ENES DURMAZ- DOĞRUHABER

HÜDA PAR, 2018 Seçim Beyannamesi'ni düzenlediği basın toplantısında kamuoyuyla paylaştı. Partinin Genel Başkanı Mehmet Yavuz'un katılımıyla düzenlenen basın toplantısında kamuoyuna duyurulan 12 sayfalık seçim beyannamesinde vatandaşlara ‘onurlu yaşam vaadi` sunuldu. Dil ve üslup, yeni anayasa ve millet iradesi, düşünce hürriyeti (akıl emniyeti), inanç ve ibadet hürriyeti, etnik ve dini azınlıklar, ırkçılığın ve ayrımcılığın önlenmesi, Kürt meselesi, eğitim, adalet, OHAL, iktisat, vergi adaleti, israf, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele, sağlık ve sağlıklı beslenme, tarım ve hayvancılık, çalışma hayatı, evlenme ve aile kurma hakkı (nesil emniyeti), kadın, dış politika, Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa, Irak Kürdistan bölgesi ile ilişkiler başlıkları altında yapılacakların sunulduğu beyannamede tüm kesimlerle ilgili vaatler yer aldı.

12 SAYFADAN OLUŞAN SEÇİM BEYANNAMESİNİN ÖZETİ:

HÜDA PAR SEÇİM BEYANNAMESİ

Bismillah...

24 Haziran 2018 Seçim süreci ve sonuçlarının şimdiden memleketimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.

HÜDA PAR; 16 Nisan 2017`de yapılan ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getiren referandumda vesayet rejiminin idari, askeri, yargı gibi bürokratik oligarşik yapısının kısmen de olsa son bulması ve 12 Eylül askeri cunta anayasasının değişmesi için destek verdi. Bu nedenle HÜDA PAR`ın 24 Haziran seçimleri için beyannamesinde hayati gördüğü en önemli husus; tarihimize, medeniyet değerlerimize ve bu topraklara ait olacak “Önce İnsan Öncelik Adalet” ekseninde insanı merkeze alan âdil bir anayasa yapmaktır.

Bu anayasadan amaç;

Temeli adalet, öznesi insan ve insanlık değerleri olan; farklı etnik ve inanç kimliklerin yasal olarak tanındığı; din, can, mal, akıl ve nesil emniyetinin teminat altına alındığı; hukukun üstünlüğünün sağlandığı; kanunların her kesim için adalet ekseninde eşit olarak uygulandığı ortak bir vatanda hür ve âdil bir toplum düzenini tesis etmektir.

DİL VE ÜSLUP

Üzülerek belirtelim ki uzunca bir zamandır iktidarı ve muhalefeti ile siyaset kurumunun tercih ettiği üslup, siyasi nezaket ve nezahete aykırılık teşkil etmektedir. Bu aykırılık, toplumda kutuplaşma ve kamplaşma ile neticelenmektedir. Bu sonuç, zenginliğimiz olan farklılıklarımızı çatışma zeminine taşıyarak bölgemizi kaosla teslim almaya çalışan küresel emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramamaktadır. Meselelere yaklaşım biçimlerimiz ne kadar farklı olursa olsun tercih edeceğimiz üslup, siyasi nezakete ve insan onuruna uygun olmak zorundadır. “Üslubu beyan, aynıyla insan” sözü de bu hakikate işaret etmektedir. “Önce İnsan, Öncelik Adalet” diyen bir siyasi hareket olarak hiçbir siyasi kazanımın eşref-i mahlûkat olan insandan daha üstün olmadığını hatırlatmak isteriz. Siyasi çıkarlar uğruna toplum kutuplaştırılmamalı, bütünleştirici olunmalıdır. İnsanların düşüncelerini ifade etmekten korkmayacakları bir siyasi ortama imkân tanınmalıdır. Hiç kimse ötekileştirilmemelidir.

