MEHMET TAHİR ÖZSOY / DOĞRUHABER

Filistinli yazar Muin Naim ile yaptığımız geniş kapsamlı röportajın bugün ikinci bölümünü veriyoruz. Bugün verdiğimiz bölümde; Mescid-i Aksa`ya yapılan baskınlar, siyonist yerleşim yerleri, ‘HAMAS`ın siyaset belgesi`, Filistin halkının direniş konusundaki moral ve motivasyonu ve bir Filistinli olarak yazar Naim`in Yahudiler hakkındaki duygu ve düşüncelerine yer veriyoruz.

“MESCİD-İ AKSA`YA SALDIRILAR HER GEÇEN GÜN ARTIYOR”

-Siyonist yerleşimcilerin, Mescid-i Aksa`ya işgal güçleriyle birlikte gerçekleştirdikleri baskınlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Biraz geriye gitmek gerekiyor. Mescid-i Aksa`ya 1990`lı yılların başından beri tedrici bir saldırı yapılıyor. Eskiden 5-6 senede bir saldırı yapılırken, 90`ların sonunda yılda bir defa yapılmaya başlandı. Hatta 2000 yılında başlayan 2. İntifada`nın başlangıç nedeni de israil işgal devletinin eski başbakanı Ariel Şaron`un Mescid-i Aksa`ya girmesiyle ateşlendi. İsrail işgal devleti sanki bizi biliyormuş gibi, Müslümanları iyi okumuş gibi alıştıra alıştıra yapıyor bu işi. Son yıllarda ise aylık yapmaya başladı. Son bir yıl ise günlük yapılıyor şu anda. Bırakın günlüğü son dönemlerde, Şeyh Raid Salah`ın son bir yıldır tembih ettiği ‘yapmayın, önünü kesin, durun, durdurun` dediği bölme planı yapılmaya ve uygulanmaya başlandı. Bu ne demek biliyor musunuz? Tarihi surların içerisinde bulunan 140 dönümlük Mescid-i Aksa`ya siyonist işgalciler, işgalci askerlerin eşliğinde belirli saatlerde her gün geliyor. Eskiden Ramazan ayında duruyordu bu olaylar. Geçen Ramazan ayında da yapıldı. Saat, sabah 7`de başlıyor, öğlen namazı yaklaşana kadar. Bu süre içerisinde sürekli grup halinde Mescid-i Aksa`ya giriyorlar. Aynı şekilde ikindi namazından, akşam namazına kadar ki süre içerisinde de giriyorlar.

“KUBBET`ÜS SAHRA`NIN ETRAFINA ÇIKMAYA BAŞLADILAR”

-Baskınlarla neyi amaçlıyorlar?

Şunu amaçlıyorlar. Hz. İbrahim camisinde yaptıkları gibi bir bölme planını işletiyorlar. Bugün Hz. İbrahim camisine, bazı günler hiçbir Müslümanın girmesine izin verilmiyor. Yahudi bayramlarında, devlet milli bayramlarında kapatılıyor, sadece Yahudilerin girmesine izin veriliyor. Cumartesi günlerinde ‘sabah namazı ve yatsı namazının ezanı rahatsız ediyor` diye ezan okutulmuyor. Hz. İbrahim camisinde gerçekleştirdikleri bu planı şimdi de Mescid-i Aksa`da uygulamaya çalışıyorlar. Ama bununla yetinmeyecekler. Bakın, eğer böyle devam ederse bununla yetinmeyecekler. Son iki aydır Kubbet`üs Sahra`nın etrafına çıkmaya başladılar. Daha önce gitmiyorlardı. Sadece kıble mescidinin önünden geçip karşı kapıdan çıkıyorlardı. Yani Babul Mağribe`den girip, Brahme kapısından çıkıyorlardı. Şimdi artık yavaş yavaş Mescid-i Aksa`nın içerisinde dolaşmaya başladılar. Ve Kubbet`üs Sahra onların iddia ettikleri uydurma Süleyman mabedinin inşa edileceği bölgedir. Oraya çıkıp ayinler yapmaya başladılar. Aslında 1999`da başlayan mahkeme süreci vardı. Tabi onlar kendileri hakim, kendileri suçlu. Yani suçlu, hakim oluyor ve böylece kendi kendilerine karar veriyorlar. Diyor ki; Mescid-i Aksa`nın bizim bildiğimiz 140 dönümlük kısmının tamamı Mescid-i Aksa değil diyorlar. Kıble mescidi ile Kubbet`üs Sahra bunlar Müslümanlarındır. Diğer alanlar kamusal alandır. Kamusal alan, ‘isteyen, istediği saatte, istediği gibi buraya girebilir` demek.

