Nizamettin Aşkın-İSTANBUL

Medya ile globalleşen ve adeta bir köy haline gelen günümüz dünyasında, medyanın çok ciddi bir güç olduğu ve insanları yönlendirdiği su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. İnsanların her gün farklı gündemlerle karşı karşıya kaldıkları, bilgi kirliliğinin had safhada olduğu ve batının güdümünde olan medyanın, insanlar üzerinde algı operasyonları oluşturarak farklı yönlere yönlendirildiği bu dönemde, farklı bir soluk olan İslami medyanın kendisine yer edinmesi ve insanları hayra, doğruya çağırmasının ciddi bir ihtiyaç olduğu ortaya çıktı.

Bu ihtiyaca cevap vermek, insanlara doğruyu sunmak için 4 Nisan 2008'de haftalık ve 1 Kasım 2016 tarihinde ise günlük yayın hayatına başlayan Doğruhaber gazetesi, yaşadığı sıkıntılara rağmen, Hakkın ve halkın yanında saf tutmaya devam ediyor.

Haftalık olarak başladıkları yayın hayatına 3 yıldır günlük olarak devam ettiklerini belirten Özcan, bu işi profesyonel anlamda bilmedikleri için ilk başlarda ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.

Müslümanların bu alanda daha etkin olması gerektiğini düşünerek bu işe İslami hassasiyetlerle devam etmeye çalıştıklarını ifade eden Özcan, ilk başladıklarında çok sıkıntılar çektiklerini, medyanın çok pahalı bir sektör olduğunu ve gazetenin yayınlanabilmesi, ülke içerisinde her yere gidebilmesi için çok ciddi finansal güç ve desteğe ihtiyaç olduğunu ifade etti.

"MEDYA FARKLI ALGI OPERASYONLARIYLA KİRLETİLMİŞ BİR ALANDI"

Bu işe ticari anlamda bakmadıklarını ve medyayı İslami hizmetleri daha iyi yapabilmek, insanlara, Allah`a (Celle Celalüh) giden yolu iyi bir şekilde sunabilmek için kullandıklarını belirten Özcan, "Medya, toplum içerisinde yalan haberlerle, farklı algı operasyonlarıyla kirletilmiş bir alandı. Toplum mühendisliği yapılarak Müslüman halk bir şekilde istenilmeyen alanlara yönlendiriliyordu. 1980 yılından 2000 yılına kadar olan süreçte ve 28 Şubat döneminde, bunu açıkça gördük. Yine bu süreçte tanklar yürütüldüğünde medyada çıkan manşetleri de görmüştük. Yani medya birilerinin hizmetine girdiğinde objektifliğini kaybeder. Biz hakkın yanında durmayı objektiflik olarak gördük ve elhamdülillah gazetemizi 8 yıl boyunca haftalık olarak iyi bir şekilde sürdürdük. 8 yıldan sonra yolumuza günlük olarak devam etme kararı aldık. Sosyal medyanın yaygınlaştığı günümüzde haftalık olarak devam etmek bizim için dezavantajdı." diye konuştu.

"OKURLARIMIZIN DESTEĞİYLE BU GÜNLERE KADAR GELDİK"

Özcan, "Günlüğe geçişte de ciddi anlamda maddi sıkıntılarla karşılaştık. Okurlarımızın bize verdiği destekle bu günlere kadar geldik. Günlüğe geçtiğimiz bu iki yıllık süre zarfında muhabirlerimiz, editörlerimiz ve köşe yazarlarımız üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yerine getirdiler, getiriyorlar. Üzerimizde taşıdığımız insani ve İslami sorumlulukla hem halkı iyiye yönlendirme hem de yetkililerin yanlışına yanlış, doğrusuna doğru diyebilme cesaretiyle bu işe sarıldık." dedi.

"ATTIĞIMIZ HER ADIMA ÇOK DİKKAT EDİYORUZ"

Bu işi yürütebilmek için ya holding olmak gerektiğini ya da finansal anlamda ciddi bir devlet desteği almak gerektiğini söyleyen Özcan, "Bu anlamda arkanızda bir holding ya da tam anlamıyla bir devlet desteği yoksa günlük gazete çıkarmak ciddi bir külfet gerektiriyor. Bu alan maddi olarak çok para gerektirdiği için insanların girmek istemediği bir alan. Çünkü elinizi nereye atarsanız para gerekiyor, finansal destek gerekiyor. Siyasi anlamda da söylenen her sözden, yazılan her yazıdan sorumlu oluyorsunuz. Yanlış yapacağınız bir işte, karşı tarafa zarar verebilirsiniz. Onun için attığınız adımlara, yazdığınız yazılara, söylediğiniz her söze çok dikkat ederek hareket etmek durumundasınız. Manşetlerimizi toplantılar yapıp belirliyoruz. Yazar ve muhabirlerimiz de yazdıkları yazı ve haberlerde aynı hassasiyeti istişare ederek gösteriyorlar." diye konuştu.

