ENES DURMAZ- DOĞRUHABER

28 Şubat darbesinin oluşturduğu mağduriyetler üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen halen mağduriyet yaşayan binlerce insan bulunuyor. Özellikle o dönemlerde FETÖ ve brifingli cunta yargısının verdiği kararlar, kurduğu kumpaslarla İslami camialar “terör örgütü” ilan edildi. 28 Şubat zulmüne dikkat çeken HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Hüseyin Yılmaz, “Hem FETÖ hem de cunta kararlarından dolayı dindar olan insanlar 20 ile 25 yıllık bir esaret yaşıyorlar.” dedi.

DİNDAR İNSANLAR 20 İLE 25 YILDIR ESARET YAŞIYORLAR

Bu yılın, zulümlerin sona ermesi için son 28 Şubat olmasını temenni ettiklerini dile getiren Yılmaz, “Her yıl 28 Şubat geldiğinde hepimizde bir umut oluşur acaba bu şubat son olur mu diye. Dönemin yargısının verdiği kararların ıslahı için bir çalışma var ama maalesef henüz somut bir şey olmadı. Hem FETÖ, hem de cunta kararlarından dolayı dindar insanlar 20 ile 25 yıllık bir esaret yaşıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı konuyla ilgili bir açıklama yaptığı zaman hepimizde ciddi bir beklenti olmuştu. Parti olarak bizim de girişimlerimiz var konuyla ilgili adımların atılması için çalışmalarımız devam ediyor. Bir dosya hazırladık ve hükümete sunduk ve bu insanların hangi şartlarda alınıp nasıl bir çözüm yoluyla serbest bırakılacaklarını belirttik. Suçlamalar genelde 2000 öncesine aittir. Bu da aslında dönemin yargısının Müslüman camialara olan tavrından kaynaklanıyor. Çoğu İslami camia “terör örgütü” ilan edilmiş ve sahte suçlamalar isnat edilmiştir. Teklifimizde son 15 yıl herhangi bir silahlı suça bulaşmamış örgütlerin “terör” listesinden çıkarılması, bu oluştuğu takdirde terör örgüt çalışmasından infaz edilen mahkûmların infazları artık adli infazlar olur. Bu durumda müebbet ceza alanlar dahi çıkmış olur. Yeniden yargılamayla bu iş olacak gibi değil bir resetleme olması gerekir.” şeklinde konuştu.  

28 ŞUBAT BİTMEDİ MAALESEF YANSIMALARI DEVAM EDİYOR

Yanlışların çok olduğu yerde yeniden yargılamanın çok şey değiştirmeyeceğine inandığını belirten Yılmaz, “Çünkü yasalar aynı, dolayısıyla aynı cezanın uygulanması muhtemeldir. Mevcut yasalar bazı noktalarda hâla İslami yaşamı suç görüyor. Toplamda bu suçlardan yatan 600 kişi var. Böyle bir formül sunmuştuk, umarım bu konuda gereken yapılır. Özelikle “terör” suçlarından yatanların akrabaları da ciddi anlamda zarar görüyor. Mesela memur olan birinin böyle bir yakını varsa memuriyeti son bulabiliyor. 28 Şubat bitmedi maalesef yansımaları devam ediyor. İktidar üstüne gidemiyor. 28 Şubat ve FETÖ`den dolayı devlette vatandaşa karşı kirli bir hafıza oluşmuş ve vatandaşa bakarakken bu hafızayla bakıyor, bu ciddi haksızlıklar oluşturuyor. Devletin bu hafızayı da sıfırlaması gerekiyor. 28 Şubat bin yıl sürmedi darbe aldı ama etkileri hala devam ediyor. İktidarın el değişmesiyle 28 Şubat tam olarak bitmedi. 28 Şubat`a kaynak oluşturan yasalar yönetmelikte duruyor, yarın yine hortlayabilir. İslami yapıları suçlu gören hafızanın değişmesi gerekiyor böyle bir durumda belki bu 28 Şubat son olur.” dedi.

VEFATININ SENE-İ DEVRİYESİNDE MERHUM ERBAKAN`I RAHMETLE ANIYORUZ

Vefatının sene-i devriyesi nedeniyle Merhum Erbakan Hoca`ya da değinen Yılmaz son olarak şunları söyledi; “Merhum Necmettin Erbakan, 28 Şubat döneminde mağdur olmuş en önemli şahıslardandır ve İslami anlamda Türkiye`de birçok kişiye ilham kaynağı olmuş geniş bir yelpazeye sahip bir devlet adamıdır. Bu vesileyle merhum Erbakan`ı rahmetle anıyoruz. 28 Şubat`la yüzleşmek isteyen iktidarın Refah Parti`sinin uğradığı mağduriyetleri de iade etmesi gerekiyor. Erbakan Hoca`nın hakkını gasp edenlerin hesap vermesi gerekiyor.” 

