Şeyh Said Efendi'nin şehadetinin yıldönümü nedeniyle önemli açıklamalarda bulunan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz "Kıyamın rengini belirleyen İslam'dı. İslami değerler toplumu harekete geçirdi. Kıyam, Kemalist sistemin İslami değerleri toplumdan kaldırmasına ve İslam'ı devletin dini olmaktan çıkarmasına yönelik bir tepki olarak gerçekleşti. Temel buydu. Bu nedenle kıyamın farklı yönlere çekilmesine gerek yok." dedi.
"Osmanlının yıkılışından sonra yeni bir devlet kuruldu. Ve bu devlet ulus devlet anlayışı üzerine kendini bina etti." diyen Yılmaz "Osmanlı döneminde, bölgedeki bütün şeyhler, âlimler, ağalar, beyler ve ileri gelen eşraf Osmanlı ile uyumlu yaşadı. Özellikle Eşref-i Bitlis-i döneminden sonra Kürtler sürekli Osmanlı ile barışık yaşadılar ve Osmanlıyı desteklediler. Dolayısıyla kıyamları Osmanlıdan sonra yeni kurulan cumhuriyetin kökeninde aramak lazım. Onun ulus devlet anlayışında, hilafeti yıkan, İslam'ı toplumda yaşanır olmaktan çıkaran, İslam'a karşı mücadele eden devlet pozisyonunda aramak lazım. Yani iki temel faktör var; birincisi Türkçülüğe dayalı ulus devlet anlayışı, ikincisi ve en önemlisi ise İslam'ın sosyal yaşamdan ve devletin dini olmasından çıkarılmasıdır. Bu durum toplumda büyük bir kırılmaya neden oldu. Devletin kurucu felsefesindeki yanlışlık sonucu ülkede hemen her tarafta bu şekil kıyamlar yaşandı." ifadelerini kullandı.
"Kur'an'ı Kerim yasaklandı, camiler kapatıldı"
"Lozan'da özellikle batılı işgalci güçlere verilen sözler vardı." diyen Yılmaz konuşmasına şöyle devam etti: "Biz zaten bu ülkeye sizin batı medeniyetinizin değerlerini taşıyacağız. Sizin istediğiniz gibi İslam'a düşman bir ulus devlet inşa edeceğiz. Türkçülüğü getirip diğer bütün kavimleri yok edeceğiz. Onları asimile edeceğiz, yok sayacağız. İslam'ı da devletin dini olmaktan çıkarıp, İslam'la ve İslami değerlerle mücadele edeceğiz." dediler. Ve bunu yaptılar. Kur'an'ı Kerimler yasaklandı, harf inkılabıyla Latinceye geçildi. Bir anda bütün millet cahil bırakıldı. İslam alfabesi olarak kabul edilen Arap alfabesinin kaldırılmasıyla Kur'an'ı Kerim okuyan ve yazabilenler yok olmaya başladı. Hatta Kur'an'ın okutulması ve öğretilmesi yasaklandı. Buna her tarafta itirazlar yükseldi ama itirazlar devlet şiddetiyle bastırıldı. Sesini yükseltenler idamla cezalandırıldı. 'Devrimlere karşıdır.' diye en ağır cezalar verildi. Bunlardan biri de İskilipli Atıf Hoca'ydı. Şapka inkılabından önce yazdığı bir risaleden dolayı idam edildi. Herkes şapka takmak zorunda bırakıldı. Tekkeler, zaviyeler ve medreseler kapatıldı. Kur'an'ı Kerim yasaklandı, camiler kapatıldı. Ezan yasaklandı. Bunların tümü o dönemde oldu. Bütün bunlara itiraz eden insanlara yönelik yoğun bir kıyım yaşandı. İstiklal Mahkemeleri idam fabrikası gibi çalıştı. Mahkeme heyeti milletvekillerinden seçildi. Bütün yetki onlardaydı. Kararlarına itiraz edilemediğinden alınan kararlar anında infaz ediliyordu. Yüz binlerce insanımız bu şekilde katledildi. Bu yapılanlar, o dönemdeki kıyamların haklı gerekçeleriydi. Ama kıyamdan sonra da zulüm bitmedi. Kıyam eden yerlerde halka yönelik büyük bir zulüm yaşandı. O günlerden bu günlere gelindi. Hala geçmişin travmaları var. Geçmişin acıları var."
