Abluka altındaki Gazze'ye insani yardım ulaştırmak için yola çıkan Mavi Marmara gemisine 31 Mayıs 2010'da uluslararası karasularda siyonist rejimin çeteleri tarafından saldırı düzenlenmiş, saldırıda 10 Müslüman şehit olurken onlarca Müslüman da yaralanmıştı.

Saldırıda yaralananlardan biri de Adana'dan gemiye katılan Muhyettin Yıldırım'dı. Saldırıda sol baldırına ağır bir kurşun yarası alan Yıldırım'ın, kendisiyle birlikte götürdüğü fotoğraf makinesi, kamera, akıllı telefon ve bin TL nakit parası da işgalci güçler tarafından gasp edilmişti.

Yaralı olduğu halde zorla yürütülmeye çalışılan, çırılçıplak soyularak tahkir edilen Yıldırım, avukatı aracılığıyla psikolojik etkilerini ömür boyu yaşamak zorunda kalması nedeniyle mağduriyetinin giderilmesi için 1 milyon lira manevi tazminatın Maliye Bakanlığı`ndan tahsilini talep etti.

Mavi Marmara olayının üzerinden 8 yıl geçtiğini, bu geçen 8 sene zarfında değişen bir şeyin olmadığını, Siyonist rejimin zulümlerine devam ettiğini söyleyen Yıldırım, Gazze'nin korkunç bir ambargoyla karşı karşıya kaldığına dikkat çekti.

Siyonist rejimin sözde kuruluşunun 70'inci yılı olan Büyük Felaket Nekbe'ye işaret eden Yıldırım, "İsrailin varlığını biz tanımıyoruz. Çünkü İsrail, işgalci bir güç olarak bölgeye yerleşti. Filistin'i işgal etti. Birçok Filistinliyi sürgüne uğrattı." dedi.

"Gemide insanlığın onuru, izzeti, şerefi vardı"

Filistinli kardeşlerine destek olmak için Mavi Marmara organizasyonuna katıldığına işaret eden Yıldırım, "Bu gemide insanlığın onuru, izzeti, şerefi vardı. Yardım ve destekler vardı. İsrail, bu insani yardıma hiç kimsenin beklemediği bir şekilde saldırıyla cevap verdi. İnsani yardımı engelledi. Sivil ve savunmasız olduğumuzu bilmelerine rağmen savaş gemileriyle, zodyaklarıyla, helikopterleriyle bizi kuşattı. Yaşanan saldırıda 10 kardeşimiz şehit oldu, 53 insan yaralandı." ifadelerini kullandı.

Saldırıdan bir buçuk yıl sonra Siyonist rejimi dava açabildiklerini söyleyen Yıldırım, açılan davaların da Türkiye tarafından dolaylı olarak engellenmeye çalışıldığını ifade etti.

"Ambargo ve abluka devam ediyor"

Yıldırım, "Dava açıldıktan sonra da Türkiye'nin öne sürdüğü anlaşmalar vardı. Ablukanın kalkması, tazminat ve özür dileme. Birincisi, ortada yazılı bir özür yok. Sadece kamuoyu bir şekilde inandırıldı. İkincisi ablukayla alakalı anlaşmalar yapıldı. 8 seneden bu yana o ambargo ve abluka devam ediyor.  Diğer bir husus da tazminatla ilgili. İsrailin bizde oluşturduğu zarar uluslararası alanda milyarlarca tazminata tekabül ediyor. 20 milyon dolar hiçbir şey ifade etmez. Gemiyle götürdüğümüz yardımlar en az 20 milyon dolara tekabül ederdi. Türkiye hangi düşünceyle hangi dış politikanın ağırlığıyla bu anlaşmayı imzaladı hakikaten bir yere oturtamıyorum." diye konuştu.

"Kamuoyu, ambargo konusunda aldatıldı"

Türkiye ile siyonist rejim arasında varılan 20 milyon dolarlık tazminat anlaşmasının ardından, ablukanın kaldırıldığı ve bundan sonra Türkiye'nin yardım götürebileceğinin açıklandığını hatırlatan Yıldırım, "Benim bildiğim sembolik olarak bir Ramazan bayramında bir gemi gitti Gazze'ye, bir de Kurban bayramında. O gün bugündür başka geminin, başka yardımların gittiğine şahit olmadım. Kamuoyu, ambargo konusunda bana göre aldatıldı. Türkiye, bu konuda dış politikada ciddi bir hata yaptı. Türkiye, çok güçlü olduğu imkanlarını maalesef harap etti. Ve şu anda israilin üzerinde herhangi bir baskı yok." değerlendirmesinde bulundu.

"Siyonist rejim 20 milyon dolarla paçayı kurtarıyorsa onları tutacak hiçbir güç yoktur!"

Mavi Marmara kadar siyonist rejimin üzerinde baskı oluşturan bir başka olayın olmadığını vurgulayan Yıldırım, "Yaşanan katliama rağmen eğer Siyonist rejim 20 milyon dolarla paçayı kurtarıyorsa maalesef onları tutacak hiçbir güç yoktur! Bunun en büyük sebebi de Türkiye dış politikasıdır. Türkiye şu imajı verdi: Filistin'le biz dostuz; ama israille de düşman değiliz. Senin vatandaşın zulme uğrayacak, haksızlığa uğrayacak ve sen uluslararası anlaşmalarla bu işi kapatacaksın. Ve mağduriyetler halen devam ediyor. Gemideki malzemeler heba oldu. Yaralı kardeşlerimiz vardı, bunun sıkıntısını çeken kardeşlerimiz var. Bunların yaşadıkları ne olacak?" diye belirtti.

İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesinin, 2 yıl önce Siyonist rejimi açılan davanın düşürülmesi kararına işaret eden Yıldırım, kendisinin de gemide yaralandığını ve buna rağmen tazminat alamadığını hatırlattı.

"Zulmü bana yaşatan siyonistler ama ben Türkiye Cumhuriyetine dava açmak zorunda kalıyorum"

Türkiye'nin, siyonist rejimi dava açılamayacağı kararına vardığını, bu nedenle davaların Maliye Bakanlığı yapıldığını ifade eden Yıldırım, "Şikayetçiyim. Bana ağır geliyor. Zulmü bana yaşatan siyonistler ama ben Türkiye Cumhuriyetine dava açmak zorunda kalıyorum. Bu durum, bana duygu ve düşünce olarak zarar veriyor. Ayrıca uluslararası hukuk kurallarına uygun bir şekilde seyir halinde insani yardım kampanyası gerçekleştirmeye çalışan gemimize saldıran ve arkadaşlarımızı öldüren ve yaralayan ve şahsi eşyalarımıza el  koyan, gemimize zarar veren bu kuralsız ve acımasız zihniyetin ürünü olan tüm asker ve yetkililerden davacıyım, şikayetçiyim. Haklarında hem ulusal hem de uluslararası mahkemelerce gereğinin yapılmasını talep ediyorum. Ayrıca İsrail aleyhinde açacağım tazminat davasına ilişkin haklarımın saklı tutulmasını talep ediyorum." şeklinde konuştu.

Yıldırım, sözlerinin devamında Türkiye'nin işgalci rejimle yaptığı anlaşmaları feshetmesi, Müslümanların da siyonist malları boykot etmesi gerektiğinin altını çizdi. (Fırat Arslan- İLKHA)