Adalet Bakanlığının, cezaevinde tutuklu ve hükümlülerin topluma kazandırılması ve sosyalleşmelerini teşvik etmek için uyguladığı ödül yönetmeliğinin 11'inci maddesine göre hükümlü ve tutuklular eşleriyle özel olarak görüşebiliyor. Özel görüşme odaları, 2013 yılından bu yana Türkiye genelindeki cezaevlerinde uygulanıyor.
Özellikle cezaevinde tutuklu ya da hükümlü olarak bulunan bir eşin özel bir görüşme yapamaması, aile bağlarını zayıflatmakta ve hatta ailenin yıkılmasına sebep olmaktaydı.
Bu nedenle devlet, bazı düzenlemeler yaptı. Buna göre mahkûmlar, 2-3 ayda bir aileleriyle birlikte cezaevi sınırları içinde uygun bir ortamda kalabiliyor, vakit geçirebiliyor. Bu düzenleme sonrası mahkûmlar arasında evlilik oranları arttı, aile kurumunun dağılmasının önüne nispeten de olsa geçilmiş oldu.
Örfümüzde cenaze ve düğüne katılmak vazgeçilmez iki unsurdur
Tabi birçok konuda olduğu gibi bu düzenlemede de eksik kalan unsurlar var. Örneğin tutuklu ve hükümlüler, evliliklerinin nişanesi olan düğünlerine katılamıyor.
Hâlbuki örfümüzde cenaze ve düğüne katılmak vazgeçilmez iki unsurdur. Mahkûmun, cenazesi olduğunda, nasıl ki yetkili makamlar tarafından cenazesine gitmesi, birkaç saat de olsa izne bağlanmış ve uygulamaya konmuşsa, mahkûmun kendi düğününe katılması da kanuni bir düzenlemeyle çözüme kavuşturulmalıdır.
Her şey bir yana şu an cezaevinde bulunan özellikle İslami camialara mensup birçok mahkûm, hükümlü olmasına rağmen masumdur.
Yusufiler kurulan kumpaslarla ağır cezalara çarptırıldılar
Çünkü bundan 20-25 yıl önce devlet, adeta terör örgütleri tarafından yönetilir hale gelmişti. Hem FETÖ hem de Ergenekon ya da 28 Şubatçı zihniyet, darbeci zihniyetler, devletin idaresinde etkili olmuşlardı. Bugün bu örgütlere yönelik yapılan operasyonlar neticesinde, bu örgütlerin hâkim ve savcıları ceza evlerine atıldı. FETÖ mensubu olduğu gerekçesiyle mevcut hâkim ve savcıların üçte biri görevlerinden uzaklaştırıldı, büyük bir çoğunluğu da yargılamalar neticesinde hüküm giydi.
İşte burada çok ciddi bir durum söz konusu. Çünkü bu hâkim ve savcıların almış olduğu kararlar tamamen şaibeli bir hale gelmiş durumda. Bunların verdiği kararların adil olduğu söylenemez.
Türkiye'nin karanlık yıllarında JİTEM, PKK, FETÖ gibi örgütlenmelerin Müslüman halka yönelik baskı ve zulümlerine rıza göstermedikleri için çeşitli kumpaslarla mahkûm edilen Yusufiler de kurulan kumpaslarla ağır cezalara çarptırıldılar.
Yusufilerin bir saniye dahi içeride tutulmaları en büyük zulümlerden biridir
Hâlbuki bu insanlar, toplumu dinden ve maneviyattan uzaklaştırmaya çalışanlara inat, sayıları ve güçleri az olsa da toplumu ıslah etme yönünde son ana kadar mücadele etmişlerdi. Toplumu ifsat etme, birliğini bozma, onu yıkma çabalarını durdurmak için ellerini taşın altına koymuşlardı. Bu nedenle kurulan kumpaslar ve göstermelik yargılamalarla en ağır cezalara mahkûm edildiler, bedeller ödediler.
Evet, İslami hassasiyetlerinden dolayı, İslam'ın izzetini korumak ve savunmak adına, zulme sessiz kalmayan Yusufiler hâlâ zindanlardalar. Zulmen cezaevlerinde bulunan Yusufilerin bir saniye dahi içeride tutulmaları en büyük zulümlerden biridir.
Sorumluk sahipleri bir saatlik adaletin 70 yıllık ibadete bedel olduğunu bilmeli. Dolayısıyla bir an önce bu mahkûmların dışarı çıkarılarak ailelerine kavuşmaları gerekiyor.
Yusufların gömleği arkadan yırtıldı
Zira Yusufların gömleği arkadan yırtıldı, haksız yere 15-20-25 yıl zindanda tutuldular. Zindan içinde zindan yaşadılar. Anne ve babalarının taziyesine dahi katılamadılar. Sonra hayatlarının en mutlu günlerinden biri olan düğünlerine katılmalarına izin verilmiyor. Evliliklerinin nişanesi düğünlerine dahi katılamıyorlar.
Hayatlarının en güzel anlarından biri olan düğünlerinde, zulümle cezaevlerinde tutulan bu insanlara yönelik adaletin ikamesi noktasında da hiçbir gelişme yaşanmıyor.
Damadın olmadığı bir düğün, insanı hüzne boğuyor. Damat var ama ceza evinde. Hüzünlü olan bu durum, kelimelerle ifade edilemiyor.
Kendisini İslam davasına adayan, feda eden insanlar için ne yapılsa azdır. Bir insanın suçu İslam'ı yaşamak, Müslümanca hayat yaşamak ve İslam davası uğruna çalışmak, çırpınmak ise toplumun büyük bir kısmı suçludur demektir. (İLKHA)