TARİHTE BUGÜN / İSTANBUL / DOĞRUHABER 22 ŞUBAT

1406: İbni Haldun vefat etti. İbni Haldun, Sosyoloji, mimari ve tarih ilimlerinin gerçek kurucusudur. 1332 ila 1406 yılları arasında yaşamıştır. Astronom, iktisatçı, tarihçi, matematikçi, sosyal bilimci ve İslam bilgini olup tam adı Abdurrahman b. Muhammed b. Ebu Bekr Muhammed b. Hasan'dır.

1924: Mustafa Kemal Paşa İzmir'de konuştu; “Bizim Cumhuriyetimiz yalnız halkın isteğine ve ordunun delaletine hürmet eder.” İlerleyen yıllarda ordunun delaleti konusunda haklı çıkılacak ama halkın zerre isteğine hürmet edilmeyecektir. Tüm Cumhuriyet tarihi bunun örneklerleriyle doluyken, Türkiye Cumhuriyeti dünyada nev-i şahsına munhasır olarak Cumhursuz bir Cumhuriyet olacaktır.

1950: Seçim ve halk oylaması işlemlerinin yönetimini ve denetimini üstlenen Yüksek Seçim Kurulu kuruldu.

1962: Harp  Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir ve Arkadaşları Hükümet  Darbesine Kalkıştılar. Olay, Kısa Sürede Bastırıldı. Darbeye katılan Subaylar Emekli Edildi  Bazı üst rütbeli subayların görev yerleri değiştirildi. Hükümet, verdiği söz doğrultusunda darbecileri 30 Nisan'da affetti. Talat Aydemir, 1960 darbesi yapıldığında Kore'de olduğundan darbeciler arasında yer alamamıştı. Bu aynı zamanda pastadan pay düşmedi demek oluyordu. 1960 darbesinden sonra Kore'den dönünce Darbeci Milli Birlik Komitesi onu Harp Okulu Komutanlığına atadı. Burada 1962 yılında askeri öğrencileri örgütleyen Aydemir'in darbe hazırlığı anlaşmayla sonlandırıldı ve emekli edildi. Buna göre aydemir bir müddet cezaevi yatacak ve çıkarılacak bir yasayla af edilecekti. Anlaşma gereği bir müddet cezaevinde kalan Kurmay Albay Talat Aydemir, sürekli "İsmet'i asacağım" derdi. Bu, İsmetin kulağına da gitmişti. Ancak Aydemir bir yıl sonra ikinci bir darbeye kalkıştı ve Binbaşı Fethi Gürcan'la birlikte idam edildi. Bu arada TSK tarihinde bir ilk de bu vesileyle gerçeklemiş oluyordu. Harp Okulu öğrencileri Talat Aydemir'in iki darbe girişimine de destek verdiğinde tarihinde ilk kez olarak 1963 ve 1964 yıllarında hiç mezun vermedi. Çünkü tüm öğrencileri uzaklaştırılmıştı. Bu ilkten sonra 1971-1972'de eğitim 3 yıla çıkarıldığından ve 1977'de de eğitim 3 yıldan 4 yıla çıkarıldığından yine mezun vermedi.

1998: BÇG kısa adıyla bilinen Batı Çalışma Grubu, Beykoz'da Kur'an Kursu kapattı. israil sevdalısı bir takımın "Demokrasiye Balans ayarı" yaptıkları 28 Şubat dönemindeki siyasi utançlarından biri Batı Çalışma Grubudur. BÇG, Güven Erkaya'nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermiştir. Fikir babası ise Genelkurmay 2. başkanı Çevik Bir'dir. İrticai faaliyet içerisinde olduğunu iddia ettiği kişilere karşı tedbir almak amacıyla kurulan BÇG, 28 Şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı fişledi.

2001: Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Basın Başdanışmanı Metin Yalman, Cumhurbaşkanı Sezer'in, ''Anayasa'da belirtilen görev ve yetkilerini, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeterek yerine getirmek konusunda duyarlı'' olduğunu belirterek, ''Sayın Cumhurbaşkanı MGK Toplantısı'nda konuşulanların ayrıntılarını kamuoyuna intikal ettirmenin ve konunun gündemde tutulmasının yararına inanmamaktadır'' dedi. Ecevit'in devlet adamlığına bağdaşmayacak şekilde olan biteni uluorta konuşmasına binaen yapılan bu açıklama ile Anayasa kitabını atma krizine gönderme yapıldı.

2001: TBMM Adalet Komisyonu, Türk Medeni Kanun tasarısının 52 maddesini daha benimsedi. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Türk Madeni Kanunu için İsviçre Medeni Kanununun kaynak oluşturduğunu nazara vererek "İmam nikahı artık hukuki anlamda zina olarak kabul edilecek" dedi. Türkiye'de af buyrun, mankenler, sanatçılar, film ve dizi yıldızları her gün, her gece açıktan ve tüm halkın önünde elbise değiştirir gibi eş değiştirmekte, değil imam nikahı, resmi nikah bile yapmadan yaşamaktadırlar. Adı zina olan davranışları medeniyetin, çağdaşlığın gereği sayan zihniyet Allah Resulünün nikah akdi üzere haya ve edep üzerine evlenmeleri zina kapsamına almıştır. Allah, bizler için meşru ve tek ferman olan kitabında Maide suresinde kendi hükmüyle hükmetmeyenlerin zalimler, kafirler ve fasıklar olarak tanımlıyor. Ve Hz. Allah, elbette zalimlerden, kafirlerden, fasıklardan intikam almaya muktedirdir.

