HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Mehmet Yavuz, İstanbul`da düzenlediği basın açıklamasında, partisinin 24 Haziran Parlamento seçimleri yönelik seçim beyannamesini açıkladı.

HÜDA PAR`ın 16 Nisan 2017`de yapılan ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getiren referandumda vesayet rejiminin idari, askeri, yargı gibi bürokratik oligarşik yapısının kısmen de olsa son bulması ve 12 Eylül askeri cunta anayasasının değişmesi için destek verdiğini hatırlatan Yavuz, bu nedenle HÜDA PAR`ın 24 Haziran seçimleri için beyannamesinde de hayati gördüğü en önemli hususun tarihimize, medeniyet değerlerimize ve bu topraklara ait olacak “Önce İnsan Öncelik Adalet” ekseninde insanı merkeze alan âdil bir anayasa yapmak olduğunu söyledi.

Türkiye`nin iç ve dış politikasını kapsayan 20 temel başlık altında hazırlanan seçim beyannamesinde Kürd Meselesine genişçe yer verilirken, evlenme ve aile kurma ile kadın başlıkları ile de ülkenin toplumsal hayatına taalluk eden meseleler hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

HÜDA PAR`ın ülkenin dış siyasetine bakış açısının da değerlendirildiği beyannamede Kudüs ve Filistin meselesine de ayrı bir başlık açılarak, Türkiye başta olmak üzere İslam ülkelerinin ABD ile ilişkilerini gözden geçirmeleri, siyonist işgal rejimi ile olan bütün ilişkilerini kesmeli ve devlet olarak tanınmasından vazgeçilmesi gerektiğine vurgu yapıldı.

HÜDA PAR Seçim Beyannamesinde öne çıkan mesajlar:

DİL VE ÜSLUP

Uzunca bir zamandır iktidarı ve muhalefeti ile siyaset kurumunun tercih ettiği üslubun siyasi nezaket ve nezahete aykırılık teşkil ettiğini belirten Yavuz, sözlerine şöyle devam etti:

“Bu aykırılık, toplumda kutuplaşma ve kamplaşma ile neticelenmektedir. Bu sonuç, zenginliğimiz olan farklılıklarımızı çatışma zeminine taşıyarak bölgemizi kaosla teslim almaya çalışan küresel emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramamaktadır. Meselelere yaklaşım biçimlerimiz ne kadar farklı olursa olsun tercih edeceğimiz üslup, siyasi nezakete ve insan onuruna uygun olmak zorundadır. “Üslubu beyan, aynıyla insan” sözü de bu hakikate işaret etmektedir.”

YENİ ANAYASA VE MİLLET İRADESİ

12 Eylül askeri cuntası tarafından hazırlanan 1982 Darbe Anayasasının bu topluma silah zoruyla giydirilmiş bir deli gömleği gibi olduğunu belirten Yavuz, halkın büyük çoğunluğunun talebinin ise tamamen yeni bir anayasa olduğunun altını çizdi.

Yavuz, açıklamasına şöyle devam etti: “Yeni anayasa vesayetten ve ideolojiden arınmış, sivil bir anayasa olmalıdır. Toplumun farklı kesimlerinin ortak paydalarda buluşmasını sağlayacak, hiçbir vatandaşın ötekileştirilmesine veya iç düşman olarak tanımlanmasına yol açmayacak şekilde hak ve adalet ölçüsü gözetilerek yapılmalıdır. Müslüman halkımızın inancına aykırı kanun çıkarılamayacağı anayasal bir kural haline getirilmelidir.”

DÜŞÜNCE HÜRRİYETİ (AKIL EMNİYETİ)

“İnsan için en belirgin ve ayırt edici özellik akıl ve aklın ürünü olan düşüncedir.” diyen Yavuz, insanların akli melekeleri ile diğer varlıklardan ayrıldığını söyledi.

Yavuz, aklın kendi işlevini yerine getirebilmesi için düşünce özgürlüğünün olması gerektiğini belirterek, “Ortak akla ulaşabilmenin bir yolu da fertlerin toplumsal meselelere eğilmeleri, problemlere çözüm bulmak için düşünmeleri ve fikirlerini toplumla paylaşmalarıdır. Toplumsal ilerleme fikir üreten insanların varlığı ile mümkündür. Düşüncenin önünü tıkamak, insanlığa yapılacak en büyük haksızlık ve insanın fıtratına yönelik bir zulümdür.” dedi.

