IRAK SEÇİMLERİ
Milletvekili genel seçimlerinin 12 Mayıs'ta yapıldığı Irak'ta da Lübnan'la benzerlik söz konusudur. Irak siyaseti esasta Lübnan modeli üzerinde inşa edilmiş, buna sadece etnik bir renk katılmıştır. Irak'ta Cumhurbaşkanı Kürtlerden, Başbakan Şii Müslümanlardan, Meclis Başkanı Sünni Müslümanlardan seçilmektedir. Irak'ta gerek Arap, gerek Kürtler arasında Sünni Müslümanların siyaseti önce sekülerizme zorlandı. Bu süreç Araplar bağlamında BAAS'ın çökmesiyle son bulurken Kürtler açısından en hareketli dönemini yaşamaktadır. Kürtlerin İslami partileri, seküler partilerin baskısı altındayken son zamanlarda Suudi Arabistan'ın etkisine daha da açılan Selefçi yapılarla da sorun yaşamaktadırlar. Yakın geçmişte daha çok Süleymaniye bölgesinde, son dönemde ise Erbil çevresinde Selefçilik etkisini göstermekte, İslami partiler genç ve aksiyoner üyelerini Selefçi eylemci veya Selefçi entelektüel yapılara kaptırmaktadır.
Sünni Müslümanların Irak genelinde seçime katılımı düşük kaldı. 2014'te Irak seçmenlerinin % 62'si sandık başına giderken 12 Mayıs seçimlerinde, Irak Yüksek Bağımsız Seçim Komisyonu Başkanı Riyaz Bedran'ın açıklamasına göre seçimlere katılım oranı % 44.52 olarak gerçekleşti. 24 milyon kişinin oy kullanma hakkına sahip olduğu seçimlerde, ancak 10 milyon civarında kişi oy kullandı ki bu oyların da 709 bini özel seçmenlerden oluşmaktadır. Seçime katılımın genellikle yüksek olduğu Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde (IKBY) özel seçmen denen polis, peşmerge ve diğer görevlilerin sandık başına gitme oranı bile % 80'in altında kalarak % 78 olarak gerçekleşti. Seçim, Irak genelinde Mukteda es-Sadr'ın kurduğu ve içinde Irak Komünist Partisi gibi seküler grupların da bulunduğu Sairun Koalisyonu'nun galibiyetiyle sonuçlandı. Ama Sairun Koalisyonunun 329 sandalyeli Meclis'te sadece 54; ikinci sıradaki Hadi Amiri liderliğindeki, Haşdi Şabi'nin Fetih Koalisyonunun 47, üçüncü sıradaki Başbakan Haydar İbadi başkanlığındaki Nasr (Zafer) Koalisyonunun ise 42 sandalye kazandığı ve bunların her birinin adlarından da anlaşılacağı üzere aslında kendi içlerinde parçalı olduğu düşünülürse Irak siyasetinin nasıl bir parçalılık içinde olduğu netleşmektedir. Sömürge ve işgal süreci, Irak'ta büyük partiler gibi büyük koalisyonların da oluşmasını engellemiştir.
IKBY partilerinden Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Kerkük'te seçimleri protesto ettiği hâlde, 26 sandalye kazanarak birinci oldu. KDP Kürdistan Bölgesi'nde 25, Bağdat'ta ise 1 sandalye kazandı. Seçimde eski Cumhurbaşkanı Talabanî'nin partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) de 6'sı Kerkük'ten olmak üzere 17 milletvekili elde etti.
Kürtler açısından seçimlerin dikkat çeken yönleri,
1. Seçime katılımın düşmesi
2. KDP'nin birinciliğini koruması ve seçime hile karıştırdığına dair bir eleştiri ile karşılaşmaması
3. KYB'nin beklendiği kadar bir çöküş yaşamamış olsa da seçime hile karıştırdığına dair ciddi iddialarla yüz yüze kalması
4. Yükselişte olduğu düşünülen İslami partilerin oy kaybına uğramasıdır.
IKBY'de seçime katılımın düşük kalmasının birden çok nedeninden söz edilebilir. Ancak İslami partilerin düşük oy almasında, kendi aralarında bir birlik oluşturamamaları kadar Selefçi yapıların gençlerin bir kısmını bu partilerden uzaklaştırmış olmasının da payı söz konusudur.
