Feyzullah Zerey / Doğruhaber
Peygamber Efendimiz (sav)’i büyük bir coşku ve heyecanla andığımız şu günlerde mevlid ve mevlid programları hakkında bölge âlimlerinden Molla Mahmut Kılınç ile yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz:
Hocam, mevlidin İslam’daki yeri ve öneminden kısaca bahseder misiniz?
Hz Peygamberin siretini okudukça hep maziye takılı kalırdı gözlerimiz, çünkü Ondan sonra asırlar koyu bir kızıla boyanmış, umutlar karanlık girdabında kaybolmuştu. İslam düşmanları bizi Ondan, Onu bizden çalmışlardı. Fakat Onunla buluşmamız, yeniden Onu tanımamız, Ona beyat etmemiz gerekiyordu. Bu bağlamda mevlid’in ve mevlid etkinliklerinin yeri oldukça önemlidir. Peygamberi seviyorduk fakat Onu yaşayamıyorduk. Bu etkinlikler bir nebze de olsa bize, halkımıza Onu yaşama azmi aşıladı ve aşılıyor.
Herşeyden önce Hz peygamber (sav) insanlık tarihi boyunca bütün milletler ve devirler için bir güç membaıdır. Onun ruhundaki nur kâinatın özü ve mayasıdır. Çünkü O dünyanın her köşesini, her bucağını aydınlatan bir ışık gibidir. İnsanlığın ulaştığı bütün yüce değerler Onun eseridir. Sosyal adalet, özgürlük, hoşgörü, barış ve kardeşlik v.b olguların mimarı Odur. Onun nebevi metodu tarihte vicdanları aydınlatan, gelecek nesilleri aydınlık yoluna koyan manevi bir güç olarak devamlı işlev görmüştür. Bu açıdan bakıldığında peygamberi anma ve anlamının önemi oldukça önemlidir.
Mevlid geleneğinin tarihi ne zaman başlar? Günümüze kadar nasıl sürmüştür?
İslam’da Hz Peygamberin doğumu münasebetiyle yapılan ilk mevlid merasimi Hz. Peygamberin irtihalinden dört asır kadar sonra, Mısır’daki Fatimiler döneminde (910-1171) yapılmıştır. Fakat o dönemde bu merasimler halka değil sadece devlet erkânına yönelik yapılırdı. Bu bağlamda kutlamaları ilk ihdas eden Erbil Atabeyi Muzaferiddin Kögbörü olduğu kabul edilir.
Bu merasimler zamanla Türkler arasındada yapılmaya başlandı. Osmanlı padişahlarından 1. Murat zamanında ilk mevlid Süleyman Çelebi tarafından yazılmıştır. Osmanlı padişahlarından 3. Murat döneminde de (1588) mevlid resmi bir hüviyet kazanmıştır. İlkin mevlid merasimleri sarayda tertiplenmiş daha sonraları Ayasofya ve Sultanahmet gibi camilerde bu merasimler halka açık yapılmıştır. Zamanla ülkenin diğer yerlerine yayılmıştır.
Süleyman Çelebi’nin mevlidini biraz açar mısınız?
Türk edebiyatı literatüründe yaklaşık 63 mevlid yer alır. Bunlar arasında Türkçe dilinde en meşhur olanı Süleyman Çelebi’nin yazmış olduğu “Vesiletün Necat” yani Kurtuluş Vesilesi manasına gelen mevlidtir.
Bu mevlid 16 bab ve 770 beyitten oluşur. Aruz vezninde “ Failatun failatun Failun” vezni ile yazılmıştır. Süleyman Çelebi genelde Aşık Paşa’nın Garipname’sini, Erzurumlu Darir’in Siyerun Nebi’sini, Ebul Hasan Bekri’nin Siyer’ini ve Muhittin-i Arabi’nin Fususu-u Hikem’ini referans almıştır.
Kürtçe, Türkçe, Arapça ve Zazaca yazılmış kaç tane mevlid vardır? Özelikle bunların en meşhuru hangileridir?
