Mardin Artuklu Üniversitesi'nin ev sahipliğinde düzenlenen ve adeta bir fikir ziyafetinin yaşatıldığı "İslam Medeniyetinin Geleceği" konulu uluslararası çalıştay sona erdi. Kentteki bir otelde 8 oturum şeklinde yapılan çalıştay, 3 gün devam etti.

Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, Eski Diyanet İşleri Başkanları Prof. Dr. Mehmet Görmez ve Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Medeniyetler İttifakı Türkiye Ulusal Eşgüdüm Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bekir Karlığa, MED-AR Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Selamet, Merkezi İngiltere'de bulunan Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Salim Al Hassani gibi ulusal ve uluslararası düzeyde önde gelen ilmi ve fikri araştırmalarıyla tanınan şahsiyetlerin katılım gösterdiği çalıştayın sonuç bildirgesi kamuoyuna açıklandı.

Bildirgede, ilahi kaynaklı peygamber öğretilerinin temel alındığı ve beşer aklının yoğurup şekillendirdiği medeniyetin mutlaka yeniden harekete geçirilmesi gerektiği belirtilerek, "Medeniyetin yeniden harekete geçirilmesi siyasi erkin yanı sıra bilim, düşünce, sosyoloji ve sanatta da etkin olmayı gerektirir." denildi.

İslam dünyasında medeniyetle ilgili olarak ortaya konan hiçbir çabanın küçümsenmemesi gerektiğini altı çizilen bildirgede, "İslam medeniyetinin geleceğinde dört temel esas göz önünde bulundurulmalıdır: Risalet, bilginin sürekliliği, ilahi adalet ve cihanşümulluk.  İslam düşüncesini oluşturan temel akımları bir çatışma alanı olarak değil; farklı alanların inşası için birer imkân olarak görmek gerekir." İfadeleri kullanıldı.

"Medeniyetlerin temelini dünya görüşü oluşturmaktadır." denilen bildirgede, "Dünya görüşü ise insanın dâhil olduğu her alanda kendine imkân bulmaktadır. Bu bakımdan İslam medeniyetinin geleceğini gündeme getirirken dünya görüşünü merkeze almak suretiyle buna uygun ilmî, düşünsel, kültürel ve sanatsal faaliyetlerde bulunmak sürekli bir hedef olmalıdır. Maziyle iftihar ederken aynı zamanda özeleştirisini yapan, geçmişindeki tecrübelerden istifade eden ve onları tekrar değerlendiren bir ümmet olmalıyız." ifadelerine yer verildi.

Bildirgenin devamında, "Gelecek tasavvuru, şimdiki arayışın netice verdiği birikimin muhtevasına ve aynı zamanda bunun uygulanabilirliğine bağlıdır. Zira her medeniyetin süreç itibarıyla geçirdiği evre, söz konusu medeniyetin mensuplarının geçmişte yaptıkları çalışmaların bir hasılası olduğu gibi geleceği de şimdiki arayışın eseri olacaktır. Dolayısıyla İslam medeniyetinin geleceğini gündeme getirmek doğal olarak hâlihazırdaki durumun ve bunun arka plânını oluşturan medeniyet hafızasının araştırılmasını gerektirir. İslam medeniyetinin gelecek tasavvurunu tartışırken küre ölçeğinde insanlığın karşılaştığı ahlâkî, kültürel ve çevresel sorunların göz ardı edilmemesi gerekir. Zira bugünkü gerçekler karşısında pek varlık gösteremeyen medeniyetin gelecek tasavvurunun mekânda imkân bulması bir varsayım olarak kalacaktır. Daha fazla kâr elde etme peşinde olan ve bunu gerçekleştirmek için her türlü yolu mubah sayan Avrupa merkezli uygarlık anlayışı, insanların elindekini sömürmüş, iradelerini elinden almakla kalmamış, dünyamızın doğal zenginliklerinin de gelecek kuşaklara bırakılmasını riskli hâle getirmiştir. Bu nedenle İslam medeniyetinin gelecek tasavvuru bu sorunlara duyarlı olacak ve ahlâkı kendisine önemli bir ilke kabul edecek şekilde oluşturulmalıdır." denildi.

