Kış mevsiminde hayat adeta durur; köy ve kasabalar, yazın ürettiklerini tüketirdi.
Boş bırakılan zaman, daima problemdir; köy ve kasabalarda aileler arası kavgalar, zaman zaman cinayetle neticelenen çatışmalar neredeyse hep ocak, şubat aylarında yaşanırdı.
Toplumumuz, daha kış tembelliği alışkanlığından tam kurtulmadan modern zamanın bahar-yaz tembelliği ona bulaşmak üzeredir.
Boş bırakılan zaman, daima problemdir; köy ve kasabalarda aileler arası kavgalar, zaman zaman cinayetle neticelenen çatışmalar neredeyse hep ocak, şubat aylarında yaşanırdı.
Toplumumuz, daha kış tembelliği alışkanlığından tam kurtulmadan modern zamanın bahar-yaz tembelliği ona bulaşmak üzeredir.
Ekonomik koşullarını üst sınıra ulaştıran modern kesim için “bahar, tembellik; yaz mevsimi ise daha büyük bir tembellik mevsimidir. Onlar, adeta, bahar aylarında günah için hazırlık yapar, yaz aylarını ise “tatil” adı altında baştan başa günahlarına ayırırlır.
Eskiden her toplumsal sınıfın hayat tarzı “kendine” iken, hızlı iletişim ve reklam yüzünden üst sınıfın bütün olumsuzluları diğer toplumsal sınıflara yayılıyor.
Bu nedenle, başarı için çalışmak, durumunda olan gençleri bahar günlerinde bir “bahar tembelliği” edebiyatı” alıp gidiyor. Bahar olunca “tembel görünmek”, tembellikten söz edip durmak, “kültürlü” sayılmanın bir koşulu oldu neredeyse.
Bahar güneşinin kan dolaşımını etkileyerek insanı bir miktar rahavete sürüklediği doğrudur. Ancak kendimizi bu tabii koşula uydurmamız için bir neden yok. Kendimizi tabii koşulların akışına bırakacak kadar iradesizleştirecek olursak bizimle diğer tabii varlıklar arasında ne fark kalır? Böyle olacaksa bize neden akîl (akıl sahibi), onlara gayrî akîl (akıl sahibi olmayan) densin?
Dahası bize ne oluyor da Batı`da üretilen her keyfe kendimizi uydurmaya kalkışıyoruz.
Bahar bir tembellik mevsimi; yaz, daha da büyük bir tembellik mevsimi olsaydı eskiden bizim coğrafyamızda bahar, bağın, bahçenin çalışan insanlarla cıvıl cıvıl olduğu; yaz da, tarlada, harmanda en ağır işlerin yapıldığı mevsim olur muydu?
Her mevsim yapılacak bir iş vardır. Kültürel etkinliklerde bahar en yoğun mevsimdir. Neredeyse bütün sınavlar bahar aylarında yapılır.
Yaz mevsimi de bizim için belki “geçimlik” çalışma mevsimidir. Bahar sürdükçe eğitimimizi sürdüreceğiz, kültürel etkinliklerde bulunacağız. Yazın da çoğunu bağda bahçede, çarşıda pazarda, inşaatta çalışarak geçireceğiz. Buna gerçekten ihtiyacımız yoksa yazı da baharımıza katacağız; hatta Kur`an eğitimiyle daha da bereketli yaşayacağız.
Bir rivayete göre Resullah (sav) “Allah, boş kalan (tembel) kulu sevmez” diye buyurmuştur.
Hz. Ömer (ra)`in de “En hoşlanmadığım şey, sizden birini boş görmek; onun ne bir dünya işinde ne de ahiret işinde çalıştığını görmektir.”
Üstad Bediüzzaman`a göre geri kalmışlığın dört nedeni vardır:
1. Değişik baskılar (İstibdat)
2. Ahlâksızlık
3. Görev ahlâkının eksikliği
4. Tembellik doğuran umutsuzluk.
Üstad`ın ölçüsüyle kendi geri kalmışlığımıza bakacak olursak dördüncü maddenin büsbütün bizimle ilgili olduğunu görürüz. O hâlde geri kalışımızdan en azından dörtte bir biz sorumluyuz.
Tembellik, bize göre değil; onun ne inancımızda yeri var ne de hayat koşullarımız tembelliği seçmemize imkân veriyor.
Kimi dönemlerde tembellik sadece bir günah iken belki bugün ihanettir. (Bu zamanda Allah`ın dinine hizmet konusundaki tembellik, Allah`a, O`nun Resulü`ne ve mü`minlerce karşı ihanet değil midir?)
Gelin, dış güçlerin önerilerine uymaktan vazgeçelim...
Ölçülerimizi İslam`ın ölçülerinde arayalım.
Bütün işlerimizde çalışkan olalım...
Allah (cc), yardımcınız olsun...