15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmeler hakkında İlke haber Ajansı'na (İLKHA) mülakat veren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz, önemli açıklamalarda bulundu.
Darbe girişimin akamete uğramasında HÜDA PAR'ın büyük rolünün olduğuna dikkat çeken Yılmaz, 15 Temmuz darbe girişiminin çok daha öncesinde de FETÖ'ye karşı hükümeti sürekli uyardıklarını ve hatta bu konuda FETÖ'nün yargıdaki keyfi uygulamaları ile ilgili olarak birçok dosyayı dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ilettikleri anlattı. Yılmaz, iktidarın öncelikle yapacağı şeyin adaleti tesis etmek olduğuna vurgu yaptı.
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz'ın, İLKHA'nın sorularına verdiği yanıtların tamamı şöyle:
15 Temmuz darbe girişimini nasıl öğrendiniz?
Darbe gecesi medyadan bir arkadaş aradı, televizyonu açmamızı söyledi. Televizyonu açtığımızda Boğaz Köprüsü'nün tutulduğunu gördük. Darbe durumu net olmasa da sosyal medyada bir girişim olduğuna dair işaretler vardı. Darbeler her ne kadar gece yarısından sonra yapılıyorsa da bu darbenin farklı nedenlerden dolayı öne alındığını daha sonra öğrendik.
"Bütün arkadaşlarımızın sokağa çıkmasını ve darbeye karşı direnmesini istedik"
Bunun bir darbe girişimi olduğunu öğrendiğinizde parti olarak tavrınız ne oldu?
Parti yönetimimizdeki arkadaşlarla irtibata geçtik. Bunun bir darbe girişimi olduğu ve partimizin bu konuda net bir tavır ortaya koyması gerektiği hususunda fikir birliğine varıldı. Hatta daha Cumhurbaşkanı açıklama yapmadan, ben, sosyal medya hesabım üzerinden bunun bir darbe girişimi olduğunu yazdım. Darbelerin halkın iradesine yönelik bir sabotaj olduğunu, darbe dönemlerinde temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığını ve darbelerden çokça çektiğimizden bu darbenin karşısında durmamız gerektiğine dair bir kanaat oluştu. Bunu arkadaşlarımla da paylaştım. Bir tweet attım ve bütün arkadaşlarımızın sokağa çıkmasını ve darbeye karşı direnmesini istedik. Genel başkan yardımcılarımız da sosyal medya hesaplarından tüm kitlemizi sokağa çıkmaya davet etti.
"Bölgede herkes, HÜDA PAR sokağa çıktıktan sonra alanlara indi"
Darbe girişiminin başarısız olmasında ve halkın sokağa inmesinde bu kararınızın etkisi oldu mu?
Bütün kitlemiz o gece sokağa indi. Hatta bölge açısından değerlendirirsek, HÜDA PAR teşkilatının sokağa inmesi hem buradaki (Diyarbakır) AK Parti teşkilatlarını cesaretlendirdi hem de halkın cesaretlenmesini sağladı. Böylece bir duyarlılık oluştu. Arkadaşlarımız o gece ölümü göze alarak sokağa indi. Darbenin başarılı olup olmayacağını bilmeden, o riski göze alarak sokağa çıktılar. Milletin maslahatı, halkın ve ülkenin geleceği noktasında darbe süreçlerinin bir daha yaşanmaması adına darbeye karşı net tavır ortaya koyduk. Elhamdülillah bunda da başarı olduk. Bu bölgede diyebiliriz ki herkes, HÜDA PAR sokağa çıktıktan sonra alanlara indi. Arkadaşlarımız, "Bu darbeye karşıyız, biz de varız, darbeyi desteklemiyoruz." dediler ve en önde yer aldılar.
"Bu yapının yargıdaki keyfi uygulamaları ile ilgili olarak birçok dosyayı dönemin başbakanı olan Sayın Erdoğan'a ilettik"
Bu darbe girişimini bekliyor muydunuz?
