HASAN AYDIN / İSTANBUL - (AA) Tıp alanında 21. yüzyılda görülen en büyük atılımlardan biri olan organ nakli, yüzbinlerce hastanın yaşam süresini uzattı ve yaşam şartlarını olumlu yönde etkiledi. Ne var ki organ nakli bekleyen hasta sayısının çokluğuna karşılık, nakil gerçekleştirilebilen organ sayısının ve dolayısıyla hasta sayısının azlığı bu alanda illegal organ bulma ve nakil süreçlerine ilişkin sektörlerin ortaya çıkmasına neden oldu.
Yapılan bir araştırmaya göre Avrupa'da 120 bin hasta diyalize bağlı olarak yaşamını sürdürüyor, 40 bin hasta böbrek nakli için sıra bekliyor ve her yıl binlerce hasta organ nakli gerçekleştirilemediği için hayatını kaybediyor. Bu durum da insanları illegal yollarla gerçekleştirilen organ nakline yöneltiyor, organ kaçakçılığı ve organ ticareti gibi kavramların ister istemez günlük hayatımızın bir parçası haline gelmesine yol açıyor.
Organ naklinin bir sektör haline gelmesi
Günümüzde, insan vücudunun ticari amaçlar ile kullanımı ve ekonomik amaçlı organ nakli dünyanın hemen her ülkesinde yasak. Buna karşın, özellikle fakirliğin olgusu ve hastalar ile organlarını satmak isteyen kişiler arasında aracılık yapan mafya ve benzeri oluşumların mevcudiyeti, dünyanın hemen her yerinde yasak olmasına rağmen organ kaçakçılığının varlığını ve yaygınlığını açıklıyor. Konuya ilişkin hazırlanan bir raporda, bir böbreğin yaklaşık 2 bin 500-3 bin dolara satıldığı, organ nakli operasyonlarının ise 150-200 bin dolar karşılığında gerçekleştirildiği ileri sürülüyor. Söz konusu rakamlar, organ kaçakçılığının nasıl devasa bir endüstriye dönüşebileceğini ve illegal yollardan para kazanma arzusundaki insan tacirlerinin iştahını kabartabileceğini göstermesi itibarıyla önemli. Üstelik son 15 yılda, dünyada 115 bin organ nakli gerçekleştirilmiş olsa da bu rakam organ nakline ihtiyaç duyanların yüzde 15`i gibi cüzi sayılabilecek bir orana karşılık geliyor. Bu durum da organ ticaretini tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Bir ülkede organ ticaretinin yaygınlaşması o ülkenin ekonomik ve siyasi istikrarsızlığı ile doğrudan alakalı. Nitekim 20. yüzyılda, bilhassa böbrek nakli konusunda, daha ziyade Hindistan ve Güneydoğu Asya ülkeleri ile sınırlı olan organ ticareti, 21. yüzyıl ile birlikte ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın pençesindeki çeşitli Latin Amerika ve Kuzey Afrika ülkelerine doğru kaymaya başladı. Dünya Sağlık Örgütü`nün verilerine göre yılda yaklaşık 5 bin böbrek ve karaciğer nakli, illegal yollarla yapılıyor ve her geçen gün bu rakam daha da artıyor.
Somali'de organ ticaretini tetikleyen koşullar
1991 yılında merkezi hükümet çöktükten sonra tam anlamıyla kaosa teslim olan Somali, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın yasadışı organ ticaretini nasıl tetitiklediğinin açık bir örneği durumunda.
Bir zamanlar Doğu Afrika`nın önde gelen ekonomilerinden olan Somali ekonomisi, merkezi hükümetin çöküşü ile birlikte gücünü yitirerek sıkıntılı bir sürecin içine girdi. 1991 yılında Barre rejiminin yıkılmasının ardından merkezi otoritenin etkin bir şekilde tesis edilememesi ve özellikle kabileler arasındaki ihtilaflar, şiddet dozu değişse de süregiden bir iç savaş ortamı hazırladı. Bu süreçte ülkede istikrarsızlık, şiddet ve suç oranları artış gösterdi.
Güvenlik ve yönetim krizleriyle çalkantılı bir dönemden geçen Somali, açlık, kuralık ve göç gibi sorunlar ile de başa çıkmaya çalışıyor. Merkezi otoritenin tam anlamıyla tesis edilememesi, işler bir adalemt mekanizmasının kurulamamsı, yoksulluk, eğitimsizlik ve mülteci sorunları gibi nedenlerle Somali, organ ticareti ve kaçakçılığı için oldukça elverişli bir bölge olarak karşımıza çıkıyor. Somali`de yaşanan güvenlik sorunu ve yetersiz bilimsel veriler, organ kaçakçılığı ve ticaretinin bütün boyutlarıyla anlaşılmasına imkan vermese de zaman zaman yazılı ve görsel medyaya yansıyan haberler, organ ticaretinin özellikle mülteci kamplarında yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Bu hususta bilimsel verilere ise Uluslararası Göç Örgütü`nün Somali İnsan Ticareti Raporu`ndan ve Avrupa Parlamentosu`nun organ ticareti ile ilgili yayınladığı rapordan ulaşılabiliyor.
