28 Şubat post modern darbesinin perde arkasını, yaşanan mağduriyetleri ve geçen 20 yılın ardından gelinen noktayı İlke Haber Ajansı'na (İLKHA) değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, darbenin asıl amacının İslami değerler ve İslami yaşama olan talebin artması olduğunu vurguladı.
Hem bölgede yaşamanın verdiği avantajla hem de 28 Şubat darbeci zihniyeti tarafından cezaevlerine atılanların mahkeme sürecini takip eden bir avukat olarak, İslami yapıların nasıl hedef alındığını en iyi bilenlerden biri olduğunu belirten Yılmaz, darbe süreci içerisinde "terör" suçlusuymuş gibi gösterilerek tutuklanan yüzlerce kişinin, 20 yılı aşkın süredir cezaevlerinde olduğuna dikkat çekti.
Darbe sürecini doğru değerlendirmek için rejimi iyi tanımak gerektiğini aksi halde Müslümanlara yaşatılan bu acıların tekrar etmesinin önüne geçilemeyeceğini ifade eden Yılmaz, darbedeki hedefin sadece REFAHYOL hükümetini devirmek olmadığına dikkat çekti. Kemalist zihniyetin cumhuriyetin kuruluşundan itibaren İslam'a karşı topyekûn bir mücadele başlattığını dile getiren Yılmaz, 28 Şubat darbeci zihniyetinin de asıl hedefinin 90'lı yıllarda yaşanan İslami gelişmeler olduğunu belirtti.
28 Şubat davasında yargılanan bazı darbecilerin pişman olmadıklarını ve laikliği tehlikede gördükleri için 'görevlerini' yaptıklarını söylemelerinin de darbenin asıl hedefinin İslam olduğunu ortaya koyduğunu kaydeden Yılmaz, "28 Şubat darbesi, toplumun 'İslami yaşam' talebine karşılık hükümet üzerinden yapılan bir hesaplaşmaydı. Hükümet bahane edildi. Toplumda İslami yaşam adına, İslami değer adına elde edilen tüm kazanımları yok etmek, İslam'ın toplumsal hayatta görünür olmasını ortadan kaldırmak için girişilen bir darbeydi." dedi.
"Bugün Türkiye aleyhine birleşen Emperyalist ülkelerin 28 Şubat'ta da rolü vardı"
Bugün uluslararası alanda Türkiye'yi hedef alan İngiltere, ABD ve AB gibi emperyalist ülkelerin 28 Şubat darbesindeki rolüne de dikkat çeken Yılmaz, aynı ülkelerin o dönemde İslami gelişmelerin yükselişte olduğu Cezayir ve Tunus gibi İslam ülkelerinde de benzer darbeler gerçekleştirdiğini vurguladı.
Emperyalist ülkelerin İslami partilerin yükselişte olduğu ülkelerde Müslümanları şiddet yanlısı gibi göstererek referansı İslam olan partileri tasfiye ettiğini ifade eden Yılmaz, 28 Şubat zihniyetinin de rejimi koruma ve İslami yapıları tasfiye adına, legal olan İslami yapıları iftira, kumpas ve komplolarla illegal duruma getirdiğini söyledi.
"Bölgedeki İslami yapı PKK üzerinden hedef alındı"
Bölgede artan İslami çalışmalardan ve Kürtlerin giderek dindarlaşmasından rahatsız olan Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük gibi isimlerin, PKK'yi İslami yapıların üzerine saldığını belirten Yılmaz, toplumun İslamileşme sürecinin sabote edilmek istendiğini vurguladı.