İNANÇ VE İBADET HÜRRİYETİ

İnsan fıtratına ve yaratılışa aykırı sapık inançlar dışında herkesin kendi dininde ve dininin gerektirdiği ibadetleri yapmakta serbest olması gerektiğini söyleyen Yavuz, bu hürriyetin, anayasa ve yasalarla garanti altına alınması gerektiğini de söyledi.

Din ve vicdan hürriyetinin aynı zamanda inançlarının gereklerini ferdi veya toplu olarak yerine getirme ve bu amaçla kendisi gibi inananlarla bir araya gelerek toplanma ve örgütlenme hürriyetini de kapsadığını belirten Yavuz, tüm devlet dairelerinde vatandaşların özel alan-kamusal alan ayırımı yapılmadan inançlarının gerektirdiği gibi tesettüre uygun giyinmesinin anayasal teminat altına alınması gerektirdiğini sözlerine ekledi.

Yavuz, dine ve dindara yönelik zorlama ve baskının olmaması gerektiğini de belirterek, devletin kimden gelirse gelsin her türlü baskı ve müdahaleyi önlemesi gerektiğini söyledi.

ETNİK VE DİNİ AZINLIKLAR, IRKÇILIĞIN VE AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ

“Hukuk karşısında herkes eşittir.” diyen Yavuz, kanun önünde hiçbir kişi veya kesimin başka kişi veya kesimlere üstünlüğünün kabul edilemez olduğunu söyledi.

Yavuz, “Kamu hizmetlerinin verilmesinde ayrımcılık yapılamaz. Devlet, vatandaşları arasında etnik köken, din, mezhep, dil ve benzeri sebeplerden dolayı ayrımcılık yapamaz. İdari, hukuki veya iktisadi alanda ayırımcılık, caydırıcı cezai müeyyidelere bağlanmalıdır. Azınlıkların inançları, anayasal güvence altına alınmalıdır.” ifadelerini kullandı.

KÜRD MESELESİ

Kürd Meselesine de geniş yer verilen beyannamede etki alanı itibarı ile bugün yerellik ve bölgeselliği de aşarak uluslararası bir boyut kazanan bu meselenin çözümsüz kalmasının ülkeyi, bölgeyi ve topyekûn bir İslam coğrafyasını olumsuz etkilediğini ve aleyhine olduğunu söyledi.

Yavuz açıklamasına devamla şu ifadeleri kullandı:

Aziz İslam`ın medeniyet tasavvurunu sabote etmek, yer altı-yer üstü zenginlik kaynaklarımızı sömürmek ve siyonist işgal rejiminin güvenliğini sağlamak için her yolu mübah gören emperyalist devletler, Kürt halkının mazlumiyet ve mağduriyeti üzerinden sinsi hesaplar yapmaktadırlar. ABD`nin başını çektiği bu şer koalisyonunun bölgemizi fiilen işgal eden bir işgalci olduğu ve buradaki hiçbir etnik yapı ile inanç grubuna dost olmadığı aşikârdır. Hem hak ve adaletin gereğini yerine getirmek, hem de emperyalizmin bu meseleyi daha fazla istismar etmesinin önüne geçmek için daha önce kamuoyu ile paylaştığımız şu çağrımızı bu vesile ile bir kez daha yineliyoruz: “Her ne kadar uzun süredir siyasetin ve basının gündeminde yer almasa da Kürt meselesi halen çözüm bekleyen en önemli meselelerden biri olmaya devam etmektedir. Şu anda memleketin gündeminde olan birçok diğer meselenin de bu mesele ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi vardır. Meselenin çözümünün diğer sorunlarımızın çözümüne de katkı sunacaktır.”

Kürdlerin yoğun olarak yaşadıkları Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerinin sorunu birbirlerinin aleyhine kullanma hesapları yapmamaları gerektiğini söyleyen Yavuz, bu devletlerin çözüm için birbirlerine yardımcı olmaları gerektiğine vurgu yaptı.

