Bir Bayram daha sensiz geçecek kardeşim!

Yıllardır tutsaksın sen zulüm zindanlarında… Bayramlarda senin payına düşen hep hüzün ve ayrılık acısı… Neden tutsak olduğunu bile bilmeden zorbaların masa başı kararlarıyla atıldın bu güneş görmeyen, sevgisiz, karanlık dehlize.

Ah kardeşim! Bir elmanın diğer yarısı olan Yusufi kardeşim! Kaç bahar geçti sensiz, kaç bayram, kaç mevsim… Yine gözleri yollarda bacının, çocuklarının, anne babanın ve sabır abidesi eşinin. Sensiz onlar için sadece hüznü ifade ediyor bayram günleri ve geceleri. Seninle olmadıktan sonra, ellerinden tutup seni camiye, bayram namazına sürüklemedikten sonra, güzel elbiselerini giyip, “Baba bak yakışmış mı?” diyemedikten sonra küçük Ahmet nasıl sevinsin bayram sabahları diğer çocuklar gibi? Küçük Ahmet`ini ağlatanlar, acısına duyarsız kalanlar bayram sabahları sevinirler mi bilmem ki?

Ah kardeşim, Yusufi can, yine gözyaşı dökecek yolları gözleyen bacılar, analar, eşler. Lokmalar yine boğazlara dizilecek, lezzetler zehir olacak.  Herkes bayramı kutlarken, neşe içinde eşe dosta giderken Yusufi yakınlarının payına yüzlerce kilometrelik yollarda çile çekmek düşecek. Yavrularını, babalarını, eşlerini bir saatliğine görebilmek, az da olsa hasret giderebilmek, Yusufilerinin gül yüzlerini görebilmek için bayramlarını yollarda geçirecekler.

Ve sen ey Yusufi can, sen dört duvar arasında geçireceksin bayramını, gözlerinde hüzün bulutları yüklü olarak. Sevdiklerinden, dostlarından, arkadaşlarından, dava kardeşlerinden uzakta geçireceksin bayramı.

Güzel kardeşim inan ki hüzün dolu olan sadece sen değilsin. Sadece eşin, çocukların, sevdiklerin değil. Ben de hüzün doluyum. Yüreğim Yusufilerin acısıyla dopdolu. Her bayram benim de içimi yakar, kasıp kavurur hüzün. İnan ki unutulmadın, unutulmayacaksın hiçbir zaman Yusufi can… Her an yüreğimin en müstesna yerindesin. Kalbimin başköşesindesin sen. Senin acın benim acım, senin hüznün benim hüznüm.

Ama ben yine de sana sevinmeni tavsiye ediyorum canımın içi. Sevin! Sevinmek senin hakkın! Hüzün dolu günler, geceler sonsuz bir mutluluğun habercisi senin için Yusufi can. Sen bir elmanın öbür yarısısın. Aziz rehberin müjdesiyle şehitlerin yoldaşı, makamdaşısın sen. Yolun Yusuf`un yolu… Bediüzzaman`la aynı medresede tahsil gören sana ne mutlu… Yusufi medresede…

Cennete aday Yusufi can, cennet kokulu kardeşim, kardeşlerinin elleri hep semada senin azatlığın için. Özgürlüğün için dua ediyor dava kardeşlerin yanık, içli seslerle. Düşmanlarına ise beddua… Suçsuz yere seni zindana tıkan insaf ve merhamet, insanlık yoksunu düşmanına…

Aslında suçsuz yere değil… Hayır, hayır suçsuz yere değil! Sen en büyük suçlusun! Yıllardır, hatta on yıllardır seni tutsak kılan suçun çok ağır. En büyük suçun senin Müslüman olmaktır, Mü`min olduğunu ilan etmektir. Allah`a ve Resulüne, yüce Kur`an`a, adalet ve tevhide bağlılıktan daha büyük suç mu var? Müslümanca yaşama arzusundan, insani ve ahlaki erdemleri savunma davasından daha büyük suç mu var? Evet, zalimlere göre en büyük suç bunlar. Bunlardan daha büyük suç yok.

Eğer öyle değilse, neden darbeciler, teröristler, hırsızlar, katiller, rüşvetçiler, namussuzlar ellerini kollarını sallayarak çarşı pazarlarımızda özgürce cirit atıyorlar da sen on yıldır, yirmi yıldır zindandasın? Eğer öyle değilse neden binlerce faili mechul cinayetin sorumluları, karanlık şebekelerin, derin örgütlerin mensupları her gün bir bahaneyle salıveriliyor da sen hala tutsaksın? Kur`an dersi vermek, camide çocuklara peygamberi anlatmak, evinde tefsir ve siyer sohbeti yapmak, mazlum Filistin halkı için yardım toplamak, kutlu doğum etkinlikleri düzenlemek en büyük suç değilse eğer neden binlerce insanı katletmekten sorumlu militanlara, polis merkezlerini birer işkencehaneye çeviren karanlık adamlara, Ergenekonculara, Balyozculara,  bilmem nelere özgürlük var da sana yok?

Suçunla övün, Yusufi can! Böyle suça can kurban! Ah kardeşim, yine deşildi yaram kanlı kanlı. Yine yüreğim hüzün doldu. Sensiz geçen bayramlara mı yanayım, yoksa dindarların oylarıyla iktidara gelip de seni unutan sözde dindarlara mı?

Ne desem Yusufi can! Ufukta yine hüzün görünüyor. Bir bayramı daha sensiz geçirecek olmanın hüznü…

Sadullah Aydın / İnzar Dergisi – Temmuz 2016 (142. Sayı)