Değişik diller de yazılmış birçok mevlid vardır. Belki bunların sayılarını tam olarak bilmeyebiliriz. Fakat şimdiye kadar Türkçe dilinde yazılmış en meşhur mevlid; Süleyman Çelebi’nin Vesiletun Necat’ı, Akşemseddinzade ve Hamdullah Hamdi’nin Ahmediyeleri ve Şemseddin Sivasi’nin mevlidleri örnek verilebilir.
Kürtçe dilinde yazılan mevlidler yeni bir icat değildir. Bundan yaklaşık beş yüz yıl önce Kürtçe yazılan mevlidler vardır. Bunlardan en eski ve meşhur olanı 1409 yılında klasik Kürt yazarlarından Mela Hüseynê Bateyi’nin yazmış olduğu mevlidtir. Bunun dışında yine yakın tarihte Mela Muhemmedê Heyderî, MelaAhmedê Xassî, Osmanê Babişî, Mela Hesenê Firfêlî, Mela Muhemmedê Xursî ve Mustafa Turan’ın yazmış olduğu mevlidler, bilinen Kürtçe mevlidlerinden en meşhur olanlarıdır. Arapça mevlidler arasında en meşhur olanı ise Ebül Cevzi’nin 1201’de yazdığı MevlidünNebi adlı eserdir.
Zazaca, Arnavutça, Farsça ve diğer diller de yazılmış mevlidler vardır.
Günümüz mevlid etkinlikleri ile bundan önceki mevlid etkinliklerini kıyaslarsak bunlar arasında ne gibi farklar vardır?
Eski mevlid etkinlikleri daha çok klasik tarzda yapılırdı. Genelde yemekli toplantılar tertiplenerek yapılırdı. Hz. Peygamber (sav)’in doğumu vesilesi ile insanlar, sevinç ifadesi olarak yemek veriyordu. Fakat son 20 yıldır daha bilinçli yapılıyor. Yani son yıllarda bu çerçevede yapılan mevlid etkinlikleri daha çok Hz. Peygamber (sav)’i anlamaya, sünnetini ihya etmeye yönelik halkı bilinçlendirmek için düzenleniyor.
İslam tarihinde özelikle büyük komutan Selahaddin-i Eyyubi bu metotla dağınık ve perişan haldeki İslam ümmetini Haçlılara karşı uyandırmayı ve aralarında birlik sağlamayı gerçekleştirmiştir.
Bundan yaklaşık 850 sene önce Haçlılar İslam coğorafyasını istila etmişti. İslam ümmeti ise sadece seyretmekle kalıyordu Haçlıların zulmünü. Fakat ilkin Şam ve civarında başlayan daha sonra tüm İslam coğrafyasına yayılan Hz Peygamber (sav)’i anma mevlidi köy köy belde belde yayılarak tüm İslam coğrafyasında kitlesel olarak kutlandı ve ümmetin diriliş kaynağı oldu. Kısa bir zamanda mitinglere dönüşen bu mevlidler İslam ümmetini yeniden diriltti. Selahaddin’in mücadelesinde bu etkinlikler lokomotif görevini gördü.
Temennimiz dünyanın dört bir tarafında büyük bir coşkuyla düzenlenen etkinlikler perişan haldeki İslam ümmetini Selaheddin döneminde olduğu gibi yeniden uyandıracak ve Batılılara karşı onlara tekrar diriliş ruhunu aşılayacaktır.
Peygamber Efendimiz (sav)’e salâvat getirmeyi mevlid etkinlikleri bağlamında değerlendirir misiniz?