“AKSA`YI BUGÜN DESTEKLEMEZSEK, YARIN AĞLAMAKLA YETİNECEĞİZ”

Böylelikle yavaş yavaş o kamusal alanın bir kısmını Yahudilere tahsis edecekler güvenlik bahanesiyle. Ve yavaş yavaş Kubbet`üs Sahra`nın etrafını kuşatmaya başlayacaklar. Ama eğer biz hareket etmezsek israil işgal devleti özellikle Şeyh Raid Salah ve 1948 İslami Hareketi`nin bu konudaki etkisini bildiği için bu hareketi terör örgütü ilan etti. Ve Şeyh Salah`ı terör örgütünün başı ilan edip tutukladılar. Bizim Müslümanlar olarak buna karşı çıkmamız ve Mescid-i Aksa`yı desteklememiz gerekiyor. Yoksa yarın ağlamakla yetineceğiz. Tabi ki israil işgal devleti bunu yaparken, Mescid`i Aksa etrafında ki Filistinlilerin sayısını da yavaş yavaş azaltmaya başladı. Surlarla, duvarlarla Filistinlilerle Mescid`i Aksa arasında engel oluşturmaya başladı.

“HEDEFLERİ KUDÜS`TEKİ FİLİSTİNLİLERİN ORANINI YÜZDE 12`YE DÜŞÜRMEK”

Yani onların 2020 yılında ki hedefleri Kudüs`teki Filistinlilerin oranını yüzde 38`den 12`ye düşürmek. Bunu nasıl yapacaklar? Şu anda duvarlarla, surlarla kuşattıkları Filistinli mahalleleri, Kudüs belediyesinden çıkartma kararı aldılar. Çıkarıldıkları zaman Kudüs`e gitmeleri de engellenecek. Ve bu şekilde Kudüs`te kalan Müslüman ve Hristiyan Filistinli oranı yüzde 12`ye düşecek. Müslümanların tepkisi olmayınca, Müslümanların gücü kullanılmayınca böyle oluyor.

“GASP EDİLEN BÖLGELER, FİLİSTİN HİKÂYESİNİN ÖZETİDİR”

-Hızla artmaya devam eden siyonistlerin yerleşim yerleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yerleşim kelimesi çok sempatik bir kelime. Yani adam boş bir yer bulmuş yerleşmiş. Mevcut durum bu değil. Siyonist yerleşimciler işgalcidir, gaspçıdır. Filistinlilerin topraklarını alıp Filistinlileri kovup, yerlerine siyonist Yahudileri yerleştiriyorlar. Yani bu tam bir gasptır. Ve o gaspçıların kadın ve erkeklerinin hepsi askerdir. Şu anda yaptıkları şudur; bir noktada yerleştikten sonra, yavaş yavaş bir yağ damlası gibi dağılmaya başlıyorlar. Ve etraftaki Filistinlilerin zeytin ağaçlarını söküyorlar, bahçelerini yerle bir edip, yerlerine kendilerine evler inşa ediyorlar. Filistin hikâyesinin bir özeti aslında gasp edilen bölgeler. Ve şu anda Batı Yaka`da Filistinli bölgeler arasında bariyerler gibi setler oluşturuldu. Ve bugün bir Filistinli mahalleden başka bir Filistinli mahalleye geçmek için mecburen o yerleşimci gaspçıların kontrolünden geçmek zorunda. Yani Allah korusun bir savaş halinde, Filistinliler bulundukları yerlerde kolayca kuşatılabilecek.

“HAMAS`IN SİYASET BELGESİ, SİYASİ BİR MANEVRADIR”

-HAMAS`ın yayınladığı siyaset belgesi ile ilgili eleştiriler vardı, bir gazeteci olarak siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, HAMAS israil`i tanımış mı oldu bu belgeyle?