Kadınlar ve çocuklar büyük risk altında
Merkezi hükümetin çöktüğü 1991 yılından sonra Somali hakkında doğru ve yeterli bilgi toplamak oldukça zorlaştı. Buna rağmen, Uluslararası Göç Örgütü 2009-2011 yılları arasında Somaliland, Güney Somali ve Puntland bölgelerinden insan ticareti ile ilgili çeşitli bilgiler topladı. Bu bilgiler, kadınların, çocukların ve yoksul ailelerin insan ticareti suçu bağlamında büyük risk altında olduğuna işaret ediyor.
Yayınlanan rapora göre Somaliland insan ticareti için başlangıç ve taşıma bölgesi olarak dikkat çekiyor. Buradaki kurbanlar, ülkenin genelinde olduğu gibi kadınlar ve çocuklar arasından seçiliyor. Bu kurbanlar daha ziyade ev işlerinde, fuhuş sektöründe ve organ ticaretinde kullanılmak amacıyla Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Cibuti, Suudi Arabistan ve Etiyopya gibi ülkelere götürülüyor. Ülkedeki güvenlik sorunları ve yoksullluk, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere bölge sakinlerini organ kaçakçılarının karanlık dünyasıyla karşılaşmak hususunda savunmasız kılıyor.
Bu bölgeler arasında Güney Somali, yirmi yılı aşkın süren iç savaş ortamı ve aşırı fakirlik nedeni ile insan ve organ kaçakçılarının başlıca hedefi durumunda. Kenya bu bölgede insan ticaretinin en çok yöneldiği ülkelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. İnsan ve organ tacirleri, Somali`deki merkezi hükümetin zayıf yapısından faydalanıyor ve faaliyetlerini kolaylıkla gerçekleştirmek için Güney Somali`yi tercih ediyor. Öte yandan Puntland da organ ticareti ve insan kaçakçılığı için kaynak sağlama ve geçiş merkezi olma hüviyetinde. Bu bölgeden alınan kurbanlar, daha ziyade Etiyopya, Yemen ve Tanzanya`ya götürülüyor. Benzer şekilde, bu kurbanlar da ev işleri, fuhuş ve organ ticareti alanlarında istismar ediliyor. Bu bölgede, insan ticaretinin neticesinde organ tacirlerinin eline düşme ihtimali bilhassa kız çocuklarında oldukça yüksek.
Uluslararası Göç Örgütü`nün yayınladığı raporlarda verilen bilgiler Somali`nin neredeyse her bölgesinin organ kaçakçılığı riski altında olduğu vurgulansa da buna ilişkin net sayısal veriler bulunmuyor. Somali`de organ nakli ile ilgili sayısal verilere ulaşılabilen istisnai araştırmalardan biri 2001-2014 yılları arasında farklı ülkelerin organ ticareti açısından durumunu gösteren Avrupa Parlamentosu raporuydu. Bu rapora göre 2011-2014 yılları arasında Somali`de organ ticareti ve kaçakçılığı ile ilgili 60 vaka bildirimi olduğu ifade edilmiş ama tahmini sayının daha fazla olabileceği vurgulanmıştır. İlgili raporda Somali`de istikrarsızlığın nispeten daha büyük boyutlarda olduğu 2011 yılı öncesine ait dönem ile ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir.
Organ ticareti Avrupa'dan Afrika'ya kaydı
Aslında, organ ticareti sağlık sorunlarından kaynaklanan umutsuzluklardan ve bu sorunların çözümüne yönelik çeşitli beklentilerden rant devşirenler ile bu yolda mağdur edilenlerin hikâyesi. Somali örneğinde olduğu gibi, yoksulluk ve siyasi istikrarsızlık organ tacirlerinin iştahını kabartan temel faktörler. Oldukça büyük rakamların döndüğü bir endüstri haline gelen organ ticareti, tıp alanındaki gelişmelerin ve mevcut koşulların istismar edilmesinin en önemli sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar çeşitli ulusal ve uluslararası düzenlemeler ile önüne geçilmeye çalışılmışsa da, bu konuda ortak bir tavrın ve mücadele arzusunun eksikliği organ ticaretini Avrupa örneğinde olduğu gibi dünyanın bazı bölgelerinde azaltırken, bu ticareti Afrika örneğinde olduğu gibi dünyanın diğer yoksul ekonomilerinin ve ekonomik olarak zor durumda bulunan insanların bulunduğu bölgelere taşıyor. Şüphesiz organ ve insan tacirlerine karşı verilecek en etkili cevap, bu ticaretin dünyanın bir kıtasından diğerine aktarılması değil, organ ticaretine yönelik caydırıcı önlemler ile birlikte dünyanın hemen her yerinde ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların çözümü yönünde çaba gösterilmesidir.
[Din ve Milliyetçilik, Sömürgecilik ve Afrika`da ABD Dış Politikası üzerine çalışmalar yapan Hasan AYDIN, Afrika Araştırmaları Merkezi (AFAM)`da uzman araştırmacı olarak görev yapmaktadır]