HABER MERKEZİ/DOĞRUHABER
Suriye`de katil Baas rejimi ve destekçilerinin başlattığı katliamın yedinci yılına girdik. Katliamdan bu yana geçen onca zamanda nice katliamlara, nice acılara, nice zulümlere şahit olduk. Kimi zaman katliam görüntüleri içimizi yaktı, kimi zaman katliamdan kaçmaya çalışan yaşlı, kadın, çocuk görüntüleri yüreğimizi burktu, kimi zaman denizi kaçış yolu seçen bebek ve kadınların kıyıya vuran cansız bedenleri yaktı içimizi… Alan Kurdi`nin kıyıya vuran cansız bedeni daha hafızalarda tazeliğini korurken geçtiğimiz günlerde medyaya yeni düşen bir görüntü katliamların ve Suriye`de yaşanan dramın ulaştığı boyutları gözler önüne serer gibiydi adeta. Haftalardır katliamın sürdüğü Doğu Guta`dan kaçmaya çalışan bir baba elinde çantasıyla fotoğraflara yansıyor. Çanta da ise bebeği… bu görüntüler dramın fotoğrafı olarak hafızalara kazındı.
VALİZLERİNE EŞYA DEĞİL ÇOCUKLARINI YÜKLÜYORLAR
Öyle anlar vardır ki, deklanşöre basıldığında sadece bir fotoğraf karesi olarak kalmazlar. Bir valizde evladını taşıyan çaresiz bir kol ise kadrajdaki görüntü, aldığı nefes bile vicdanını sızlatır insanın... Reuters'ten Omar Sanadiki'nin çektiği bu fotoğraf Doğu Guta'daki dramı en iyi anlatan karelerden biri olarak hafızalarda yer edecek. Yoğun çatışmaların yaşandığı bölgede bugüne kadar 200 binden fazla sivil hayatını kaybetti. Ellerde taşınan valizlere umutlarını da yükleyen bölge insanı, açlıktan, yoksulluktan ve ölümden kaçarken aynı valize geleceklerini, evlatlarını da sığdırdılar. Tam bu sırada Omar Sanadiki elinde hayat bulan bu an, tüm vicdan sahiplerini derinden etkiledi.
KATLEDİLİYORLAR…
Suriye'de halk ayaklanmaları, 15 Mart 2011'de bir grup öğrencinin okul duvarına rejim karşıtı slogan yazmasıyla başladı, katil Baas rejiminin şiddetle bastırmaya çalışmasıyla iç savaşa dönüştü. Kimyasal silah kullanma, halkı açlığa sürükleme, tehcir etme, ablukaya alma, keyfi tutuklama, işkence etme gibi savaş suçlarının işlendiği Suriye dramı 7. yılını doldurdu. Bu süre zarfında Suriye`de kalan yüzbinlerce insan katledildi.
BOĞULUYORLAR…
Suriye`deki savaştan bin bir zorlukla her şeyini arkasında bırakarak kaçmaya çalışan mültecileri zorlu bir yolculuk bekliyor. Büyük çoğunluğu denizler üzerinden başka ülkelere gitmeye çalışırken ya boğuluyor ya da botları batırılarak ölüme terk ediliyor. Gün geçmiyor ki onlarca cansız beden kıyılara vurmasın!
DİKENLİ TELLERLE ENGELLENİYORLAR
Suriyeli göçmenlerin Avrupa ülkelerine girmelerine engel olmak için daha önce Sırbistan sınırına dikenli tel örgü çeken Macaristan`dan, Hırvatistan sınırına da tel örgü çekilerek mülteciler engellendi. Yunanistan da göçmenlerin girişini önlemek üzere Türkiye sınırına yaklaşık 10 kilometrelik duvar ördü. Yapımına 2011`de başlanan duvar, Aralık 2012`de tamamlandı. Duvar inşaatında yaklaşık 6 bin metreküp beton, 800 ton çelik ve dikenli tel harcandı.
TÜM BUNLARIN YANINDA AVRUPA`NIN VİCDANINA SIĞINANLARIN DURUMU…
İşte Avrupa ülkelerine kaçmaya çalışan mültecilere uygulanan ve bazı yetkililerin de yapılmasını istediği ahlaksız teklifler....
