Müslümanlar her belde de küfür için tehlike arz etmiştir. Yönetilen bölge İslam`dan uzak bir sistem ile yönetiliyorsa bu tehlikenin arz ettiği nokta büyüyüp nokta halinden çıkıyor ve savaş sebebi bile sayılabiliyor.
Çeçenistan`da Müslümanların dirilmesi Rusya için, Afganistan`da dirilmesi, Amerika ve müteffikleri için tehlike arz etmiştir ve savaş sebebi olmuştur. Kendi coğrafyamızda ise, Kemalizm için en büyük tehlike yine `İslam` olarak görülmüştür.
Son günlerde 28 Şubat ile ilgili yargılamalar, gözaltılar ve tutuklamalar sık sık gündeme geliyor. Neredeyse her sanık suçunu itiraf edip, yaptıklarını ya direkt olarak ya da başka şahıslara yükleyerek kabul ediyor. Yani anlayacağınız suçlu suçunu itiraf ediyor. Ama bir yandan suçlar itiraf edildiği halde, suçsuz yere yakalanıp, o dönemlerden bu yana cezaevlerinde yatan mahkûmlar hâlâ terörist muamelesi görüyorlar. Burada bir çelişki söz konusu değil midir?
Hizbullah davası yıllardan bu yana devam eden bir davadır. En küçük ferdinden en büyüğüne kadar neredeyse hepsi bir bir yakalanıp, gözaltının ağır şartlarından geçirildiler. Kimisi 3 ay, kimisi 5 yıl, kimisi 36 yılla yargılandılar. İşlemedikleri bir cürümden yıllarca cezaevlerinde kalıp ceza verildi, bu ceza yattıkları süre göz önüne alınarak serbest bırakılanlar oldu, Şehid Şeyh Ahmed Yasin gibi, felçli bedeni bile küfrün korkulu rüyası haline gelip, henüz cezaevinde olanlar da var. Enteresandır ki; Suçu ispat edilen ya da edilmeyen, her birinin dosyasında aynı ibare yazıyor "Devletin yasal düzenini silah zoruyla bozup, yerine şer`i hükümler getirmek."
İnanıyor ve biliyoruz ki ellerinden gelse bunu yaparlardı, ancak amaç bu olmakla beraber, hayaller bu yönde değil, insanların uyanması, dirilmesi, yeniden aslına (İslam`a) dönmeleri için gayret sarf etmekti. Camilerde Kur`an dersi almak-vermek silahlı bir tehdit unsuru olmaması gerekiyordu, hani ortada Kur`an`ın yanında bir silah ta yok zaten.
Erdoğan hükümeti, gerçekten sosyal alanlarda bu güne kadar gelen hükümetler arasında en iyisidir, bunu kabullenmek lazım. "Yiğidi öldür hakkını yeme" demiş atalarımız. Ancak bizim için sosyal alanlardan daha önemli olan, İslami alanlardır. İslami alanlar üzerine oynanan kirli oyunları gün yüzüne çıkartmaya namzet olmadı mı? Oldu. Ona da bir şey diyeceğim yok ta, madem bunları yaptı, öte yandan suçsuz şekilde cezaevlerinde tutulanlar için neden bir girişimde bulunulmuyor. Rana teyzeyi, Rümeysa kardeşi henüz hafızalarımızdan silemedik. Koğuşlarda unutulan ağabeyleri de unutmadık. Biz bile devlet olmadığımız halde bunları unutamıyorsak, Rana Teyze gibi yaşlı bir kadının `İki elim kıyamette Erdoğan ve Gül`ün yakasında olacak" sözlerini muhatapları nasıl olur da duymazlıktan gelip, unutabiliyorlar? Aslında cevabı o kadar da zor değil, cevabı şu;
Her insanın zihnindeki İslam farklıdır. Kimisi İslam`ı yaşamanın adı sadece ve sadece Allah`a kulluk olarak değerlendirirken, kimisi de İslam`ı ılımlaştırmaya çalışıyor. Yani, İslam kardeşlik dinidir, Yahudi de, Hıristiyan da, Zerdüşt de bizim kardeşimizdir. Bundan dolayı, İslam`ı sadece Allah`a kulluk ve kardeşliği sadece İslam olana yapmaktır, zihniyetinde olan asıl Müslümanları kendileri için hala bir tehlike olarak görüyorlar. Bundan yüzden de, Yusuf (a.s) kadar masum olan insanların cezaevlerinde kalmalarını istiyorlar. Her ne kadar olayların iç yüzü çözülse, darbecilerin kimler olduğu öğrenilse bile, onlar için tehlikenin bittiği söylenemez. Cemal Tutar`ın mahkeme savunmalarında vermiş olduğu ifade de yer aldığı gibi. "Türkiye`de laik Kemalistler, irtica kavramını adeta bir parola olarak kullanırlar. Hiç kuşkusuz onların "İrtica" kelimesinden kasıtları, İslam`dır. Telaffuz ederken adeta kin kustukları, yüzlerinin renkten renge girdiği, mimiklerinin korkunç bir hal aldığı "İrtica" kelimesinden kastettikleri, mukaddes İslam dininden başka bir şey değildir.
Bu yüzden, suçluların kimler olduğu ortaya çıksa da, hatta komploya kurban giden Müslümanların isimlerini bile tek tek verseler bile, Müslümanlar için onlardan herhangi bir fayda gelmez. Ha! Müslüman onlardan bir yardımın gelmesi derdinde değildir bunun altını çize çize belirtmek gerek. Çünkü Müslüman yaptığı işlerden pişman olmayan, mükâfatını sadece ve sadece âlemlerin Rabbi olan Allah`tan bekler. Ancak bir yerde bir düzenlemeden bahsediliyorsa, gerçekten, gereği gibi düzeltilmesi insanın en çok istediği şeydir.
Sözün özü şudur ki; Kıblesi belli olmayanlardan Kâbe`ye tam dönmelerini beklemek yanlıştır.
Vesselam
Muhammed Yusuf Şehitoğlu