FETÖ'nün ABD destekli kanlı askeri darbe girişiminin üzerinden iki yıl geçti. 2016 yılında takvimler 15 Temmuz gecesini gösterdiğinde gerçekleştirilen darbede 248 kişi şehid oldu, 2 bin 196 kişi de yaralandı.

Unutulmaz acıların yaşandığı o gece, millet, imanlı bir direniş sergiledi. Konuyu İLKHA muhabirlerine değerlendirerek önemli tespitlerde bulunan Mardin'deki STK temsilcileri, siyasi parti başkanları ve vatandaşlar; darbe ile insani ve İslami tüm haklarının gasp edilmek istendiğine, ancak buna iman ehlinin izin vermediğine dikkat çektiler.

HÜDA PAR Mardin İl Başkanı Burhan Aydın, darbe girişiminde en büyük rolü bugün 'demokratik' denilen ülkelerin aldığını, bu yüzden milletin zaferinin "demokrasiye" kurban edilmemesi gerektiğini söyledi.

Vatandaşlardan Mehmet Nafi Semen ise darbe girişiminin demokrasi ile değil iman gücüyle püskürtüldüğünü ifade etti.

Mardin Dostluk Eğitim Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Dost-Der) Başkanı Fesih Memiş de yargıda ve emniyette FETÖ'den boşalan yerlere halkın değerleriyle barışık olmayan ulusalcı ve milliyetçi duyguları kabarık insanların getirildiğine dikkat çekti ve bunun bir tezatlık oluşturduğunu belirtti.

"İslami ve insani haklar gasp edilmek istendi"

15 Temmuz'u; ülkenin bağımsızlığına ve insanlarının özgürlüğüne büyük bir kast girişimi olarak yorumlayan HÜDA PAR Mardin İl Başkanı Burhan Aydın, darbe ile Türkiye'de yaşayan insanların insani ve İslami tüm haklarının gasp edilmek istendiğine dikkat çekti. Darbenin uygulayıcısı yerli olmasına rağmen dış güçler tarafından finanse ve organize edildiğine vurgu yapan Aydın, şunları söyledi:

"Halkımızın kendi insani ve İslami inanç değerlerine dayanarak darbeyi defetmesi için direnmesini gördük ama bunun akabinde de maalesef yöneticilerimiz bunun adına 'demokrasi mücadelesi, demokrasi şöleni' dedi. Bu isim adı altında etkinlikler düzenlediler. Bu bizi biraz incitiyor. Çünkü bu darbe girişiminde büyük rol alan bugün 'demokratik' dediğimiz ülkelerdi. Bunlar finanse etti ve organize etti. Bu darbe girişiminin beyin takımı hâlâ da bu ülkelerde barınıyor. Bu yüzden kendi inanç değerlerimize, halkımızın inanç değerlerine, halkımızın örfüne uygun isimler kullanılmasını daha uygun görüyoruz. Yabancı mihraklı ideolojik isimlere gerek yok."

"Sistem kökten değişmeli"

Darbenin ardından yapılan mücadeleye de değinen Aydın, mücadele ederken masum insanların da mağdur olduğuna şahit olduklarını, bunun da sistemden kaynaklandığını söyledi.

Aydın, "Maalesef Türkiye de oturtulmuş bir adalet sistemi yok. Adalet sistemiyle ilgili çok ciddi endişeler var. Ümit ediyoruz ki; sistem değişikliğini yaşadığımız bu günlerde yöneticilerimiz bunu göz önünde bulundurur ve bu yargı konusunda ciddi bir neşter çekerler ve artık toplumsal bir yaraya dönüşmüş insanların umudunu kıranları insanları adalete karşı güvensizliğe iten bu sistem kökten değişir. Böylece adil davranabilecek insanların hakkını gasp etmeyen, kimsenin hakkını başkasına yedirmeyen, devleti öncelemeyen, insanı ve vatandaşı önceleyen bir sistemin kurulmasını umut ediyoruz." dedi.

