Kemâ Salleyte Alâ İbrâhîme

En son nerede kalmıştık güzel yüzlüm,

Dersimiz neresiydi?

‘Kemâ salleyte alâ İbrâhîme` diyorduk galiba...

Biliyor musun?

Ne zaman bir güzel çocuk görsem,

İçime bir güneş doğar, gözlerime bir ışık gelir, canıma can yetişir, toprağımın

damarlarına su gelir, sararmış benzime kan gelir.

Ne zaman bir dua mırıldansa dudakların,

Bir küçük sûre dökülse günahsız dilinden

Cebrail`i hemen şuralarda bir yerde sanırım

Şükürler olsun, bizi bırakmamış Rabbim, derim

Yarınlar bir başka olacakmış gibime gelir.

Artık toprağın altı, üstünden hayırlıdır diye

Bütün erdemlerini toplamış küsmüş gitmişken yaşamak

Bir yağmur olur, bir güneş olur bakışların yaşamak yeniden döner gelir.

Şu kirlenmiş çağın bir tek yüz akı, bu masum gözlerin, günahsız yüzün

dindirir sızlayan sancılarımı, yaralarıma merhem gibi gelir

Güzellik adına mevcut ne varsa, derlenir toplanır yüzüne gelir

Gözlerin öteler ötesine açılan kapıdır, girerim, kaybolurum kendimden

geçerim...

Yaşımdan yaşını çıkarırım da, üzülürüm, üzülürüm bir tanem!

Aklıma ömrüm gelir, mahvolan yıllar gelir, dilime “eyvah” gelir

Bir senin yüzünü seyrederim, bir benim yüzüme bakarım,

Benimkini böylesine karartan yüzlerce, binlerce günah gelir

Ve seni görünce güzel yüzlüm aklıma daha neler neler gelir...

Sonra imdadıma cennet yetişir!

Nasıl da yakışırsınız cennete, cennet sizinle güzelleşir!

Bir de, cennet denince, çocuklar denince, aklıma hemen İbrahim gelir!

Çünkü güzel yüzlüm, bu dünyadan çocuk çocuk gidenler, bilirler

İbrahim`i, varır kutlu misafiri olurlar

Toplanır buluşurlar cennette Arş`a yükselen bir ulu ağacın altında

Öyleyse gel bugün dersimiz Ibrahim üzerine olsun!

Çünkü güzel yüzler hep böyle güzel kalsın,

putlarla kararmasın, kirlenmesin diye

insanlar eğilmesin, bükülmesin,

hiç kimse yamulmasın diye, gözlerin ışıkları sönmesin, alev alev yansın,

ışıldasın diye…

Çırpınıp durandır İbrahim

Kendini ortaya koyandır İbrahim

Kucağı en sıcak olandır, kolları en geniş olandır İbrahim!

Yeryüzünün bütün çocukları İbrahim`in çocukları,

kaygıları İbrahim`in kaygısıdır,

varır hep onun bağrında düğümlenir!

Çünkü hiç bir kaygı, çocuklara duyulandan daha derin, daha elem

verici olmamıştır bir tanem!

Ve hiç bir felaket, Allah`a uzak düşmekten daha korkunç değildir!

Çünkü hiç bir zillet, Allah`tan başkasına kulluktan, Allah`tan başkasına

eğilmekten daha onursuzca değildir,

Çünkü hiç bir zulüm, şirkten daha karanlık olmamış,

Ve hiç bir karanlık, küfrün karanlığından daha zifiri değildir bir tanem!

Çünkü hiç bir kirlenme, putlarla kirlenmekten daha berbat olmamış,

Ve hiçbir inkâr, Allah`a nankörlükten daha vicdansızca değildir!

Ve hiçbir cinayet, küfürden daha vahşice değildir!

Ve hiçbir kabahat, şirkten daha küstahça olmamıştır bir tanem!

Ve işte bundandır ki gül yüzlü çocuk,

Hiç kimse de İbrahim gibi yiğit olmamış,

Hiç kimse İbrahim gibi dik durmamıştır şu yeryüzünde!