"BATI BİR YERE GİRECEĞİ ZAMAN ÖNCE MEDYA İLE GİRİP ALGI OLUŞTURUYOR"

Türkiye`de gazete okuma oranlarının diğer ülkelere oranla daha düşük olduğunu söyleyen Özcan açıklamalarına şu şekilde devam etti;

“Türkiye`de gazeteler, Avrupa`da, Amerika`da ya da Japonya`da olduğu gibi satılmıyor. Daha düşük bir satış oranımız var ve bu da bizim toplum olarak okuma alışkanlığımızdan kaynaklanıyor. Bu işte yürümek istiyorsanız bazı şartları taşımak gerekiyor. Eğer biz işin mutfağında olanlar üzerimize düşeni yapıyorsak, okuyucu da bayiye gidip gazetesini alarak bize yardımcı olabilir. Dünyada basın sektörüne baktığımızda özellikle Amerika, Fransa, İngiltere gibi batılı ülkelerde ilerlemiş olduğunu görüyoruz. Türkiye`de de hem yazılı hem görsel basın aslında iyi durumda ama iyi yönde kullanmak gerekiyor. 1800`lü yılların ortalarından başlamak suretiyle Osmanlı döneminde basılan gazeteler var ama cumhuriyetin ilk yıllarından bu güne kadar ortaya konan politika ve manşetler, zamanın hükümetlerine endeksli giden ya da birilerinin tahakkümü altında basılan manşetlerle geçen bir aşama izlendi. Medya bu dönemde tam bağımsız olamadı. Türkiye`de İslami anlamda medyanın gelişmesi ise 1990`lı yıllarda yavaş yavaş gelişmeye başladı. İslami medya şu anda da tam istenilen şekilde değil. Batılılar, İslam ülkelerinde yaptıkları işgal, sömürü, kaos ve ektikleri fitne tohumlarını güçlü tuttukları medyalarının desteğiyle yapıyorlar. İslam ülkelerinde basına yönelik bu desteği göremiyoruz. Batı bir yere gireceği zaman önce medya ile girip algı oluşturuyor. Kendi ülkelerinde olan bir patlama veya katliama ait görüntülere rastlayamazsınız. Türkiye`de ise medya parçalanmış cesetleri göstermek için adeta can atıyor. Sorumluluk noktasında eksikliklerimiz var ve algılarımızı bu noktada değiştirmemiz gerekiyor.”

"İSLAMİ MEDYA DESTEKLENMELİ"

Medyaya gerek halk gerek devlet bazında bir önem atfedilmesi gerektiğini ifade eden Özcan, “İslami medyanın desteklenmemesi nedeniyle alınan kimi reklamlarda görsel anlamda bariz sıkıntıların olduğunu görmekteyiz. İslami televizyon ve gazetelerin, uygun olmayan bazı reklamları yayınladıklarına şahit olmaktayız. ‘Bunu neden yayınlıyorsunuz?` Diye sorduğumuzda ise ‘Yayınlamazsak nasıl ayakta kalacağız` diye cevap veriyorlar. Bu tür durumların olmaması için İslami medyanın öncelikle okuyucular tarafından desteklenmesi gerekiyor.” dedi.

Medyanın insanlar üzerindeki etkisine de değinen Özcan, "15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın çağrı yapmasıyla halkın sokaklara inmesi medyanın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor." dedi.

“İSLAMİ MEDYA GERÇEKLER VE DOĞRULUK ÜZERİNDE BİNA EDİLMELİ”

Özcan, " Bir ülke yönetimi hiyerarşisinde medyanın 4`üncü kuvvet olduğu söylenir ama bu bazen 1`inci ya da 2`inci güç olarak yer değiştirir. Eğer medya iyi yönde doğru bir iş yapmak isterse bunu hakkıyla yerine getirebilir. Ancak günümüzde bunun biraz zayıf kalmış olduğunu görüyoruz. İyi yönde iş yapmak isteyen medyanın da bir noktada desteklenerek büyümesi ve kartelleşmiş medyaya, birilerinin peşinde sürüklenerek politika üretmeyen, uyarmayan medyaya karşı İslami medyanın bir şekilde desteklenmesi gerekiyor” diye konuştu.

Özcan, son olarak medyada çalışanlara da şu tavsiyelerde bulundu; “Bu alanda çalışanlar öncelikle kendilerini geliştirmesi lazım. İlle de bu işin okulunu okumak gerekmiyor. Farklı meslek gruplarından insanlar da bu işle ilgileniyor. Bu alanda çalışan muhabir, editör, yazarlar bu işi daha iyi nasıl yapabilirim! Diyerek, işini, haberini gerçekler ve doğruluk üzerine bina etmeli ki, insanları yanlış yöne sevk etmesin. Her işte olduğu gibi bu alanda da Allah`ın (Celle Celalüh) rızasını gözeterek çalışmalarımızı sürdürmeliyiz.” (İLKHA)