"Devlet hafızası yeninden oluşturulsun"

Yeni bir devlet hafızasının oluşturulması gerektiğine de değinen Aydın, "Maalesef devlet hafızasını yapanlar, geçmişte bu hafızayı oluşturanlar, aslında devletin dışında bulunan devletin düşmanlığını yapan insanlardı. Vatandaşı terörist gören, vatandaşı ötekileştiren bir anlayışa sahiptiler. Kendi dışındaki herkesi mimleyen, herkesi fişleme anlayışında olan insanların oluşturduğu bir devlet hafızası var. Bu çok ciddi mağduriyetlere sebebiyet veriyor. Biz bunun artık tamamen değiştirilmesini, halkın inancına dayalı bir devlet hafızası, tertemiz yeni bir hafızanın oluşturulmasını istiyoruz. Bunun için de öncelik adalet. Önce adaletin gerçekten yerini bulması, adalet sisteminin baştan sona yenilenmesini ve adilane bir sistemin çözümsel olarak toplumumuzun önüne getirilmesi gerekiyor. Yani bunu Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) veya tutuklamalar ve ayıklamalarla başarılabilmesi mümkün değil. Sistemi oluşturan ana damarlardan, ana kolonlarından biri olan adaletin yeniden adilane bir şekilde tesis edilmesi lazım." diye konuştu.  

Son günlerde bazı FETÖ'cülerin kefalet karşılığında serbest bırakılmasının toplumun zihninde ciddi yaraların açtığını ifade eden Aydın, bu konunun yetkililerce yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

"Darbe girişimi iman gücüyle püskürtüldü"

Daha önce yapılan darbelerin ve son olarak 15 Temmuz'da yapılan darbe girişiminin arkasında aynı zihniyetin olduğuna inandığını belirten vatandaşlardan Mehmet Nafi Semen ise şunları söyledi:

"Son darbe girişiminin arkasında da Amerika ve dış güçler vardı. Ama millet bu sefer bu darbeyi yutmadı ve karşı çıktı. Allah şehitlerimize rahmet etsin, gazilerimizi de acil şifalar versin. Allah'a çok şükür, demek ki bizim ülkede imanî bir güç vardır. O gece biz de çıktık, saat 22.30 - 23.00 arası Mardin'de gördük ki ehli iman, iman sahipleri yani Müslüman'ım diyenler meydanlardaydı. Darbe girişimi demokrasiyle püskürtülmedi Müslüman'ım diyen insanların iman gücüyle püskürtüldü."

"Yöneticiler halkın öz değerleriyle barışık olmalı"

Cumhuriyet tarihinde birçok darbenin gerçekleştirildiğini ve acı tecrübeler yaşadıklarını söyleyen Dost-Der Başkanı Fesih Memiş, yapılan her darbenin millete karşı milletin maneviyatına ve değerlerine karşı yapıldığını söyledi.

Memiş, "Son olarak gerçekleşen 15 Temmuz sinsi hain ve alçak darbe girişiminin karşısında insanlarımız her şehirde, her ilde sokaklara döküldüler. Dikkat ettiğimizde de bu sokaklara dökülen insanlar genellikle inanç sahibi insanlardı. Dolayısıyla bu da bize gösteriyor ki; şayet yöneticiler, iktidarda olanlar halkın değerleriyle barışıksa halk hem yöneticilerin hem de darbeye karşı durabileceğini göstermiştir. Çünkü tecrübeyle gördük ki; daha önce yapılan darbeler de halk hiç tepki göstermemiş, her ne kadar hoşnut olmamışsa da sokağa çıkamamıştır. Tankların ve silahların karşısında duramamıştır. Ama biz burada gördük ki; insanlar tankların önünde oturdu ve birçoğu şehit oldu, binlercesi de yaralandı. Bu da bize gösteriyor ki; yöneticilerin sürekli halkın maneviyatıyla ve öz değerleriyle barışık olması lazımdır." diye konuştu.

"Darbeden sonra inançlı insanlar ikinci sınıfa itildi"

Memiş, konuşmasına şöyle devam etti: "Darbe girişiminin gecesinde tankların önüne tekbir sesleriyle inançlı insanlar, STK'lar, sakallı ve çarşaflı insanlar vardı. Fakat darbe girişiminden sonra bu inançlı insanlar sanki ötelendi, ikinci sınıfa itildi.  Darbe girişiminin ardından FETÖ'nün 40 yıldan daha fazla devletin içerisine ve kurumlarına çöktüğünü, her yeri ele geçirdiğini biliyorduk. Şimdi bunlar temizlenecek diye birçok mağduriyetler de yaşandı. Belki birçok kurumda kurum amirleri, müdürleri kendilerini sağlama alabilmek için kendi astı olan birçok elemanı, zamanında gazetelerine abone olan ya da çocuklarını dershanelerine göndermiş olanları mağdur etti. O dönemde Türkiye'de çocuklarını onların dershanelerine göndermeyen kimse yoktu. Herkes onlara alkış çalıyordu, onlara bir adım yaklaşmaya çalışıyordu. Çünkü onlara yaklaşmanın devlet kurumlarında yükselmenin bir ön şartı olduğunu biliyordu."