"O dönem devleti yönetenler bilinçli bir şekilde halkı provoke ediyordu"
"Özellikle Şeyh Said kıyamı da bunlardan bir tanesidir. Haklı bir sebep var, haklı bir itiraz var ve itirazın yolu kapatılıyor. O dönem devleti yönetenler provokatif bazı eylemlere girişerek halkın silahlanmasına ve kıyam etmesine sebep oluyorlar." diyen Yılmaz, Şeyh Said Efendi'nin kıyamının nasıl başladığını şu sözlerle dile getirdi:
"Piran mıntıkasında Şeyh Said Efendi bir düğüne katılıyor. Bir kısım adli suçlu da Şeyh Said Efendi'nin teşrif ettiği düğüne geliyor. O sırada köye gelen bir kısım asker, adli suçlular için 'Bunları bize vereceksiniz.' diyor. Şeyh Said Efendi "Ben buradayım, ben gittikten sonra alırsınız ya da ben size teslim ederim.' diyor. Onlar bunu kabul etmiyor ve yaşanan gerginlik üzerine çatışma çıkıyor. Lokal ve adli bir vaka Ankara'ya 'Kürtler isyan etti, Şeyh Said Efendi isyan etti.' diye haber veriliyor ve infiale neden olunuyor. Şeyh Said Efendi mahkûm ve asi duruma düşürülüyor. Belki de farklı bir şekilde gelişebilecek bir kıyam, tamamen hazırlıksız bir şekilde, silahlı bir kıyama dönüşüyor. Hatta ilk etapta Şeyh Said Efendi'nin adamları birçok il ve ilçeyi teslim alıyor. Halk şehirleri kendileri teslim ediyor. Böylece kıyam kısa zamanda birçok bölgeye yayılıyor. Şeyh Said Efendi ve adamları Diyarbakır'dayken Diyarbakır kuşatılıyor. Asker önce şehre giremiyor, daha sonra ordunun yardıma gelmesiyle Şeyh Said Efendi ve arkadaşları yakalanıyor. Onunla beraber olan insanlar çok vahşi bir şekilde katlediliyor. Bu yaşananlar, bu hikâyeleri duyarak büyüyen insanlarda, onların torun ve çocuklarında bir tramvaya sebep oluyor. Bir kırılmaya neden oluyor. Onun için 'Devlet geçmişiyle yüzleşmelidir. Devlet geçmişiyle barışmalıdır. Yaptığı zulümler, sebep olduğu katliamlar için özür dilemelidir. Bu insanlardan helallik dilemelidir. Bunu yapmadığı takdirde bu acıların unutulması mümkün değil.' diyoruz. İster istemez bu farklı şekillerde dile geliyor bu travmalar nesilden nesile aktarılıyor.
"Şeyh Said Efendi'nin kıyamının rengi İslam'dı"
"Şeyh Said Efendi'nin kıyamının rengi İslam'dı. Kıyam Kemalist sistemin İslami değerleri toplumdan kaldırmasına ve İslam'ı devletin dini olmaktan çıkarmasına yönelik bir tepkiydi." diyen Yılmaz "Zaten kendisi de diyor ki; bugüne kadar bizimle sizin aranızda İslam vardı, hilafet vardı, siz onu yıktınız. Artık size bağımlılık gibi bir sözümüz yok çünkü siz oradaki bağı yıktınız. Ve mücadelesini bu şekilde veriyor. Yani kıyamın rengi İslam'dı. İslamiydi. Kıyam, devletin İslam'dan uzaklaşması, yeni cumhuriyetin ulus devlet anlayışıyla Türkçülüğe savrulması, İslam'a savaş açması ve İslam'ı toplumsal hayattan kaldırmaya çalışmasına bir tepkiydi. Bu tepki neticesinde de şeyhlerimiz ve âlimlerimiz kıyama katılmışlardı. Yani kıyamın rengini belirleyen İslam'dı. İslam bu noktada kıyamı motive etmişti. İslami değerler toplumu harekete geçirmişti. Kıyam, Kemalist sistemin İslam'ı yok etmeye, İslami değerleri toplumdan kaldırmaya ve devletin dini olmaktan çıkarmaya yönelik uygulamalarına bir tepkiydi. Kıyamın temeli budur. Bu nedenle kıyamın farklı yönlere çekilmesine gerek yok. Kıyam Zazalardan ve Kurmanclardan oluşan halk kitleleriyle desteklendi. En fazla da Zaza bölgelerinde etkin oldu." şeklinde konuştu.