YENİ ANAYASA VE MİLLET İRADESİ

12 Eylül askeri cuntası tarafından hazırlanan 1982 Darbe Anayasası bu topluma silah zoruyla giydirilmiş bir deli gömleği gibidir. Halkın büyük çoğunluğunun talebi tamamen yeni bir anayasadır. Yeni anayasa vesayetten ve ideolojiden arınmış, sivil bir anayasa olmalıdır. Başlangıç bölümü kısa ve öz olmalı, etnik vurgulardan arındırılmalı, insani hak ve özgürlüklere kuvvetli bir vurgu yapmalıdır.

Değiştirilemez nitelikte hiçbir maddesi olmamalı, ideoloji dayatmamalıdır. Milletvekili yemin metni değiştirilmelidir. Hiç kimseye bir ideoloji üzerine bağlılık yemini ettirilmemeli, toplumun faydasına çalışılacağına dair yemin edilmelidir. Bedelli askerlik gibi geçici ve zengin-fakir ayırımı yapan ve kapsayıcı olmayan çözümler yerine profesyonel ordu oluşturularak askerlik hizmeti zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Denk bütçe anayasal bir zorunluluk haline getirilmeli, gelirlerden fazla harcama yapılamayacağı anayasal hükme bağlanmalıdır.

DÜŞÜNCE HÜRRİYETİ (AKIL EMNİYETİ)

İnsan için en belirgin ve ayırt edici özellik akıl ve aklın ürünü olan düşüncedir. İnsanlar aklî melekeleri ile diğer varlıklardan ayrılırlar. Düşünce hürriyeti, aynı zamanda düşüncesini toplumla paylaşma yani ifade hürriyetini ve belli bir düşünce etrafında örgütlenme hakkını da kapsar.

Aklın kendi işlevini yerine getirebilmesi için düşünce özgürlüğünün olması gerekir. Ortak akla ulaşabilmenin bir yolu da fertlerin toplumsal meselelere eğilmeleri, problemlere çözüm bulmak için düşünmeleri ve fikirlerini toplumla paylaşmalarıdır. Toplumsal ilerleme fikir üreten insanların varlığı ile mümkündür. Düşüncenin önünü tıkamak, insanlığa yapılacak en büyük haksızlık ve insanın fıtratına yönelik bir zulümdür.

İNANÇ VE İBADET HÜRRİYETİ

İnsan fıtratına ve yaratılışa aykırı sapık inançlar dışında herkes kendi dininde ve dininin gerektirdiği ibadetleri yapmakta serbest olmalıdır. Bu hürriyet, anayasa ve yasalarla garanti altına alınmalıdır.

ETNİK VE DİNİ AZINLIKLAR, IRKÇILIĞIN VE AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ

Hukuk karşısında herkes eşittir. Kanun önünde hiçbir kişi veya kesimin başka kişi veya kesimlere üstünlüğü kabul edilemez. Kamu hizmetlerinin verilmesinde ayrımcılık yapılamaz. Devlet, vatandaşları arasında etnik köken, din, mezhep, dil ve benzeri sebeplerden dolayı ayrımcılık yapamaz.

İdari, hukuki veya iktisadi alanda ayırımcılık, caydırıcı cezai müeyyidelere bağlanmalıdır.

Azınlıkların inançları, anayasal güvence altına alınmalıdır.

KÜRT MESELESİ

Etki alanı itibarı ile bugün yerellik ve bölgeselliği de aşarak uluslararası bir boyut kazanan bu meselenin çözümsüz kalması; ülkemiz, bölgemiz ve topyekûn bir İslam coğrafyasının aleyhinedir. Hem hak ve adaletin gereğini yerine getirmek, hem de emperyalizmin bu meseleyi daha fazla istismar etmesinin önüne geçmek için daha önce kamuoyu ile paylaştığımız şu çağrımızı bu vesile ile bir kez daha yineliyoruz:

- Kürtlerin yaşadığı Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri sorunu birbirlerinin aleyhine kullanma hesapları yapmamalı, çözümü için birbirlerine yardımcı olmalıdırlar.

