Geçtiğimiz günlerde Kocaeli'nde Mustafa Kemal'in büstüne hakaret ederken çektiği videoyu sosyal medyada yayınlayan Y.S. ve görüntüyü çeken arkadaşı H.Ç, Kemalistlerin tepkisi üzerine aynı gün polis tarafından yakalanarak gözaltına alındı. İki çocuk, çıkarıldıkları mahkeme tarafından da "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret" suçundan tutuklandı.
Y.S'yi gözaltına alan polislerin cep telefonuyla videosunu çektikleri çocuğu Mustafa Kemal'in büstü önüne götürerek "Ölürüm Türkiye'm" şarkısı eşliğinde tek ayak üzerinde bekletip, daha sonra asker selamı vermeye zorlaması, çocuğun kendisine hakaret etmesinin istenmesi ve polisin son olarak da çocuğa tekme attığı görüntüler tepkilere neden olmuştu.
Mustafa Kemal'in büstüne hakaret eden çocuğa büstün önünde asker selamı verdirten ve tekme atan polis memuru hakkında soruşturma başlatılsa da olaya tepkiler devam ediyor.
Polisin, Mustafa Kemal'in büstüne hakaret eden çocuğu dövmesi olayıyla ilgili İLKHA'ya açıklamalarda bulunan Avukat Hüseyin Kurşun, söz konusu olayda polisin zor kullanmasını gerektiren bir durum söz konusu olmadığı gibi aksine keyfi ve faşizan bir muamelenin olduğunu söyledi.
"Atatürk'ün hatırasına hakaret cezayı gerektirir, tutuklamayı gerektirmez"
Kurşun, "Öncelikle Atatürk'ün büstüne hakaret edilmesi ya da Atatürk ile ilgili olarak alaycı ve hakaret şeklinde ifadeler kullanılması 'Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret' suçları babı altında düzenlenmiştir. Tabi bu cezayı gerektiren bir suç. Ancak tutuklamayı gerektiren bir suç değildir. Çünkü CMK 100'üncü maddede tutuklamanın şartları belirtilmiştir. Somut suç şüphesinin varlığı halinde ve belli suçlar için tutuklama öngörülmüştür. Bu suçlara katalog suçlar diyoruz. Bu katalog suçlar çerçevesinde böyle bir suç yoktur. Tutuklama tamamen hukuka aykırı bir durumdur." dedi.
Polisin zor kullanmasını gerektiren durumların da "Polis vazife ve salahiyet kanunu" ile belirtildiğine işaret eden Kurşun, "Diğer taraftan bu son olayda polis, şüpheliye gösterdiği fiili ve sözlü tepki ile "Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu"nda kendisine verilmiş yetkinin dışına çıkmıştır. Nitekim 'Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun 16'ıncı maddesinde polisin hangi durumlarda şiddet kullanabileceği maddeler halinde sıralamıştır. Suç şüphesi altında olan kişilerin arama ve yakalama işlemi sırasında polislerin görevini yapması karşısında fiili mukavemette bulunması durumunda polis mukavemetin ağırlığı ölçüsünde şiddet kullanma yetkisine sahiptir." ifadelerini kullandı.
"Polisin şiddet uygulaması vahim bir durumdur"
Geçtiğimiz günlerde Kocaeli'nde meydana gelen olayda polisin zor kullanmasını gerektiren bir durum söz konusu olmadığı gibi aksine keyfi bir muamelenin olduğunu belirten Kurşun, "Ama bu son olayda gördüğümüz kadarıyla sadece bir ihbar üzerine olay araştırılmıştır. Medyadan takip ettiğim kadarıyla çekilen görüntü sosyal medyada paylaşılmış ve polis de vatandaşın şikâyeti üzerine harekete geçmiştir. Ancak burada normal bir yakalama yapılabilirdi. Hakkında gerekli soruşturma evrakları tanzim edilip fezleke düzenlenerek savcılığa teslim edilebilirdi. Fakat medyaya yansıdığı kadarıyla görüyoruz ki bu olayın içerisinde büyük bir keyfilik ve hukuksuzluk var. Polisin kanunsuz şiddet uygulaması zaten başlı başına vahim bir durumdur. Vatandaşın tepki göstermesini normal olarak karşılayabilirsiniz. Ama polisin kanunla tanımlanmış görev ve yetki kapsamına girmeyen durumları polislik vasfından soyutlanarak hınç ve öfke ile bu şekilde uygulamasının kabul edilebilir ve hukuk devleti anlayışıyla tevil edilebilir bir tarafı yoktur." şeklinde konuştu.
"Bu hukuken kabul edilebilir durum değildir"
Polisin, o genci Mustafa Kemal'in büstünün yanında tek ayak üzerinde bekletmesinin ve üstüne birde "Ölürüm Türkiye" şarkısını söyletmesini de tamamen faşizan bir durum olarak niteleyen Kurşun, "Bu hukuken kabul edilebilir durum değildir. Ancak sosyolojik bir tahlil yapmam gerekirse şunları söyleyebilirim: Ülkemizde maalesef ana sınıfından başlayarak bütün eğitim süreçlerinde hep Atatürk sevgisi anlatılır veya yüceltilir. Bir lider ülkesi için bir şeyler yapmıştır. Rahmet ile de yâd edebilirsin, yaptıkları hoşuna gitmez eleştire de bilirsin. Buna da saygı duymak gerekir. Çünkü sistem olarak demokratik bir ülkede yaşıyorsunuz, herkesin eleştiri hakkı, düşünce özgürlüğü var. Dolayısıyla kendiniz gibi düşünmediğiniz kişilere de saygı duymak ve anlayışla karşılamak zorundasınız. Yani bu ülkede Atatürk'ü seven de var sevmeyen de var. Ama tabi ki hakaret hiçbir şekilde kabul edilebilir bir durum değildir." diye konuştu.
