HÜDA PAR eski Genel Başkanı ve 27. Dönem Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Adayı Zekeriya Yapıcıoğlu, Akit TV'de katıldığı programda iç ve dış gündeme ilişkin sorulan sorulara cevap verdi.
Yapıcıoğlu, başta seçimler ve yansımaları olmak üzere, Kürd meselesi, Kandil operasyonu, ekonomi, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, yeni anayasa, dindar nesil ve anadildeki eğitim sorunlarına dair önemli açıklamalarda bulundu.
Parlamenter sistem ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine değinen Yapıcıoğlu, "Parlamenter sistem yumuşak güçler ayrılığıdır. Başkanlık sistemi güçler ayrılığının sert bir şekilde ayrıldığı sistemdir. Parlamento gücünü halktan alır. Çoğunluğu olan hükümeti kurar. Hükümeti kuran kişi güvenoyu alır. Hükümet olabilmek için parlamentoda çoğunluk olmak gerekir. Yürütme organı parlamentonun içinden çıkıyor. Çoğunluğun başı hükümetin başıdır. Hükümet, parlamentodan istediği kararı çıkarıyor. 16 yıldır tek parti olduğu için hükümetin getirdiği hiçbir kanunun meclisten geçmediği vaki değildir. Sadece bir defa AK Parti'nin grup vekilleri el kaldırmayı unuttukları için geçmedi. Muhalefet ne getirdiyse geçmedi. Parlamento yürütmenin talimatları doğrultusunda çalışır. Şimdi ise 'diktatörlüğe doğru gidiyoruz' diyenler şu anda 295 sandalyeli AK Parti. Bütçe hariç kanun teklifi verme hakkı yoktur. O muhalefet kanun teklifi getirirse çoğunluğu olmayan AK Parti nasıl reddedecek. Bütün o söylenenler çöptür. Kuvvetler ayrılığı olursa memleket için iyi olur." ifadelerini kullandı.
"Halkının yüzde 99'u Müslüman olan ülkede parlamento onun inancına ters yasa yapmamalıdır"
12 Eylül askeri anayasasının değiştirilip yepyeni bir anayasa yapılması önerisinde bulunan Yapıcıoğlu, "Parlamentonun nasıl çalışması yönünde bazı önerilerimiz var. Biz diyoruz ki acilen sivil yepyeni bir anayasa yapılsın. Eski anayasanın değiştirilmesi lazımdır. 12 Eylül askeri anayasasının deli gömleği bu anayasanın değiştirilmesini istiyoruz. O anayasa yerinde duruyor, temel kurumları yerinde duruyor. Son değişiklik hariç suya sabuna dokunmayan değişiklikler yapıldı. Şimdi ise parlamenter sisteminden cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi. Biz diyoruz ki hiçbir parti çoğunluk değildir. Biz de parlamento dışından destek veririz. Yepyeni bir anayasa yapılsın. Parlamentoda 600 vekil görev yapıyor. Asıl olan millettir, parlamentoya gidenler vekildir. Onlar vatandaşların işlerini onların istediği gibi yapmak zorundadırlar. Halkının yüzde 99'u Müslüman olan ülkede parlamento, onun inancına ters yasa yapmamalıdır. Halkın inancına, kültürüne aykırı bir madde çıkmasın. Milletin inancına zıt düzenlemeler yapılmasın diyoruz." diyerek Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanununda yapılan değişiklikle bir çok aile yuvasının yıkıldığının altını çizdi.
