AKRABÂ ZİYARETİNİN
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabâsını kollayıp gözetsin!” (Buhârî, Edeb 12, Büyû` 13; Müslim, Birr 20, 21; Ebû Dâvûd, Zekât 45)
Kişinin akrabâ ve yakınlarıyla alâkasını devâm ettirmesi, onları koruyup gözetmesi, yâni sıla-i rahimde bulunması, İslam`ın çok ehemmiyet verdiği esaslardan biridir. Zîrâ Cenâb-ı Hak, akrabaları birbirlerine mîrasçı kılmış, birtakım haklar ve vazifelerle aralarındaki bağları kuvvetlendirmiştir.
Akrabâ çevresi, insanı maddî ve mânevî kötülüklerden muhafaza ettiği gibi muhtelif hayır ve sâlih amellerin işlenmesinde de yardımcı olur.
Peygamberler, tebliğlerine akrabâlarından başlamışlardır. Yine onlar, akrabâlarının desteğiyle tebliğ vazifelerine devâm etmişlerdir.[1] Meselâ Şuayb -aleyhisselâm-`ın azgın kavmi kendisine:
“…Eğer kabîlen olmasaydı mutlaka seni taşlayarak öldürürdük…” (Hûd, 91) demişlerdi.
Dolayısıyla Müslüman, dînî ve dünyevî hususlarda yakınlarına faydalı olmak ve hayırlı işlerde onlardan istifâde edebilmek için akrabâlık bağlarını devâm ettirmeli ve “sıla-i rahim” vazifesini hiçbir zaman ihmâl etmemelidir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“…Akrabâlık haklarına riâyetsizlikten sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (en-Nisâ, 1)
“…Anaya, babaya, akrabâya… iyi davranın…” (en-Nisâ, 36)
Cenâb-ı Hak, “rahim” diye adlandırılan akrabâlık bağına, Rahmân ism-i şerîfinden türeyen bir isim vermiş ve:
“…Ona riâyet edene Ben de iyilik ve ihsanda bulunurum. Onu koparanı da lutuf ve merhametimden mahrum bırakırım.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Zekât, 45/1694)
Demek ki akrabâlarla münâsebetler, Cenâb-ı Hakk`ın Rahmân sıfatının bir tecellîsi olarak merhamet ve şefkat temelleri üzerinde binâ edilmelidir. Şu hadîs-i şerîf bu hususta mühim bir ölçü tâlim etmektedir:
“Akrabâsının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabâyı koruyup gözeten kişi, kendisiyle alâkayı kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devâm edendir.” (Buhârî, Edeb, 15; Ebû Dâvûd, Zekât, 45; Tirmizî, Birr, 10)
Bir sahâbî, fazîletli amellerin ne olduğunu sorduğunda, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisiyle alâkayı kesen akrabâlarıyla görüşmeye devâm etmenin, pek kıymetli davranışlardan biri olduğunu beyân etmiştir. (Ahmed, IV, 148, 158)
Diğer taraftan, sıla-i rahimde bulunmak, doğrudan îmanla alâkalı bir hâdisedir. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“…Allâh`a ve âhiret gününe îmân eden kimse, akrabâsına iyilik etsin!..” buyurmuştur.(Buhârî, Edeb, 85; Müslim, Îmân, 74, 75)
Allah Teâlâ, sıla-i rahimde bulunan kullarını şöyle methetmektedir:
“Onlar ki, Allâh`ın riâyet edilmesini emrettiği şeye riâyet ederler (sıla-i rahimde bulunurlar), Rablerinden korkarlar ve (bilhassa) hesâbın kötü olmasından endişe ederler.” (er-Ra`d, 21)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, amcası Hazret-i Abbâs`ı methederken:
“Bu Abbâs bin Abdülmuttalib, Kureyş`in en cömerdi ve akrabâlık bağlarına en çok riâyet edenidir.” buyurmuştur. (Ahmed, I, 185; Hâkim, III, 371)
Yine Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, iyilikte bulunmada gözetilmesi gereken sırayı şöyle beyân etmiştir:
“Harcamaya kendinden başla. Artanı çoluk-çocuğuna sarf eyle. Âilenden bir şey artarsa, bunu da yakınlarına harca. Bunlardan arta kalanı da sağındaki solundaki komşulara ver!” (Bkz. Nesâî, Zekât 60, Büyû 84; Müslim, Zekât 41)