Bu amaçla halk arasında büyük teveccüh gören Hizbullah cemaatinin hedef alındığını belirten Yılmaz, "90'lı yıllarda PKK, dindarları ölüm ve sürgün tercihi ile karşı karşıya bıraktı. PKK ve diğer sol örgütlerin saldırılarına maruz kalan ve 'nefs-i müdafaa' yapmak zorunda bırakılan birçok İslami camia ve cemaat, şiddete bulaşmış gibi gösterildi ve terör örgütü kapsamına alındı. Bölgedeki şartları bilen birisi olarak o döneme baktığımda işin içinde bir sabote olayının olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Böylece Müslümanlarla, İslami kesimlerle daha rahat bir şekilde mücadele edeceklerdi. " dedi.
"FETÖ darbecilerle ilişkileri sayesinde kendini korudu"
Bütün İslami yapıları hedef alan 28 Şubat post modern darbesinden FETÖ'nün fazla etkilenmediğine dikkat çeken Yılmaz, FETÖ'nün başta Çevik Bir olmak üzere diğer 28 Şubat aktörleriyle ilişkileri sayesinde kendini koruduğunu söyledi.
FETÖ'nün 28 Şubat sürecinde Başbakan Erbakan'a karşı darbecilerin yanında yer aldığını ifade eden Yılmaz, bu yapının darbeciler üzerinden İslami yapıları tasfiye ederek kendilerine alan açtıklarını kaydetti. Yılmaz, "28 Şubat FETÖ'ye yaramıştır. İslami olarak görünüp darbe yemeyen tek yapıdır. Diğer cemaatlerin hepsi darbe yedi. Hepsi bir şekilde illegaliteyle suçlandı. İllegaliteyle suçlanamayanlar dahi farklı kumpaslarla, komplolarla karşı karşıya geldiler, ahlaksızlıkla suçlandılar. Yolsuzlukla suçlandılar. İslami camia ve cemaatler 28 Şubat sürecinde itibarsız hale getirildi. Şiddetle anılır hale getirildi. Bu bilinçli yapılan bir şeydi." dedi.
"28 Şubat yargısıyla İslami camia mensupları mahkûm edildi"
28 Şubat darbesinin yargı ayağında yaşananlara da dikkat çeken Yılmaz, "28 Şubat zihniyeti, laik Kemalist sistemi koruma adına emirlerindeki derin ve kirli yapılarla dindarları hedef aldı. İslami cemaatleri hedef alan bu yapılar, camilerden, derneklerden topladıkları dindar gençlerin bir kısmına işkencelerle suç yükledi. Bu kirli yapılar belki de kendilerinin işlemiş oldukları bazı suçları ve faili meçhul cinayetleri işkenceli sorgularda İslami camia ve yapıların üzerine yıktı. Böylece İslami camia ve cemaatler üzerinden bir terör örgütü inşa ettiler. Önce "terör örgütü" diye kayıtlara geçirdiler, daha sonra cezalar verdiler. Bugün de kendi oluşturdukları geçmişteki o kirli hafızaya atıf yaparak İslami camia ve cemaatlerin 28 Şubat yargısının haksız ve hukuksuz keyfi kararlarının yeniden ele alınması talebini engellemeye çalışıyorlar." şeklinde konuştu.
Darbe sürecinde yargının verdiği kararların hukukiliğinin tartışmalı olduğunu ve o kararların yeniden yargılama yolu ile ele alınması gerektiğini belirten Yılmaz, "Bu minvalde gerek sayın Cumhurbaşkanının yapmış olduğu açıklama gerekse eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve diğer yetkililerin yapmış olduğu yeniden yargılamaya ilişkin açıklamalar yerindedir. Yalnız bu hususu sadece 28 Şubat sürecindeki yargı kararlarıyla sınırlı tutmamak lazım. 28 Şubat sürecinde darbecilerin safında olan ve 15 Temmuz darbecisi FETÖ'nün yargıçlarının verdiği kararların da yeniden yargılamaya konu olması gerekir. FETÖ'nün, kendileri dışındaki tüm İslami yapıları tasfiye etmek amacıyla yargıyı bir silah olarak kullandığı mahkeme kararlarına da yansımıştır. Bu nedenle FETÖ yargısının kararları ile 28 Şubat yargısının kararları aynı kategoride değerlendirilmelidir. Bu nedenle İslami camia ve cemaatlere yönelik bütün mahkûmiyet kararları gözden geçirilerek mağduriyetlerine bir an önce son verilmelidir." diye konuştu.