"Aç bırakalım": Belçika'nın Batı Flandre ili Valisi Carl Decaluwe, halkı sığınmacılara yardım etmemeye çağırdı. Vali Decaluwe, "Yardım ederseniz daha fazlası gelecektir" ifadesini kullandı. Valinin bu sözleri tepkiyle karşılandı.
"Denize dök, boğulsunlar": Yunanistan Göç Bakanı Ioannis Mouzala, geçen hafta Belçikalı mevkidaşı Theo Francken'in, bir toplantıda kendisine, "Sığınmacıları denize geri dök. Üzgünüm ama boğulup boğulmamaları umurumda değil" dediğini iddia etti. Francken ise bu iddiayı yalanladı.
"Gerekirse vuralım": Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi lideri Frauke Petry "yasa dışı yollarla ülkeye giren mülteciler gerekirse vurulsun" teklifinde bulundu. Macaristan hükümeti de mülteci akınının başlamasının ardından sınırda görev yapan güvenlik güçlerine silah kullanma yetkisi getirdi.
"AB İlerleme Raporunu yumuşatalım": Avrupa Birliği'nden bir komiser yardımcısı geçtiğimiz sene açıklanan, İlerleme Raporunan önce dönemin AB Bakanı Beril Dedeoğlu'na, "Mülteci krizinde ilerleme sağlarsak, raporu yumuşatırız" teklifinde bulunmuştu.
"Dininizi değiştirin, alalım": Almanya Başbakanı Angela Merkel'in gizli emriyle, ülkeye giriş yapan Müslüman göçmenlere, "Hristiyanlığa geçmeniz halinde oturma izni alacaksınız. Aksi durumda burada kalıcı olmanız mümkün değil" denildi. Benzer teklif, İngiltere'ye gelen Suriyeli mülteciler için de yapılıyordu.
"Sadece Hristiyan olanları kabul edelim": ABD'de Paris saldırılarından sonra ülkeye kabul edileceği vaad edilen 15 bin Suriyeli mülteci konusunda tartışmalar çıkmıştı. Bazı milletvekilleri "sadece Hıristiyanları alalım" teklifinde bulundu. Avustralya'da da benzer tartışmalar yaşanmış; bazı bakanlar ve iktidar milletvekilleri alınacak Suriyelilerin, Müslümanlar yerine Hristiyan, Ezidi ve Dürzilerden seçilmesini istedi. Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Bulgaristan, Güney Kıbrıs ve Avusturya sadece Hristiyan mültecileri kabul edeceğini duyurmuştu. Ayrıca hükümetlerin resmi açıklamalarının dışında, çeşitli belediye başkanları da "Hristiyan mülteci istiyoruz" demişti.
"Nitelikli göçmenleri alalım": Geçtiğimiz sene 5 bin göçmenlik başvurusu kabul eden Kanada, bu yıl rakamı 25 bine çıkardı. Ancak Kanada, bu göçmenleri 50 farklı meslek grubundan seçeceğini duyurdu.
DÜN HALEPÇE BUGÜN HALEP, DOĞU GUTA
Dün Halepçe`de yaşanan katliamlar bugün Suriye`de, Halep`te Doğu Guta`da yaşanıyor.
Baas rejimine ait jetler, 16 Mart 1988 sabahı Irak-İran sınırına 10 kilometre mesafede yer alan Halepçe kentini kimyasal silahlarla bombaladı. Bu saldırı sonucu çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 5 bin kişi hayatını kaybetti. Saldırının etkisi ise daha sonraki yıllarda da kendisini gösterdi. Kimyasal gazların kalıntıları nedeniyle hayatını kaybeden çok sayıda kişi oldu, hâlihazırda 500'e yakın kişinin tedavileri ise devam ediyor. Araştırmacılara göre, Halepçe'de kullanılan "sinir ve hardal gazı" sadece toprak ve suya karışmadı, saldırıya maruz kalanların genlerini de etkiledi. Bu yüzden sakat doğum oranlarında da gözle görülür bir artış yaşandı. Büyük acı çeken Halepçeliler, uluslararası toplumdan bunun yalnızca bir kimyasal saldırı değil, "soykırım" olarak değerlendirilmesini talep ediyor. Şu anda yalnızca Irak Meclisi, bu saldırıyı "soykırım" şeklinde nitelendirdi.