Ömer Çelik'in ifadeleri şu şekilde;

Cumhurbaşkanımız dünyada en açık konuşan liderdir. Ne söyleyecekse açıkça söyleyen bir liderdir. Eğer cumhurbaşkanımız o gün yaptığı konuşmada MHP'yi ya da Bahçeli'yi konuşacak olsaydı doğrudan onların ismini zikrederdi. Bu af tartışmaları başladığından beri, AK Parti'ye BİMER'e hükümetle ilgili birimlere çok yoğun şekilde talep gelmektedir. Bunlardan bir tanesi de uyuşturucu satıcılarıyla ilgili taleptir. Cumhurbaşkanımızın bahsettiği de odur. Burada topluma bir mesaj vardır.

Cumhurbaşkanımız burada MHP'ye bir şey söyleyecekse, açıkça MHP'yi zikrederek söyleyebilir. Bunu son derece anlamsız bulduğumuzu ve yanlış bir değerlendirme olduğunu söylemek istiyorum. Bahçeli'nin açıklamasında Cumhurbaşkanımız hakkında kullandığı ifadelerin son derece yanlış olduğunu söylemek isterim. Tabiki AK Parti camiası ve bütün milletimiz bu ifadeleri reddedecektir.

''BİZİM KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR''

Sayın Bahçeli'nin Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığı ifadeler siyasi nezaket ve yüklenen sorumluluğa uygun olmamıştır. Cumhur İttifakı kıymetli bir ittifaktır. Bu çerçevede de bakıldığında bu siyasi nezaketin gösterilmesi bizim için önemlidir. Cumhurbaşkanımıza gösterilen saygı bizim kırmızı çizgimizdir.

''SON DERECE KIRICI CÜMLELERDİR''

Cumhurbaşkanımızın hedef alınmasını reddediyoruz, kabul edilebilir bulmuyoruz. Cumhur ittifakının gerektirdiği siyasi nezakete uymamıştır. Diliyoruz, bundan sonra hassasiyet gösterilsin. Bu şekilde yorumlar üzerinden fikir tesis ederek bu yaklaşımlarla yürümenin doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu cümleler son derece kırıcı cümlelerdir. Biz bunun tekrarlanmaması gerektiğini ifade ediyoruz.

Sayın Bahçeli ve cumhurbaşkanımız arasındaki iletişim kanalı her zaman açıktır. Esas olan siyasi nezaketi koruyarak milletin beklediği büyük işlere odaklanmaktır.

Af konusunda kendi çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İlgili başkanlığımızda çalışma tamamlanmak üzere. Zaten son noktayı koyduğumuz zaman Cumhurbaşkanımız açıklar.

Özellikle uyuşturucu satıcılarıyla ilgili olarak, birer kurban olduğu yönünde bir yaklaşım bize iletiliyor. Cumhurbaşkanımız da buna yanıt vermiştir.

''HER KONUDA ANLAŞACAĞIZ DİYE BİR ŞEY YOK''

Bu ittifak meselesinde hep şunu söyledik, iki ayrı partiyiz. Her konuda anlaşıyor olsak, iki ayrı parti olmayız. Her iki partinin de yıllar içerisinde kurumsallaşmış kimliği var. Her tartışmada anlaşacağız diye bir şey yok. Buradaki mesele şudur, AK Parti'nin siyasi kimliği bellidir. Şahıslara karşı işlenen suçlara karşı affetme yetkisi bizde değildir. Yaklaşımımız budur. Herhangi bir toplumsal talebe dayanarak diğerlerini dışlayamayız.

''BU İTTİFAKIN YIKILDIĞI ANLAMINA GELMEZ''

Bahsettiğiniz yerel seçimlerle ilgili olarak, AK Parti'de her yerde aday çıkarılacaktır. Bu çerçevede bir formüle varılacak veya varılmayacak arkadaşlarımız görüşmeleri gerçekleştiriyorlar. Siyasi kimlikler korunurken, çeşitli konularda anlaşmazlık olursa bu ittifakın yıkıldığı anlamına gelmez.