"FETÖ'den boşalan koltuklara ulusalcı ve milliyetçi duyguları kabarık insanlar getirildi"

Yargıda ve emniyette FETÖ'den boşalan yerlere halkın değerleriyle barışık olmayan insanların getirildiğine dikkat çeken Memiş, "Gözlemlediğimiz kadarıyla bu yerlere ulusalcı ve milliyetçi duyguları kabarık olan insanlar getirildi. Bu milletle yine tezatlıklar yaşanacak. Milletin değeriyle barışık olmayan bu kurum amirleri, bu milleti bir araya toplayamayacak ve kurumlardaki yöneticilerden nefret etmesine sebep olacaktır. Hükümetin bunun üzerinde durması lazım. 15 Temmuz gecesinde sokağa çıkan insanların ötekileştirilmemesi gerekir." dedi.

"Her darbenin arkasında Amerika var"

Memiş, son olarak şunları söyledi: "Daha önce yapılan darbelerden sonra Amerika'nın yetkileri 'bizim çocuklar darbe yaptı' sözüyle bize gösterdiler ki; yapılan her darbenin arkasında Amerika vardır, emperyalistler vardır. İşin garip tarafı dünyanın her tarafını tarumar edip 'biz demokrasi götüreceğiz, adalet götüreceğiz' diye her tarafı ateşe veren Amerika bu darbenin de arkasındadır. FETÖ tek başına velev ki kurumlara çökmüş hepsini ele geçirmiş de olsa arkasında büyük bir güç olmasa tek başına bunu yapamazdı. Burada bizi üzen ve düşündüren demokrasi adına her tarafı tarumar eden, yakıp yıkan bu insanların bir ürünü olan demokrasi sözcüğü darbe girişimi gecesinin ardından son 2 yıldır sık sık vurgulanıyor ve sanki mukaddes bir kavrammış gibi halkın dimağına ve beynine yerleştirilmeye çalışılıyor. Millet meydanlara çıktığında demokrasi nöbeti denildi. Darbe girişiminde şehit olan ve gazi olan kardeşlerimiz için demokrasi şehidi ve demokrasi gazisi denildi. Bence bu sözcüklerin kullanılmaması lazımdı. Şehitliği biz asıl içinde bulunması gereken mecra içerisinde kullanmalıyız. Şehitlik, biz Müslümanların kültüründe kutsal ve mukaddes bir sözdür, mukaddes bir kavramdır. Bunun içini boşaltmamamız gerekir. Şehitliği demokrasiye ve başka şeylere yamalatmamamız gerekir. Biz İslam düşüncesine göre, her ne kadar bunun sosyolojik yönünden tahlili yapılırsa İslam'da da yönetim şekli eğer incelendiğinde neticesinde demokrasi çıkar sonucuna varılsa bile demokrasi bize giydirilmeye çalışılan bir elbisedir, bir şablondur. Bu İslam medeniyetine, İslam'ı yaşayan Müslüman halklara uymaz. Dolayısıyla biz yıllardır demokrasinin İslam dışı bir sistem olduğunu her fırsatta insanlara söylüyoruz. 15 Temmuz'dan sonra sanki demokrasi İslam'ın içerisinden çıkan İslam'ın söylediği bir kavrammış gibi kutsal mukaddes bir kavrammış gibi halka dayatılmaya halka kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bu husus da bizleri üzüyor. Yönetime, iktidara kim gelirse gelsin eğer halkın değerleriyle, maneviyatıyla barışık ise halk o yönetimdekilere sahip çıkar, onları asla harcatmaz, başkalarına feda etmez." (M. Salih Keskin, Mehmet Aslan - İLKHA)