- Yasal düzenlemeler, AB istediği için veya birileri silah bırakacak diye değil; milletimiz hakkına kavuşsun, haksızlıklar ve huzursuzluklar son bulsun, kardeşlik yeniden tesis edilsin ve adalet yerini bulsun diye yapılmalıdır.

- Çözüm için ulus devlet paradigmasının terki, Kürtlerin de asli kurucu halk olarak kimliklerinin anayasal olarak tanınması, temel haklar konusunda şartsız adımlar atılması gereklidir.

- Ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ayrıcalık ve ayrımcılıklara son verilmelidir.

- Dil üzerindeki baskılar son bulmalıdır. Herkese anadilinde eğitim hakkı tanınmalı ve Kürtçenin de resmi dil olabilmesinin yolu açılmalıdır.

EĞİTİM

Mevcut durum göz önünde bulundurularak ilköğretimden ortaöğretime, hatta yükseköğretime kadar inanç ve değerlerle bilimi harmanlayan yeni bir müfredata ihtiyaç vardır. Bunun yanı sıra yarardan çok zarar getirdiği tespit edilen zorunlu karma eğitim dayatmasından ve bu yönde ebeveynlerin iradesine ipotek konulmasından vazgeçilmelidir. Ayrıca eğitimde tek dil zorunluluğu da ortadan kaldırılarak başta Kürtçe ve Arapça olmak üzere eğitim devlet tarafından verilmeli, yeterli talep gelmesi halinde vatandaşların konuştuğu diğer farklı dillerde de eğitim yapılabilmesinin önü mutlaka açılmalıdır.

ADALET

“Adalet mülkün temelidir!” Mülkün yani devletin bekası adaletle mümkündür. Adalet; her hak sahibine hakkını eksiksiz teslim etmek ve her insanın din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini koruma altına almaktır. Ayrıca bir kişiye ya da bir kesime olan öfke ve karşıtlığın herkesi ama özellikle de adalete uyma ve adaleti uygulama zorunluluğu bulunan devlet yetkililerini adaletsizliğe sevk etmemesi gerekir. Kurunun yanında yaşın yanmasına asla imkân tanınmamalıdır. Üzülerek belirtelim ki gelinen aşamada toplumda adalete olan inanç, ciddi anlamda sarsılmıştır. Yargının siyasallaşması, adamına göre muamele, uzun tutukluluk süreleri ile 28 Şubat zulmü ve FETÖ yargısının kurbanlarının hala ceza evlerinde tutuluyor olması, adalet mekanizmasının içine düştüğü hali özetlemektedir. Adalet ve yargı sistemi; hak-hukuk ve hakkaniyet esaslı olarak yeniden yapılandırılmalı, yargı kurumlarının ideolojik ve siyasal etkilerden tamamen arındırılmalısına çalışılmalı, halkına düşman gözü ile bakan devlet hafızası acilen temizlenmeli ve bu hafıza esas alınarak yargılanıp mahkûm edilen cezaevlerindeki yüzlerce insan bir an önce özgürlüğüne kavuşturulmalıdır.

OHAL

15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL`in darbecilere uygulanacağı, vatandaşlara ise dokunmayacağı hükümet yetkilileri tarafından dile getirilmişti. Ancak gelinen aşamada haksız gözaltı ve tutuklamalar, kamuya işçi-memur alımındaki mülakat usulleri, güvenlik soruşturmaları, görevden ihraçlar gibi hukuk dışı keyfi uygulamalar OHAL`in sadece darbecilere değil, vatandaşa da uygulandığını ortaya koymuştur. Yaşanan mağduriyetler, hak ve özgürlükler noktasındaki geriye gidişler göz önünde bulundurularak OHAL uygulamasına derhal son verilmelidir.

