Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer ile genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), gıda katkı maddeleri ve içerdikleri riskler ile ilgili bir röportaj gerçekleştirdik.
GİMDES Başkanı Büyüközer, "Bugün tohumlara, gıda ürünlerine ve katkı maddelerine GDO var veya yok testi bile yapılamayan ülkemizde gerekli teknik ve bilimsel altyapı sağlanamadıkça, bütün herkes hayır diye bağırırsa ne yazar?" diye konuştu.
"Yerli ve milli ürün ifadesi akıllı bir Müslüman için aldatıcı bir slogandır" diyen Büyüközer, "Yenmesi, içmesi bir Müslüman için haram kılınmış bir madde içeren bir ürün ister yerli ve milli olsun isterse yabancı bir ülkeden ithal edilmiş olsun ne fark eder? Türkiye'de üretilen üzümden yerli olarak üretilen şarabın, ithal edilen şaraptan ne farkı olabilir bir Müslüman için. Bu ekonomik kriz bahanesi ile bazı çevreler tarafından Müslümanların yeni bir yanılgıya düşürülmesi söz konusu olabilir. Bu gün ülkemizde üretilen ürünlerin, dört bini aşan katkı maddesi kullanılmaktadır. Bu katkı maddelerinin hemen hemen yüzde 100'ü ithal edilmekte ve üreticilerin çoğunluğu gayrimüslimler olduğu için üretimlerinde, alternatifleri olduğu halde, alkolden tutun yenmesi haram kılınmış çeşitli hayvan kökenli içeriklere kadar bu ürünlerde kullanılmaktadır. GİMDES yıllardır haramı yaygınlaştıran bu sistemle mücadele etmektedir. Bu sebeple, Bu tehlikeye karşı yerli ürün, milli ürün sloganı yerine helal ve yerli ürün, helal ve milli ürün sloganı kullanılmalıdır diyoruz." ifadelerini kullandı.
"GDO'lu ürünler insan sağlığını tehdit ediyor"
GDO'lu ürünlerin insanların bağışıklık sisteminden sinir yapısına kadar birçok tahribata neden olabildiğini kaydeden Büyüközer, şunları söyledi:
"Bir ilacın bile insanlar üzerinde yaygın kullanılabilmesi için 20-25 yıllık çalışmalar gerektirdiği halde, henüz 1996'larda ortaya çıkan ve beraberlerinde pek çok riski taşıyan GDO'lu ürünleri insanlara, bilgilerinin dışında kullandırmak için gösterilen bu aceleci tavır bütün tüketicileri, sağlık ve denetim birimlerini düşündürmelidir. GDO'lu bitkiler, doğada yetişen diğer bitkilerden farklı olarak, genomlarında kendi türlerine ait olmayan genleri taşıdıklarından, bu bitkilerin yetiştirildiği ülkelerde, başta sağlık olmak üzere, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerinde önemli riskler söz konusu olmaktadır. Sağlık risklerini konu başlığı halinde şöyle sıralayabiliriz:
Potansiyel Alerjenlik: GDO'lu bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen ürünlerin meydana getirebileceği risklerin başında alerji gelmektedir. Genetik yapı değişiminde, verici kaynağın alerjen özelliklerinin transfer edilen bitkiye ya da hayvana geçmesi engellenemeyebilir.
Potansiyel Toksisite: Genetik olarak değiştirilmiş organizmalar, aktarılan yeni gen ürünlerini ve onlardan kaynaklanan sekonder metabolitleri içerdiğinden, potansiyel bir toksisiteye sahiptir.
Potansiyel Kanserojenlik: GDO'lu bitkilerin doğrudan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği birçok araştırıcı tarafından belirtilmektedir. Özellikle, herbisitlere dayanıklı GDO'lu pamuk, soya, mısır ve kolza çeşitlerinde kullanılan bazı kimyasal maddelerin doğrudan kanser yapıcı oldukları bilinmektedir. Öte yandan, sindirim sisteminde tam olarak sindirilmeden dolaşım sistemine geçerek kan hücreleri aracılığı ile normal genoma katılabilen yabancı DNA parçalarının da hastalıklarda etkili olma ihtimali söz konusudur.
Antibiyotiğe dayanıklı mikroorganizma oluşumu: Günümüzde kullanılan biyoteknolojik tekniklerle bitkilere aktarılan genlerin büyük bir çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı esnasında GDO'lu bitkilerin seçilebilmesi amacıyla antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılmaktadır. Ancak, bu antibiyotik dayanım izleme genleri insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere yatay olarak geçişiyle onların da genlerinin antibiyotiklere dayanıklı hale dönüştürülmesi gibi sağlık açısından büyük riskler söz konusudur.
Besin değerinde bozulma: GDO'lu bitkilerde, yeni özellikler kazandırılırken, bitkinin orijinal yapısında bulunan bazı kalite öğelerinde önemli azalmalar olduğu tespit edilmiştir. Örneğin, kalp hastalıklarına ve kansere karşı önemli bir koruyucu madde olan phytoestrogen bileşiklerinin, klasiklere oranla, GDO'lu bitkilerde daha az olduğu bilinmektedir."
"GDO'lu bitkilerin ekolojik zararları"
GDO'lu bitkilerin üzerinde en çok tartışılan konuların başında çevreye verebileceği zararlar geldiğini aktaran Büyüközer, "Bilim adamlarının çoğu GDO'lu bitkilerin ekolojik zararlarının olabileceği görüşünde birleşmektedir. Kısaca aktarmak gerekirse, toprak ve su kirliliği, faunada değişim, mikrorganizmalarda değişim ve florada değişim olarak sıralayabiliriz. Ekosistemler son derece karmaşık bir yapıya sahiptir. Özellikle, GDO'lu bitkiler gibi, yeni organizmaların sistem içine girmesiyle bazı bilinmeyen risklerin ortaya çıkması beklenebilir. Bu zamana ve yere bağlı olarak türler arası gen akışının sonucunda ortaya çıkabilecek gen etkileşimlerinden kaynaklanmakta olup, populasyonda değişik bir karakterin ortaya çıkma ihtimali her zaman söz konusudur." dedi.
"GDO'lu tohum, gıda ve katkı maddelerinin etiketlerinde mutlaka GDO'lu olduğu bilgisi yazılmalı"
GDO'lu tohumlarla yapılan ekimin organik tarımı tehdit ettiğini kaydeden Büyüközer, Türkiye'de organik tarımı destekleme kanunu ve yönetmeliği olmasına rağmen biyogüvenlik kanunun bulunmadığını, bu yüzden GDO tespitinin yapılmadığını söyledi.
Büyüközer, "Ülkemizde GDO'lu tohum, gıda ve katkı maddelerinin etiketlerinde mutlaka GDO'lu olduğu bilgisi mecbur tutulmalıdır. Hiç bir şekilde tüketicinin bilgisinin dışında, formulasyonuna onay vermeyeceği bir ürünü satmaya kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir eylem tüketicilerin evrensel sağlık ve inanç haklarını hiçe saymak olduğu gibi, bir insanlık suçudur. Son zamanlarda sıkça konuşulup gündemimizi meşgul eden yerli ve milli ürün etiketi ile ilgili de şunları söylemek istiyorum. Yerli ürün, milli ürün sloganı yerine helal ve yerli ürün, helal ve milli ürün sloganı kullanılmalıdır diyoruz. Ayrıca konuya dikkat çektiğiniz için teşekkür ediyorum." diye konuştu. (İLKHA)