Son zamanlarda bazı şahıs ve kurumlar üzerinden İslam âlimlerine yönelik karalama kampanyaları gündemi meşgul eden önemli konular arasında. Söz konusu karalamalar, yeni bir 28 Şubat provokasyonu gibi İslami değer ve şahısların yıpratılması ve itibarsızlaştırması kampanyası olarak yorumlanıyor.
Konuyla ilgili olarak İLKHA'ya değerlendirmelerde bulunan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Faruk Beşer, kendisinin de bu saldırılarda hedef haline getirildiğini söyledi.
Türkiye'nin 28 Şubat sürecindekine benzer yeni saldırılarla karşı karşıya olduğunu belirten Beşer, kesin ve planlı olan bu saldırıların özellikle dindarlar üzerinden gerçekleştirilmek istendiğine dikkati çekti.
Beşer, "Toplumda sözleri karşılık bulan, dinlenen, özellikle gençlik tarafından itibar gören hocalar üzerinden bunun yapılıyor olması böyle bir planın kesin olduğunu gösteriyor. Fakat bilmediğimiz şey şu: Acaba bu planı sadece Türkiye'deki İslam karşıtları mı yapıyor yoksa bunun bir dış bağlantısı ya da dışarıdan bunlara akıl veren bir üst akıl var mı? Türkiye şu anda Avrupa'ya, Rusya'ya, hatta Amerika'ya karşı çok büyük hamleler ve işler yapıyor, eskisi gibi söz dinlemiyor. Türkiye kendi politikalarını kendi izliyor. Dolayısıyla Türkiye'nin bir ders alması lazım." dedi.
"Basit şeyleri büyütüyorlar"
Bu saldırıların dış bağlantısı olduğunu tahmin ettiğini dile getiren Beşer, şunları söyledi: "Açık bir saldırı olduğu kesin. Ne yapıyor bu insanlar? 'Bir hoca, kadının kapalı olması gerektiğini söylemiş ama biz açık gezmek istiyoruz. Asansörde bir kadınla baş başa kalınmaması gerektiğini söylüyor. Bu ne demek istiyor, olur mu böyle bir şey?' diyorlar. Böyle basit şeyleri büyütüyorlar. Şimdi bunu akıllıca düşündüğümüz zaman bu hocalar size karışıyor mu? Size 'Ey dindar olmayan, din düşmanı, laik kesim! Bizim inancımız böyledir, siz de böyle yapın. Başka türlü yapmayın.' diyor mu? Demiyor. Size karışılmadıktan sonra kendi dinindeki bir hükmü bildirmiş olması sizi neden rahatsız ediyor?"
"Bunu tersine çevirelim. Biz de Müslümanız, yani bu ülkenin temel toprağı İslam'dır." diyen Beşer, "Sizin yaptıklarınızın da yüzlercesi, binlercesi bizim ahlakımıza, imanımıza, yaşam tarzımıza aykırı. Kadınları açıp açıp gazetelerinizde, televizyonlarınızda teşhir ediyorsunuz. Bunlar üzerinden para kazanıyorsunuz, zinaya aşk diyorsunuz. Bunun gibi bir sürü İslam ahlakına uymayan şeylere iyi ve güzel diyorsunuz, hatta teşvik ediyor, övüyorsunuz. Bu da benim inancım açısından son derecede tehlikeli bir şey. Siz istediğinizi yapın ama sen onu söylemekle bana karışıyorsun. Buna rağmen ben sana bir şey diyemiyorum. Dersem ortalık yıkılıyor, benim tarafım bana müdahale ediyor." ifadelerini kullandı.
Söz konusu saldırıların planlı yapıldığını, yaklaşan seçimlere dönük çalışma olduğunu anlatan Beşer, "Bunu, 'Önümüzdeki seçimler bizim istediğimiz gibi sonuçlanacak.' ve 'Eğer böyle olmazsa hiç olmazsa birkaç tane kurban alacağız.' düşüncesiyle yapıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
"Sevmedikleri hocalarla ilgili ne varsa topluyorlar"
Bu saldırı girişiminde bulunan kişilerin İslami olan her şeye karşı durduklarını kaydeden Beşer, "Bunlar saldırıyorlar, işin acı tarafı bize de 'Ya arkadaş karışmayın adamlara!' deniyor. Ya ben adamlara karışmıyorum, ben kendi ahlakım açısından bildiğimi söylüyorum. Nurettin Hocanın yüzlerce, binlerce konuşması var. Oradan topluyorsunuz, onları bir araya getiriyorsunuz. Nurettin Hoca hata yapmaz mı? Hata yapmayan birisini söyleyin bana. Yok. Bunu sırf hata bulmak için yapıyorlar. Bizimkiler de 'Evet, haklılar. Niye bunları söylüyorlar.' diyor. Bu çok ağır bir şey. Bakıyorsunuz ki bir fırka çıkıyor, topluyor. Mesela Nurettin Hocayı, İhsan Hocayı ve Faruk Beşer Hocayı sevmiyor. Onlarla ilgili ne varsa bir yerlerde topluyor, onları alt alta diziyor. 'Bakın aslında bu adamın bu kadar günahı var, bu adam Mekke'de okumuş, Vahhabi'dir.' diyorlar alçakça. Bunu kim yapıyor? Bunu da bazı Müslümanlar yapıyorlar. Bu çok tehlikeli, hoş olmayan bir şey." şeklinde konuştu.