Duruşların en güzeli İbrahim`in duruşu olmuştur!

“Duruşlarınız işte hep böyle olsun!” demiştir İbrahim` in Rabbi!

Hiç kimse İbrahim gibi sağlam basmamış şu yeryüzüne!

Hiç kimse şu toprağa İbrahim gibi iz bırakmamıştır!

Öyleyse ey gökyüzü!

Şimdi eğil ve bir daha bak, kimmiş,

Bir zamanlar gölgelendirdiğin İbrahim?

Ve ey yeryüzü! Bağrında sakladığın İbrahim`in farkında mısın?

Ve ey güzel çocuk! Sen de İbrahim`i şimdi bir başka öğrenmeli, bir

başka anlamalısın!

Bugün hep İbrahim ile dolmalısın, taşmalısın!

“İbrahim`e en yakın kimdir?” diye bir yarış var,

Sen İbrahim`in hemen yanı başında durmalısın!

Ve şimdi gözlerini şöyle güzelce bir yummalısın!

Uçsuz bucaksız okyanusların önünde durduğunu, engin deryaları seyre

daldığını düşünmelisin…

İşte o İbrahim`dir, bunu iyi bilmelisin!

Ve İbrahim`in yüreğidir şu art arda gelen dalgalar!

Sonra, bir uğultu yükseliyorsa yavaştan yavaştan...

Gittikçe bir başka renge bürünüyorsa okyanus,

Yükseliyor yükseliyor, kabına sığmıyorsa dalgalar,

Yaman bir savaşa tutuşmuşsa karşı kayalıklarla,

Fırlatıveriyorsa üzerindeki pislikleri uzaklara...

Bil ki, işte o zaman İbrahim ayağa kalkıyor,

Yiğit İbrahim, delikanlı İbrahim

Üstüne üstüne yürüyor karanlıkların;

“Ey baba, ey kavmim!” diye haykırıyor, güzel yüzlüm

“Nedir şu Allah`ı bırakıp etrafında toplandıklarınız?

“Nedir şu uğrunda eğildikleriniz, tapındıklarınız?

“Nedir şu el açtıklarınız, yalvardıklarınız?

“Nedir şu varıp varıp kapısına dayandıklarınız?

“Nedir şu, rızkınızı veriyor sandıklarınız?

“Nedir şu korktuklarınız, çekindikleriniz?

“Yuh olsun size de”

“Yuh olsun ellerinizle yaptıklarınıza da,

“Yuh olsun yontup yontup taptıklarınıza!

“Yuh olsun dillerinizle büyüttüklerinize!”

Ardından biraz yatışmış görürsen suları,

Sükûnet bulmuşsa biraz kükreyen dalgalar

Ve bir tedirginlik almışsa zalimlerin bakışlarını

Vicdanlarına yalancı bir sessizlik çökmüşse…

Birileri senin yanaklarındaki kırmızılığı fark etmişlerse

Alev alev yanan şu göz bebeklerine ilişmişse gözleri

Ve sonra toplantı üstüne toplantı yapılıyorsa bir yerlerde,

Köpüren ağızlardan ekran ekran bildiriler okunuyorsa...

Ey benim güzel yüzlüm!

Bil ki, İbrahim için odun toplanmaya başlanmıştır!

Ve senin için hiç de güzel şeyler düşünmüyorlar!

Fakat, senin gözlerin zaten alev alev,

Yanakların zaten kıpkızıl, İbrahim zaten bir okyanus,

Yangınlar zaten onun yüreğinde değil mi?

Öyleyse bırak toplansın toplananlar,

yığılsın yığılanlar, tutuşsun tutuşanlar!

Bak işte sen buradasın yaşanmaya değer kılmaktasın dünyayı

İşte şu da İbrahim,

Ateş dağının yeşil yamaçlarından çıkıp gelmekte olan

“Ben Rabbime gidiyorum, O bana yolumu gösterecek!” diyen...

 

Mehmet Göktaş`ın “Kema Salleyte” isimli kitabından