"Kıyamdan sonra büyük bir kıyım yaşandı"
"Kıyamdan sonra büyük bir kıyım, katliamlar yaşandı. Bu katliamların neticesinde hiçbir âlim bırakılmadı." diyen Yılmaz "Mücadeleci âlimler, bilinçli âlimler, şuurlu âlimler, hocalar ve din adamları katledildi. Geriye İslam'ı bilmeyen, yarım yamalak okumuş hocalar kaldı. 1940'lı yıllarda, Milli Şef dönemindeki parti devlet anlayışında, CHP'nin tam bir tasallutu vardı. İslami değerler tamamen yok edildi. Hiçbir şey bırakılmadı. Kur'an'ı Kerimler yakıldı. Kur'an'ı Kerim'in alfabesini öğretmek dahi suç haline getirildi. Öyle ki çetin kış şartlarında bazı fedakâr hocalar köy köy gezip o köyün çocuklarına alfabeyi öğrettiler. Onlara ahırlarda, mağaralarda Kur'an'ı Kerim dersleri verdiler. Çünkü çetin kış koşullarında asker köylere gelemiyordu. Belki de bunlar sayesinde Kur'an'ı Kerim'in bölgemizde kaybolması engellendi. Dindarlığın bölgemizde devam etmesine sebep oldu bu insanlar. O dönemin şartlarında büyük bir fedakârlık yaptılar. Kıyamın ardından İslam ve İslam adına ne varsa komple yok edildiği için özellikle Şeyh Said Efendi'nin kıyamının olduğu yerlerde toplum dinden, imandan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Bunlar özellikle CHP iktidarında yapıldı. Öğretmen okullarıyla, Köy Kent Projeleri'yle, Halk Evleri'yle toplumu dinden, imandan ve İslam'dan uzaklaştırma çalışmaları oldu. Bunun neticesinde İslami mücadele geleneği yok edildi ya da tamamen bastırıldı. İslam adına mücadele edecek kimse bırakılmadı. Geriye kalan cahil, toplumun dini değerlerini istismar eden, şeyh diye ortaya çıkan insanlar, İslami değerleri yozlaştırdı. İnançsız bir toplum oluşturulmaya çalışıldı. Özellikle sosyalist düşünce buralarda yaygınlaştırıldı. Bu yerlerden biri de Dicle (Piran)'dır. Dicle'de sol sosyalist zihniyetteki insanların tamamı buralardan ortaya çıktı." diye konuştu.
"Devlet zulmettiği halkından helallik istemelidir"
"Eğer bugün insanlar Marksist, ateist insanların peşinden gidiyorsa, bunun sebebini sistemin kendisinde aramak lazım. Devletin kendisinde aramak lazım, devlet buna sebep oldu." diyen Yılmaz "Devlet İslam'ı yok etti. Bu nedenle 1960'tan sonra bölgede okumuş ve kültürlü insanların düşünce yapılarında bir değişme oldu. İnsanlar sosyalizme kaydılar. Bugünkü durum ortaya çıktı. PKK'nin ortaya çıkışı, sistemin yaptığı yanlışların bir sonucudur, neticesidir. Eğer siz bu noktada toplumla barışırsanız, toplumun inanç değerleriyle barışırsanız, devlet toplumun etnik kimliğiyle barışırsa ulus devleti dayatmaktan vazgeçerse Kemalist ideolojiyi dayatmaktan vazgeçerse ve İslam'ı yeniden toplumun ortak paydası kılarsa yani devlet İslam'la barışırsa kendi halkının etnik kimliğiyle barışırsa emin olun hiçbir sorun kalmayacaktır. Bu ülkede herkes kardeşçe yaşayabilecektir. Yapılan o katliamlar için devlet kendi halkından, Müslümanlardan, katliama uğrattığı her kesimden özür dilemeli ve helallik istemelidir." dedi.
