CHP'lilerin her fırsatta reddettikleri, kabullenmedikleri icraatlarının başında tek parti döneminde yani 1923 ile 1950'li yıllar arasında camileri kapatmak, depo, ahır, lokal, tuvalet hatta umumhane yapmaları cinayetidir.
Bu durum, inanç ve değerlerine ters düştüğü için halkı ciddi oranda yaralamış, aradan on yıllar geçmesine rağmen unutulmamış ve tarihin hafızasındaki yerini almıştır.
Tek parti döneminde camiler ihtiyaç olduğu için ya da kazara ahır, depo ya da cezaevi yapılmadı. Felsefi olarak batıcı, işlevsel olarak din düşmanı olan devrin zihniyeti böyleydi. Mesela Diyarbakır Ulu Camii depo yapılmıştı. Halk Ramazan'da teravih kılmak için yetkililerden camiyi açmalarını istemiş, Ankara'dan gelen haberde, halkın teravih namazlarını evlerinde kılmaları istenerek halk ile adeta alay edilmişti.
Yüzlerce cami kapatıldı, depo yapıldı, satıldı, yıktırıldı
15 Kasım 1935?te "Cami ve mescitlerin tasnifine ve tasnif harici kalacak cami ve mescit hademesine verilecek muhasasat (maaş, ödenek) hakkında" bir kanun çıkarıldı. 2845 numaralı kanunda "Tasnif harici tutulan cami ve mescitler usul ve mevzuata göre kendilerinden başkaca istifade edilmek üzere kapatılır." hükmü vardı. Bu tarihten sonra yüzlerce cami kapatıldı, depo yapıldı, satıldı, yıktırıldı hatta parti binası yapıldı.
CHP'nin tek parti döneminde sadece Diyarbakır'da amaç dışı kullanılan camilerden bazıları şunlardı: Ulu Camii depo yapılmıştı. Nebi camii askerler için ambar olarak kullanılıyordu. Ayna, Çakal, Aziziye, Tacettin, Göl, Ablak, Sin, Paşa camileri satıldı. Yine bunun yanında Hançer Güzel, Kamışlı Ziyareti, Yiğit Ahmet, Kozlu, Hanzade, Kaşık Budak, Hacı Osman, Behram Paşa, Hasırlı ve Selükiye mescitleri de satıldı.
Bu sayı aslında çok daha fazladır. Üzerinde uzunca bir araştırma yapıldığı takdirde Diyarbakır'da satılan, yıkılan ya da amaç dışı hale getirilen cami ve mescitlerin sayısının daha fazla olacağı tahmin edilmektedir.
Tek parti döneminde tüm Türkiye'de olduğu gibi Diyarbakır'da da camilerin amaçları dışında kullanıldığını söyleyen dönemin görgü tanıklarından Fettah Şallıoğlu, "Allah o günleri bir kez daha göstermesin." dedi.
"Ulu Camii depo Nebi Camii ambar olarak kullanılıyordu"
Ezanın o dönemlerde Türkçe okunduğunu söyleyen Şallıoğlu, "Diyarbakır çok güzeldi ama halk sıkıntılar içerisindeydi. Tarihi Nebi Camii askerler için ambar olarak kullanılıyordu. Şehrin merkezinde olan bu camide ibadet edilmesi yasaktı. Cami bakımsızlıktan perişan durumdaydı." ifadelerini kullandı.
O dönemde kimsenin olanlara tepki gösteremediğini, iki kişinin Ulu Camii önünde asıldığına bizzat tanıklık ettiğini dile getiren Şallıoğlu "Halk fakirdi. Herkes kendi durumuyla ilgileniyordu. Diyanet yoktu. Kimse imamlara sahip çıkamıyordu. Askerlerin ambar olarak kullandığı Nebi Camii'nin minaresi bakımsızlıktan yıkılmıştı. Askerler Nebi Camii'nden çıktıktan sonra babam orayı temizledi. Bir imam tuttu. Camiyi tekrar faaliyete soktular." şeklinde konuştu.
