M. ERKAN YAVUZ- İSTANBUL
Tunus'ta Devlet Güvenlik Mahkemeleri`nin 1987-2010 yıllarında verdiği tüm hükümlerin geçersiz sayıldığı ve söz konusu mahkemelerin Nahda Hareketi hakkındaki kararlarının tümünün bozulduğu belirtildi. Tunus`un verdiği bu kararla geçmişin karanlık dönemiyle hesaplaştığını düşünen kamuoyu, Türkiye`nin de kendi karanlık dönemini kapsayan 28 Şubat kararlarıyla hesaplaşmasını bekliyor. Yerel basına konuşan Av. Fethi Abid, "Tunus İdare Mahkemesi'nin eski Cumhurbaşkanı Habib Burgiba'nın 1987'de İslami hareketlerin yöneticilerinin yargılaması için yaptığı Devlet Güvenlik Mahkemeleri heyeti atamalarının geçersiz sayılmasına karar verdiğini" açıkladı. Abid, İdare Mahkemesi'nin söz konusu kararıyla Devlet Güvenlik Mahkemeleri`nin 1987-2010 yıllarında verdiği tüm hükümlerin bozulduğunu ifade etti.
NAHDA HAREKETİ'NDEN "TARİHİ BİR DURUŞ" YORUMU
Öte yandan dönemin Devlet Güvenlik Mahkemeleri tarafından pek çok yöneticisi hakkında idama varan hükümler verilen Nahda Hareketi, İdare Mahkemesi'nin aldığı bu karara destek verdi. Nahda Hareketi''nden yapılan yazılı açıklamada söz konusu karar "tarihi bir duruş" şeklinde nitelendirildi.
HÜDA PAR 28 ŞUBAT MAĞDURLARININ AİLELERİ İLE BİRARAYA GELDİ
HÜDA PAR İstanbul İl Başkanlığı, 28 Şubat mağdurlarının aileleri ile beraber Edirnekapı Sosyal Tesisleri`nde basın toplantısı düzenledi. Mağdur ailelerine konuşan HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük şöyle konuştu; “28 Şubat`ın yaklaşan yıldönümü münasebetiyle mağdur aileleri bir araya getirdik. Bu darbeyi siyasi, hukuki ve diğer boyutlarıyla konuşmayan kimse kalmadı. Bundan sonra 28 Şubat mağdurları ve ailelerinin konuşması lazım. HÜDA PAR olarak 28 Şubat mağduriyetinin giderilmesi adına hükümete çözüm önerileri sunduk bugüne kadar. Gerek FETÖ, ETÖ ve diğer karanlık güçler tarafından kurulan kumpaslar sonucunda insanlara haksız cezalar verildi, çok acılar çektirildi. Bu insanların haklı bir talebi var ve bizler de bu haklı talebi dillendirme adına şimdiye kadar üzerimize düşeni yapmaya çalıştık. Bizler herkes için adalet diyor, bu son 28 Şubat olsun diyoruz. Bugün buraya topladığımız mağdur ailelere söz hakkı verdik, onların acılarını, dertlerini dinledik. Önümüzdeki hafta içerisinde kültür merkezinde geniş katılımlı bir program daha düzenleyeceğiz. Burada da sadece mağdur aileleri konuşacak. Bu mağduriyetleri gidermek hükümetin sorumluluğundadır. Bu mağduriyetler giderilmeli ve iade-i itibar verilmelidir. Bu insanların talebi çok basit, af değil yeniden yargılanma talep ediyorlar. Bizler bu sürecin başından bu yana ailelerin yanında olmaya çalıştık, olmaya da devam edeceğiz.”
GENCECİK FİDANLARI, UYDURUK NEDEN VE BELGELERLE TOPLUMDAN SOYUTLAYIP HÜCRELERE TIKADILAR
HÜDA PAR`ın İstanbul Kadın Kolları`ndan sorumlu İl Başkan Yardımcısı Esra Türk ise, “Bu anlamlı toplantımız hüzün ve acılarımızı paylaşma temelli olsa da inşallah ayrılıkların son bulmasına, çekilen çile ve ıztırarların nihayete kavuşmasına bir vesile olmasını temenni ediyoruz. Bizler bu organizasyonla bilinmeyen, üstü kapalı ya da farkında olunmayan bir mağduriyeti haber vermeyi amaçlamadık. Gündem yapmazsak insanlara duyurmazsak, kimsenin bilgisi olmayacak kaygısını da taşımıyoruz. Zira biliyoruz ki şu anki hükümet yetkililerinin çoğunluğu ve dahi Sayın Cumhurbaşkanı`nın kendisi de bu melun kırbacın zulüm saçan darbesinden zarar görecek kadar bu zulümden haberdarlar. Bırakın siyaset veya ideoloji sahibi insanları bu ülkenin esnafı dahi bu zulmün zarar ve ziyanını unutamayacak kadar yakından tanıyorlar. Evet, 28 Şubat 1997 yılında, irtica ile mücadele adı altında ülkenin altını üstüne getirdiler. Topluma karşı modernite ve çağdaşlık çığırtkanlığı yaparken, öte yandan kendi ülkelerinin çocuklarının eğitim haklarını ellerinden aldılar. İkna odaları diye kurdukları okul hücrelerinde savunmasız genç kız öğrencilere psikolojik baskılarla, inançlarının gereğinden vazgeçirmek için her türlü yöntemi denediler. Gencecik fidanları, uyduruk neden ve belgelerle toplumdan soyutlayıp hücrelere tıkadılar. Geriye tedirgin, huzursuz, ne yapacağını bilmeyen tek tipli bir düşünce özgürlüğüne mahkûm edilmiş bir toplum bıraktılar. Yaptıkları zulüm ve tahribata o kadar güveniyorlardı ki, bin yıla kadar tesirinin devam edeceğini dile getirdiler.” ifadelerini kullandı.
