Âlimler ve Medreseler Birliği (İttihad-ul Ulema) tarafından düzenlenen ve Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den alimlerin katıldığı 3'üncü Âlimler Buluşmasının ikinci günü birinci oturumla başladı.
Moderatörlüğünü Fesih Memiş'in yaptığı ikinci günün birinci oturumu "Medreselerin Üstlendiği Rol ve Sorunları" başlığı altında yapıldı.
Oturumda Irak Kürdistanı'ndan Selahaddin Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ahmet Mirze Enguşî, "Tarihte medreseler ve icra ettikleri fonksiyonları (Selçuklu, Eyyubi ve Osmanlı medreseleri)" konulu konuşma yaptı.
"Medreseler eğitim kurumu ve terbiye kurumlarıdır"
Medreselerin, ilmi, kültürü günümüze taşıdığını söyleyen Enguşî, "Medreseler, toplumun diğer farklı ihtiyaçlarına karşılayacak fonksiyonda olmalı. Bunlar ister şehir ister kırsal kesimlerde olsun medreselerin bunu karşılaması lazım. Ayrıca medreselerin maddi ihtiyaçları da karşılanması gerekiyor. Medreselerin, toplumun gelişmesi ve büyümesi noktasındaki önemi ve sorumluğununun farkında olunması gerekir. Şüphesiz ki bunlar bir eğitim kurumu ve terbiye kurumlarıdır. Daha önceki dönemlerde karşılaştırmalı olarak baktığımız zaman medreselerin, Kur'anî ilimleri, tefsir, fıkıh, hadis gibi hayatın ve çağdaş toplumların ihtiyaçlarını ve ciddi bir boşluğu dolduracak nitelikte olmaları gerekir." dedi.
Selçuklular ve Eyyubiler döneminde medreselerin arttığına dikkat çeken Enguşî, bu medreselerin özellikle Kürd bölgelerinde yoğunlaştığını ifade etti ve küçük çocukların eğitiminden büyük alimlerin, müçtehitlerin yetişmesine kadar farklı seviyelerde medreselerde ders verildiğini anlattı.
Enguşî, her medrese ve her caminin yanında bir kütüphane bulunduğunu ve her kütüphanenin yanında da bir sahafçı ve basımevi bulunduğunu aktardı.
"Medreseler, içinde bulunduğu toplumu daha hassas bir yapıya dönüştürüyordu"
Enguşî, sözlerini şöyle sürdürdü: Medreselerin ilmi ve toplumsal kalkınma noktasında ciddi etkileri vardır.Medreselerde İbn-i Esir, El Cezeri, İmad el-İsfahani, İbn-i Cubeyr ve İbn-i Zuheyr gibi değerli alimler yetişmiştir. Günümüzde medreselerin sayısının azlığı gündemdedir ve ciddi etkileri yoktur. Selçukluların başkenti Bağdat'ta, Kahire'de ve İstanbul gibi yerlerde ciddi sayıda medrese mevcuttu. Ve İslam'ın rükünleri burada ders olarak veriliyordu. Ayrıca fenni ilimler de ders olarak veriliyordu. Bu medreseler, içinde bulunduğu toplumu daha hassas bir yapıya dönüştürüyordu. Bu medreselerin etrafındaki insanlara da Rabbim Allah, dinim İslam, Peygamberim Hazreti Muhammed, kitabım Kur'an ve Müslümanlar benim kardeşimdir şeklinde, bu minval üzerine ders veriliyordu."
Bugün Doğu'dan Batı'ya kadar Müslümanların ciddi sıkıntı çektiğini görmekte olduğumuzu söyleyen Enguşî, Müslümanların da diğer sıkıntı çeken yerlere duyarsız kaldığını ifade etti.
Enguşî, alimlerin, İslam toplumunda ciddi etkisi ve rolünün olduğuna dikkat çekerek bunu farkında olan Batı'nın özellikle Osmanlının son dönemlerinden itibaren medreselerin etkisini kırmaya çalıştığına işaret etti.
"Batı, bize karşı düşmanlıktan bir gün dahi geri kalmamıştır"
Enguşî, "Batı, bize karşı düşmanlıktan bir gün dahi geri kalmamıştır. Özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinde Fransız ve İngilizlerin Osmanlı'ya hücumu medreseler noktasında olmuştur. Fransızlar ve İngilizler bizlere hücum etti ve Müslümanlara kültürel bir savaş açtı. Önce onları Arapçadan Kur'an'dan uzaklaştırmaya çalıştılar ve fasih olan Arap dili yerine 'ami' diye tabir edilen yeni bir dili çıkartıp Müslümanların arasındaki iletişimi koparmaya çalıştılar. İngilizler, medreselerin niteliğini değiştirmeye çalıştılar. Müslümanların geri kalmışlığının bir çok sebebi vardır. Bu noktada basın ve edebiyat noktalarını kullanarak Müslümanları geri bırakmaya çalışmaktadırlar. Aynı şekilde dizi ve filmlerde Müslümanlara karşı bir savaş ilan edip çocuklarımızı ahlak ve kültür noktasında geri bırakmadadırlar." ifadelerini kullandı. (M. Fatih Akgül, Mehmet Çelik, Emrah Deniz-İLKHA)