Yazar Abdulkadir Turan, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde darbe girişimini İLKHA'ya değerlendirdi. Darbe girişimini dış destekli olduğuna dikkat çeken Turan, darbe girişiminin akamete uğramasında İslami camiaların rolüne dikkat çekti.
15 Temmuz darbe girişiminin klasik bir darbe olduğunu ve iddia edilenin aksine darbe saatinin farklı olmasının bir şeyi değiştirmediğini söyleyen Turan, endişeye kapılan darbecilerin saati erkene aldıklarını belirtti.
Turan, "Saat dışında 12 Eylül'de ne yaşandıysa, 27 Mayıs'ta hatta hatta 1908'de ittihat ve Terakki ile ne yaşandıysa 15 Temmuz'da o yaşatılmak istenmiştir. Darbe geleneği Türkiye'de köklüdür. Batılıların Türkiye'yi Batılılaştırmak için karşılaştıkları engelleri aşmak yolunda başvurdukları son yoldur." dedi.
Türkiye'de önceki darbelerde Batı'nın seküler, laik ve ulusalcıları kullandığını 15 Temmuz'da ise başka bir aktörün devreye girdiğini söyleyen Turan, "Bunlar memleketi kendilerine benzetmek istemişlerdir. Bu memleket onlara benzemek istememiştir. Onlar istedikleri kişileri yönetici yapmak istemişlerdir. Bu memleket o kişileri yönetici tayin etmek istememiştir. Buna karşılık değişik yollara başvurulmuştur. Ama son çözüm olarak darbeyi düşünmüşlerdir. Bunlar 28 Şubat'ta olduğu gibi post modern bir darbenin iş göreceğini bilselerdi, post modern bir darbe yaparlardı. Bunlar 12 Mart 1971'de olduğu gibi e-muhtıra ilanıyla başbakan istifa eder, siyaset teslim olur, öyle yaparlardı. 17-25 Aralık'ta bunu bir sefer hukuk darbesi olarak yapmak istediler. Bazı yüz kızartıcı suçları bahane ederek darbe yapmaya çalıştılar, olmadı. Batı, o başarısızlığına rağmen kendi dilediğini dayatmak istedi. Sadece daha önce ulusalcı, laik kesimi kullanırken bu sefer aktör değiştirdi. Laik kesimin yerini FETÖ denen bir yapı aldı. Halk buna müsaade etmedi."
15 Temmuz'da darbecilerin öldüremeyeceği kadar çok kişinin meydanlara indiğini söyleyen Turan, "Burada en büyük etken meselesi çok tartışılır bir meseledir. Ama ana etkenler vardı. Bu ana etkenlerin içerisinde elbette darbeye ordunun hiyerarşi içinde ortak olmamasının etkisi vardı. Önceden ordunun tamamı katılırdı. Bu sefer öyle olmadı. Şimdi Milli Savunma Bakanı olan Genelkurmay Başkanı (Hulusi Akar), yakın çalışma arkadaşlarıyla darbeye direndi, derdest edildiyse de ona darbe belgesi imzalatılamadı. Sayın Cumhurbaşkanının önderliği vardı. Bu da çok önemli noktaydı. Bunun yanında en büyük etken halkın cesaretle meydanlara inmesidir. Zira Genelkurmay Başkanı derdest edilmişti. Cumhurbaşkanı, halkın desteğini almasaydı havaalanından çıkması engellenebilirdi. 15 Temmuz gecesi darbecilerin öldüremeyeceği kadar çok insan meydanlara indi. Onların öldürerek bitiremeyecekleri kadar çok şahıs, 'ben buradayım, size karşıyım, sizi istemiyorum' dedi. Darbeciler, o muazzam görüntüden ürktüler, geri adım atmak zorunda kaldılar." İfadelerini kullandı.
"En öndekiler dindar insanlardı"
Turan, konuşmasına şöyle devam etti: "Solcular, Kemalist kesimler hariç hemen hemen bütün kesimler meydanlarda vardı. En öndekiler dindar insanlardı, İslami camialardı ki şehitlere bakıldığında hemen hemen her şehidin bağlı olduğu bir camia vardır. Her İslami camia burada meydanda olmuştur, onlar öncülük etmişlerdir. Eğer İslami camialar meydanlarda ana kitleyi oluşturmasalardı Türkiye'deki hiçbir grup ve yapı meydanları dolduramazdı. Bu camiaların disiplin içerisinde olması, onların çağrısıyla disiplin içinde meydanlara gelip yine o disiplini koruyan insanlar kararlıkla orada durarak bu neticenin alınmasını sağladılar. Burada İslami camiaların tamamı meydanlardaydı. Hangi taraf olursa olsun hepsi oradaydı. Seküler kesimin tamamına yakını meydanların dışındaydı. Milliyetçilerin dindar olmayan kesimleri meydanda değillerdi. Onlar da perde arkasında darbeyi alkışladılar. Nasıl HDP'lisi darbeyi alkışladıysa seküler milliyetçiler de darbeyi alkışladılar. Partilerinden ayrılıp kendilerine yeni bir parti kuran bazı milliyetçi isimleri kim meydanlarda gördü? Dindar kesimle alay eden isimlerin hiçbiri meydanda yoktu. Burada var olanlar dindar camialardı. Dindar camialar bir bütün halinde bedenlerini kurşunlara siper ederek bu hasılatın oluşmasını sağladılar."
