Hz. Peygamber (sas) tebliğ görevini üstlenmesinden itibaren kadın-erkek, genç-ihtiyar, zengin-fakir, hür-köle ayrımı yapmadan toplumun tüm katmanlarını İslâm`a davet etti. Bunun sonucu olarak Mekke`nin hemen her kesiminden insanlar Müslüman oldular. Ancak İslâm`a girenlerin en bariz ortak özellikleri, genelde otuzlu yaşlardaki gençlerden meydana gelmiş olmalarıdır. Gerçekten de İslâm hareketine duyduğu sempati ve ilgiden daha fazlasını, refah içerisinde yaşayan Mekke`nin nüfuzlu ailelerine mensup gençlerin gösterdiği görülür. İslâm`ı yayma konusunda Hz. Peygamber`e (sas) asıl destek ve yardımcı Hz. Peygamber (sas) İslâm`ı tebliğ ederken toplumun yeniliğe açık, idealist ve enerjik kesimini oluşturan gençlerden büyük ölçüde destek almıştır. Yaygın kanaatin aksine köleler, fakirler, kimsesiz ve zayıf kimselerden olanlar da gençlerdir.

İlk Müslümanlardan birkaç kişi, elli yaş civarında, birkaç kişi otuz beş yaşın üzerinde, geri kalan çoğunluk ise otuz yaşın altında bulunuyordu. Meselâ genç yaşta İslâm`ı kabul edenlerden Hz. Ali 10, Abdullah b. Ömer 13, Zeyd b. Hârise 15, Abdullah b. Mes`ûd ve Zübeyr b. el-Avvâm 16, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebu`l-Erkam ve Sa`d b. Ebû Vakkâs 17, Mus`ab b. Umeyr 18-20, Câfer b. Ebû Tâlib 22, Osman b. Affân, Ebû Ubeyde ve Hz. Ömer 25-31 yaşlarında idiler.

Genç erkekler gibi, genç kız ve hanımlar da İslâm`ı ilk seçenler arasında yerlerini almışlardır. Hz. Ömer`in (ra) kız kardeşi Fâtıma bint. el-Hattâb (rah), Hz. Ebû Bekir`in kızları Esmâ (rah) ve Âişe (rah) bunların başında gelir. Bu gençlerin çoğu, refah ve itibar sahibi olan ailelerini terk ederek, büyük çile ve fedakârlıklara katlanarak Hz. Peygamber`in (sas) safında yer almayı tercih etmişlerdir. Burada verilecek iki örnek bu hususu açıklar mahiyettedir: Mus`âb b. Umeyr (ra) zengin bir aile çocuğu idi. Mekke`de en güzel, lüks ve gösterişli giyinen, kokular sürünen bir gençti. Mekke`de Kureyş gençleri arasında onun kadar müreffeh bir hayat süren bir başka genç yoktu. İslâm`ı hiç itirazsız kabul etti. Müslüman olduğunu öğrenen ailesi onu yakalayıp hapsetti. Annesi son derece itibarlı bir kadındı ve oğlunun Hz. Muhammed`in (sas) yanında olmasına asla rıza göstermiyordu. Mus`âb (ra) bir yolunu bularak evden kaçtı ve Habeşistan`a hicret ederek annesinin elinden kurtuldu. Uhud Savaşı`nda şehit olduğu zaman, naaşının üzerine örtülecek kısa bir gömleğinden başka bir şeyi bulunamadı. Onunla başı örtülünce ayakları açılmış, ayakları örtülünce de başı açık kalmıştır (Buhârî, Cenâiz 25, 26).

Kureyşli bir başka genç olan Ebû Huzeyfe (ra), Kureyş liderlerinden ve Bedir savaşında kâfir olarak ölen Utbe b. Rebia`ın oğlu idi. Ebû Huzeyfe (ra) zengin, asil, bolluk içinde yaşayan birisiydi. Babasından sonra Kureyş liderliği kendisini bekliyordu. O, bütün bu servet, itibar ve rahatlığı terk ederek İslâm`la birlikte çileyi ve fakirliği seçti.