"Darbecilerin ve FETÖ'nün oluşturduğu devlet hafızası değişmelidir"
Yıllardır İslami kesime karşı Ergenekoncular, 28 Şubatçılar, ulusalcılar, Kemalistler ve FETÖ'cüler tarafından oluşturulan bir arşiv yani kirli bir devlet hafızası olduğunu vurgulayan Yılmaz, yapılan yanlış uygulamaların düzeltilmesi için bu kirli hafızanın temizlenmesi gerektiğini söyledi.
28 Şubat mağdurlarının yeniden yargılanması sürecinde de bu hafızanın temizlenmesinin önemine dikkat çeken Yılmaz, "Bu hafızayla siz yeniden yargılama yaparsanız netice değişmeyecektir. Yeniden yargılama yoluyla mağduriyetlerin giderilmesi isteniyorsa, İslami yaşam talebini suç sayan mevzuatın değişmesi, İslami cemaatleri rejim için tehdit ve tehlike gören, onları terör örgütü gösteren devletin kirli hafızasının temizlenmesi gerekir. Bir de yeniden yargılama sürecinde yargılama yapanların adil ve tarafsız olması lazım. Şu an yargılama yapacak olan hâkim ve savcılar ne kadar tarafsız? Ne kadar adil? Bunu da bilmek lazım. 28 Şubatçı zihniyet ve FETÖ yargıdan temizlendi mi? Hayır. Polis ve jandarmadan tamamen temizlendi mi? Kamu kurum ve kuruluşlarından tamamen temizlendi mi? Hayır! Hiç kimse bu sorular karşısında 'Tamamen temizlendi.' diyemez." dedi.
"28 Şubat'la tüm alanlarda hesaplaşmalı"
Şu an, 28 Şubat'la hesaplaşma adına bazı generallerin yargılandığını hatırlatan Yılmaz, darbenin yargı ayağı, siyasi ayağı, sermaye ayağı ve sivil ayağı da olduğunu ancak şimdiye kadar bunlara karşı bir dava açılmadığını söyledi. Bu dava ile darbe sürecinde aktif rol alan asker dışındaki tüm kesimlerin aklanacağını belirten Yılmaz, 28 Şubat'la tam ve kâmil bir hesaplaşma olmadan, devlet içindeki bütün uzantılar temizlenmeden, yapılanın formalite bir yargılamadan ibaret olacağını neticenin değişmeyeceğini dile getirdi.
"Darbe sürecinde verilen cezalar dahil tüm mağduriyetler giderilmeli"
28 Şubat darbesiyle hesaplaşmasının bir diğer ayağının da mağduriyetlerin giderilmesi olduğunu vurgulayan Yılmaz, özellikle de halen cezaevinde olanların uğradıkları haksızlıkların giderilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini kaydetti.
FETÖ ve 28 Şubat hâkim ve savcılarının verdiği kararlarla 20-25 yıldır cezaevlerinde olanlar olduğunu hatırlatan Yılmaz, öncelikle kirli yapılar tarafından oluşturulan devlet hafızasının güncellenerek bu mağdurların yeniden yargılanması gerektiğini ifade etti. İslami yapıları terörden sayan devlet hafızası yeniden ele alınmadan yapılacak yeniden yargılamalardan olumlu bir sonuç çıkmayacağını dile getiren Yılmaz, "Ancak bundan sonra kendini ideolojik düşünceden beri tutmuş, hukukçu kimliği öne çıkmış yargı mensuplarıyla bu iş netice verir, mağduriyetler giderilebilir." dedi.