Yavuz, “Çözümün tam zamanıdır. Yasal düzenlemeler, AB istediği için veya birileri silah bırakacak diye değil; milletimiz hakkına kavuşsun, haksızlıklar ve huzursuzluklar son bulsun, kardeşlik yeniden tesis edilsin ve adalet yerini bulsun diye yapılmalıdır. Meselenin çözümsüz kalmasının sonucu emperyalist müdahalelere açık hale gelmiş huzursuz bir coğrafya, heba olan nesiller, kaynaklar ve ekonomik çöküntüdür. Çözüm için ulus devlet paradigmasının terki, Kürtlerin de asli kurucu halk olarak kimliklerinin anayasal olarak tanınması, temel haklar konusunda şartsız adımlar atılması gereklidir. Ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ayrıcalık ve ayrımcılıklara son verilmelidir. Dil üzerindeki baskılar son bulmalıdır. Herkese anadilinde eğitim hakkı tanınmalı ve Kürtçenin de resmi dil olabilmesinin yolu açılmalıdır.” ifadelerini kullandı.

EĞİTİM

Bir ülkenin eğitim kalitesinin o ülkenin medeniyet seviyesini ortaya çıkardığını belirten Yavuz, son dönemlerde eğitim alanında yapılan düzenleme ve değişikliklerin eğitim kalitesi, nitelikli insan yetiştirme ve bilgiyi çağın gereklerine uyarlama konusunda oldukça yetersiz kaldığını söyledi.

Türkiye`de eğitimdeki asıl sorunun, bu halkın inanç ve değerlerine yabancı, ithal ürünü eğitim sisteminin bizatihi kendisi olduğunu belirten Yavuz, Eğitim başlığı altında şu ifadelere yer verdi:

“Eğitim kurumlarını resmi ideolojinin aşılama mekanizması olarak gören zihniyetin henüz sona erdirilmediğini üzülerek müşahede etmekteyiz. Bu sorunla yüzleşilmediği ve sorunun bu kaynağına neşter atılmadığı müddetçe eğitimde istikrar, nitelik ve en nihayet başarı konularındaki ciddi sorunlar katlanarak devam edecektir. Mevcut durum göz önünde bulundurularak ilköğretimden ortaöğretime, hatta yükseköğretime kadar inanç ve değerlerle bilimi harmanlayan yeni bir müfredata ihtiyaç vardır. Bunun yanı sıra yarardan çok zarar getirdiği tespit edilen zorunlu karma eğitim dayatmasından ve bu yönde ebeveynlerin iradesine ipotek konulmasından vazgeçilmelidir. Ayrıca eğitimde tek dil zorunluluğu da ortadan kaldırılarak başta Kürtçe ve Arapça olmak üzere eğitim devlet tarafından verilmeli, yeterli talep gelmesi halinde vatandaşların konuştuğu diğer farklı dillerde de eğitim yapılabilmesinin önü mutlaka açılmalıdır.”

ADALET

Mülkün yani devletin bekasının adaletle mümkün olduğunu belirten Yavuz, Hazreti Ömer`in “Adalet mülkün temelidir!” sözünü hatırlatarak, “Adalet; her hak sahibine hakkını eksiksiz teslim etmek ve her insanın din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini koruma altına almaktır.” dedi.

Bir kişiye ya da bir kesime olan öfke ve karşıtlığın herkesi ama özellikle de adalete uyma ve adaleti uygulama zorunluluğu bulunan devlet yetkililerini adaletsizliğe sevk etmemesi gerektiğini belirten Yavuz, sözlerine şöyle devam etti:

“Kurunun yanında yaşın yanmasına asla imkân tanınmamalıdır. Üzülerek belirtelim ki gelinen aşamada toplumda adalete olan inanç, ciddi anlamda sarsılmıştır. Yargının siyasallaşması, adamına göre muamele, uzun tutukluluk süreleri ile 28 Şubat zulmü ve FETÖ yargısının kurbanlarının hala ceza evlerinde tutuluyor olması, adalet mekanizmasının içine düştüğü hali özetlemektedir.”

