Gaziantep'te çocukluğundan beri elektrik-elektronik alanına büyük bir ilgi duyan Müslüm İncedal, bu ilgisinden dolayı yaz tatillerinde elektronik dükkânlarında çalıştı. Ortaokulu bitirdikten sonra Adana Çukurova Endüstri Meslek Lisesi'nde eğitim gören İncedal, mezun olduktan sonra elektrik-elektronik alanlarında çalışmaya başladı.
Evlendikten sonra Mersin'e yerleşen ve burada bir gıda fabrikasında çalışmaya başlayan İncedal, gıda fabrikalarında kullanılan renk ayırıcı (sortex) makinesinin görüntü işlemesinde görmüş olduğu eksiklik üzerine bir arayış içerisine girdi.
Uzun yıllar çalıştığı fabrikadan kendini endüstriyel görüntüleme üzerine geliştiren İncedal, yaklaşık 10 yıl önce başladığı çalışmasında başarı elde ederek, evde kendi imkânları ile endüstri alanı başta olmak üzere birçok alanda kullanılabilecek ve yazılımı da kendisine ait olan kızılötesi kamera üretti. Yaptığı kameraları sanayiden, tarıma birçok alanda faaliyet gösteren şirketlere satan İncedal, büyük bir keşfe imza atmanın mutluluğunu yaşıyor.
10 yıldır bu işle uğraştığını belirten İncedal, İLKHA muhabirine yaptığı açıklamada, devletin kendisine ve kendisi gibi mucitlere sahip çıkmasını, ülkenin ihtiyacı olan ve yurt dışından getirilen bu kameraları üretebilmek ve piyasaya sürebilmek için yetkililerden yardım istediğini söyledi.
İlkokul yıllarından itibaren elektroniğe karşı bir özel bir ilgisinin olduğunu belirten İncedal, "Ben bozuk teypleri eve getirip, tamir etmeye çalışırdım. Elektronikçilerde çırak olarak çalışıyordum. Bu alana çok merakım olduğu için Adana Çukurova Endüstri Meslek Lisesi elektronik bölümüne kaydımı yaptırdım. Orada güzel bir eğitim aldım. Öğretmenlerimiz sağ olsun kaliteli bir eğitim verdiler. Ben bu eğitimin neticesinde devre kurmaya başladım. Daha sonraları gemiye merak saldım. Aynı zamanda gemicilikte yaptım. Gemide elektrik-elektronik zabitliği yaptım. Daha sonra eşimin eğitim durumundan dolayı da Mersin'e geçtim. Mersin'de fabrikalarda çalışırken sayısal görüntü işlemede ciddi bir boşluk olduğunu gördüm. Bu boşluğu ticari olarak kısa zamanda değil ama orta ve uzun vadede yüksek derecede talep edilebilir, arz-talep dengesi oluşturacak bir ürün olarak gördüm. Daha sonra ise bu alanda çalışmalar yapmaya başladım."dedi.
İncedal, yaptığı çalışmalar neticesinde endüstri alanı başta olmak üzere askeri alana bile girebilecek termal kızılötesi görüntüleme sistemine dönüştürdüğünü belirterek, "Benim ilk yaptığım çalışmada bilgisayarın paralel portundan, foto diyot bağlayıp ışığın seviyesini ölçtüm ve zaten kameralarda bu şekilde çalışır. Foto diyotların nineneyar doğrusal veya dotmatrix kare şeklindeki dizilimi ile görüntü elde edilir. İlk nineneyar görüntü oluşturup, daha sonra ise renk seçme makinalarında görüntüleme sistemi meydana getirdim. Daha sonra bununla ilgili ciddi talepler gelmeye başladı. Bu talepleri ticari olarak karşıladım. Sürekli de geliştirdim. Kazandığım paranın büyük bir çoğunluğunu bunlara yatırdım. Bu yatırımın karşılığını da şu anda ben fazlasıyla alıyorum. Ticari olarak bu kameralar yurt dışında her ne kadar pahalı olsa da biz makul fiyatlara satabiliyoruz." ifadelerini kullandı.
Gaziantep'te daha çok fıstık işletmelerinde kullanılan ve yurt dışından 900 bin liradan getirtilen renk ayırıcı (sortex) makinesini, yetkililer veya özel şirketler tarafından imkan sağlandığında kendisinin söz konusu makineyi 200-300 bin lira gibi bir fiyata üretebileceğini iddia eden İncedal, şunları söyledi:
"En son Gaziantep'te fıstık seçme ile ilgili Almanya ve İtalya'ya gidip bir makineye baktılar. Baktıkları makine iç fıstığın rengine göre ayıracak. Oradan 900 bin liraya bunu satın aldılar. Ama bizim vermiş olduğumuz 200-300 bin lira teklifler değerlendirilmedi. Türk girişimcisine, araştırma, geliştirmecisine işadamlarımızın inanıp, desteklemesi gerekiyor. Ben o makinenin aynısını daha iyi bir şekilde 200 bin liraya kurardım. Şu anda fıstığın içini de görüntüleyebiliyorum. Türkiye'de teknolojinin gelişebilmesi için iş adamlarımızın buna inanmaları gerekiyor. Bizim gibi insanlara inanıp, çünkü bu önce girişimci ile oluyor. Şu ana kadar bana inanıp da güvenen hiçbir insanın yüzünü kara çıkarmadım. Her şeyi de ticari olarak değerlendirmedim. Ben dört yıl sonra bir kamera geliştirdiğimde ve dört yıl önce satmış olduğum kamerayı alıp ücretsiz olarak değiştirdim. Bu insanlarla halen bir ticari ve dost-ahbap ilişkisi şeklinde bir ortam oluşturdum. Bireysel çözüm ürettiğim için de ben böyle olmak zorundayım. Çünkü kurumsal bir firma değilim."