Irak genelinde ise seçimle ilgili en önemli husus, Irak siyasetinin en güçlü partilerinden ve İhvan-ı Müslimin'in Irak kolu el-Hizbü'l-İslam el-Irak'ın (Irak İslam Partisi) seçimlere katılmamasıdır. Bir dönem Sünnilere ayrılan Meclis Başkanlığı ve Anbar Valiliği gibi önemli makamları elinde bulunduran Hizbü'l-İslam'ın parti olarak seçimlere katılmaması, Irak'taki siyasi dengelerin hangi ölçüde bozulduğunu göstermesi bakımından önemli kabul edilmelidir. Sünni Arapların bir bölümü Arap milliyetçiliği ve Kürt karşıtlığı ile bilinen ve bir dönem Meclis başkanlığı da yapan Usame en-Nuceyfi'nin Karar Cephesi'ne oy verdi. Önceki dönem milletvekili sayısı 23 olan Karar Cephesi de güç kaybına uğradı, bu dönem milletvekili sayısı 14-15'te kaldı. Sünni Arap siyaseti o kadar dağılmış ki Sünni Arapların çoğunlukta olduğu üç vilayette bile Şii Arap partileri birinci oldu. Seçimlerin Irak açısından ikinci önemli sonucu Başbakan Haydar el-İbadî ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Nuri el-Malikî'nin seçimden güç kaybederek çıkmalarıdır. Seçimin Irak geneli için üçüncü önemli sonucu ise İran karşısında “Arap” kimliğini, Sünni Araplar konusunda ise ılımlı bir tutumu öne çıkaran Sadr Hareketi ve İran'la sıkı bağlara sahip Haşdi Şabi grubunun siyasi kanadı Fetih'in seçimin galibi olmalarıdır.
Cumhurbaşkanını da seçecek olan Meclis'i oluşturan 12 Mayıs Irak seçimleri hangi yönden ele alınırsa alınsın, içinden çıkılmasının maharet isteyeceği kadar karmaşıktır. Sadr'ın başarısının Irak'ta etkili iki önemli güç İran ve ABD tarafından nasıl karşılanacağı henüz meçhuldür. Ancak Sadr'ın başarısına İran temkinli yaklaşırken Suudi Arabistan-BAE-Bahreyn-Mısır grubunun Sadr'ı Malikî ve İbadî'ye tercih etmeleri olasıdır. Bu durum, ABD'nin de Sadr ile ilgili olumsuz olduğu düşünülen tutumunu Sadr lehine etkileyebilir. Öte yandan Sadr'dan koalisyon teklifi alan KDP'nin “Kürtlerin gasp edilen haklarının iadesi”ni talep etmesi, Sadr'ın önündeki diğer bir engel olarak durmaktadır. Sadr, son süreçte yüzünü tamamen Şii Arap partilerine çevirdi. Sadr'dan gelen son açıklamalarda Sairun Koalisyonunun, Haşdi Şabi'ye bağlı Fetih, Başbakan Haydar el-İbadi'nin Nasr ve Ammar el-Hekim'in Ulusal Hikmet Koalisyonu arasında hükümeti kurmak için 4'lü ittifak teşkil edileceği belirtildi. Hükümetin bu şekilde oluşması durumunda Irak'taki mezheplere dayalı parçalı yapının daha da keskinleşmesi muhtemeldir. Bu da seçimlerin Irak'a huzur getirmediği yönünde kanaati pekiştirecektir.
Irak'ta seçimli yapının tıkanması durumunda seküler ve kıyıcı bir diktatörlüğe doğru gidiş muhtemeldir. Irak halkının bir bölümünün o tür bir yönetimi dağınıklığa tercih edeceği de düşünülebilir. Irak'ın yararına olan denklem ise serbest seçimlerin yapılarak Sünni ve Şii Müslümanların birlikte yaşama inanan liderlerinin seçildiği bir Meclis ve yönetim teşkil etmeleridir. Bunun yolu ancak Sünnilerin en güçlü kesimlerinden birini oluşturan Irak Kürtleri ile Arap Sünni Müslümanlar arasında uyumun sağlanmasıdır. Ancak Irak Kürtleri milliyetçi sekülerizme sürüklenerek Sünni Arap Müslümanlar ise milliyetçilikle sentezlenmiş Selefçiliğe itilerek bu uyum imkânsızlaştırılmakta, her iki kesim de durumu doğru tahlil edememektedir.
MALEZYA SEÇİMLERİ
Mayıs ayında genel seçimlerin yapıldığı dördüncü İslam ülkesi Malezya'dır. 9 Mayıs'ta milletvekili genel seçimi için sandık başına giden Malezya, geleneğini ihya edip aksiyoner gençlerin ilgisini mutedil bir anlayışa çekmeyi başarması ve “kendi modern”ini İslam'a dayalı olarak inşa etmesiyle İslam dünyasında özgün bir role sahiptir. Hiyerarşinin tepesinde kralın bulunduğu başbakanlık sistemiyle yönetilen Malezya'yı önemli kılan diğer bir husus da ülkenin kendi modernini oluşturma dönüşümünü barışçıl yollarla gerçekleştirmesi, bunu gerçekleştirme zeminini seçimlerle başarmış olmasıdır. Malezya'nın söz konusu dönüşümüne öncülük eden en önemli isimlerden biri Malezya İslami Gençlik Hareketi (ABIM) lideri Enver İbrahim'dir. 1969'da Malezya Müslüman Öğrenciler Milli Birliği'nin yıllık toplantısında planlanıp ve 1971'de kuruluşu tamamlanan ABIM, Malezya'da bağımsızlık sonrası İslami bir gençliğin oluşması, gelişmesi ve ülkedeki dönüşüme öncülük etmesinde en önemli rolü üstlenmiştir.