OHAL

Olağanüstü Hal`e de değinilen beyannamede 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası hakkında Yavuz, şu ifadelere yer verdi:

“OHAL`in darbecilere uygulanacağı, vatandaşlara ise dokunmayacağı hükümet yetkilileri tarafından dile getirilmişti. Ancak gelinen aşamada haksız gözaltı ve tutuklamalar, kamuya işçi-memur alımındaki mülakat usulleri, güvenlik soruşturmaları, görevden ihraçlar gibi hukuk dışı keyfi uygulamalar OHAL`in sadece darbecilere değil, vatandaşa da uygulandığını ortaya koymuştur. Özellikle Kürdler`in yoğun olduğu bölgelerde 90`lı yılları aratmayan güvenlik gerekçeli uygulamalar, halkta ciddi anlamda mağduriyetler oluşturmuş ve ülkeyi bir kez daha güvenlikçi politikaların esiri haline getirmiştir. Yaşanan mağduriyetler, hak ve özgürlükler noktasındaki geriye gidişler göz önünde bulundurularak OHAL uygulamasına derhal son verilmelidir.”

İKTİSAT

İktisat başlığı altında genişçe bir değerlendirmeye yer veren Yavuz, Kapitalizmin; menfaati putlaştıran, kişisel çıkarı ilahlaştıran, acımasız ve vahşi bir kültürün ürünü olduğunu söyledi.

Yavuz, “Bugün dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde uygulanan kapitalist ekonomik sistem, insanlık ailesinin bir kısmını yoksulluğa ve hatta açlığa mahkûm etmiştir. İnancımız odur ki, dünyanın herhangi bir yerinde bir lokma ekmeğe muhtaç biri varsa, mutlaka bir başka köşesinde ihtiyacından fazla tüketen veya stoklayan birileri vardır.” dedi.

Ülke ekonomisini de değerlendiren Yavuz, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, geniş bir sınır ticareti potansiyeline sahip olduğu halde bu potansiyelden istifade edilmesinin önü kapatılmıştır. Irak, İran ve Suriye sınır bölgelerinde serbest ticaret bölgeleri kurulmalı, sınır ticaretinin arttırılması için yeni sınır kapıları açılarak Kıbrıs ve Gürcistan`a olduğu gibi bu komşu ülkelere de pasaportsuz geçişe imkân tanınmalıdır. Suni gündemlerle komşu ülkelerle yaşanan gerginliklerin faturası millete kesilmektedir. Özellikle sınır ticareti ile geçinen kesimler ile kamyoncu esnafının sorunları derhal çözülmeli, zararı en çok da vatandaşlara dokunan içi boş, hamasi söylem ve pratiklerle oluşturulan bu anlamsız çıkmazdan kurtulmanın yoluna bakılmalıdır. Merkezinde insan/insanlık olmayan, refahı topluma yayma amacından uzaklaşmış, sadece ülke ekonomisini büyütmeye kilitlenmiş bir iktisat anlayışını reddediyoruz.” ifadelerini kullandı.

Ülkenin gerek sanayi gerekse tarım ürünleri açısından dışa bağımlılıktan kurtulması gerektiğini söyleyen Yavuz, faize dayalı ekonomik sistemin ise tamamen kaldırılması gerektiğini söyledi.

VERGİ ADALETİ

“Adil bir vergilendirme sisteminde vatandaşa yüklenecek vergi yükü, serveti ve geliriyle orantılı olmalıdır.” diyen Yavuz, Türkiye`deki vergi sisteminde zahiren az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alındığını, ancak gerçekte durumun bunun tam tersi olduğunu söyledi.

Yavuz, “En yüksek oranda vergiyi dar gelirliler ödemektedir. Tüketim malları ve hizmetlerden alınan dolaylı vergilerle maaş ve ücretlerden kaynakta kesilen vergilerin, toplam vergi gelirleri içindeki payı çok yüksektir. Hayatlarını devam ettirebilmek için kazançlarının tamamını harcamak zorunda kalan, böylece hem kazanırken hem de harcarken vergi veren dar gelirli vatandaşların aleyhine olan orantısızlık mutlaka düzeltilmelidir.” dedi.