"Kirli hafıza yok edilmeden yeniden yargılama risklidir"
Yılmaz, "Biz diyoruz ki kirli hafıza yok edilmeden yeniden yargılama risklidir ve tehlikelidir. Aksi durumda yargı eliyle tekrar o kararlar onanacak. Karar tasdik edilecek ve İslami kesimin, 'FETÖ yargısının verdiği kararlarla, 28 Şubat yargısının verdiği kararlarla çocuklarımız içerde.' deme durumu kalmayacak. Kemalistler, 28 Şubatçılar ve FETÖ'cüler de 'Bakın işte, AK Parti iktidarındaki yargı da tasdik etti. Demek ki, İslami camia ve cemaatler teröristtir. Mağdur ettiğimiz kimse yoktur.' diyecek." ifadelerini kullandı.
28 Şubat hafızasıyla yapılan güvenlik soruşturmaları mağdur ediyor
Dönemin Ergenekon, FETÖ ve Kemalistleri tarafından oluşturulan devlet hafızasının İslam'a dair her şeyi düşmanlaştırdığını belirten Yılmaz, bu hafızayla geçmişte insanlar cezaevlerine atıldığı gibi şimdi de bu kirli hafıza temel alınarak yapılan güvenlik soruşturmalarıyla insanların mağdur edildiğini söyledi.
Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü: "Güvenlik soruşturması neye göre yapılıyor? Tabii ki devletin kirli hafızasına göre yapılıyor. Bu kirli hafızaya göre bütün İslami camia ve cemaatler 'terör örgütüdür, tehlikelidir.' Hatta geçmişte dahi şiddete, silahlı olaylara bulaşmamış olan ve hükümetle beraber çalışan bazı dergi çevrelerinden örnekler var. Onların etkinliklerine katılanlar dahi şu an mülakatlarda eleniyor, güvenlik soruşturmalarında sakıncalı diye işe alınmıyor veya işine son veriliyor. Şu an Ak Partinin iktidarında bu yapılıyor. AK Partinin vermiş olduğu yetkiyle İslami yaşayan insanları kamu kurumlarından tasfiye ediyorlar."
"Şiddete bulaşmamış İslami yapılar terör örgütü kapsamından çıkarılmalıdır"
28 Şubat darbesiyle hesaplaşmanın bir diğer ayağının şiddete bulaşmamış İslami yapıların terör örgütü kapsamından çıkarılması olduğunu vurgulayan Yılmaz, "Nefsi müdafaa bütün hukuklarda vardır ve cezasızlık sebebidir. Buna rağmen PKK saldırıları sonucu kendilerini savunmak zorunda kaldığı için bazı cemaatler terör örgütü kapsamı içine alınmış. Özellikle de 2000 sonrasında şiddete bulaşmamış bütün İslami yapıların terör örgütü kapsamından çıkarılması gerekiyor. Normalleşme için böyle bir sıfırlama yapılması zorunludur. Yani devletin, devlet hafızasının yeni bir formatlamaya ihtiyacı var." ifadelerini kullandı.
Kemalizm'in çocuğu: PKK
Perinçek ve Küçük'le aynı zihniyetten gelen Abdullah Öcalan'ın, örgütünün ismini Perinçek'in İşçi Partisinin Kürtçe versiyonu olan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) olarak belirlediğine dikkat çeken Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "Yalçın Küçük'ün sosyal medya da paylaşılan bir videosu var. Burada PKK için, 'Bunlar dindar değil, bunlar Kemalizm'in çocuklarıdır, bizim çocuklarımızdır ama devletle çatışıyorlar. Bir an önce bunu gidermemiz lazım. Bunlar mini eteklidir. Okumuş aydınlar, İslam'ı şeyleri yok.' diyor. 'Bizim çocuklarımız.' diyor bunlar için. Söylediklerinde doğruluk payı var. PKK'lilerde Kemalistler gibi İslam'a karşıdır. Yani Kemalizm'in Kürt versiyonudur. Bu anlayış PKK yönetiminde de var. HDP yönetiminde de var. 28 Şubat sürecinde bunların darbecilerle birlikte hareket etmesinin nedeni budur."