"En küçük fırsatta bunu tekrarlayıp, hükümeti de zorlayacaklar"
Beşer, "Konuşalım, tartışalım, edelim.' demeleri lazım. Bunu demeyip de başkaları vurduğu zaman 'Evet, vurulması gereken bir adamdı, vurun.' dersek bu çok kötü bir durumdur. Ama ben bu olayların netice itibarıyla hayra vesile olacağına inanıyorum. Gördüğüm manzara şu: Burada başka olaylarda olmadığı kadar İslami kesimler, yazarlar, düşünen insanlar 'Evet, burada bir terslik var.' diyorlar. Adamların gayesi üzüm yemek falan değil, adamlar bağcıyı dövecekler. Dolayısıyla 'İşin bu tarafını görelim.' diyenler çoğaldılar. Böyle bir hayır tarafı oldu sanıyorum. Öbür taraf bunu fark etti. İslami kesimin pek çok yazarını, düşünürünü bir araya getirdiğini, ortak düşündüklerini, karşı koyduklarını görünce sustular. Ama en küçük bir fırsatta bunu tekrarlar, tekrarlayacaklar. Hükümeti de yukarıdakileri de zorlayacaklar. Müslümanları hırpalayacaklar. Bir daha yerlerinden kalkmasınlar diye kurban isteyecekler. 'Falancayı kurban verin bize.' diyecekler. Bu kurban verilecek, sonra bir başkası ve başkası." dedi.
"Hocalar bu çamuru üzerlerinden kolay kolay atamıyorlar"
Birçok insanın bu propagandalara, iftiralara kandıklarını vurgulayan Beşer, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada birtakım hocalar çamur yemiş oluyorlar. Üzerlerinden bu çamuru kolay kolay atamıyorlar. Bir insan düşünün, gecesini gündüzüne katıp İslam için çırpınıyor, her tarafa koşuyor, çalışıyor ve arada sırada hatalar da yapıyor. Gayet tabii, normal. Şimdi burada bize ve diğer insanlara düşen ne? 'Sen şu konuda hata yapıyorsun. Lütfen onu yapma!' diyebilmek. Bunu demiyoruz, yükleniyoruz. Burada kıskançlık mı var ben anlamıyorum. Yoksa hakikaten Müslümanların çok eskiden beri, belki 50 yıldır, belki de daha fazla sindirilmeleri, bastırılmaları, dövülmeleri, tokat yemelerinin verdiği bir korkaklık mı var? Şahsen sayın cumhurbaşkanının 'İlahiyatlar biraz daha cesur olsunlar.' sözünü bu anlamda yerinde buluyorum ama işin ilginç tarafı da cesur olan ilahiyatçılar da bu insanlara vuruyorlar, öbürlerine vuramıyorlar."
"İlahiyatçılar cesur olsunlar ama cesaretlerini haksızlara karşı kullansınlar"
Din istismarının her çeşidinin yapıldığı televizyon kanalları olduğunu bildiren Beşer, "Din ile bal satıyor, bilmem ne satıyor. Öbür taraftan kadınlar oynatarak Mehdilik yapıyor. Ne yapıyor? Mesih oluyor, İsa oluyor, resul oluyor. Bu televizyonlar var mı yok mu Türkiye'de? Var. Pek çoğu muhtemelen birileri tarafından finanse ediliyor. İsrail, İngiltere, Amerika ve Almanya tarafından finanse ediliyor. İslam'ı bozmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Peki, bu insanların, bu televizyonların tahribatı Faruk Beşer'in, Nurettin Hocanın, İhsan Hocanın tahribatlarından az mı ki ilahiyatçılar onlara değil de bunlara cesaret gösteriyorlar. İşin ilginç tarafı bu. Evet, ilahiyatçılar cesur olsunlar ama cesaretlerini haksızlara karşı kullansınlar. Biz bir fetret devri yaşadık. Bizim hocalarımız, kitaplarımız ve kültürümüz gitti. Yerine toplama başka şeyler geldi. Biz neyin ne olduğunu bilmiyoruz, yeni yeni anlamaya başlıyoruz." ifadelerini kullandı.
"Eğer Müslümanlığın samimiyse öbürleriyle beraber olup Müslümanlara vurmayacaksın"
Son olarak Müslümanlara çağrıda bulunan Beşer, "Elhamdülillah ki çok hızlı bir şekilde mesafe kaydettik. Dolayısıyla bizim hata yapmamız, yanlış yapmamız, olmaması gereken şeyler söylememiz son derece muhtemel ve kolay. Eğer Müslümanlığın samimi ise öbürleri ile beraber olup da Müslümanlara vurmayacaksın. Toplanacaksın, grupçuluk, fırkacılık ve mezhepçilik yapmayacaksın. Mezhepte olmak ayrı şey mezhepçilik yapmak ayrı bir şey. Resulullah 'Kardeşine yardım et, zalim de olsa mazlum da olsa yardım et.' diyor. Zalim de olsa hata da yapsa elinden tut, 'Bunu yapma.' de. Diyelim ki kardeşin hatalıdır. 'Evet, yapmamalıydı, hak etti. Bunun cezasını çeksin.' dersen o zaman senin Müslümanlığın tartışılır. Müslüman öyle olmaz. Öyleyse bizim artık bu birbirimizi ikaz etme, uyarma mekanizmasını geliştirmemiz lazım. Yani Müslümanların, kardeş olduklarını biraz daha gözden geçirmeleri ve anlamaları lazım." şeklinde konuştu. (Nizamettin Aşkin - İLKHA)