İSRAF, RÜŞVET VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE

“Devletin itibarı vatandaşın refahındadır.” diyen Yavuz, israf ve lükse düşkünlüğün ise iktisadi bir hastalık olduğunu söyledi.

Yavuz açıklamalarına devamla; “İsraf nimetlerin zevaline sebeptir ve mutlaka önlenmelidir. Özellikle kamu kaynaklarının israfı endişe verici boyutlardadır. Kamu kaynaklarının israf edilmesinin nedenlerinin başında yolsuzluk gelmektedir. Yolsuzluğun sebepleri pek çoktur. Ancak en başta geleni ahlak ve maneviyat yoksunluğudur. Yaygın toplumsal hastalıklarımızdan olan yolsuzluk ve rüşvete son verilmesini sağlamak üzere etkin denetimler gerçekleştirilmeli, kamu harcamalarında şeffaflık sağlanmalıdır.” şeklinde konuştu.

SAĞLIK VE SAĞLIKLI BESLENME

Sağlık hizmetlerinin devletin temel görevlerinden olduğunu söyleyen Yavuz, vatandaşların bu hizmete kolay ve ücretsiz ulaşabilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Yavuz, “Özellikle yıllarca ihmal edilmiş ve mahrum bırakılmış bölgelere ağırlık verilmeli ve bu bölgelerin sağlık hizmetleri konusundaki eksiklikleri ivedilikle giderilmelidir. Sürekli tedaviye muhtaç hastaların, sağlık primi ödeyip ödemediğine veya prim borcu bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, tedavileri sağlanmalıdır.” dedi.

TARIM VE HAYVANCILIK

Bir milletin kendi kendine yetebilirliği açısından tarımın stratejik bir öneme sahip olduğunu ifade eden Yavuz, “Tarımsal ürünlerde dışa bağımlılığın önlenmesi hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle çiftçiler birer hazine gibi kıymetli görülerek korunmalıdır. Yarım kalmış sulama tesisleri süratle tamamlanmalı, sulanabilir tarım arazilerinin miktarı arttırılmalı ve toprak bir an önce su ile buluşturulmalıdır. Tarıma dayalı sanayi teşvik edilmeli, üretimin arttırılması için çiftçi, sembolik ve göstermelik olarak değil gereği gibi desteklenmelidir.” dedi.

ÇALIŞMA HAYATI

Herkesin adil ve elverişli koşullarda çalışma, işini özgürce seçme ve işsizliğe karşı korunma hakkı olduğunu belirten Yavuz, diplomalı işsizliğe son verilmesi gerektiğini söyledi.

Yavuz, “Gençlerimize meslek ve kabiliyetlerine uygun iş imkânları sağlanmalıdır. Herkesin dinlenme, meslek seçme, sendika kurma veya dilediği sendikaya üye olma; herhangi bir ayırım gözetilmeksizin eşit iş için eşit ücret isteme, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde adil ve hakkaniyetli bir ücrete hakkı vardır. İşverenlerin, sermayenin gücünü kullanarak emekçiye zulmetmelerine; emekçilerin de meşru bir neden yokken topluluk gücünü kullanarak sermayeye zarar vermesine engel olunmalıdır. Mevsimlik işçilere sosyal güvence verilmeli, iş koşulları iyileştirilmelidir. İşçi ölümlerini önleyici ciddi ve caydırıcı tedbirler alınmalıdır.” dedi.

EVLENME VE AİLE KURMA HAKKI (NESİL EMNİYETİ)

Evlenme çağına gelen her erkek ve kadının, evlenme ve aile kurma hakkına sahip olduğunu ifade eden Yavuz, ailenin toplumun nüvesi ve devamının garantisi olduğunu söyledi.

Yavuz, Sağlıklı bir toplum ancak ve ancak sağlıklı ailelerle mümkündür. Bu nedenle aile kurumunun korunması ve aile kurmanın teşvik edilmesi devletin vazifelerindendir. Evlenme çağına geldiği ve evlenmek istediği halde maddi imkânsızlıklar nedeniyle evlenemeyen vatandaşlar için fon ayrılmalıdır.” dedi.