Biz o zaman kamuoyunda "Gülen Camiası" olarak bilinen FETÖ'ye karşı hükümeti sürekli uyardık. 2010 yılında bu yapının yargıdaki keyfi uygulamaları ile ilgili olarak birçok dosyayı dönemin başbakanı olan Sayın Erdoğan'a ilettik. Bunların kamusal makamları ele geçirerek devlet içinde devlet gibi davrandıklarını, devletin silahıyla ve işgal ettikleri makamlardan aldıkları yetkiyle kendilerinden olmayanlara her türlü zulmü reva gördüklerini, haklarını gasp ettiklerini söyledik, uyardık. Adaletten sapma olduğunu, hukuk dışı keyfi uygulamaların olduğunu anlattık. Bütün bunların hükümetin aleyhine bir tepki oluşturduğunu söyledik. Defaten söylememize rağmen bizi dikkate almadılar. Hatta abarttığımızı düşünenler oldu. Halbuki komplo ve kumpasların olduğu ortadaydı. İhya-Der, Adıyaman Vahdet-Der, Mustazaf-Der gibi derneklere yönelik operasyonlar, legal çalışmalar ve izinli faaliyetler FETÖ tarafından örgütsel faaliyetler kapsamına alınıyordu. FETÖ kendisi için tehlikeli gördüğü bütün yapılara karşı bir tasfiye içerisindeydi. Bunun hayra alamet olmadığını söyledik. Bu insanların, devleti ele geçirdiğini ve ucunun bir gün hükümete de dokunacağını belirttik. Nitekim FETÖ ile hükümet arasındaki dostluk zamanla düşmanlığa dönüştü. Tek başına devleti yönetmek isteyen FETÖ, AK Parti'yi tasfiye etmek için harekete geçti. 17-25 Aralık operasyonları ile hükümetle bilek güreşine girdiler. Hükümet, FETÖ'nün yargı üzerinden yapmak istediği darbeyi bertaraf edip bu süreçten galip çıktı.
15 Temmuz darbesi devlete değil, hükümete karşı yapılmış bir darbeydi. FETÖ'cüler devletin kurumlarını peyder pey ele geçirerek önlerindeki bütün engelleri bir şekilde kaldırdılar. Karşılarında sadece AK Parti hükümeti kaldı. Bütün kamu kurum ve kuruluşları ellerinde olduğu için hükümetin kendilerine muhtaç olduğu düşüncesiyle isteklerini daha fazla dayatmaya başladılar. Bürokrasi zaten ellerindeydi. İktidarı da ele geçirmek istiyorlardı. Hükümet ve iktidarı figüran konumuna koymak istediler. Hükümetle kavga ve çatışmaları bu noktada başladı. Darbeye giden yolun taşları bu dönemde döşendi.
"Darbenin dış bağlantıları da vardı"
Darbe girişimini FETÖ tek başına mı yaptı? İçerden ve dışardan destekçileri var mıydı?
AK Parti'yi sandıkta yenemeyenler FETÖ ile birlikte farklı yollar denemeye başladılar. Gezi olaylarında marjinal ve anarşist sol örgütleri kullandılar. Ağaç ve çevrecilik bahanesiyle onları sokağa döktüler. Bu durum gündemi epey de meşgul etti. Hatta hükümeti sarstı. Ardından PKK'yi kullandılar. 6-8 Ekim olayları da bu olayların devamıydı. Hükümeti, terör ve kaos üzerinden işlemez hale getirmek istediler.
Gezi olayları, 6-8 Ekim olayları ve seçimlerle hedeflerine ulaşamadılar. Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP ile birlikte "Seni başkan yaptırmayacağız." sloganına sarıldılar. Bu da olmadı. Hükümeti yasal yollarla, yasadışı yollar ile kaos ve anarşi ile deviremeyince son çare olarak darbe yolunu seçtiler. 15 Temmuz darbesinin lokomotifi FETÖ'cülerdi, ama bir kısım ulusalcılar ve Kemalistler de onlarla birlikte hareket ediyordu. Darbenin dış bağlantıları da vardı. ABD'nin kontrolündeki diğer yapı ve siyasi oluşumlar da ABD tarafından FETÖ'ye yardımcı olmaları konusunda yönlendirilmişti. Darbe girişiminden sonra yakalananların bir kısmının Ulusalcı, Kemalist ve Türk milliyetçisi kişiler oldukları ortaya çıktı.