İKTİSAT

Kapitalizm; menfaati putlaştıran, kişisel çıkarı ilahlaştıran, acımasız ve vahşi bir kültürün ürünüdür. Bugün dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde uygulanan kapitalist ekonomik sistem, insanlık ailesinin bir kısmını yoksulluğa ve hatta açlığa mahkûm etmiştir. Türkiye, kalkınma ve sanayileşme stratejilerini mutlaka değiştirmelidir. En alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasındaki uçurum kapatılmalı, fark makul seviyeye indirilmelidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, geniş bir sınır ticareti potansiyeline sahip olduğu halde bu potansiyelden istifade edilmesinin önü kapatılmıştır. Irak, İran ve Suriye sınır bölgelerinde serbest ticaret bölgeleri kurulmalı, sınır ticaretinin arttırılması için yeni sınır kapıları açılarak Kıbrıs ve Gürcistan`a olduğu gibi bu komşu ülkelere de pasaportsuz geçişe imkân tanınmalıdır. Ülke, gerek sanayi gerekse tarım ürünleri açısından dışa bağımlılıktan kurtulmalıdır. Faize dayalı ekonomik sistem tamamen kaldırılmalıdır. Gerek kamu gerek bankacılık ve gerekse de bireyler arası borçlarda faiz temelli anlayış olmamalıdır.

VERGİ ADALETİ

Adil bir vergilendirme sisteminde vatandaşa yüklenecek vergi yükü, serveti ve geliriyle orantılı olmalıdır. Türkiye`deki vergi sisteminde zahiren az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmaktadır. Ancak gerçekte durum tam tersinedir. En yüksek oranda vergiyi dar gelirliler ödemektedir. Devlet vergi toplamada şahin gibi olmamalı, gerektiğinde negatif vergi uygulamalıdır. Her evden en az bir sigortalı çalışan olmalı, dar gelirlilere ucuz ve vergisiz elektrik, doğalgaz ve su verilmelidir. Devlet, hayatın zaruretlerini belirlemeli ve bu zaruretlerin temininde, maddi geliri ve ekonomik durumu düşük vatandaşlarına destek olmalıdır. Devlet asgari ücretliden vergi almamalı, asgari ücretin tamamı vergiden muaf tutulmalıdır. Asgari ücret yükseltilerek “altın” fiyatına endeksli olarak sabitlenmelidir.

İSRAF, RÜŞVET VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE

Devletin itibarı vatandaşın refahındadır. İsraf ve lükse düşkünlük ise iktisadi bir hastalıktır. Nimetlerin zevaline sebeptir ve mutlaka önlenmelidir. Özellikle kamu kaynaklarının israfı endişe verici boyutlardadır. Kamu kaynaklarının israf edilmesinin nedenlerinin başında yolsuzluk gelmektedir. Yolsuzluğun sebepleri pek çoktur. Ancak en başta geleni ahlak ve maneviyat yoksunluğudur.

Yaygın toplumsal hastalıklarımızdan olan yolsuzluk ve rüşvete son verilmesini sağlamak üzere etkin denetimler gerçekleştirilmeli, kamu harcamalarında şeffaflık sağlanmalıdır. İhale mevzuatında gerekli düzenlenmeler yapılmalıdır.

SAĞLIK VE SAĞLIKLI BESLENME

Sağlık hizmetleri devletin temel görevlerindendir. Vatandaşlar bu hizmete kolay ve ücretsiz ulaşabilmelidir. Özellikle yıllarca ihmal edilmiş ve mahrum bırakılmış bölgelere ağırlık verilmeli ve bu bölgelerin sağlık hizmetleri konusundaki eksiklikleri ivedilikle giderilmelidir.

Sürekli tedaviye muhtaç hastaların, sağlık primi ödeyip ödemediğine veya prim borcu bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, tedavileri sağlanmalıdır.

