İHTİŞAM VE SEFALET ÖNCE DİNLEDİĞİM HİKAYE:

Paris’in ünlü caddesi Şanzelize’deki trafik lambalarının birinde iki otomobil sürücüsü yol verip vermeme nedeniyle tartışmaya başlar.

Tartışma büyür… Neredeyse sürücüler yumruk yumruğa kavga etmek üzeredir.

Ve otomobil sürücülerinden biri diğerine şöyle bağırır, “Hadi geldiğin yere dön! Git artık buradan!”

Diğer sürücü avazı çıktığınca bağırır karşısındakine, “Ben Fransızım. Hiçbir yere gitmem. Burası benim de vatanım!”

İki otomobil sürücüsünden ilki beyaz diğeri simsiyah bir Afrikalıdır!

Beyazın derdi, siyahın yeraltındaki hayattan kurtulup yerüstüne çıkmasıdır. Refahtan pay almasıdır…

Zira “Burası benim de vatanım” derken “de” ile yaptığı vurgu siyahın, “yağma yok artık ben de senin gibiyim” vurgusudur..!

ŞİMDİ MESELE

Bu hikayeye benzer hikayeler sadece Fransa’nın başkenti Paris’te değil neredeyse Avrupa’nın tamamında bugünlerde şiddetini artırarak devam etmektedir.

Yabancı düşmanlığı, ekonomik kriz ile birlikte büyüyerek artmaktadır.

 Eğer soysal politikalarla bu “yara” çözülmezse Avrupa’da yakın gelecekte kanlı olayların yaşanması kaçınılmazdır.

Yukarıdaki yargı cümlesini nasıl kurdum şimdi onu paylaşayım sizinle.

Birkaç gündür, Avrupa’nın değişik ülkelerinin başkentlerinin sokaklarında yürüdüm; metro, hızlı tren, taksi ve otobüs ile seyahat ettim…

Gidebildiğim gettolara, ulaşabildiğim banliyölere uğradım…

İzlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Zira yer üstünde ihtişam, yer altında sefaleti yaşadım.

Balzac’ın ülkesinde...

Fransa’nın başkenti Paris’te…

Balzac’ı, Balzac’ın “İhtişam ve sefalet” isimli romanını sıklıkla andım..!

Çünkü yerüstünde Paris’in Suriçi’nde ihtişamın simgesi muhteşem saraylar, müzeler, meydanlar,  caddeler; üzerinde neşeyle yürüyen iyi giyimli, tarzı olan insanlar gördüm….

Yeraltında metro duraklarında ve banliyölerde pisliğin en alasını, sefilliğin en büyüğünü, açlığın kokusunu, korkunun ürpertisini gördüm..!

 Brüksel’in zavallı dilencilerini

Her kırmızı ışıkta caddeye atlayıp dilenen çocuk ve kadınları

Her sokağın başında bir evsizin parçalanmış pantolonunun üzerine çökmüşlüğünü gördüm.

Yaşadığı ülkenin dilinden bi haber insanlar; onları görünce yüzünü buruşturup burnunu eliyle kapatanlar gördüm.

Yani ki insan hak ve hürriyetlerinin beşiği Avrupa’da hatta daha daraltarak söyleyeyim, modern ulus devletlerin doğuşunu tetikleyen ihtilalin başkenti Paris ile Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’de gördüklerim beni ürpertti!

YABANCI DÜŞMANLIĞI

“Yabancılar sorunu” artık daha sesli tartışılıyor Avrupa’da.

Yabancı düşmanlığı daha aleni yapılıyor artık Avrupa’da…

Ekonomik krize kadar bir şekilde üstü örtülebilen mesele artık ayan beyan ortada sorun olarak duruyor.

Bu sorun öyle bir noktaya gelmiş durumda ki….

Yakın gelecekte sosyologlar, sosyal psikologlar, siyasetçiler, devlet adamları yani ki toplumsal dokunun yarılmasını önlemesi gerekenler kafa yorup çözüm bulmazsa…

Vay haline Avrupa’nın..!

Avrupa’nın yerüstünde gördüğümüz ihtişamının bir de yeraltındaki sefaleti var!

O sefaleti yaşayanlar bir gün yukarıdaki hikayede anlattığım siyah adam gibi, “Burası benim de vatanım” diye sesini yükselttiği gün neler olur bir düşünün!

Cezayir kökenlilerin Paris’te bundan birkaç yıl önce yaptığının bir benzerini her Avrupa başkentinde, her şehrinde görmeyeceğimizin garantisini kim verebilir?

İhtişam ve sefaleti gözlerimle gördüm..!

Kalın sağlıcakla.

Hasan Öztürk/Haber7