"Dindar bir nesil yetiştirmek devletin görevi değildir; bunu sivil toplum kuruluşları yapmalıdır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçmişte söylediği "dindar nesil" söylemlerine atıfta bulunan Yapıcıoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Dindar bir nesil yetiştirmek devletin görevi değildir; bunu sivil toplum kuruluşları yapmalıdır. 28 Şubat'ta bu kurumlar engellendi. Devletin yapması gereken kendi dinini insanlara götüren insanların önündeki engelleri, yasakları kaldırmaktır. Devletin memuru, öğretmeni bunu yapamaz. Diyanet teşkilatı, yaz Kur'an kursları, camilerin eğitim yuvasına dönüşmesi asli fonksiyonlardır. Camiler, namaz vakti açılan kurumlar olmamalıdır. Camiler, gençlerimizin sosyalleşebilecekleri, dinlerini öğrenebilecekleri yerler olmalıdır. Okullarda 2 saatlik siyer derslerini küçümsemiyoruz. Bununla dindar bir nesil yetiştiremezsiniz. Biz gençlere bilgi veriyoruz ama yetiştiremiyoruz. Bu konuda sivil toplum sınıfta kalmıştır. Bu işi yapması gereken birçok kişi 'tamam' dediler. Hanımları örtülü kişiler bakan oldu. 'Artık yapacak bir şey yok. Biz ticaretimize dönelim. Birkaç ihale alalım.' diye nice sivil toplum, üzerine düşeni yapmaktan geri kaldı. Sanki bu, kamu memurlarının göreviymiş gibi geri kaldılar. Görünürde daha dindar bir toplum görülebilir ama hakikat böyle değil."
Yeni kabinedeki düzenleme ile ilgili de görüşlerini sunan Yapıcıoğlu, "Kabinedeki düzenlemeyle ilgili cumhurbaşkanı açıklama yaptı. Yönetim şeklinin ne olduğundan ziyade onun asıl hedefinin ne olduğu önemli. Öncelikle kabine, işine odaklanmalı. Kabine, adaleti hiçbir şeye feda etmemeli. Şunu unutmamalı; sadece AK Partililerin değil, bundan sonra 81 milyonun cumhurbaşkanıdır." dedi.
"Vergi yükü az kazananın üzerindedir"
Ekonomi konusundaki sıkıntının üniversitelerde verilen yanlış eğitimden kaynaklandığını belirten Yapıcıoğlu, "Vergi yükü az kazananın üzerindedir. Ekonomiyle ilgili bakanlıkların sayısı 6'dan 3'e indi. Bizce sıkıntının büyüğü şudur; üniversitelerde iktisat dersi okutulması gerekirken kapitalist ekonomik sistem okutuluyor." ifadelerini kullandı.
Adalete olan güvenin sarsıldığını söyleyen Yapıcıoğlu 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'de hâkim ve savcı sayısının üçte biri FETÖ üyesi diye ihraç edildiğini hatırlattı.
Bunun, korkunç bir rakam olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, " Cezaevlerinde yatan FETÖ'cülerin bitişik koğuşunda onların mağdur ettiği kişiler var. FETÖ'cü hakim ve savcılar, 'Nasıl karar verelim' diye Pensilvanya'ya sordular. Bunlar, sahip oldukları makamları, gücü kendi önlerini açmak, rakiplerini bertaraf etmek için kullandılar. Bunu kim söylüyor? HSYK söylüyor. Buna rağmen o kişilerin zulmen ceza verdikleri halen cezaevlerinde. 15 yıl önce cezaevindeki insanların sayısı 55 bin kişi idi. Bugün 255 bin. 200 binlik bir artış var." dedi.
"İptal edilen oyların geri gelme ihtimalinde bile milletvekili seçilemeyeceğimiz için itiraz etmedik"
Diyarbakır'da iptal edilen oylar hakkında sorulan soruyu cevaplayan Yapıcıoğlu, "İptal edilen oylardan bize verilenlerin sayısını bilmek mümkün değildir. Fakat şu kadarını söyleyeyim. 30 bin civarında iptal edilen oyun 27 binin bize ait olduğu iddiası doğru değil. İptal edilen oyların büyük bir kısmı bilinçli bir şekilde yakılan oylar. Birden fazla mühür basıldığı için oyların iptal edilmesi, Cumhurbaşkanlığı seçimi pusulası ile milletvekili pusulasının aynı zarfa konulmasının bir sonucudur. 27 bin oyun bu şekilde iptal edildiği abartılıdır. Ama önemli bir sayının iptal edildiği doğrudur. Neticede bir pusulaya her ne sebeple olursa olsun birden fazla mühür vurulmuşsa bu zaten iptal edilir. Bu şekilde iptal edilen oyların geri gelme ihtimali yoktur. İptal edilen oylardan geri gelme ihtimali dahilinde olanların geri gelmesi halinde de milletvekili seçilemeyeceğimiz için itiraz etmedik." ifadelerini kullandı.