TARIM VE HAYVANCILIK

Bir milletin kendi kendine yetebilirliği açısından tarım, stratejik bir öneme sahiptir. Tarımsal ürünlerde dışa bağımlılığın önlenmesi hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle çiftçiler birer hazine gibi kıymetli görülerek korunmalıdır. Yarım kalmış sulama tesisleri süratle tamamlanmalı, sulanabilir tarım arazilerinin miktarı arttırılmalı ve toprak bir an önce su ile buluşturulmalıdır. Tarıma dayalı sanayi teşvik edilmeli, üretimin arttırılması için çiftçi, sembolik ve göstermelik olarak değil gereği gibi desteklenmeli, kullandığı mazottan vergi alınmamalıdır.

ÇALIŞMA HAYATI

Herkesin adil ve elverişli koşullarda çalışma, işini özgürce seçme ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır. Diplomalı işsizliğe son verilmelidir. Gençlerimize meslek ve kabiliyetlerine uygun iş imkânları sağlanmalıdır. Herkesin dinlenme, meslek seçme, sendika kurma veya dilediği sendikaya üye olma; herhangi bir ayırım gözetilmeksizin eşit iş için eşit ücret isteme, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde adil ve hakkaniyetli bir ücrete hakkı vardır. Hiç kimse başkasının çalışmasından haksız kazanç sağlayamaz. İşçilerin sigortasız çalıştırılması engellenmelidir. Mevsimlik işçilere sosyal güvence verilmeli, iş koşulları iyileştirilmelidir. İşçi ölümlerini önleyici ciddi ve caydırıcı tedbirler alınmalıdır.

EVLENME VE AİLE KURMA HAKKI (NESİL EMNİYETİ)

Evlenme çağına gelen her erkek ve kadın, evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir. Aile toplumun nüvesi, devamının garantisidir. Sağlıklı bir toplum ancak ve ancak sağlıklı ailelerle mümkündür. Bu nedenle aile kurumunun korunması ve aile kurmanın teşvik edilmesi devletin vazifelerindendir.

Evlenme çağına geldiği ve evlenmek istediği halde maddi imkânsızlıklar nedeniyle evlenemeyen vatandaşlar için fon ayrılmalıdır.

KADIN

Huzur ve barış ortamının sağlanması, manevi ve ahlaki değerlerle donatılmış bireylerin yetişmesi ile mümkündür. İnsanın ilk öğretmeni ailesidir, toplumu yetiştiren kadındır. Kadının hak ettiği yerde olması ve en asli vazifesini yerine getirebilmesi, sosyal politikamızın esasları arasındadır. Kadına ve çocuklara yönelik şiddet ve sömürünün engellenmesine yönelik caydırıcı uygulamalar ve hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bayanların okur-yazarlık oranı ve eğitim düzeyi arttırılmalıdır. Çocukları çalışmaya zorlayan sebepler ortadan kaldırılarak çocukların aile tarafından istismarı ve sokakta çalıştırılmaları engellenmelidir.

DIŞ POLİTİKA

Son dönemlerde başını ABD`nin çektiği NATO`ya üye kimi ülkelerin Türkiye aleyhine ortaya çıkan düşmanca faaliyetleri ve 15 Temmuz gerçeği, devlet-hükümet düzeyinde bu bakış açısında kırılmalara sebebiyet verse de bu durum, tam olarak halkın beklentisini karşılayacak düzeyde olmamıştır.

18 Nisan 2018`de NATO üyesi ülkelerin Suriye`ye yönelik hava saldırılarına hükümet kanadından destek açıklamasının yapılmış olması, bu çelişkiye ve acı gerçeğe işaret etmektedir. Sıklıkla dile getirdiğimiz gibi, İslam coğrafyası söz konusu olunca şu iki hususu kırmızıçizgi olarak belirlemek gerekiyor:

1-Sorun ne olursa olsun, çözümünde silaha ve şiddete başvurmamak.

2-Sorunlarımızı kendi aramızda iç dinamiklerimizle çözmek ve hiçbir şekilde emperyalizme havale etmemek.