Darbenin başarıya ulaşacağını düşünen Amerika ve Avrupa'nın şoka girdiğini söyleyen Turan, "Ordu içerisindeki gücün darbe yapabileceğine, buna karşılık halkın darbeye karşı koyamayacağına inanıyorlardı. İlk yaptıkları açıklamalarda bizzat dinledim. Bazı kanalların (FOX TV) varsayımları bu yöndeydi. Ama sonra darbe başarıya ulaşmadığında bir hayal kırıklığı yaşadılar. Neden başarıya ulaşamadığını sorgulamaya çalıştılar. Doğrusu Batı hâlâ durumu çok iyi anlayabilmiş değil. Bu silahsız halkın tank top kullanan bu ordu karşısına çıkamayacağını düşünüyorlardı. Halkın yaptığını delilik olarak değerlendiriyorlardı. Eğer bir delilikse, evet, 15 Temmuz'da deliler, çılgınlar o kendilerini pek akıllı diye tanıtanları yendiler. O delilik, o coşku, o heyecan onların üretilmiş aklını yenmiştir, alt etmiştir." şeklinde konuştu.
"Darbeye karşı koyanlar getirilen uygulamalarla sinsice mağdur ediliyorlar"
Turan, "Darbeyi engelleyen İslami camiaları aslında, FETÖ'yü de İslami cami görerek 'her İslami camia aynıdır, her cemaat aynıdır ve hepsi darbecidir' diyerek bu zaferin sahiplerini mahkum etmeye çalıştılar. Bu yönde ciddi ve tehlikeli bir söylem geliştirdiler. Hâlâ ne yazık ki İslami camialar bunun etkisinden kurtulmuş değillerdir. Bu yönde açık bir zarar uğramışlardır. Ne yazık ki bu durum hâlâ düzelmiş değildir. Darbeye karşı koyanlar ne yazık ki bugün darbe girişimi sonrası getirilen uygulamalarla sinsice mağdur ediliyorlar. Yine ne yazık ki bu tehlikeli oyun görülmek de istenmiyor." ifadelerini kullandı.
"Darbe başarılı olsaydı Türkiye Suudi gibi olurdu"
Darbenin başarılı olması halinde olabileceklere değinen Turan, "Öte yandan burada İslam âlemine dayatılan bir husus vardır. İslam âleminde ne Türkiye ne başka bir ülke Batı'ya henüz yüzde yüz kafa tutacak durumda değildir. "Batı'ya ait hiçbir şey istemiyorum, Batı'nın karşısındayım, Batı'nın düşmanıyım' deme gücü henüz tam oluşmuş değil. Ama gerek Türkiye gerekse son dönemde Pakistan, Cezayir Sudan hatta Fas da katıldı bu sürece, Malezya ve Endonezya'sı ile İslam ülkeleri, 'Üzerimize çok geliyorsunuz, bağımsızlığımızı anlamsızlaştıracak kadar bizi eziyorsunuz' diyorlar. Üzerlerine gelen bu Batılı hegemonyayı bir miktar def etmeye çalışıyorlar. Batı buna karşılık onlardan Birleşik Arap Emirliklerine ve Suudi Arabistan'a benzemelerini istiyor. Eğer darbe başarılı olsaydı Türkiye Suudi Arabistan gibi olurdu. Filistin'le ilgili herhangi bir husus meydana geldiğinde, 'Bunun çözümü Hamas'ın dağıtılmasıdır.' diye açıklama yapardı. Siyonist rejim israili yüceltir, buna karşı direnenleri terörist ilan ederdi. Bu husus esasen Türkiye'nin geçmişinde bile yok. Geçmişteki hâlden daha menfi bir duruma sürükleme, Türkiye'yi bir İngiliz sömürgesine dönüştürme gibi bir proje söz konusuydu. Halk, bunu akamete uğrattı."
"15 Temmuz darbe girişimini Haçlıların Kudüs'ü işgal edildiği güne denk getirdiler"
15 Temmuz gününün önemine işaret eden Turan, "15 Temmuz'la ilgili en dikkat çekici husus, 15 Temmuz'un sembolik bir günde yapılmış olmasıdır. Bu, bir tesadüf olamaz. 15 Temmuz, Kudüs'ün Haçlılar tarafından istila edildiği günün yıldönümünde gerçekleştirildi. 15 Temmuz'daki direnişlerinden dolayı burada ulusalcı sosyalist kesimlerin, gazetecilerin hatta kimi uyduruk muhafazakâr gazetecilerin bile hedefi haline gelen İslami camialarla ilgili mutlak bir şekilde bir değişime ihtiyaç vardır. 15 Temmuz'u def edenler onure edilmeyi hak ediyorlar. Yerilmeyi değil, FETÖ gibi değerlendirmeyi değil; ödüllenmeyi hak ediyorlar. İslamî tarikat ve cemaatlere yönelik kirli kişiler tarafından halkın zihninde uyandırılan kuşkuların izale edilmesi, Türkiye'nin karşılaşacağı yeni bir tehdidin bertaraf edilmesi açısından elzemdir." ifadelerini kullandı. (Emrah Deniz, Nizamettin Aşkın-İLKHA)