BU ZULMÜN KAHRI İLE YAŞAMIŞ EŞLERİN VE ANNELERİN DİLİ İLE SESLENMEK İSTİYORUZ; BU SON 28 ŞUBAT OLSUN!
“28 Şubat`ın asıl mağdurları bugün hala bilinçli ve karşılıksız verilen cezaların mahkûmiyetini yaşıyorlar.” İfadelerini kullanan Türk, şunları söyledi; “Gençliğinin baharında, geçersiz suçlamalarla toplumdan çekilip zindanlara tıkılan bedenlerin kimi bu gün torun sahibi dede olmuş, kimi ise gençliğini yitirmiş, ancak, hala parmaklıklar arasındalar. Sapasağlam iken bedenleri hapsedilenlerin çoğunun sağlığı da gasp edildi. Şu an doktorların cezaevi şartlarında tedavisinin mümkün olmadığını rapor etmesine rağmen, faili belli olmayan bir suçun mahkumları olarak içeride tutulmaya devam edilenler var. HÜDA PAR olarak bizler, bu mağduriyeti iliklerine kadar yaşayan, bu zulmün kederi ile büyümüş çocukların, bu zulmün kahrı ile yaşamış eşlerin ve annelerin dili ile seslenmek istiyoruz. Öncelikle başta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan olmak üzere Sn. Adalet bakanı A. Hamid GÜL ve Sn. Aile ve Sosyal politikalar bakanı Fatma Betül Sayan Kaya`ya, bu ailelerin sesini duyurmak istiyoruz. Bu sesleniş suçlu birinin pişmanlık halindeki af istemesi değil. Aksine, adil bir yargı ile yeniden yargılanmasıdır.”
--------
DOĞU GUTA HALEPÇE OLMASIN
Muhsin Şenol / DOĞRUHABER
Son bir haftadır yoğun bombardımana tutulan ve insani krizin giderek derinleştiği Doğu Guta'daki katliamlara dur demek amacıyla İHH Genel Merkezi'nde bir basın toplantısı düzenlendi. Ayrıca Âlimler ve Medreseler Birliği (İttihadu`l Ulema)` de bir açıklama yaparak sivil toplum kuruluşlarını sorumluluk almaya davet etti.
Dünya yeni Srebrenica, Halep ve Halepçelerle karşı karşıya. Son 3 ayda 700'den fazla kişinin hayatını kaybettiği, binlerce insanın yaralandığı bölgede insani kriz hat safhaya ulaştı. Kuşatma altındaki insanlar videolarla dünya kamuoyuna seslerini duyurmaya çalışıyor. 2013 yılından itibaren çocuk ve bebeklerin gıda yetersizliğinden; yaralıların da tıbbi malzeme yetersizliğinden dolayı öldüğü ya da ölmek üzere olduğu kaydediliyor. Doğu Guta'da yaşanan katliamlara dur demek amacıyla İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Merkezi'nde bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda katliamlara sessiz kalınmaması çağrısı yapıldı. Ayrıca merkezi Diyarbakır`da olan Âlimler ve Medreseler Birliği (İttihadu`l Ulema) de bir açıklama yaparak Sivil Toplum Kuruluşlarının harekete geçmesi gerektiğini belirtti.