"Türkiye'de adalet sorunu vardır"
Kürt meselesi konusunda yetkililerin doğru adım atmadığını söyleyen Yapıcıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Devlet FETÖ konusunda, PKK ile mücadelesinde büyük yanlışlıklar yaptı. İlk düğmeyi iliklerken yanlış yapıyor. Adına çözüm süreci denilen süreçte de yanlış gidiyordu. Bugün de yanlış bir adımla sonuca gitmeye çalışıyor. PKK bir sonuçtur. Birileri 'hiçbir sorun yok, PKK yok olunca sorunlar çözülür' diyebilir. 2005 yılında cumhurbaşkanı 'Kürt meselesi vardır. Bu bizim meselemizdir.' demişti. Bugün gelinen aşamada cumhurbaşkanı 'Kürt meselesi yoktur' diyor. PKK bir sebep değil, sonuçtur. Türkiye'de adalet sorunu vardır. Devletin sorunlu bir yaklaşımı vardır. Bu yaklaşım oldukça Kandil'in tepesine yerleşenler, Avrupa'ya yerleşenler derdest edilse bile bu sorun çözülmeyecek. Çünkü onlar sorunun sebebi değil, sonucudur. Adalet sorunu vardır. Eşit vatandaşlık sorunu vardır. Geçenlerde başbakan bir söz sarf etti. Diyor ki; 'birileri Kürtlere devlet kurdurmaya çalışıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürtlerin de devletidir.' Evet, Kürtlerin dedeleriyle Türklerin dedeleri birlikte çalıştı. 1915'te haçlıların Anadolu'yu işgalini birlikte önlediler Çanakkale'de. Cumhuriyetin kurulmasından sonra bir dönem Kürtler varlığı, reddedildi, dilleri yasaklandı. Daha sonra 1990'lı 2000'li yıllarda bundan vazgeçildi."
"Anadilde eğitim verilsin diyoruz"
Anadilde eğitim hakkının verilmediğinin altını çizen Yapıcıoğlu, "Sayın Cumhurbaşkanı Almanya'daki Türk vatandaşlar için Şansölye Merkel'e şunu söyledi. 'Entegrasyona evet, asimilasyona hayır. Anadili öğrensinler biz buradan öğretmen gönderelim.' Ben alkışlıyorum. Türkiye buradan öğretmen göndersin. Peki, Türkiye'de senin ülkendeki Kürtlerin anadilde eğitim hakkı var mı? Birinci dünya savaşı sonrası travmalar yaşayanların korkma sebebini anlıyorum. Fakat ben şunu söylüyorum; eğer siz milleti bir arada tutarsanız kimse vatanı bölemez. Siz milletin bir kısmını diğerinden ayrı tutarsanız, milleti bölerseniz vatanı da tek parça halinde tutmakta zorlanırsınız. Ben Kürtçe seçmeli dersten bahsetmiyorum. Anayasada 'Türkçeden başka hiçbir dilde eğitim verilemez' 'Türkçeden başka bir dil vatandaşlara anadilleri olarak öğretilemez' hükmü var. Bakın, 'Yaşayan diller' deniyor. Kürtçe demekten bile korkuyoruz. Kürtçe konuşmak bile suçtu, Kürtçe televizyon yoktu. Bunlar yapıldı. Fakat bu yetmiyor. Almanya'ya Türk öğretmeni gönderelim, diyoruz. Onlara seçmeli ders için Türkçe öğretmeni gönderelim demiyoruz. Onlara anadilde eğitim verilsin diyoruz." dedi.
