalkınma ve çevre bilinci içinde hareket etmek, geleceğe karşı adil olmanın icabıdır.” diyen Gül, adalet rasyonel ve evrensel bir gerçeklik taşısa da kendinden tecelli etmesinin beklenemeyeceğini ifade etti. Bu açıdan ünlü toplum bilimci Karl Popper’dan örnek veren Cumhurbaşkanı Gül, Popper’ın özgürlüklerin ve adaletin tecellisinde kurumların önemine işaret ettiğini anımsattı.

Aristo’dan Sokrates ve Plato’ya, Nizamülmülk’ten Farabi’ye, Marx’tan Popper’a kadar birçok düşünürün bu konuları derinden tartıştığını ve münakaşa ettiğini söyleyen Gül, “İşleyen etkin bir toplum hayatı için şüphesiz güçlü bir devlete ihtiyaç vardır. Güçlü devlet geleneği büyük medeniyetlerin bugüne kadar varlığını sürdürmesinde kuşkusuz önemli rol oynamıştır. Çin, İran, İngiltere ve Türkiye gibi ülkelerin bugün hala uluslararası siyaset ve medeniyet sahnesinde önde gelen bir konumda olmalarında sahip oldukları binlerce yıllık devlet geleneğinin çok büyük bir payı vardır.” tespitinde bulundu.

İSLAM TOPLUMLARINDAN ADALET ÖRNEKLERİ VERDİ

Devletin güçlü olmasının tek başına bir erdem de olmadığının altını çizen Gül, “Devletin gücünü başta kendi halkına olmak üzere nasıl kullandığı da önem taşımaktadır. Bu nedenle modern demokratik devlete giden süreçte en önemli ikinci husus ise devletin gücünün sınırlandırılması ile hukukun üstünlüğü kavramları olmuştur. Özellikle Abbasiler, Emeviler ve Osmanlı gibi İslam imparatorluklarında adalet, hukukun üstünlüğü ve istişare gibi kavramlar güçlü bir şekilde kök salmıştır. Bu nedenle ‘adalet mülkün temelidir’ gibi sözlerin bugün hala kullanılıyor olması tesadüf değildir.” dedi.

İslam toplumlarının başka kelimelerle ifade edilse de bugün evrensel değerler olarak görülen hak, hukuk, adalet ve şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi ilkeleri yüz yıllarca kendilerine şiar edindiklerinin altını çizen Gül, “Maalesef İslam toplumlarında toplumsal ve siyasi çürüme ve ekonomik gerileme nedeni ile bu köklü ilkelerde aşınma meydana gelmiştir. Sömürgecilik ile birlikte soğuk savaşın ortaya çıkardığı toplumsal psikoloji bu toplumların bahsettiğim kendi değerlerine yabancılaşmasına yol açmıştır.” dedi.


"ARAP BAHARI, TOPLUMLARI KENDİ DEĞERLERİYLE YENİDEN BULUŞTURDU"

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan halk hareketlerinin, `bölge halklarının, hukukun üstünlüğü gibi tarihte oluşmasına katkı yaptıkları evrensel değerlerle tekrar buluşmalarına fırsat verdiğini` kaydetti.

Gül, "Modern demokrasinin kuşkusuz en son ve en önemli ögesi olan hesap verebilirliğin hâkim olması demokratikleşme yolundaki toplumların en önemli imtihanlarından birini teşkil edecektir. Küreselleşmenin adeta yaratıcı imha sürecine maruz kalan pek çok toplumsal kavramı bugün yeniden yorumlamak ve değerlendirmek zorundayız. Küreselleşme gerek modern devletin fonksiyonları gerekse de toplumsal insicamın unsurları açısından bizleri birçok sorunla karşı karşıya bırakmaktadır." şeklinde konuştu.

Gül, bu kapsamda bazı ikilem ve sorunlarla karşılanabileceğini dile getirerek, bu ikilem ve sorunları şöyle sıraladı: “Kişi hak ve hürriyetlerinin genişletilmesiyle güvenlik, yürütmenin çoğunluk idaresine dayanan icraatı ile çoğulculuk, yürütmenin etkinliği ile fren ve denge sistemine dayanan güçler ayrılılığı prensibi, laiklik ilkesi temelinde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ile inanç ve ibadet özgürlüğünün teminat altına alınması, kültürel kimlik ve çok kültürlülük ile toplumsal entegrasyon ve insicam, milli egemenlik ile egemenliğin devri ve uluslararası meşrutiyet, teşebbüs hürriyeti ile regülasyonlar, bireysel fayda ile toplumsal maliyet, ekonomik büyüme ve adil paylaşım.”