"Bazıları Şeyh Said'e isyancı gözüyle bakabilir ama bölgedeki Müslüman Kürtler ona o gözle bakmıyor." diyen Yılmaz "Toplumun yarısı eğer bir insana o gözle bakmıyorsa o zaman sistemin dönüp kendisini sorgulaması lazım. Yanlışları kendisinde araması gerekir. Bir insanı kıyam etmek zorunda bırakıyorsunuz, hakkını araması için kendisine başka bir imkân bırakmıyorsunuz. Sonrasında yargılama aşamasında da ona 'idam edilmeyeceği' sözünü veriyorsunuz. Ama sonrasında sözünüzde durmayıp idam ediyorsunuz. Hem şeyh Said'i hem de diğer İslam âlimlerini." ifadelerini kullandı.
"Şeyh Said Efendi zulme, haksızlığa rıza göstermeyen bir İslam âlimiydi"
Yılmaz sözlerine şöyle devam etti: "Halkımız Şeyh Said'in mirasına sahip çıkmak istiyorsa özellikle Şeyh Said'in bir İslam âlimi olduğunu unutmamalı. Şeyh Said mücadeleci bir İslam âlimiydi. Zulme, haksızlığa rıza göstermeyen bir İslam âlimiydi. O sadece bir semboldü. Onunla beraber bütün âlimlerimiz, beylerimiz de öyleydi. Kürt halkı mirasına sahip çıkmalıdır. İnançsız olan, İslam'a, Kur'an'a düşman olan, İslam'ı ve Kur'an-ı Cumhuriyet Halk Partisinin Milli Şef dönemindeki uygulamaları gibi toplumdan kaldırmayı hedefleyen insanların peşinden gitmemesi lazım. Halkımızın özüne dönmesi gerekir. Türklerin de Kürtlerin de buna ihtiyacı vardır. Kurmancların ve Zazaların da buna ihtiyaçları vardır. Müslüman Türk kardeşlerimizi burada Müslüman Kürtlerle savaştırmak için iddia ettikleri ile uluslararası alanda destek bulmak için söyledikleri farklıdır. Uluslararası alanda 'Gericiler, İslamcılar ayaklanmış. Ey batı, laik seküler batı, gelin sisteme sahip çıkın.' dediler. Bu şekilde lanse ettiler. Ama kendi iç kamuoyuna, dindar Türklere ise bunların İslam'la alakalarının olmadığını, bunların dinden çıkmış bir grup olduğunu, ayrı bir etnik devlet kurmak istediklerini söylediler. İslam'dan habersiz olduklarını söylediler. Bir kısmı geldiğinde bakıyorlar ki ezanlar okunuyor. Şeyh Said ve etrafındaki insanları o Müslümanları görünce şaşırıyorlar. Müslümanı Müslümanlara kırdırttılar. Devlet burada sinsi bir oyun oynadı o dönemde. Bizim de bu oyunların farkında olmamız lazım." ifadelerini kullandı.