"YETİMHANEMİZ VURULDU"
Bölgede yaşananları özetleyerek konuşmasına başlayan İHH Genel Sekreteri Yavuz Dede, Doğu Guta'nın diğer savaş bölgelerinden farklı olarak bombalandığını söyledi. Özellikle son bir hafta içerisinde artan saldırılara dikkat çeken Dede, şöyle konuştu: "Son bir hafta içerisinde Şam'a yakın bir bölge olan Doğu Guta'ya rejim tarafından silahlı bir saldırı düzenleniyor. Maalesef ki bu saldırı, askeri bir amaçtan öte sivillere yönelik olarak gerçekleştiriliyor. Normalde bir savaş ortamında günlük 50 - 100 bombanın düşüyor olması belki normal karşılanabilir. Ama Doğu Guta'da bu böyle olmuyor ne yazık ki. Ve burada vurulan insanların çoğunu da hastalar, yaşlılar ve çocuklar oluşturuyor. Rejim, orada hastaneleri ve yetimhaneleri özellikle vuruyor. Bizim de geçtiğimiz hafta bir yetimhanemiz vuruldu ve bir öğretmenimiz yaralandı, kızı da şehit oldu."
"DOĞU GUTA'DA ULUSLARARASI KANUNLAR HİÇE SAYILIYOR"
Açıklamalarının devamında bölgedeki Rusya faktörüne vurgu yapan Dede, içeriye yardım gönderilemediğini ve gönderilen yardımların da rüşvete tabi tutulduğunu ifade etti. Dede, "Rejim tarafından 2013 yılında kimyasal saldırı gerçekleştirilmişti. Ama ne hikmetse BM hala faillerini bulamadı. Bununla alakalı olarak bugün de devam eden saldırıların durdurulması için BM`de ateşkes oylaması gerçekleştiriliyor. Ama Rusya çeşitli bahaneler öne sürerek bunu veto ediyor. Ya da tehir edilmesini sağlıyor. Bir sığınakta neredeyse 500 kişiye kadar insan kendini o bombardımandan korumaya çalışıyor. 700'ün üzerinde içeride hasta var. Bu insanlar tedavi edilmezlerse kısa süre içerisinde vefat edecekler.” dedi.
“3 GÜNDÜR BİR LOKMA EKMEK YİYEMEZ DURUMA GELDİK”
Saldırıların; Esed rejimi ve yanlılarınca gerçekleştirildiğini ifade eden Doğu Guta'da yardım faaliyetleri yürüten Vifak Yardım Kurumu Görevlisi Muhammed Avvame, "En korkunç silahları kullanan bu yapılar, özellikle çarşıları ve insanların yoğun olarak yaşadıkları bölgeleri hedef alıyorlar. Belde halklarının çoğunluğu sığınaklarda saklanıyorlar. Rejimin hedef aldığı bölgeleri tekrardan hatırlatmak istiyorum. Bu güçler, özellikle sivil insanların yaşam bölgelerine saldırılarını sürdürüyorlar. Geçen her dakika her yaştan şehitler verilmektedir. Bir haftadan bu yana yapılan saldırılarda şehit sayısı 420'yi geçti. Bu saldırılarda özellikle de 22 hastane ve sağlık merkezi hedef alınarak kullanılamaz hale geldi. Binden fazla yerleşim binası de harap oldu. Mahzenlerden bizlere gelen çağrılarda insanlar acil yardım talebinde bulunuyorlar. Çünkü 3 gündür bir lokma ekmek yiyemez duruma gelmişler.” ifadelerini kullandı.
"GUTALI MÜSLÜMANLARIN ÇAĞRILARI İSLAM ÜMMETİNDE KAPANMAYACAK YARALAR AÇMAKTADIR"
Âlimler ve Medreseler Birliği (İttihadu`l Ulema), Esed rejiminin Doğu Guta`ya düzenlediği saldırılara tepki göstererek Müslüman ülkelerin yöneticilerini, bunları harekete geçirecek olan cemaatleri, dernekleri ve vakıfları artık sorumluluk almaya davet etti. İttihadu`l Ulema'dan yapılan açıklamada ise Suriye muhalefetinin eline geçtiği 2012`den bu yana Esed rejimi tarafından aralıksız olarak kıyıma tabi tutulan Doğu Guta'nın, son günlerde insanlığı unutturan, inancı sorgulatan ve aile efradına karşı utandıran görüntülerle kendisini yeniden göstermekte olduğu belirtildi. Açıklamada, "Son bir hafta içerisinde yüzlerce hava saldırısına maruz kalan ve binin üzerinde masum sivilin hayatını kaybettiği Doğu Guta`da durum gittikçe vahim bir hal almaktadır. Öyle ki haber ajansları aracılığıyla dünyaya seslenen Gutalı Müslümanların yürek yakan çağrıları ve enkaz altında çocuklarını arayan anne babaların feryatları İslam ümmetinde kapanmayacak yaralar açmaktadır. Üzerlerine bombaların ve kimyasal gazların yağdırıldığı abluka altındaki Doğu Guta ehlinin ayrıca açlık ve susuzlukla vuruluyor olması, başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlığın son asırda kaybettiği en büyün imtihandır." denildi.