Adnan Menderes, camileri boşaltıp askerleri tekrar kışlalarına çekti
Dönemin görgü tanıklarından Ali haydar Canlı da camilerin askerler tarafından amaçları dışında kullanıldığını belirterek şunları söyledi:
"Ulu Camii, Nebi Camii, Hz. Süleyman Camii, Nasuh Paşa Camii, Fatih Paşa Camii, Hüsrev Paşa Camii, Ali Paşa Camii, Lalebey Camii, Behram Paşa Camii, Parlı Safa Camii, İskender Paşa Camii ve Melik Ahmet camilerinde askerler kalıyordu. O günlerde kışla olarak ise sadece Kurt İsmail Paşa Kışlası vardı. 1950'de Demokrat Parti iktidara geldikten sonra Adnan Menderes, camileri boşaltıp askerleri tekrar kışlalarına çekti. Eski yazı kaldırılınca ezanı da Türkçe okutmaya başladılar. Adnan Menderes iktidara geldikten sonra ezan tekrar Arapça okutuldu. 1960 darbesinden sonra bazı gazeteler ezanın tekrar Türkçe okunmasını isteseler de Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel buna izin vermedi."
"İslam düşmanları önce camileri tahrip ediyor"
Merkez Sur ilçesinde faaliyet gösteren "Camileri ve Kuran Kurslarını Yaptırma, Yaşatma, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Cami-Der) Başkanı Şeyhmus Taş" da İslam düşmanlarının işgal ettikleri beldelerde önce camileri tahrip edip yıktıklarını söyledi.
Taş, "İslam tarihinde caminin önemi ve yeri, Peygamber Efendimizin Medine'ye hicret etmesiyle başlıyor. Peygamber Efendimizin hicreti sırasında vardığı ilk yer olan Kuba'da mescit inşa etmesi, Medine'ye vardıktan sonra da ilk iş olarak cami inşasına koyulması, cami ve mescitlerin İslam dinindeki yeri ve önemini göstermesi bakımından önemli. Müslümanları yan yana getiren, Müslümanların ümmet olması için, kaynaşması için büyük bir öneme sahip olan cami müessesesi tarihin her döneminde itina ile yaygınlaştırıldı. Biz de bunun önemini açıkça görmekteyiz ki İslam düşmanları, İslam'a zarar vermek istedikleri zaman ele geçirdikleri yerlerde önce camileri tahrip edip asli fonksiyonlarının önüne geçiyorlar. Camileri tahrip ederek Müslümanların arasındaki dayanışma ruhu, birlik ve beraberliği yıkmak istiyorlar." dedi.
Camilere düşmanlık edenlerin zelil olmaya mahkûm olduklarını ifade eden Taş, "Ahiretteki hesapları daha farklı olacak. Tek parti döneminde camilerin gerçekten tahrip edildiğini ve fonksiyonlarının dışında kullanıldığını gördük. Örneğin Diyarbakır'da Kamışlı, Aziziye, Hacı Osman, Ablağ ve Gül Paşa camileri farklı işler için kullanıldıklarından dolayı kaybolup gittiler. Bugün de Sur ilçesi sınırlarında bulunan ve çukur siyaseti çatışmaları zamanında ağır bir şekilde tahrip edilen Kurşunlu, Hasırlı, Hocaoğlu ve Hacı Hamit camileri de büyük zarar gördü. Bu camilere de ayakkabılarla girildi, hoparlörlerinden gayr-i İslami marşlar okutuldu, cephanelik olarak kullanıldı, çatışmalarda mevzi haline getirildi ve en nihayetinde ya yakıldı ya da yıkıldılar. Camilerimize düşmanlık edenler bunun faturasını ağır bir şekilde ödedi. Allah inşallah bu gibi insanlara bir daha güç kuvvet vermez de bu gibi şeylerden uzak dururlar." şeklinde konuştu. (Emrah Deniz-Mehmet Çelik / İLKHA)