"Eğitim yoluyla bu ülkede yaşayan herkese Atatürkçü değerler empoze ediliyor"
Atatürkçü değerler ile İslami değerler arasında Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar sonu gelmeyen bir çatışmanın var olduğunu dile getiren Kurşun, "Bu çatışmanın dozunun kaçırıldığı dönemlerde kişi dindar olmakla Atatürkçü olmak arasında bir yol ayrımına kadar getirilmiştir. Çünkü Atatürk ilke ve inkılaplarının gerek teorik boyutu gerekse de pratik boyutunda İslam ile çelişen yönler mevcuttur. Bu çelişkilerin otoriter yönetimler tarafından Atatürkçülük adına ve lehine yorumlanması halinde kişi inancını rahatlıkla ifa edemediğinde bunun nedenini mevcut rejime hâkim olan Atatürk ilke ve inkılapları olduğu anlayışına kapılıyor. Dolayısıyla kişi İslami değerleri benimsemekle Atatürkçü değerleri benimseme arasında bir tercih de bulunmak zorunda bırakılıyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Bu tamamen faşizan bir tavırdır"
Söz konusu olayda bir faşizmliğin olduğunu belirten Kurşun, "Toplumun artık bu tür şeylere hakaret demiyorum, hakaret ayrı bir konudur, suçtur. Polisin buradaki gence yapmış olduğu muameleyi sosyolojik anlamda tahlil ettiğimizde ortada ciddi anlamda bir faşizmin ve Atatürk holiganizminin olduğunu ve bunun da bizatihi ana sınıfından başlayarak empoze edildiğini söyleyebiliriz. Eğitim sistemi; meslek sahibi yapma, kamuya adam yetiştirme ve 'devlet yaratığı' üretmek gibi birçok işlevinin yanı sıra egemenlerin kültürünün misyonerliğini yapar. Devletin eğitim kurumlarında devlet yönetimine egemen olanların kültürü ile beslenen ancak kendileri çoğunlukla başka bir kültüre ait olan kişiler aldıkları bu eğitimle başta aileleri olmak üzere mensubu oldukları kültür çevresine karşı yabancılaşırlar. İşte bizim toplumumuz farkında olmadıkları bu duruma "okuyup adam olmak" diyor. Nitekim Atatürk büstüne hakaret eden genci Atatürk büstü önünde tek ayak üzerinde bekleterek "Ölürüm Türkiye'm" türküsünü söyletmeye kalkan polis profilinin oluşumunda etken olan "eğitim süreci"nin ideolojik yansızlık içerdiğini ve sadece "meslek sahibi yapmak" gibi masum bir işlevle mücehhez olduğunu söylememiz çok zor." dedi.
Kurşun, "Atatürk'e hakaret eden kişi 'Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret' kanununa aykırı hareket etmiştir. Bu da bir gerçektir. Ortada bir suç var ve polisin de suç ile mücadelede takip etmesi gereken yöntemler kanunda belirtilmiştir. Polisin burada şiddet kullanma gibi yetkisi yoktur. Çünkü polisin şiddet kullanmasını gerektirecek bir durum yoktur. Diğer taraftan o gencin Atatürk büstünün önünde tek ayak üzerinde bekletilmesi, 'Ölürüm Türkiye'm' şarkısının söyletilmesinin hukuki anlamda bir izahatı söz konusu değildir. Bu tamamen faşizan bir tavırdır." diye belirtti.
"Polis bu olayda suç işlemiştir"
Polisin bu olayda suç işlediğinin altını çizen Kurşun, "Bu mesele sadece hukuki anlamdaki bir mesele değildir. Bir çifte standartlık söz konusudur. Sosyal ve siyasal anlamda da bir çifte standartlık var. Yani insanlar siyasi kimliklerine göre kategorize ediliyor. Kemalist ve Atatürkçü ise sistem farklı dindar ise hukuk sistemi farklı işliyor. Bunu yargılamalarda açık bir şekilde görebiliyoruz. Ülke gittikçe polis devletine doğru gidiyor. Polis bu olayda suç işlemiştir. Yine kanunu ihlal etmiştir. Kendisine karşı şiddet kullanmayan, mukavemet etmeyen kişiye tekme atmıştır, şiddet kullanmıştır. Diğer taraftan keyfi muamelede bulunmuştur. O kişinin şahsiyetini rencide ederek tek ayaküstünde bekletmesi 'Ölürüm Türkiye'm' şarkısını söyletmesi de bir hakarettir. Aynı zamanda o türküyü söyletmesinin gayesi 'Sen bu değerleri benimsemek zorundasın.' demektir. Annesine küfür ediliyor. Kesinlikle bu polis hakkında soruşturma açılıp derhal görevden ihraç edilmesi lazım." dedi. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)