Türkiye`de bazı odaklar bunu manipüle etti. Burada israil`i tanıma yok. Tercüme hatası da yok. Orada şu net bir şekilde söyleniyor. HAMAS diyor ki; ‘Ey Filistinliler -‘Filistinliler neden uzlaşmıyor` deniyor ya- birleşmek istiyorsak, ortak minimal hedeflerde anlaşacaksak, 1967 sınırları mı diyorsunuz? Ben 1967 sınırlarını bu belgede geçen şartlar altında kabul eder, ama israil işgal devletinin varlık hakkını kabul etmem. Yani bir geçici çözüm olarak 1967 sınırlarını kabul ederim, ama imkanım olduğu gün, 1948 topraklarını geri alacağım. Bu mantıklıdır. Bir de belgede geçen şartlara bakmak lazım. HAMAS siyaset belgesinde diyor ki; Tüm Filistinli mültecilerin çıkarıldıkları topraklara geri dönmesi gerekiyor. Kudüs`ün tamamının siyonist Yahudilerden arındırılması, Batı Yaka ve tüm 1967 topraklarındaki gaspçı yerleşimcilerin çıkarılması şartı ile ben 67 topraklarını kabul eden bir çözüme karşı çıkmam, ama yine israil`in varlığını kabul etmem.

-HAMAS, içinde israil`in olduğu bir çözüme inanıyor mu?

Ben size bir şey söyleyeyim mi, HAMAS diyor ki; ben hayatta bir çözüm olacağına inanmıyorum, ama siz siyasi bir çözüm istiyorsanız, alın size siyasi bir çözüm. Ben engel olmuyorum, çözün çözebiliyorsanız. Yani beni bahane ederek ‘1967 topraklarında devlet kurulmuyor` demeyin. Zaten israil bunu yapmayacak. Ama yaparsa da, ben kalan haklarımı da isterim. Mültecilerin geri dönmesi, Kudüs`ün tamamen Filistinlilere verilmesi, Batı Yaka`nın tamamen siyonist yerleşim yerlerinden arındırılması ve siyasi olarak tamamen bağımsız olması. Bu ne demek biliyor musunuz? Ben söyleyeyim; bu hak verildiği günden itibaren 2 ay içerisinde, israil işgal devleti yıkılır. Öyle bir şey yok. Bu sadece çözümsüzlüğü HAMAS`a yıkmaya çalışanlara karşı bir siyasi manevradır. 

“ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNDE İHANET EDENLER DE OLUR, DİRENENLER DE”

-Filistin halkının moral ve motivasyonu nasıl?

Maalesef bugün Filistin`i konuştuğumuzda ya Kudüs, ya da Gazze`yi konuşuyoruz. Ama 1948 bölgelerini, Batı Yaka`yı konuşmuyoruz. Sebep şudur; 1948 bölgesindeki insanlar bir şekilde israil işgal devletinin iç kuşatması altında ve özellikle bu ‘Ulus Devlet Yasası` ile birlikte zaten vatandaşlıktan atılma korkusuyla ve kendi iç meseleleriyle meşgul edilmiş durumda. Batı Yaka`da ise işgalle değil, Mahmut Abbas ve işbirlikçi ekibiyle meşgul edilmiş durumda. Yani burada işbirlikçi derken bunu Türkiye`de ‘Filistinliler birlik değil` diye sürekli duyuyoruz. Özgürlük için ayaklanan hiçbir halk tamamen birlik olamamıştır. İhanet edenler de olur, direnenler de net bir şekilde. Bunun bir gizlisi saklısı yok. Bugün Abbas kendi ağzıyla diyor ki ‘ben İsrail istihbaratının görüşleriyle yüzde 99 mutabıkım. Çok az ihtilafımız var` diyor. İkincisi, Abbas`ın güvenlik güçlerinin Batı Yaka`daki en önemli görevleri, israil işgal devletine direnmeye çalışan Filistinlileri tutuklamak ve teslim etmek. Bugün Batı Yaka`da direniş göstermek isteyen bırakın silahlı direnişi, normal sivil itaatsizlik, sivil inisiyatifle direniş göstermeye çalışan gençler tutuklanıyor ve bir şekilde israil`e teslim ediliyor. Kim kaldı, Kudüs ve Gazze kaldı. Kudüs üzerinde oynanan oyunlar zaten aşikâr. Şu anda Kudüs aslında Kudüslülerin değil, sadece eski şehir içerisindeki Kudüslülerin ulaşabileceği bir nokta haline dönüştü.