28 Şubat mahkûmlarının aileleri yeniden yargılama istiyor

28 Şubat sürecinde brifingli yargıçlar tarafından hukuksuz bir şekilde cezaevlerine konulan ve yirmi yılı aşkın bir süredir içeride olan mağdurların aileleri yeniden yargılanma talebinde bulundu.

İSTANBUL

Mağdur ailelerin yakınlarından Mesut Tunce'nin annesi Leyla Tunce, oğlunun 17 yaşında tutuklanarak ciddi işkencelere maruz kaldığını ve hatta bazı arkadaşlarının şehit olduğunu söyleyerek Abdüsselam adındaki genci hiç unutmadığını ve o zaman 'Acaba oğlumda onun gibi şehit mi oldu' diye düşündüğünü söyledi. Tunce, "Oğlumu ziyaret ettim, ama inanın hiç tanıyamadım. Ceset gibi olmuştu. Yüzünde iz olup olmadığını sordu. Demek ki işkence izleri geçmişti. Ardından 10 yıl boyunca mahkemelerde perişan olduk. İddia ettikleri hiçbir suçun delili yoktu onun için ceza veremiyorlardı." dedi.

"ÇOK AĞIR İŞKENCELERE MARUZ KALDILAR"

Ahmet Şat'ın ablası Zeynep Durmaz, kardeşi ve kayınbiraderinin üniversiteye hazırlık için gittikleri İzmir'de yakalandıklarını ve ismi dahi olmayan bir örgüt olan İslami hareket adına yargılanarak 24 yıldır içeride olduklarını söyledi. "O dönemde devlete kümelenmiş olan sol Kemalist zihniyet ve FETÖ, Müslümanlara kumpaslar kuruyorlardı. Kardeşim ve kayınbiraderim de o kumpasların kurbanı oldu." diyen Durmaz, "Çok ağır işkencelere maruz kaldılar. İşin ilginç tarafı işkenceciler, namazı kaçırdılar diye tekrar onlara işkence ediyordu. Nasıl olur da namaz kılan biri diğer namaz kılana işkence edebiliyor ve neyin adına?" diye konuştu.

"ONLARA MÜEBBET VERİLİRKEN BİZE AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET VERİLDİ"

Yasin Demir'in eşi Semiha Demir, eşinin ciddi hastalıklarına rağmen serbest bırakılmadığını ve doktor raporlarıyla tekrar cezaevine gönderildiğini belirterek, "Yıllarca cezaevi yollarında gezdik. Çocuklarımız o yollarda büyüdü. Çoğu mahkûm, dede oldu. Onlara müebbet verilirken bize ağırlaştırılmış müebbet verildi." ifadelerini kullandı.

Demir, "Sırf İslami kişiliklerinden dolayı mahkûm edildiler. Elhamdülillah alnımız açık, başımız dik. Kim sorarsa eşim İslami davadan içeride diye gururla söylüyorum." dedi.

"NASIL OLUYOR DA BU MÜSLÜMANLARA BÖYLE BİR ZULMÜ REVA GÖRÜYORLAR?"

Eşi Hizbut-Tahrir davası tutuklu olan Kübra Duman, bu konu ile ilgilenen herkese teşekkür ederek konuşmaya başladı. Duman, "Son 3 ayda Hizbut-Tahrir ve diğer davalar için söylenmesi gereken her şey söylendi. Gerek STK'lar gerekse hukukçu ve yazarlar tarafından söylendi ve söylenmeye devam ediliyor. Benim eşim de diğerleri gibi haksız ve hukuksuz bir şekilde yargılanıp ceza aldı. Bu kesinlikle adalet değildir. Şunu net olarak söylemek istiyorum. Adil olan Allah'ın (cc) insanlığa göndermiş olduğu İslam dışında hiçbir beşerî sistem adil değildir ve olmayacaktır. Kapitalizm ve onun uygulayıcısı olan demokrasi gibi safsataların insanlığa huzur ve adalet getirmeyeceği gibi insanlığı her daim felakete sürüklemiş ve sürükleyeceği gün gibi ortadadır." şeklinde ifade etti.

Duman, "Hadi biz eşleri olarak ceza çekiyoruz, ya sabi olan çocukların ne günahı var. Nasıl oluyor da bu Müslümanlara böyle bir zulmü reva görüyorlar?" dedi.