Yukarıda zikredilenlerin dışında genç yaşta İslâm`ı kabul eden pek çok şahıs mevcuttur. Onlar arasından İslâm`ın Mekke ve Medine dönemlerinde ve Hz. Peygamber`in (sas) vefatından sonraki zamanlarda çok önemli görevler üstlenen şahıslar yetişmiştir. İçlerinden devlet başkanları, valiler, hâkimler, öğretmenler ve ülkeler fetheden komutanlar çıkmıştır. Özetle İslâm hareketini asıl yönlendiren ve onu Arap toplumunun yeni kimliği haline gelmesinde canla başla destekleyerek Hz. Peygamber`e (sas) yardımcı olan, işte bu idealist gençlerdi. Siyer kaynakları incelendiğinde Hz. Peygamber`in (sas), İslâm toplumunun şekillenmesinde, İslâmî değerlerin yaşanmasında ve yayılmasında gençlere büyük görevler verdiği açıkça görülür. Onların cesaret ve enerjilerinden gereği gibi yararlanmak için her şeyden önce gençlerin kendine güvenen, sağlam bir kişilik geliştirmelerine imkân sağlanmasını istemiştir. Zira O, sorumluluk gerektiren en yüksek görevlere hazırlanmalarını gençliğin tabiî hakkı ve amme menfaatlerinin bir gereği olarak görüyordu. Bundan dolayı gençlere özel ilgi gösteriyor ve onları görevler üstlenmeleri hususunda sürekli teşvik ediyordu. Gerçekten de bu süreçte görev ve sorumluluğun bilincinde olan kumandanlar, âlimler ve hâkimler yetişmişse bu ancak Rasûlullah`ın (sas) teşviki sayesinde olmuştur.

Askerlik, eğitim-öğretim ve yargı alanlarında bunun açık örneklerini görmek mümkündür. İlk Müslüman gençlerin faaliyetlerine bir örnek teşkil etmek üzere Hz. Peygamber`e (sas) evini tahsis eden ve 17 yaşında İslâm`ı kabul etmiş olan Erkam b. Ebu`l-Erkam`ın (ra) İslâm`ın ilk yıllarında üstlenmiş olduğu role burada özellikle temas etmek gerekir. Tebliğin ilk yıllarında Hz. Peygamber`in (sas) Erkam`ın (ra) evindeki faaliyetlerinin önemli bir adım teşkil ettiği görülmektedir. Bu ev davet faaliyeti için son derece elverişli idi. Üstelik Kâbe haremi dâhilinde Safâ tepesinin eteğinde bulunuyordu. Hac ve umre maksadıyla dışarıdan gelenlerle dikkat çekmeden burada temas kurma imkânı vardı. Ayrıca Mekkeli Müslümanlar da bu eve kolayca gelip gidebiliyorlardı. Hz. Peygamber (sas) burada bir yandan ashâbına dinî bilgiler öğretiyor; diğer yandan İslâm`a davet görevini yerine getiriyordu. Buradaki faaliyetler sonucunda pek çok kişinin İslâm`a girdiği bilinmektedir. Hz. Ömer (ra) Dâru`l-Erkam`da Müslüman olanların sonuncusu kabul edilir. Buranın bir merkez olarak kullanılması, ilk Müslümanların İslâm`ı kabul tarihlerine bir esas teşkil etmiştir. Nitekim ilk sahâbîlerin Müslüman oluşları, “Rasûlullah`ın Dâru`l-Erkam`a girmesinden önce-sonra”, “Dâru`l-Erkam`da iken” şeklinde tarihlendirilmiştir. (İbn Hişâm, es-Sîretü`n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts., I, 270).

İslâm`ın ilk yıllarında büyük hizmeti geçen gençlerin başında Hz. Ali (ra) gelir. O, Müslümanlar arasında ün kazandığı kahramanlıklarını gençliğinde, 20 ilâ 30 yaşları arasında gerçekleştirmiştir.

Gençlerin Mekke döneminde İslâm`ın Arap Yarımadası dışında tanınmasında da önemli katkıları olmuştur. 25 yaşlarında iken Habeşistan`a hicret eden Hz. Ali`nin (ra) ağabeyi Câfer b. Ebû Tâlib`in (ra), İslâm`ı savunmak üzere Habeşistan hükümdarının, Hıristiyan din adamlarının ve saray erkânının huzurunda yaptığı konuşma, edebî yönden ve muhtevâ açısından tarih kitaplarımızı süslemektedir. (İbn Hişâm, es-Sîre, I, 359-360).

Mekkeli gençlerden Dârü`l-Erkam`da iken Müslüman olan Mus`ab b. Umeyr (ra), I. Akabe Biatı`ndan sonra Hz. Peygamber (sas) tarafından Medine`ye öğretmen olarak gönderildi. O sırada 25 yaşlarında bir genç olan Mus`ab`ın (ra) faaliyetleri sonucunda pek çok Medineli Müslüman oldu. Hepsinden önemlisi o, Üseyd b. Hudayr (ra) ve Sa`d b. Muâz (ra) gibi iki nüfuzlu kabile reisinin İslâm`a girişini sağladı. (Buhârî, Menâkıbu`l-Ensâr 46).