"FETÖ darbesi başarılı olsaydı belki en büyük zararı, onlardan olmayan İslami camialara verecekti"
FETÖ darbesi neden başarılı olmadı?
15 Temmuz darbesinin başarısız olmasının en önemli nedeni; halkın FETÖ'ye karşı olan tepkisi ve onlara karşı olan güvensizliğidir. Halk, iktidardan ziyade, hükümetin gayri resmi ortağı konumunda olan ve kamu bürokrasisini elinde tutan bu yapıdan rahatsızdı. İslami kesimlerden sindirebildiklerini yanlarına alıyorlardı, diğerlerini ise kumpaslarla tasfiye ediyorlardı. Bu nedenle darbe esnasında iktidardan rahatsız olanların bir kısmı şayet FETÖ başa gelirse çok daha büyük zararlara uğrayabilecekleri endişesiyle darbeye karşı çıktılar. FETÖ darbesi başarılı olsaydı belki en büyük zararı, onlardan olmayan İslami camialara verecekti. En büyük zulmü sindiremedikleri İslami kesimlere uygulayacaklardı. Sahip oldukları kurumlarda birçok solcuyu, Kemalist'i, ateisti istihdam eden FETÖ'nün sol kesimler ile ciddi bir sorunu yoktu. Darbe girişiminde de görüldüğü gibi, kendi amaçları doğrultusunda bunlardan rahatça istifade edebiliyorlardı.
15 Temmuz darbesinin başarısız olmasının bir diğer nedeni de darbe saatinin öne alınmasıydı. İnsanlar o saatte uyanık ve dinç idiler. Bu nedenle çok çabuk bir şekilde örgütlendiler ve darbeye daha rahat bir şekilde karşı koydular. Şayet darbe saati planlandığı gibi sabah 03.00'te herkesin uykuda olduğu bir saatte yapılmış olsaydı, başarı şansı daha fazla olabilirdi. Ya da her iki halde de yani başarılı olması veya bastırılması durumunda bile darbe çok daha kanlı bir şekilde neticelenebilirdi.
"İktidar bir dönem onlarla ortak olduğu için bunlara göz yumdu palazlanmasına seyirci kaldı"
Yeni bir darbe girişimi olabilir mi?
HÜDA PAR bu yapıya karşı sürekli teyakkuz halindeydi. Onların asıl amacının ne olduğundan haberdardı. Bu konuyu iktidarla da paylaştı. Ama iktidar bir dönem onlarla ortak olduğu için bunlara göz yumdu palazlanmasına seyirci kaldı. İktidar bugün aynı hatayı tekrarlıyor. FETÖ ile mücadele edebilmek için eski darbecileri cezaevlerinden çıkarıp önlerini açıyor. Bir paralel yapıyı tasfiye ederken, yeni paralel yapıların oluşmasına zemin hazırlıyor. Bugün kamu kurum ve kuruluşlarında palazlanan, kurumları ele geçiren ulusalcılar, milliyetçiler ve ABD ile diğer bazı Avrupa ülkelerinin kontrolünde olup onlarla göbekten bağı olan çevrelerin, emperyalistlerin talimatıyla bir araya gelip iktidara karşı bir darbeleri söz konusu olabilir. Ya da farklı bir şekilde iktidarı devirmeye yönelik faaliyetler içinde bulunabilirler.
"Şu anda iktidarın en zayıf noktası adaletten sapmış olmasıdır"
Bu durumda iktidarın öncelikle yapacağı şey adaleti tesis etmektir. Şu anda iktidarın en zayıf noktası adaletten sapmış olmasıdır. İktidarın yapması gereken adil bir yönetim oluşturmak, otoriterleşmeye gitmeden, kamu kurum ve kuruluşları ile bürokrasiyi herkese açmaktır. Böylece hoşnutsuz olan kitlelerin sayısını azaltmalıdır. Şu anda bürokratik vesayet ve devlet oligarşisi her alanda kendini hissettirmektedir. Bu vesayetin bir an önce kırılması gerekir. Bürokrasiyi elinde tutanlar şu anda istediğini yapabiliyor. Ve bunlar bürokrasi darbesi gerçekleştirebilirler. Yani hükümeti işlemez hale getirebilirler.
