Antalya’da yaşayan Müslümanlar için hüzünlü, acılı bir gündü. Kardeşleri Hasan Şahin’in tabutunu omuzlamışlar, tekbirlerle onu yüce yaratıcıya yolcu ediyorlardı. Şehid Hasan’ın tabutunu omuzlayanların arasında inşaat işçisi Bayram Altun da vardı. Bayram’ın gözlerinden yaşlar akarken dudaklarından dökülen tekbirler arşı inletiyordu. Öğretmenini kaybetmişti Bayram. Onu İslam davasıyla tanıştıran, İslam davasının fedaileri arasına katan Hasan’dı.
 
Hasan’ı şehit eden mürtet örgütün cenazeye katılanları öldürürüz tehditlerine Bayram, sert ve karalı bir sesle şöyle karşılık vermişti:

— Hasan kardeşimizin davasını omuzlamak bizim boynumuzun borcudur! O mukaddes davayı, aziz İslam davasını yerde bırakmayız asla! Hiç birimiz sağ kalmazsak da kardeşimizin cenazesine gideceğiz; onun ve davasının yalnız olmadığını herkese göstereceğiz…
 
Bayram’ın bu meydan okuması, cesaretle İslam davasına sahip çıkması onu mürtetlerin hedefi haline getirmişti. Irkçılar Bayram’ı sürekli tehdit ediyor, peşine adam takıp takip ettiriyorlardı. Ama Bayram korkmuyordu, yılmıyordu, Allah yolunda şehit olmayı canına nimet biliyor; o mutlu günün gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu.

Ve o gün geldi. İslam davetçilerinin peş peşe şehit oldukları, cennet kapılarının mü’minlere sonuna kadar açıldığı, Türkiye topraklarının, özellikle Kürdistan’ın şehit kanlarıyla sulandığı 1994 yılı… Bayram, ziyaret maksadıyla bölgeden gelen iki Müslüman’ı, iki İslam davetçisini motosikletiyle bir yere götürürken hainlerin kullandığı bir kamyonun saldırısına uğruyor. Kamyon motosiklete hızla çarpıyor ve oradan uzaklaşıyor. Bayram’ın iki misafir arkadaşı yaralanıyorlar. Bayram ise arzuladığı sona kavuşuyor. Artık o şehitlerden bir şehittir! Şehadet bahçesinin bir gülüdür…
 
Müslümanlar şehitlerinin naşını doğduğu yere, Gercüş’ün Çiçekli Köyüne götürüp gömdüler. Duaların ve tekbirlerin eşliğinde, yaş dolu gözler ve gıptayla çarpan kalplerle… O gün şehidin cenazesine katılan bir Müslüman aynı gece bir rüya görür. Resulullah, şehidin cenaze merasimine katılmıştır ve elindeki Kûr’an sayfalarını çevirerek şöyle buyurmaktadır oradaki mahzun yürekli Müslümanlara:

“Ey Müslümanlar sayfalar az kaldı!’’
 
Bir dava arkadaşı şehidimizle ilgili şunları anlatır:

“Şehit Bayram benim yakın dostumdu. Şehadeti beni çok üzmüştü. Ondan ayrılmak, firak acısı bana çok ağır geliyordu. Sık sık rüyalarıma giriyordu Şehit Bayram. Bazen rüyalarımda onun kabrini ziyaret eder, ona selam verirdim. O da selamlarıma karşılık verir, uzun uzun sohbet ederdik. Bir gün rüyamda ona:

—Yerin nasıl, diye sordum. Rahat mısın?

Gülümseyerek bana cevap verdi.

— Allah’a hamd olsun, çok güzel bir yerdeyim!

(O zamanlar İslami kimliğimden dolayı zindanındaydım ) Ona:

—Mutlaka duymuşsun, dedim. Davamdan ötürü zindana atıldım!

— Evet, duydum, diye cevap verdi.

Kendisine:

— Kalkamaz mısın, diye sordum.

— Nasıl kalkayım bilmem ki?

— Haydi ya Allah!
 
Birden kabri açıldı. Çok güzel, yeşil bir elbise vardı üstünde. Yüzü bir ay parçası gibiydi. Huzur dolu bir gülümseme yayılıyordu çehresinden. Kabrinden çıkıp elimden tuttu. El ele, muhabbet dolu bakışlarla köye yöneldik. Bizi gören köylüler korkuyla kaçışıp bir meydanda toplandılar. Korku ve hayretle bize bakıyorlardı.

— Neden korkuyorsunuz, diye sordum köylülere.

—Siz ölüsünüz, dediler. Ölüler dirilmiş…

Yüksek bir yere çıkıp köylülere şöyle seslendim:

— Allah, Kûr’an’da şehitlerin diri olduğunu söylemiyor mu? İşte biz de şehitlerdeniz!

Uyanınca secdeye kapandım; şehitlerle dost olduğum için Rabbime şükrettim. Şehid Bayram’ın ruhuna dualar, Fatihalar hediye ettim…

SADULLAH AYDIN / İnzar Dergisi / Mart 2012