Dış politika itibarı ile genel anlamda komşularımızla iyi geçinme ve yönümüzü İslam Âlemi`ne çevirerek İslam İşbirliği Teşkilatı ve D-8`lere işlerlik kazandırmayı ana hedefimiz olarak belirlemeliyiz. Hükümet, AB`ye üyelik başvurumuzu rafa kaldırarak NATO üyeliğimizi gözden geçirmeyi ve acilen bir İslam Ülkeleri Bakanlığı`nı kurmayı programına almalıdır. Ümmet coğrafyasında ve medeniyet tasavvurumuzda kapanmaz yaralar açan Suriye meselesi başta olmak üzere dış politikaya bu anlayışın mutlaka hakim kılınması gerekmektedir. Bu meyanda, Suriye meselesinin çözümü için bölge devletleri tarafından siyasi çözüm merkeze alınarak askeri çözüm seçeneği tamamen devre dışı bırakılmalıdır. Ayrıca Suriye`de bütün etnik unsurlar ve inanç grupları dikkate alınarak adalet temelinde bir siyasi-idari sistemin inşasına çalışılmalıdır. Yemen`de devam eden iç savaşın açlık ve salgın hastalıklara yol açtığı, durumun vahametinin her geçen gün arttığı göz önünde bulundurularak Türkiye, sorunun çözümü için aktif rol üstlenmeli ve savaşın sona erdirilmesi için bütün imkânlarını seferber etmelidir. Açlık ve salgın hastalıkların sona erdirilmesi için birkaç milyar dolara ihtiyaç olduğu halde bunu sağlamayan Yemen`in sınır komşusu Suud Krallığı`nın Ümmet`in yüz milyarlarca servetini ABD`ye peşkeş çekmesi de en az iç savaş kadar can yakıcıdır.

FİLİSTİN, KUDÜS ve MESCİD-İ AKSA

Siyonist işgal rejiminin Kudüs`ü başkenti ilan ederek sadece bölge barışını değil, dünya barışını da tehlikeye düşüren açıklama ve pratiğine Türkiye başta olmak üzere İslam ülkelerinin hiçbiri bigâne kalmamalıdır. Bu kapsamda siyonist işgalci rejime büyük bir devlet kurma yolundaki en kritik dönemeçlerden biri olan ABD`nin elçiliğini Kudüs`e taşıması karşısında ABD ile ilişkiler gözden geçirilmeli, siyonist işgal rejimi ile bütün ilişkiler kesilmeli, devlet olarak tanınmasından vazgeçilmelidir. Siyonistlere karşı mücadele edenler desteklenmeli, siyonist rejimle işbirliği yapanlar, teröre destek verenler listesine alınmalıdır.

IRAK KÜRDİSTAN BÖLGESİ İLE İLİŞKİLER

Türkiye ile Irak Kürdistan bölgesi arasında 25 Eylül 2017 referandumuna kadar gayet makul bir ilişki vardı. Siyaset, ticaret, eğitim, kültür-sanat alanındaki son derece müspet ilişkiler karşılıklı kazanımlara vesile olmuştur. Bu ilişkiler, inanç birlikteliği ve ortak tarihsel geçmişe sahip halklar düzeyinde de çok olumlu karşılanmıştır. 25 Eylül referandumuna Türkiye`nin en üst düzeyden ortaya koyduğu karşı tavır ve incitici üslup bu kazanımlara halel getirmekle kalmamış, halklar düzeyinde psikolojik kırılmalara da sebebiyet vermiştir. Mevcut durum her iki halkın da yararına değildir. Bölgede zaten var olan ekonomik durgunluğa canlılık kazandırılması ve her türlü siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılması zaruridir. Ayrıca Irak Kürdistan bölgesi ile beraber komşu ülkelerdeki Kürtlerle de yakın temas sağlanabilmesi için imkânlar oluşturulmalı; bu bölgelerde ticari düzeyde serbest dolaşım imkânı sağlanmalıdır.

“Yaşanabilir bir dünya ve kazanılacak bir ahiret hayatının temel ölçüsü, ADALETTİR.”