DANIŞTAY'IN 'ANDIMIZ' KARARI

Uğraştığımız çeşitli meselelerden birisi de Danıştay'da hukuki denetim yerine yerindelik denetimi yapılması yönündeki yanlış uygulamaydı. Türkiye bir hukuk devletidir. Yargı yetkisi yerindelik denetimi yönünde kullanılamaz. Yargı kararlarına saygı duyuyoruz. Peki anayasa ile açık şekilde çelişen bu kararı eleştirmeyecek miyiz? Türkiye'yi tüketen bu gelenek bu kararla hortlamaya çalıştığı zaman tepki vermeyecek miyiz? Danıştay kendi sınırını aşmıştır. Danıştay, bu kararla hükümet gibi davranmıştır. Kendisini yürütmenin yerine koymuştur. Yürütmenin takdir yetkisini yok sayarak bu yetkiyi kendi kullanmıştır. Yasayı ve anayasayı açık bir şekilde çiğnemiştir. Bunlar çok tehlikeli şeylerdir.

''TEHLİKELİ BİR GELENEĞİN YENİDEN ORTAYA ÇIKMASIDIR''

Seçimlerin sonucunda ortaya çıkan iradeyi nereye koyacağız. Bu yapılan iş ilgili dairenin kendisini hükümetin yerine koymuştur. Maalesef Türkiye'nin çok geride bıraktığını düşündüğümüz çok tehlikeli bir geleneğin yeniden ortaya çıkmasıdır. Bu kapıyı açacaksak, yarın bir gün köprü yapacaksak Danıştay bunu engeller. Hükümetin alanına girmek gibi yanlış bir uygulamanın yeniden hortlatılması anlamına gelir.

''TÜRK OCAKLARINI KAPATAN ŞAHIS DA BUDUR''

Bizim arkadaşlarımızın bununla ilgili yorumu bellidir. Hemen hemen hepsinin yaklaşımı aynıdır. Arkadaşlarımızın, milli kimlik ve Türklük'le ilgili bir beyanı olmadı. Bir anda baktık ki, bu mesele milli kimlik kavramına dönüştürülmeye çalışıldı. Bu meselenin milli kimlik tartışmasına dönüştürülmesi, Danıştay'ın ortaya koyduğu vesayet anlayışını ıskalamaktır. Ama illa bu tartışmayı yapalım diyorsak, bizim de tavrımız nettir. Kimse Türklüğün, çalışkanlığın kıymetini inkar etmez. Biz şöyle düşünüyoruz, milli kimlik kapsayıcı olmalıdır. Etnik kimliği ne olursa olsun, hepimiz büyük Türk milletinin eşit parçalarıyız. Kimlik dışlayıcı, kırıcı, zedeleyici olmamalıdır. Sadece Türkiye içerisinde de değil, Türkiye sınırları dışarısında da bu böyle ifade edilmelidir.

Milli kimliğimiz bir etnik kimliğe indirilemez. O dönemin şartların Milli Eğitim Bakanı Reşit Galib'in bazı uygulamaları vardır. Bu şahıs Türk siyasi tarihinin en şaibeli, kafatasçı figürlerindendir. Milliyetçi arkadaşlarımız çok iyi bileceklerdir, Türk Ocakları'nı kapatan şahıs da budur. O dönemin şartları içerisinde, 1930'larda dünyada faşizm rüzgarları eserken, bu şahıs bu andı ve ezanın Türkçeleştirilmesini ortaya koyan kişidir. Son derece yanlış bir atmosferde kurgulanmış bir şeydir.

''TÜRK MİLLETİ KAVRAMINI HERHANGİ BİR ETKİNİK KÖKENE İNDİRİRSEK...''

Biz burada yargısal vesayeti ıskalamayalım. Türk milleti kavramını herhangi bir etnik kökene indirirsek tek vatan, tek millet, tek bayrak yaklaşımı zarar görür. Bizim milli kimliğimiz çayın içerisinde erimiş bir şeker gibidir. Her yerde bunu her gün görüyoruz. Çay kaşığı gibi insanların gözüne sokularak yaşatılan bir şey değildir. Tarihin içerisinden süzülerek gelmiştir, bedeli ödenmiştir ve hak edilmiştir. Kaderdaşlığa dayanır. Hukuk dışı vatanseverlik olmaz. Anayasaya rağmen vatanseverlik olmaz. Yargı kararı ve milli kimlik kavga ettirilemez.

Sayın Bozdağ gibi hayatı boyunca kimlikçilik yapmamış bir arkadaşımızın, Bahçeli tarafından Kürt etnik kökenine vurgu yapılmasını yanlış buluyoruz. 'Seni uyarıyoruz' denerek taciz edilmesi asla kabul etmeyeceğimiz bir yaklaşımdır.