İslam medeniyetinin geleceğinin, neslin ufkuna bağlı olduğunun kaydedildiği bildirgede, şu ifadelere yer verildi: "Bu nedenle yeni neslin ilham verici bir eğitimle özgüvenli olarak yetiştirilmesi kaçınılmazdır. İslam medeniyetinde yeniden yapılanmanın gerçekleşmesi teorik, pratik ve yöntemsel açıdan plânlar yapmaya, bunların adım adım tatbik edilmesine ve belirlenen projelerin gerçekleştirilmesine bağlıdır. İslam medeniyetinde kadınların rolünü canlandırmak için bilim, tıp, sanat ve yönetim gibi alanlarda tarihsel süreçte yaptıkları katkılar hakkında araştırmalar yapılmalıdır. Böylece, kadınların İslam medeniyetinin şekillenmesinde gelecekte yapabilecekleri katkılara zemin hazırlanır. 'Demir perde'nin yıkılması ve 'tek kutuplu dünya'nın ortaya çıkışıyla beraber dünya gündemine getirilmeye çalışılan 'medeniyetler çatışması' teziyle başta bölgemiz olmak üzere tüm İslam dünyası, terör belasını besleyen bir kaynak olarak gösterilmiş ve her türlü saldırıya açık bir alan hâline getirilmiştir. Aslında medeniyetler çatışması değil; bazı mihrakların menfaatlerinin çatışması söz konusudur. Bu çerçevede, Türkiye ve İspanya'nın işbirliğiyle Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş olan Medeniyetler İttifakı projesinin ülkemizde ve İslam dünyasında kurumsallaştırılmasında zorunluluk vardır."

İslam dünyasının içinde bulunduğu koşulların anımsatıldığı bildirgede, "Günümüzde İslam dünyasının içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde, medeniyetler arası çatışmadan çok medeniyet içi çatışmalar Müslüman toplumları zaafa düşüren bir tehlike olarak durmaktadır. O açıdan gelecek, hem medeniyet içi ittifakın hem de öteki ile birlikteliğin hâkim olduğu bir arayış olarak tasavvur edilmelidir." denildi.

Sağlıklı bir medeniyet bilincinin yaygınlaştırılması konusundaki faaliyetlerin arttırılmasının talep edildiği bildirgede, şu ifadelerin altı çizildi:

"İslam dünyasındaki öğreticilerin, bilim ve teknolojinin kurumsallaşmasında Avrupa dışındaki kültürlerin yaptığı katkıların da dâhil edildiği belirli bir eğitimden geçirilmesi gerekmektedir. Genç nesiller arasında doğru bir medeniyet algısının oluşması için üniversitelerimizde genel olarak medeniyet, özel olarak İslam medeniyetine ilişkin proje ve programlarının yapılması son derece önemlidir. Bu çerçevede Milli Eğitim Bakanlığı ve benzeri kurum ve kuruluşlarla ortak çalışmaların yapılması, sağlıklı bir medeniyet bilincinin yaygınlaştırılması konusundaki faaliyetlerin arttırılması ve bu sürece katkıda bulunulması önem arz etmektedir. İslam medeniyeti biz Müslümanlar var oldukça varlığını ve sürekliliğini koruyacaktır. Bu nedenle İslam dünyasında şimdiki ve gelecek nesiller arasında medeniyet bilincini geliştirmek ve canlandırmak için gayret edilmelidir. Bu medeniyeti yeniden filizlendirmek Müslümanlar için bir iman borcu olmalıdır. Bu bağlamda İslam dünyasının yönetim kadrolarını, bilim insanlarını ile düşünürleri medeniyet bilincinin yaygınlaştırılmasında özel bir çaba sarf etmeye ve birlikte hareket etmeye davet ediyoruz." (M. Salih Keskin - İLKHA)