Akrabâya yapılan infak için, hem sadaka hem de akrabâyı koruyup gözetme sevâbı vardır. (Tirmizî, Zekât, 26)
Sıla-i rahimin birtakım zorlukları da olabilir. Lâkin ona va`dedilen mükâfat, daha fazla ve daha büyüktür. Fahr-i Kâinât Efendimiz, akrabâ ile ilgilenmenin mükâfatlarından bir kısmını şöyle haber vermiştir:
“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabâsını kollayıp gözetsin!” (Buhârî, Edeb 12, Büyû` 13; Müslim, Birr 20, 21; Ebû Dâvûd, Zekât 45)
Bundan daha güzeli de, sıla-i rahimin insanı Allah Teâlâ`nın muhabbetine eriştirmesidir. Bir kudsî hadîste Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“…Akrabâ ve dostlarıyla irtibâtını kesmeyenlere ve Ben`im için ziyâretleşenlere Ben`im de muhabbetim hak olmuştur.” (Ahmed, V, 229)
Bunun aksine, akrabâlarıyla bağını keserek onlarla ilgilenmeyen kişiler için de pek çok ilâhî îkaz ve tehditler vârid olmuştur. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Onlar, Allâh`a söz verdikten sonra verdikleri sözü bozarlar, Allâh`ın gözetilmesini emrettiği kimselerle alâkayı keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar, lânete uğramışlardır; cehennem de onlar içindir.” (er-Ra`d, 25)
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ varlıkları yaratma işini tamamlayınca, akrabâlık bağı (rahim) ayağa kalkarak:
«–(Huzûrunda) bu duruş, akrabâlık bağını koparan kimseden Sana sığınanın duruşudur.» dedi. Allah Teâlâ:
«–Pekâlâ, seni koruyup gözeteni gözetmeme, seninle alâkasını kesenden rahmetimi kesmeme râzı değil misin?» diye sordu. Akrabâlık bağı:
«–Evet, râzıyım.» dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ:
«–Sana bu hak verilmiştir.» buyurdu.”
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunları anlattıktan sonra:
“–İsterseniz (bunu tasdik eden) şu âyeti okuyunuz!” buyurdu:
“Ey münâfıklar! Siz iş başına geçecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkarır, akrabâlarla alâkanızı kesersiniz, değil mi? İşte Allâh`ın lânete uğrattığı, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır.” (Muhammed, 22-23) (Buhârî, Tefsîru Sûre 47, Edeb 13, Tevhîd 35; Müslim, Birr 16)
Yine bu mevzûda Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Âhirette cezâsını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah Teâlâ`nın çabucak cezâlandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulmetmek ve akrabâyı ihmâl etmektir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 43; Tirmizî, Kıyâme, 57; İbn-i Mâce, Zühd, 23)
“Her cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allâh`a arz olunur. Fakat akrabâsıyla alâkasını kesen kimsenin amelleri kabul edilmez.”(Ahmed, II, 484)
“Yeryüzünde bir müslüman, Allah`tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya akrabâsı ile alâkasını kesmeyi arzu etmediği müddetçe Allah onun dileğini mutlaka yerine getirir veya ona vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden uzaklaştırır.” (Tirmizî, Deavât, 115/3573; Ahmed, III, 18)
“Akrabâsıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18, 19)
Bu âyet ve hadisler, sıla-i rahimin ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Hattâ bu husus o kadar mühimdir ki, akrabâlar müslüman olmasalar bile, onlarla aramızda belli bir hukuk mevcuttur. Nitekim âyet-i kerîmede müslüman olmayan anne-babaya dahî iyilik yapılması ve dünyada onlarla iyi geçinilmesi emredilmektedir.[2]
[1] Bkz. İbn-i Hibbân, Sahîh, Beyrut 1993, XIV, 86.
[2] Bkz. Lokmân, 15.
Kaynak: Osman Nuri TOPBAŞ, Faziletler Medeniyeti-2