“Aileyi Koruma Kanunu lağvedilmelidir”

Zinanın; toplumumuzun kahir ekseriyeti tarafından haram ve büyük bir ahlaksızlık olarak kabul edildiğini söyleyen Yavuz, “Zinanın, toplumu ifsad ederek ahlakını bozduğu, neslin karışmasına sebebiyet verdiği, huzur ve barış ortamını bozduğu kesin bir gerçektir. Seküler anlayışın dayatmalarının sonucu suç olmaktan çıkarılan zina, yeniden suç olarak tanımlanmalıdır. Aile huzurunu bozan, evliliğin temellerini dinamitleyen her türlü gayri ahlaki müessese ortadan kaldırılmalıdır. Bu kapsamda devlet gözetiminde fuhuş, devlet eliyle kumar yasaklanmalıdır. Aileyi Koruma Kanunu adıyla yürürlüğe konulan ancak şu ana kadarki uygulamalarıyla aile kurumunu dinamitleyen kanun lağvedilmelidir. 18 yaşını doldurmadan evlendiği için kocası cezaevine atılan binlerce kadının ve babasız kalan çocukların mağduriyetleri giderilmeli, aileyi koruma adına yapılan düzenlemeler inancımız ve örfümüz dikkate alınarak hazırlanmalıdır.” İfadelerine yer verdi.

KADIN

“Huzur ve barış ortamının sağlanması, manevi ve ahlaki değerlerle donatılmış bireylerin yetişmesi ile mümkündür.” diyen Yavuz, insanın ilk öğretmeninin ailesi olduğunu, toplumu yetiştirenin ise kadın olduğunu ifade etti.

Yavuz, sözlerine devamla şu ifadeleri kullandı: “Kadının hak ettiği yerde olması ve en asli vazifesini yerine getirebilmesi, sosyal politikamızın esasları arasındadır. Kadının cinsel ve ekonomik istismarının önlenmesi, ona yönelik her türlü şiddetle mücadele edilmesi ve hak ettiği hürmeti görmesi öncelikli politikalarımızdandır. Kadınlarla ilgili düzenlemeler yapılırken inanç ve toplumsal değerler göz önünde tutulmalıdır. Kadının fıtratına uygun işlerde istihdamına dikkat edilmelidir. Kadına ve çocuklara yönelik şiddet ve sömürünün engellenmesine yönelik caydırıcı uygulamalar ve hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bayanların okur-yazarlık oranı ve eğitim düzeyi arttırılmalıdır. Çocukları çalışmaya zorlayan sebepler ortadan kaldırılarak çocukların aile tarafından istismarı ve sokakta çalıştırılmaları engellenmelidir.”

DIŞ POLİTİKA

Türkiye`nin dış politikasını da değerlendiren Yavuz, Türkiye`nin kuruluşundan ve özellikle NATO`ya üye olduğu 1952`den bu yana dış politikasını NATO çıkarları doğrultusunda şekillendirdiğini söyledi.

Yavuz, “Uluslararası güçlerin menfaatlerini ve siyonist terör rejiminin güvenliğini merkeze alan ve bunu bir kırmızıçizgi olarak belirleyen bu bakış açısı, Türkiye`yi asırlar boyu içinde yaşadığı İslam coğrafyasının medeniyet değerlerinden hızla uzaklaştırmıştır. Bahse konu durum, ülkemizi komşularıyla gereksiz ve tehlikeli gerginliklerin içine sürüklemekle kalmamış, zaman zaman kimi komşu ülkelerle savaşın eşiğine dahi getirmiştir. Son dönemlerde başını ABD`nin çektiği NATO`ya üye kimi ülkelerin Türkiye aleyhine ortaya çıkan düşmanca faaliyetleri ve 15 Temmuz gerçeği, devlet-hükümet düzeyinde bu bakış açısında kırılmalara sebebiyet verse de bu durum, tam olarak halkın beklentisini karşılayacak düzeyde olmamıştır.” ifadelerine yer verdi.