“Teşkilatın 1982 ve 1983 yılı kongrelerinde kabul edilen programlarında ABIM'in hedefleri şu şekilde açıklanmıştır:
1. İslamiyet'in hayatın tüm alanlarında Allah tarafından ilahi bir şekilde emredilen hayat nizamı olarak inşasını sağlamak;
2. İslami fert, aile, ümmet, İslam devleti, İslam dünyası ve İslam halifeliği fikirlerinin geliştirilmesini ve hayata geçirilmesini kapsayan muhtevalı bir İslamlaşma sürecini başlatmak;
3. İslam ümmetinin içine düştüğü ayrılık problemine çözüm aramak;
4. Allah'tan korkan bir gençlik yetiştirmek ve davet faaliyetiyle ilgili olarak doğru ve yeni metotlar ve temel stratejiler belirlemek;
5. ABIM bir siyasi parti olmamasına rağmen İslamiyet'in politikayı da ihtiva ettiği fikrini yaymak;
6. İslam'a ve Müslüman topluma faydalı olan diğer İslami gruplarla işbirliği yapmak;
7. Malezya'nın çoğulcu bir toplum yapısına sahip olmasının İslami bir eğitimi uygulamak için bir engel teşkil etmeyeceği düşüncesini yerleştirmek;
8. Laik gelişmeyi ve eğilimi, İslami eğilim ve gelişmeyle değiştirme ihtiyacını vurgulamak;
9. Parça parça değil tam bir İslamlaşmaya ulaşmak;
10. 1960 tarihli İç Güvenlik Kanunu ile 1981 tarihli Dernekler Kanunu'nda değişiklikler yapılmasını sağlayarak ifade ve düşünce hürriyeti dâhil temel insan haklarının tam olarak uygulanmasını sağlamak fakat İslam'a dönüşü, yani Kur'an ve Sünnet'e dönüşe olan ihtiyacı desteklemek.”
ABIM, bu yönüyle İhvan-ı Müslimin Hareketinin Malezya'daki kolu konumundadır. Ancak İhvan-ı Müslimin'in yanında Pakistan'daki Cemaat-i İslami'den de etkilenen hareketin önderi Enver İbrahim'in İhvan'la hiyerarşik bir bağı bilinmemektedir. Enver İbrahim, Malezya'da Maliye Bakanı ve Başbakan Yardımcısı (1993-1998) olarak görev yaptığı sırada bağımsızlık sonrası modern Malezya'yı inşa eden şahsiyet olarak ABIM'in programını devlet programı hâline getirdi, Malezya'ya “Malezya modeli” denen İslami bir kimlik kazandırdı. Ancak 1998'de dönemin başbakanı ve bağımsızlık dönemi Malezya lideri Mahathir Muhammed'le fikir ayrılığına düşünce önce yolsuzlukla suçlandı, sonuç alınamayınca kendisi ve hareketi İslami hareketlere karşı en ağır yıpratma operasyonlarından birine tabi tutularak Lûtîlik ithamı ile karşı karşıya kaldı. Enver İbrahim, 6 yıl hapiste kaldıktan sonra Eylül 2004'te görülen mahkemede aklandı ama hareketi 2008 seçimlerinde başarı kazanınca tekrar tutuklandı. Enver İbrahim, Malezya Müslümanlarının uzlaşmacı anlayışı içinde, cezaevinde iken bizzat kendisini görevden alan Mahathir Muhammed ile işbirliği yaptı, ikilinin kurduğu Halkın Umudu (Harapan Rakyat) ittifakı 222 sandalyeli parlamentoda 122 sandalye kazandı. Mahathir Muhammed, henüz göreve başlamadan ilk icraat olarak Malezya Kralı Muhammed'le görüşerek 16 Mayıs'ta Enver İbrahim'i serbest bıraktırdı.
Malezya'da Enver İbrahim'in serbest bırakılmasıyla eş zamanlı olarak Başbakan Necib Rezak'ın evine operasyon düzenlendi. Enver İbrahim'in yaşadığı problemlerde paya sahip Necib Rezak, Malezya polisinin iddiasına göre Suudi Kraliyet ailesinden 681 milyon dolarlık “hediye” almıştır. Rezak ile Suudi arasındaki bu ilişki gizemini korurken yedi yıldır iktidarda olan Rezak'ın bağlantısı BAE'nin Washington Büyükelçisi Yusuf Uteybe'ye kadar uzandı. Dolayısıyla Müslüman aydın Enver İbrahim ile Malezya'nın kurucu aklının önderlerinden Mahathir Muhammed'in koalisyonu Suudi Kraliyeti ve BAE'nin Güney Asya'daki uzantılarına bir darbe olarak gelişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın dostları olan koalisyonun liderlerinin Malezya'yı Suudi ve BAE'den, dolayısıyla ABD politikalarından uzaklaştırarak daha bağımsız bir çizgiye yöneltmesi bekleniyor. Bu arada Malezya'da Selefçi yapıların bütün çalışmalarına rağmen seçime katılım oranının % 80 civarında olması, seçimin dikkat çekici sonuçlarındandır.