Elektrik optik alanının gelecek vaat eden bir alan olduğunu belirten İncedal, "Bununla ilgili de şu anda dünya markaları var. Bu dünya markalarının yıllık ciroları 200-300 milyon dolar civarında. Ben şu anda geliştirdiğim ürün kaliteli olduğu halde hak ettiği fiyata satamıyorum. Benim bu fiyata satabilmem için yurt dışındaki ve yurt içindeki fuarlara katılabilmem lazım. Güzel bir showroom yapıp, bu ürünlerimi sergileyebilmem lazım. Şu anda bunları ekonomik olarak yapamıyorum. Bunları yapamamadan ötürü de hep bireysel çözümler, ürünler çoğu zaman stabil hale gelemiyor. Örnek bir kaynak görüntüleme ayna kaynağı ile ilgili bir görüntüleme yaparken ürün stabil hale gelemiyor. projeyi talep eden insanın istemiş olduğu şekilde kalıyor. Buda dağınık çalışma ortamını ortaya çıkarıyor."şeklinde konuştu.
Yaptığı çalışmalarda devlet kurumlarından herhangi bir destek almadığını belirten İncedal, üniversite mezunu olmadığı için TÜBİTAK'a ve ilgili kurumlara başvurduğunda girişimci sıfatında olamadığını ve destek alamadığını belirterek, şunları söyledi:
"Türkiye'nin şu anda buna çok ihtiyacı var. Çünkü okumak ayrı bir şey ürün geliştirmek ayrı bir şeydir. Bunu yapabilen insanlar yok mu? Elbette var. Ben birçok akademisyen tanıyorum. Çok başarılı ürünler yapanlar var. Ama mucitlik yeteneği Allah vergisi olup, bunu yapan insanlar da azımsanmayacak kadar değil. O insanların kayıp bir kuşak olarak tarihe geçmemesi gerekiyor. Bu insanların kesinlikle bir yer bulması gerekiyor. Bu konuda da bir birim oluşturulması gerekiyor. Çünkü bunlar çok yüksek teknoloji ürünlerdir. Devletimizin ya da özel şirketlerin özellikle bu alanda yatırım yapabileceklerini ve 'melek yatırımcı' kavramının gerçek anlamda uygulandığı takdirde ciddi finans gücü oluşturacak yatırımlara sebep olacağını düşünüyorum."
Ürettiği cihazların yazılım ve elektronik kart tasarımlarına kadar kendisinin yaptığını belirten İncedal, şöyle konuştu:
"Normal kameralar insan gözünün görebildiği spektral dalga boyunda çalışırlar. Bunlar da aşağı-yukarı 250'den başlar 700 nanometre dalga boyuna kadar çıkar. Kızılötesi kameralar ise 700'den başlar 2 bin 500'e kadar kadar çıkarlar. Bu aralıkta da üç kısma ayrılırlar. Yakın, orta ve uzak spektral dalga boyuna sahiptir. Bu kameraların uluslararası askeri dolaşım kısıtlılığı vardır. Siz bunu paranızla da satın almak istediğiniz zaman yurtdışından satın alamıyorsunuz. Bunun sebebi de askeri alanda gece görüş olarak kullanılmasıdır. Benim yapmış olduğum kızılötesi kamera ise şu anda bin 300-400 dalga boyuna kadar görüntüleme yapabiliyor. Bu da endüstri ve tıp alanındaki uygulamalar için fazlasıyla yeterlidir. Yakın bir dönemde bin 700 ile 2 bin 500 nanometre dalga boyuna sahip alıcılar getirdik. Bu alıcılarla başarılı çalışmalarımız oldu."
Ürettiği kameranın endüstride, tıpta ve astronomide kullanımının çok geniş olduğunu belirterek, "Ben özellikle endüstri alanında aktif olduğum için diğer uygulama alanlarına pek yönelemiyorum. Eminim şu anda tıpta kullanılan birçok görüntüleme tekniğini bu kamera yapabilir. Bir canlı doku içerisindeki ikinci, üçüncü, dördüncü katmanları kesinlikle görüntüleyebilir. Burada kullanılan cihazlar çok pahalı cihazlardır. Aman biz bunu alıp tıpta kullanıma olsa bile yüzde 100 çalışsa bile bunu sunamayız. Çünkü çok ağır sertifikasyon süreçleri var. Bu sertifikasyon süreçleri canlı hayvanlar üzerinde, değişik başka ortamlarda da deneniyor. Bizim bu sertifikasyon sürecine finanse edebilecek bir durumumuz yoktur. Çünkü biz 3-4 tane sipariş almadığım zaman çalışmalarımızı finanse edemeyiz. Biz AR-GE yapıyoruz ve kazandığımız paranın da büyük bir kısmını bu işe yatırıyoruz."diye konuştu.
İncedal, yetkililerden, özel şirketler ve iş adamlarından destek isteyerek gerekli imkanların sunulması halinde ürettiği sistemleri ihraç ederek ülke ekonomisine katkıda bulunabileceğini de sözlerine ekledi. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)