Salâvat; dua ve tazim anlamına gelir. İslam literatüründe ise Hz. Peygamber (sav)’i övmek, Onu tazim etmek, Ondan şefaat talebinde bulunmak manasına gelir. Hz. Peygamber (sav)’i övmeyi yüce Allah, Kur’an’da bize emrediyor “Allah ve melekleri Muhammed’e selat ve selam getiriyor. Ey İman edenler! Siz de Ona selat ve selam getirin.” Muhammed (sav)’in sîreti doğum gününde okunacak bir hikâye değildir. Onu rehber edinmeden, sünnetine uymadan getirilen binlerce salâvatlarla tam methedilmiş olmaz. Müslümanın peygamberiyle olan bağı çok kuvvetli ve derindir. Yapılması gereken Resulullah (sav)’ın çağrısına icabet etmektir. Uzaklaşmış olduğu dinin özüne dönmektir. Kişi bu öze döndüğü zaman, nefsini terbiye etmiş, durumunu düzeltmiş olur. Böylece yaşayışıyla, ilim ve ameliyle, ibadetleriyle Muhammed (sav)’in sünnetlerine yaklaşmış olur. Resulullah (sav)’ın sünnetine göre yaşamayan, Onu gönlünde yaşatmayan bir Müslüman, Onu örnek alamaz, Ona yaşantısında ve düşüncesinde asla tabi olamaz.”
Türkiye’nin birçok yerinde kutlamalar büyük bir coşkuyla yapılıyor, fakat bu yeterince kamuoyuna yansımıyor. Sizce bunun sebebi nedir?
Gerek Kürtler, gerekse Türk kardeşlerimizin buna lakayt kalması üzüntü vericidir. Kamuoyundan ziyade İslami kesimlerin bu etkinliklerin ruhunu iyi okumaları gerekir. Fakat unutmamak gerekir ki güneş doğudan doğuyor ve yükseldikçe batıyı aydınlatıyor. İnanıyorum bu ses yükseldikçe batı ister istemez dinlemek zorunda kalacaktır.
Hocam son olarak mevlidlerle ilgili vereceğiniz bir mesajınız var mı?
Tarih şahittir ki Hz Peygamberden ilham alan, onun pak siretini yaşamlarının her alanında şekillendiren kurtuluş ve saadete ulaşmıştır. İnsanlığın yeniden dirilişi ve yeryüzünün tekrar şahlanışı için herkes onun yaşam tarzını örnek edinmelidir. Bugün ümmet olarak her zamankinden daha çok Hz Peygamber (sav)’i anlamaya ihtiyacımız vardır. Onu her gün namazlarımızda anıyor olabiliriz, Onu hiç unutmadık ki analım. Ancak Onu anmakla beraber çok anlamaya, Onu yaşamaya, yoluna, sünnetine baş koymaya ihtiyacımız vardır. Çünkü o mekân düzleminde teori ve pratiği ile bütün zamanları yaşamıştır. Onun hayatı Kur’an’ın müşahhas hale geldiği alandır. Hayatının her kademesinde ilahi vahyin ruhuna uygun hareket ettiği için, Kur’an’ın tam olarak anlaşılması Onun yaşantısının bilinmesine paraleldir. Bundan dolayı sünnetini, ahlakını, mesajını ve mücadelesini çok iyi okumalı ve günümüze taşımalıyız.
Ümidimiz, istikbal dağlarında Kur’an’ın hükümranlığı için Muhammedi erlerin canu gönülden Ona yeniden bey’at edip unutulan destanımsı mücadelesini yeniden şahlandırmaktır.
Bediüzzaman, mevlidin okunması hakkında, Mektubat adlı kitabında şöyle demektedir: “Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması, gayet nâfi ve güzel âdettir ve müstahsen bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtîf ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir. Belki, hakaik-i imaniyenin ihtarı için en hoş ve şirin bir derstir. Belki, imanın envârını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyiç ve müessir bir vasıtadır. Cenâb-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin. Ve Süleyman Efendi gibi Mevlid yazanlara Cenâb-ı Hak rahmet etsin, yerlerini Cennetü’l-Firdevs yapsın. Âmin.”
Nisan ayında Hz Peygamberin doğum yıldönümü münasebetiyle düzenlenen etkinliklerden asıl maksat Hz Peygamberin evrensel risaletini, yüksek ahlakını, faziletini, adaletini ve doğruluğunu hatırlatmak ve bütün bunları hayatımızda uygulama azmini tazelemektir.