18 Nisan 2018`de NATO üyesi ülkelerin Suriye`ye yönelik hava saldırılarına hükümet kanadından destek verilmiş olmasını da değerlendiren Yavuz, “Sıklıkla dile getirdiğimiz gibi, İslam coğrafyası söz konusu olunca şu iki hususu kırmızıçizgi olarak belirlemek gerekiyor: 1- Sorun ne olursa olsun, çözümünde silaha ve şiddete başvurmamak. 2- Sorunlarımızı kendi aramızda iç dinamiklerimizle çözmek ve hiçbir şekilde emperyalizme havale etmemek. Ümmet coğrafyasında ve medeniyet tasavvurumuzda kapanmaz yaralar açan Suriye meselesi başta olmak üzere dış politikaya bu anlayışın mutlaka hâkim kılınması gerekmektedir. Bu meyanda, Suriye meselesinin çözümü için bölge devletleri tarafından siyasi çözüm merkeze alınarak askeri çözüm seçeneği tamamen devre dışı bırakılmalıdır.” dedi.

“Hükümet, AB`ye üyelik başvurumuzu rafa kaldırarak NATO üyeliğimizi gözden geçirmeli”

Yemen`in sınır komşusu Suud Krallığı`nın Ümmet`in yüz milyarlarca dolar servetini ABD`ye peşkeş çekmesinin de en az iç savaş kadar can yakıcı olduğunu ifade eden Yavuz, “Dış politika itibarı ile genel anlamda komşularımızla iyi geçinme ve yönümüzü İslam Âlemi`ne çevirerek İslam İşbirliği Teşkilatı ve D-8`lere işlerlik kazandırmayı ana hedefimiz olarak belirlemeliyiz. Hükümet, AB`ye üyelik başvurumuzu rafa kaldırarak NATO üyeliğimizi gözden geçirmeyi ve acilen bir İslam Ülkeleri Bakanlığı`nı kurmayı programına almalıdır.” önerilerinde bulundu.

FİLİSTİN, KUDÜS ve MESCİD-İ AKSA

Siyonist işgal rejiminin Kudüs`ü başkenti ilan etmesine İslam ülkelerinin hiçbirinin bigâne kalmaması gerektiğini belirten Yavuz, şu ifadeleri kullandı:

“Bu kapsamda siyonist işgalci rejime büyük bir devlet kurma yolundaki en kritik dönemeçlerden biri olan ABD`nin elçiliğini Kudüs`e taşıması karşısında ABD ile ilişkiler gözden geçirilmeli, siyonist işgal rejimi ile bütün ilişkiler kesilmeli, devlet olarak tanınmasından vazgeçilmelidir. Siyonistlere karşı mücadele edenler desteklenmeli, siyonist rejimle işbirliği yapanlar, teröre destek verenler listesine alınmalıdır.”

IRAK KÜRDİSTAN BÖLGESİ İLE İLİŞKİLER

Türkiye ile Irak Kürdistan bölgesi arasında 25 Eylül 2017 referandumuna kadar gayet makul bir ilişki olduğunu, siyaset, ticaret, eğitim, kültür-sanat alanındaki son derece müspet ilişkilerin karşılıklı kazanımlara vesile olduğunu belirten Yavuz, bu ilişkilerin inanç birlikteliği ve ortak tarihsel geçmişe sahip halklar düzeyinde de çok olumlu karşılandığını sözlerine ekledi.

Yavuz, “25 Eylül referandumuna Türkiye`nin en üst düzeyden ortaya koyduğu karşı tavır ve incitici üslup bu kazanımlara halel getirmekle kalmamış, halklar düzeyinde psikolojik kırılmalara da sebebiyet vermiştir. Mevcut durum her iki halkın da yararına değildir. Bölgede zaten var olan ekonomik durgunluğa canlılık kazandırılması ve her türlü siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılması zaruridir. Ayrıca Irak Kürdistan bölgesi ile beraber komşu ülkelerdeki Kürtlerle de yakın temas sağlanabilmesi için imkânlar oluşturulmalı; bu bölgelerde ticari düzeyde serbest dolaşım imkânı sağlanmalıdır.” dedi.

Beyannameye; “Yaşanabilir bir dünya ve kazanılacak bir ahiret hayatının temel ölçüsü, ADALETTİR.” İbaresiyle son verildi.