Dikkat edildiği takdirde 28 Şubat sürecinde bu insanların rolünün görüleceğini belirten Yılmaz, "Öcalan yakalandıktan sonra, PKK'ye yönelik operasyonlar durdu. Devlet bütün kurumlarıyla dinle, dindarla ve İslam'la uğraşmaya başladı. İslami yaşamın görünür kılınan sembolleri ile uğraştı. Başörtüsüyle, takkeyle, sakalla ve gümüş yüzükle uğraştı. Camiyle uğraştı, benzinliklerdeki mescitleri dahi kapatmaya çalıştılar. 28 Şubat süreci, topyekûn İslam'la mücadele süreciydi. O dönemde bütün laik ve seküler kesimler bu cephede yer aldı." dedi.
"Perinçek şimdi de hükümetle İslami kesime saldırıyor"
1990'lı yıllarda PKK ile bölgedeki Müslümanları özellikle de Hizbullah cemaatini hedef alan Perinçek ve ekibinin şimdi de hükümetle İslami kesimlerin önünü kesmeye çalıştığını belirten Yılmaz, bu kesimin basınının attığı manşetlerle 28 Şubat mağdurlarının yeniden yargılanma taleplerini hedef aldığını söyledi.
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün mağdurların yeniden yargılanması gerektiği yönündeki açıklaması üzerine Perinçek medyasının yeniden harekete geçtiğini ifade eden Yılmaz, "Eski Cumhurbaşkanın bahsetmiş olduğu 28 Şubat mağdurları, yargının mağduru Hizbullahçılar mı, domuz bağcılar mı?' diyerek, domuz bağı iftirasını yeniden gündeme getiriyorlar. Ben de o dönemde dosyaları takip eden bir avukat olarak söylüyorum ve diyorum ki, 'Domuz bağı o dönemin derin yapılarının bir iftirasıdır.' Hizbullah'ın öldürdüğü iddia edilen kişilerden tek bir tanesinde domuz bağlı foto göstersinler, bir evrak göstersinler, otopsi raporu vesaire göstersinler ben avukatlık mesleğinden istifa edeceğim. Basın mensuplarına gönderilen bir animasyon çizim, gerçekmiş gibi kamuoyuna sunuldu. 28 Şubat darbecilerinin algı operasyonu malzemesi yapıldı. 28 Şubatçı bazı kesimler bugün bu tür iftiralarla hükümet üzerinde bir baskı kurmaya çalışıyorlar. Yeniden yargılanmaya dahi tahammülleri yok. Yapılacak olan bir yeniden yargılama ile bu insanlar, işkence ile kabul ettirilen suçlamalardan ve iftiralardan belki beraat eder. Ama bu ihtimali de yok etmek istiyorlar ve bunun için saldırıyorlar." şeklinde konuştu.
Bu kesimin PKK ile birlikte çalıştıkları 90'lı yıllarda da PKK'nin iftiralarını kendi medyalarında yaydıklarına dikkat çeken Yılmaz, "Böyle kara propagandayla bir algı oluşturuyorlardı. Dertleri İslam'la, İslami yaşamladır. Dertleri İslam'ın toplumda görünür olmasıdır. Bunlar İslami bir toplum yapısını kabullenmeyecek olan insanlardır. Mücadeleleri de camia ve cemaatler üzerinden İslam'ladır. Bunu bu şekilde bilmek lazım, yoksa yanlış bir değerlendirme yapılır. Bunların itham ve iftiralarının doğru kabul edilmesi veya geri adım atılması mağduriyetleri devam ettirir. Bu tuzağa dikkat edilmezse AK Parti hükümeti kendi eliyle Müslümanlara darbe vuran parti konumuna gelir." dedi. (Fikret Özkan-Emrah Deniz-İLKHA)