“KUDÜS, FİLİSTİN DEVLETİNİN BAŞKENTİDİR”

Batı Kudüs, doğu Kudüs diye bir şey yok. Kudüs tektir. Kudüs birleşmiş Filistin devletinin başkentidir. Kudüs`ün eskisi yenisi yok. Bunu ben söylerken sadece bir Filistinlinin ağzıyla söylemiyorum. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi`nin 3 tane kararı var. Ve 3`ünde İsrail Kudüs`ün batısında, doğusunda işgalcidir diyor. Demek ki güvenmediğimiz BM bile bunu söylüyorsa, benim bunu söylemem gayet normaldir. Aslında bizim Müslüman siyasetçilerde bunu açık bir şekilde söylemeli.

 

“BİZİM YAHUDİLERLE BİR SORUNUMUZ YOK, SORUNUMUZ SİYONİSTLERLE”

-Yahudilere karşı hissiyatınız nedir?

Bizim Yahudilerle sorunumuz yok. Bir Filistinli olarak benim Yahudilerle dinlerinden dolayı bir sıkıntım yok. Yani sorunumuz Yahudilerle değil, sorunumuz siyonist Yahudilerle. Çünkü ne dinim, ne terbiyem ne de tarihi yapımız Yahudilere karşı değil. Biz ne Müslümanlar olarak, ne de Filistinliler olarak Yahudi oldukları için savaşmadık. 1948 savaşından önce göç eden Yahudiler bize geldi. Diyorlar ki ‘biz mülteci olarak geldik`. 2. Abdülhamit Han döneminde göç eden Yahudiler, gariban diye anılıp Filistinli Müslümanların sadakalarıyla yaşıyorlardı. Ve hiçbir zaman bir insan, Yahudi olduğu için Filistin`den kovulmadı. Ama Abdülhamit Han`ın son döneminde bunların Filistin`de bir gariban olarak, bir göçmen olarak değil, bir işgalci olarak geldikleri anlaşılınca; bunlara karşı direniş başladı. Filistinliler 1891`de yani siyonist hareketinin kurulmasından 5 yıl önce, ilk halk direnişini başlattı, siyonist Yahudilere karşı. Filistinliler Fedailer Hareketi`ni kurup halk direnişiyle siyonist Yahudi örgütlerine karşı direnmeye başladılar.

“BÜTÜN BÖLGE ÜLKELERİ, İSRAİL TEHDİDİ ALTINDA”

-İki devletli çözüm gerçekleşebilir mi?

İki devletli çözüm olsun mu? Olmasın mı? HAMAS`ın mantığıyla düşünecek olursak ‘olsun` bakalım. Olmayacak! İsrail işgal devletinin yapısında, siyonist zihniyetinde iki devletli çözüm yok. Tek ben, başkası yok. Bırakın Filistin`de, bölgede benden başka kimse yok. Ya benim hizmetçim olursunuz, ya da ölürsünüz. Bugün Türkiye de tehdit altında. Mısır da Ürdün de tehdit altında. Suriye, Irak hepsi tehdit altında. Çünkü bu zihniyet diyor ki; ‘bu bölgede benden başka kimsenin hakkı yoktur` diyor.

“YAHUDİLER HUKUK ÇERÇEVESİNDE FİLİSTİN`DE YAŞAYABİLİR”

-Diyelim ki Müslümanlar, Filistinliler bu savaşı kazandı, orada yaşayan Yahudilerin durumu ne olur?

Biz galip gelmemiz durumunda bu Yahudileri denize mi süreceğiz. Yok denize sürmeyeceğiz. Filistin devletini, Filistin hukukunu kabul edecek biri varsa kalsın. Ama orada çaldığı, haksız yere aldığı bir ev, bir arsa, bir park varsa onu verecek. Çünkü hak, hukuk bunu gerektiriyor. Hukuk, özellikle şahsi hukuklar, zaman aşımıyla kaybolmaz. Benim yerimi işgal edip, zorla beni çıkarttıysan benim geri alma hakkım var.   -SON-