"Kendi geçmişimizi, tarihimizi Kemalist sistemin yalan tarihinden öğrenmeyelim"
Kıyamların sadece Kürd coğrafyasında yaşanmadığını söyleyen Yılmaz "Bozkır'da da yapmışlardı, Konya'da da yapmışlardı. Orada da Türk kardeşlerimiz yapmıştı. Sistemin yanlışlarına karşı ayaklanmışlardı. Konya'da sisteme ya da yanlışlarına karşı kıyam eden o insanlara biz 'Türkçülük için ayaklandı.' mı diyeceğiz? Aynısı burası için geçerli yani kıyam Kürdçülük için değildi. Ama Kürdlerden müteşekkil bir hareketti. Sistemin yanlışlarına itiraz eden Müslüman Kurmanclar ve Zazalar bu işe sahip çıktı. Bizim bu kıyamı böyle bilmemiz lazım. Kıyam İslami bir kıyamdır. Halkımızın da bunu böyle, İslami bir kıyam bilmesi lazım. İstismar etmek isteyen insanlara da prim verilmemesi lazım ki bu örgütün liderleri, ileri gelenleri Şeyh Said'i gerici bir kıyama kalkmakla suçluyor. Yani İslami bir kıyamdan dolayı Şeyh Said'e karşı çıkıyorlar. Hatta Kemalistler gibi onu İngiliz ajanlığıyla suçluyorlar. Bunun belgeleri var, kendi yazdıkları kitaplarda bunu iddia ediyorlar. Bunu halkımızın görmesi lazım. Yeniden özümüze dönmemiz lazım. Toplum olarak yeniden İslam'a dönmemiz lazım. Kendi geçmişimizi, tarihimizi Kemalist sistemin yalan tarihinden değil ya da Marksistlerin, ateistlerin yalan tarihinden değil, yaşanmışlıklardan alalım. Gerçek tarihten, yaşayan büyüklerimizden, onların anlattıklarından, Şeyh Said'in ve dava arkadaşlarının kendi dilinden, onların anlatımlarımdan öğrenelim. Böylece kıyamın rengi, sebebi ve haklılığı da ortaya çıkacaktır. Bunun için bir kez daha diyoruz ki halkımız bunu bilecek, bunun farkında olacak, o düşüncenin, mefkûrenin yanında olacak ve o mefkûre neredeyse orada olacak." şeklinde konuştu.
"Şeyh Said gibi yaşayanlar bizim halkımızı temsil edebilir"
Yılmaz sözlerini şöyle noktaladı: "Şeyh Said Efendi Allah'tan korkan, 5 vakit namazını kılan ve hayatını İslam'a adamış bir âlimdi. Dolayısıyla halkımızın da peşinden gideceği insanların, İslam adına mücadele eden, dindar olan, Şeyh Said gibi yaşayan insanlar olması lazım. Ancak Şeyh Said gibi yaşayanlar bizim halkımızı temsil edebilir. Ve bu halk da Şeyh Said'in mirasına sahip çıkmak istiyorsa onun gibi yaşayanların peşinden gitmeli, onun gibi yaşayanları örnek almalı ve onlarla beraber olmalı. Sistem de devlet de Müslüman Türkler de bu noktada bunu böyle bilmeli. Kemalist sistemin yalan tarihinden değil bizatihi yaşanmışlıklardan öğrensinler. Ve Şeyh Said'in kendi dilinden, yazılanlardan bunu öğrensinler, o zaman bu kıyama sahip çıkacaklardır. İslami bir düşüncenin Türkü, Kürdü, Arabı olmaz. Herkesin kıyama destek vermesi gerekiyordu. Ama içerdeki politikayla Türk'ü Kürd'e, Kürd'ü Türk'e, düşman ettiler ve çatıştırdılar. Böylece kendi Kemalist ideolojilerini topluma hâkim kıldılar. Laik seküler sistemlerini hâkim kıldılar. İslam'ı toplumsal hayatımızdan uzaklaştırdılar. Ulus devlet anlayışını kabullendirdiler. Türkçülüğü devletin esası haline getirdiler. Diğer bütün kavimleri asimile ve yok etmeye çalıştılar. Bu yanlıştan dönülmelidir. Yoksa sürekli emperyalistlerin oyuncağı haline gelen bir ülke olacak. Emperyalist ülkelerin mücadele ve müdahale alanı olacaktır." (Emrah Deniz/Mehmet Çelik-İLKHA)