Mekke`de olduğu gibi Medine döneminde de gençlerin etkinlikleri dikkat çekmektedir. Bunlar arasında Zeyd b. Sâbit (ra), Hz. Peygamber (sas) tarafından komşu hükümdar, emîr ve Arap kabilelerine gönderilen mektupların pek çoğunu yazmıştır. Aynı zamanda vahiy kâtipleri arasında yer alan Zeyd (ra), Hz. Peygamber (sas) vefat ettiğinde 21 yaş civarındaydı. İlk halîfe Hz. Ebû Bekir (ra) döneminde Kur`ân-ı Kerîm`i toplamakla Zeyd (ra) görevlendirilmiştir. Kur`ân-ı Kerîm`i cem eden bu sahâbînin, böylesine ciddi ve önemli bir faaliyeti gerçekleştirdiği sıralarda 22 yaş dolaylarında olması, İslâm`ın ilk döneminde gençlerin ne derece büyük rol oynadığını ortaya koyması bakımından ilgi çekicidir. (Buhârî, Menâkıb 16; Tirmizî, Menâkıb 33).

Allah Rasûlü (sas) gençlerin kendi ilgi alanında yetişmesine büyük dikkat göstermiştir. Zekâ ve kabiliyetine güvendiği gençlerin ilimde uzmanlaşmaları için bütün engelleri kaldırmış, bu hususta başkalarına göstermediği müsamahayı onlara sunmuştur. Kur`ân âyetleriyle karıştırılabileceği endişesiyle hadislerin yazılmasını yasakladığı bir dönemde, ilk Müslüman gençlerden Abdullah b. Amr b. el-Âs`a (ra) bu konuda özel izin vermiştir. Nitekim Abdullah b. Amr, Allah Rasûlü`nden (sas) aldığı izinle es-Sahîfetü`s-Sâdıka adını verdiği bir hadis risâlesi kaleme almıştır. (İbn Sa`d, et-Tabakât,I-VIII, Beyrut ts. II, 373).

Hz. Peygamber (sas) vahiy kâtiplerini genellikle gençler arasından seçmiş; gençlerin fetvâ vermesine müsaade etmiş, ayrıca onlardan öğretmenler tayin etmiştir. Üstelik onları çoğu yaşlı sahâbîlerden oluşan ordulara komutan tayin etmiştir. Yine pek çok gazvede sancağı bizzat gençlere vermiştir. Örnek vermek gerekirse Tebük Seferi`nde sancağı Zeyd b. Sâbit`e (ra), Bedir`de Hz. Ali`ye (ra) vermiştir. 18 yaşında olan Üsâme b. Zeyd`i (ra) Suriye`ye gönderdiği orduya komutan tayin etmiştir. Rasûlullah (sas) Benî Kudâa üzerine göndermek üzere hazırladığı birliğin sancağını da Üsâme b. Zeyd`e (ra) vermiştir. Bu birlik, aralarında Hz. Ebû Bekir (ra), Hz. Ömer (ra) ve Ebû Ubeyde (ra) gibi muhâcirlerin de yer aldığı birlerce askerden oluşuyordu. Sahâbîlerden bazıları Üsâme`nin (ra) kumandan tayin edilmesini hoş karşılamayınca Hz. Peygamber (sas) onları uyararak Üsâme`yi (ra) övmüş ve desteklemiştir. Rivayete göre Üsâme`nin (ra) yaşı henüz 18 veya 20 idi (Buhârî, Meğazi 87; Müslim, Fedâil 63).

Hz. Peygamber (sas) pek çok hadislerinde faziletli gençleri methetmiştir. O, kıyamet gününde arşın gölgesi altında mutlu olacaklar arasında, gönlü Allah`a bağlı, severek Allah`a ibadet eden gençleri de zikretmiştir: “Yedi sınıf insan vardır ki, Yüce Allah kendi gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan kıyamet gününde bunları kendi arşının gölgesinde muhafaza edecektir. Bunlar; adaletli devlet başkanı, Allah`a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, gönlü mescitlere sevgiyle bağlanmış olan namazlı kimse, Allah için seven ve bu sevgi ile birleşip bu sevgi ile ayrılan kişi, sosyal mevki sahibi ve güzelliği olan bir kadın tarafından çağrılıp da kadınlığını kendisine sunduğunda ‘ben Allah`tan korkarım` cevabıyla onu terk eden erkek kişi, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli bilmeyecek derecede gizli sadaka veren kişi, tenha yerlerde Allah`ı anıp gözleri yaş döken takvalı kişi.” (Buhârî, Zekât 16; Müslim,Zekât 91).

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, gençlerin eğitiminde yetişkinlere büyük görev düştüğü açıktır. Bundan dolayı yetişkinlerin kuracağı sıcak ve mutlu bir aile yuvasında Hz. Peygamber`in (sas) aile fertlerine karşı tutumu gençlere hem teorik açıdan öğretilmeli hem de genç bizzat kendisi, bunun uygulamasına aile içinde tanık olmalıdır.

Prof. Dr. Adem APAK