"EMNİYETİN 'OLAY YOK' YAZISINA RAĞMEN CEZA ALDILAR"

Cihat Özbolat, FETÖ`nün darbe girişimi sırasında şehit olan Halil Kantarcı ile aynı dosyadan yargılandı. Söz konusu dava kapsamında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükmü uyarınca 23 yıldır cezaevinde tutulan Özbolat'ın ailesi, yeniden yargılama talep ediyor. Ağabey Özkan Özbolat, 1995'te iş yerlerine yapılan operasyonla 2 kardeşi ve 30'a yakın çalışanlarıyla gözaltına alındıklarını söyledi. Kardeşi ve onun arkadaşlarının Şişli'deki Sabancı Center önündeki boş araziye bomba koymakla suçlandığını anlatan Özbolat, Buna ilişkin davada mahkemenin, olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne sorduğunu aktardı. Özbolat şöyle konuştu: "İlçe Emniyet Müdürlüğü'nden gelen yazıda 'Olay yok` ifadeleri yer almasına rağmen, mahkeme ceza kesti. 2 No'lu DGM'nin heyeti, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen hakkında yakalama kararını kaldıran eski Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Şerafettin İste, Balyoz davası hakimi Zafer Başkurt, Cihat'a cezayı verdi."

"BU İNSANLAR O ZAMANDAN TEZGAHI KURMUŞLAR"

Kardeşine "kumpas" kurulduğunu dile getiren Özbolat, şöyle konuştu: "Bizim mahkememizi gören hakimlerin 3 ya da 4'ü meslekten atıldı. Mahkemenin savcısı Zekeriya Öz'dü. Cezayı isteyen oydu. Biz o zamanlar Zekeriya Öz'ü bilmiyoruz ki kim olduğunu. Bu insanlar o zamandan tezgahı kurmuşlar. Hiçbir Müslüman'ın, İslami cemaatlerin hiçbirinin içeriye düşüp de kurtulma ihtimali yoktu. İçeri giren mahvoluyordu." Özbolat, kardeşinin yeniden yargılanmasını istediklerini anlatarak, "Çıksın artık bu insanlar. Sadece benim kardeşim yok ki bir sürü kardeşimiz var. İçeride yatan her kesimden Müslüman var. Bildiğimiz bazı insanlar var, 17 yaşında, 20 yaşındaydı. Kur'an-ı Kerim öğreten hocalar var hapiste tutulan. Adam 24 senedir yatıyor." dedi.

'28 ŞUBAT, O DÖNEM MAHKUM OLANLAR AÇISINDAN BİTMEDİ'

"Postmodern darbe" olarak nitelendirilen 28 Şubat darbesinde alınan kararlar, toplum üzerinde derin izler bıraktı. Darbeye giden süreçte yapılan bazı yargılamalarda verilen kararların siyasi olduğunu söyleyerek yakınlarının haksız cezalara maruz bırakıldığını belirten aileler, yeniden yargılama istiyor. Söz konusu aileler arasında 1993'te iş adamı Jak Kamhi'ye suikast girişiminde bulunduğu gerekçesiyle yargılandığı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan ve bu cezanın infazı gereğince 25 yıldır cezaevinde bulunan Osman Erdemir'in ailesi de bulunuyor. Osman Erdemir'in babası Abdullah Erdemir, oğlunun hapse girdiği dönemde gittikleri tüm kapıların yüzlerine kapandığını söyledi.

“BİR AN ÖNCE YAVRUMA KAVUŞMAK İSTİYORUM”

Oğlunun 25 yıldır cezaevinde olduğunu anlatan Erdemir, "Allah sabrını verdi. Çok şey başımızdan geldi geçti. Çok şeyler yaşadık. Osman içeriye girdi, hiç suçu yoktu, bir iftiradan dolayı aldılar." dedi. Baba Erdemir, 25 yıldır hasretini çektiği oğlunun yeniden yargılanmasını istediklerini dile getirdi.  Kar-kış demeden oğlunu görmek için kaldığı cezaevine gittiğini anlatan Abdullah Erdemir, şöyle konuştu: "Oğlum içeriye girdiğinde üniversite öğrencisiydi. Cezaevindeyken işletme fakültesini bitirdi. Bir an önce yavruma kavuşmak istiyorum. Hükümetten, Cumhurbaşkanımızdan bir an önce yavruma kavuşmak için yardım istiyorum. O zamanlar gücüm yetiyordu gidip görüyordum ancak 82 yaşındayım evden camiye zor gidip geliyorum." Yeniden yargılama taleplerinin olduğunu dile getiren Ramazan Erdemir, şunları aktardı: "Yeniden yargılama yolu açıldığı zaman biz inanıyoruz, ilk cezayı mahkeme tekrarlayacaktır, devletten alacaklı konumuna düşeceğiz. Biz alacağımızı da istemiyoruz, feragat ediyoruz. Bıraksınlar, gelsinler evlerine anneleriyle babalarıyla otursunlar. Başka hiçbir şey dilemiyoruz."