"Vatandaşların meşru taleplerini birilerinin silah bırakmasına bağlamayın"
"Benimle taleplerimi, benimle alakası olmayan, ideolojisini benimsemediğim silah taşıyan birinin silah bırakmasına bağlıyorsunuz" diyen Yapıcıoğlu, "Bizim mayamız İslam'dır. Sadece inancımız değil her şeyimiz olmuş. 1071'de Sultan Alparslan Anadolu'ya girince Kürtler neden onlara yardım ettiler? Tanışıyor muydular? Hayır, ama dindaştılar. 1915'te aynı dine mensup olmaları onları bir araya getirdi. Dinimiz ne diyor? Her Cuma imamlar Nahl suresi 90. ayeti okuyor? 'Muhakkak ki Allah size adaleti, iyiliği ve akrabaya yardımı emreder.' Bakın adalet kesin emirdir. Sadece şuna buna, şu zaman diliminde değil. Biz böyle bir dinin mensubuyuz. Peygamber efendimizin bize emrettiği gibi, kendimize istediğimizi kardeşimiz için de isteyeceğiz. Bu bizi güçsüzleştirmez. Biz adil olmayı içimize sindirsek Allah'ın rızasının adalette olduğunu idrak edebilirsek birkaç saat içinde bu sorun çözülür. PKK sorunundan bahsetmiyorum. Ben olsam sorunu ikiye ayırırım: hak talepleri ve şiddet/silah/asayiş boyutu olarak. Hiçbir devlet resmi güvenlik görevlilerinden başka kimsenin silah taşımasını istemez. Fakat siz vatandaşların meşru taleplerini birilerinin silah bırakmasına bağlamayın. Bende silah yok. Ben hak talebinde bulunuyorum, benimle alakası olmayan, ideolojisini benimsemediğim, silah taşıyan birinin silah bırakmasına bağlıyorsunuz. 7 coğrafi bölgeden akil adam gönderdiniz. Vatandaşların talepleri önünüze geldi. Şunu yapın; bir liste çıkarın. Nedir vatandaşların talepleri. Bunları sıralarım. Bunların hangileri haklı. Siz meşru talepleri karşılarsanız sorun çözülür." dedi.
"Kürd meselesini 1 yıl içerisinde çözerim"
Yapıcıoğlu, "Vatandaşlık tanımında Türklüğe bu kadar vurgu yapılmasın. Diyelim ki bir etnik kimliğe vurgu yapılmıyor. Orada kastedilen bütün etnik farklılıklarıyla milletin bütünü olsun. Vatandaşın ne anladığı önemli. Onun etnik vurgu olduğu ortada. Bu kadar şikayet varsa değiştirin. Ne olacak? Davutoğlu'nun dediği gibi, 'bu devlet Kürtlerin de devletidir.' Ben ayrılmak isteyen Kürtlerin sayısının fazla olduğuna inanmıyorum. Bizi kaynaştıran İslam'dır. İktidara geldiğimizde çözeceğimize kesin olarak inanıyoruz. 40 yıldır arpa boyu kadar yol alamadık. Yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Emin olun 1 yıl içerisinde çözerim. Bunun çözülmesi için ikisinin -Kürt meselesi ile PKK sorununun birbirinden ayrılması lazım. Bir havuz var. Oraya akan bir su var. Siz oradan 2 kova su aldınız. Oraya 3 kova yeni su geliyorsa o havuz kurumaz. Türkiye 40 yıldır sonuçlarla uğraşıyor. Siz hep havuzun içine akan suyu boşaltmakla uğraşıyorsunuz. Siz havuza gelen suyu kesmelisiniz. Bu sonucu doğuran nedenleri ortadan kaldırmalısınız. Kandil'de kaç insan var. Hepsini öldürseniz ne olacak. 40 bin insan öldü. Kandil'de hiçbir zaman 40 bin insan olmadı ki? Bir gecede uçaklarla hepsini öldürdünüz diyelim, bitti mi? Havuza akan suyu kesmeden havuzu bir gecede boşaltsanız da havuz kurumaz, tekrar dolmaya başlar." diye konuştu. (Ramazan Casuk-Veysi Buran-İLKHA)