"AK Parti iktidarı 15 Temmuz'da sokağa çıkan darbeye direnen dindarları tasfiye ediyor"
Şu anda AK Parti iktidarının 15 Temmuz'da sokağa çıkan, darbeye direnen kesimlere yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an AK Parti iktidarı 15 Temmuz'da sokağa çıkan darbeye direnen dindarları tasfiye ediyor. O dönemde "bekle-gör" politikası uygulayan ya da duruma göre hareket eden, menfaatine göre tavır belirleyen ve darbenin başarılı olamayacağını gördükten sonra meydanlara inerek sahnelerde eline mikrofon alan, boy gösterenler kendilerini 15 Temmuz'un kahramanları olarak lanse ediyorlar. Onlar şu anda iktidara yanaşmış durumdalar. İktidar da o menfaatçi kesime kapılarını açmış durumda ama asıl kahramanlık yapıp ölümüne sokağa çıkan İslami kesimlerin birçoğunun dışlandığını görüyoruz.
"Kamudan ihraç edilenlerin durumu yeniden gözden geçirilerek haksızlığa uğrayanların mağduriyetleri giderilmelidir"
İktidar her an kendisine karşı darbe yapılacak paranoyasına kapılıp, sisteme ve ideolojik devlet yapısına teslim olmuş görünüyor. İktidarını koruma endişesiyle teslim olduğu bürokratik vesayetin talimatlarına uyarak 15 Temmuz'da darbeye direnen dindarları kamudan tasfiye ediyor. İktidar bu yaptığı ile halkın devriminin çalınmasına sebep oldu. Buna engel olmak için Hükümet farklı camia ve cemaat mensubu olan dindar insanları kamudan tasfiye etmekten vazgeçmelidir. Güvenlik soruşturmalarındaki ve mülakatlardaki keyfiliklere engel olunmalıdır. Bu nedenle işe başlatılmayanların ve kamudan ihraç edilenlerin durumu yeniden gözden geçirilerek haksızlığa uğrayanların mağduriyetleri giderilmelidir.
"Devletin başındaki adam eğer bunlara aldanıp yanılıyorsa, sokaktaki, camideki Müslüman haydi haydi aldanabilir"
FETÖ'yü bir örgüt olarak değil, bir cemaat olarak bilen ve bundan dolayı ilişkiye geçen dindar kişilerin cezalandırılmasından vazgeçilmelidir. FETÖ'nün tabanının ibadet, ortasının ticaret, tavanının hiyanet olduğunu bizzat Cumhurbaşkanı kendisi dile getirmişti. Hıyanet dışarı kaçtı, ticaret yolunu bulup cezaevine girmekten kurtuldu. Fatura ibadet kısmına yani tabandaki dindarlara kesiliyor. Şuan cezaevlerindekilerin çoğunluğu tabandaki kişilerden oluşuyor. Bu kişilerin FETÖ'ye gitmesinin temel nedeni AK Parti iktidarının bu camiayı hükümetin gayri resmi ortağı yapması ve devlet kurumlarını bunlara teslim etmesidir. Devletin başındaki adam eğer bunlara aldanıp yanılıyorsa, sokaktaki, camideki Müslüman haydi haydi aldanabilir. İktidar bu işteki sorumluluğunu kabul etmeli ve FETÖ'ye aldanan dindarların da mağduriyetini gidermelidir. Bana göre artık FETÖ'nün darbe yapma tehlikesi kalmamıştır. Bunu yapmadığı takdirde örgütü daha fazla palazlandırır, bu kişileri örgüte daha da bağlı hale getirir. (Mehmet Çelik-İLKHA)