2005: Afganistan operasyonu sırasında Taliban üyesi olduğu gerekçesiyle Almanya'da yakalanıp ABD'nin Küba'daki Guantanamo Üssü'ne götürülen Murat Kurnaz adlı müslümana fiziki işkencelerin yanı sıra kadınlar kullanılarak iğrenç cinsel işkenceler yapıldığı ortaya çıktı. Murat Kurnaz, avukatı aracılığıyla; "Kullanılan kadınlardan birini kelepçeli olmasına rağmen itince gardiyanlardan dayak yedim" açıklamasını yaptı.

2005: Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenen NATO zirvesine katılan ABD Başkanı George Bush, "Irak'ın işgali konusunu artık geride bırakmalıyız" dedi. Bush, "Irak'ı özgürleştirdik. Bu karar alındı ve bitti. Şimdi barış için birleşme zamanıdır" diye konuştu. Irak'ta milyonlarca müslümanı katleden insan bozması katil için işte her şey bu kadar basit: "OLDU VE BİTTİ"
Aslında çok büyük bir yanılgı içinde olduğunu biz müslümanlar iyi biliyoruz. Zira; Evet oldu ama daha bitmedi.. Allah Azze ve Celle, Kahhar ve Züntikam sıfatıyla onu perçeminden tutup burnunun üstünden sürükleyerek cehenneme atacak ve ebedi olarak orda cayır cayır yanacak. Her mücrim ve zalim gibi...

2007: Londra Yüksek Mahkemesi, 12 yaşındaki Müslüman kız öğrencinin okula peçe ile gitme hakkı için babasının açtığı davayı reddetti. Okuldaki 1300 öğrencinin 120'si Müslüman ve bunlardan 60'ının başörtüsü ile gelmesine izin veriliyor. Ancak adı "X" diye geçen 12 yaşındaki kız, yüzünü tamamen kapatan peçe ile gelmekte ısrar ediyordu. Okul yönetimi "X"in okula bu şekilde gelmesini yasakladı. Kızın babası bunun üzerine, bu yasağın insan haklarına aykırı olduğu ve kızının, "ifade, vicdan ve din" özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle mahkemeye başvurdu. Babanın avukatları, aynı okulda daha önce bu kızın üç ablasının peçe ile derse girmesine kimsenin itiraz etmediğini söyleyerek yasağın "mantıksız" olduğunu savundular.

2010: Bir İngiliz maden şirketi, Hindistan'ın doğu bölgesindeki Niyamgiri Dağı'nı boksit madeni çıkarmak için satın aldı. Bunun üzerine Hindistan'ın doğu bölgesinde yaşayan Dongria Kond kabilesi ayaklandı. Zira bu kabile, İngiliz şirketinin satın aldığı  Niyamgiri Dağı'na -haşa- yaşayan bir tanrı olarak tapıyor. Mekke şirk döneminin helvadan tanrılar gibi komik şirk anlayışının modern bir versiyonu olan bu hali duyanlar; "İngilizler, Dongria Kond kabilesinin tanrısını satın aldı" dediler.

2010: Balyoz operasyonunda 49 kişi gözaltına alındı. Türkiye bugün Balyoz Darbe Planı operasyonuyla uyandı. Operasyon için sabahın erken saatlerinde İstanbul Başsavcılığı'nın talimatıyla düğmeye basıldı. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve Eski 1.Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygun'un da aralarında bulunduğu, 17 emekli general, 4 muvazzaf amiral, 27 subay ve bir astsubay gözaltına alındı. Son olarak emekli 1. Ordu komutanı Çetin Doğan akşam saatlerinde gözaltına alındı.
Balyoz, darbe zeminini hazırlama amaçlı Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj kod adlı eylem planlarından oluşuyor. 5000 sayfalık belgelerde Fatih ve Beyazıt Camiilerinde bomba patlatılarak hükümetin sıkıyönetim ilan etmeye zorlanması, Yunanistan hava sahası üzerinde bir Türk jetinin düşürülerek halkın galeyana getirilmesi ve darbe sonrası demokrat görüşlü gazetecilerin tutuklanması planlanıyordu.

MERCEK

22 Şubat 1933: Türkiye'de faaliyet gösteren Vagon-Li adlı bir Fransız şirketinde çalışan ve telefonda Türkçe konuşan memur Naci Bey'e Belçikalı müdür Jannoni, tarafından şirkette resmi dilin Fransızca olduğu belirtilerek, 25 kuruş para cezası ve 15 gün işten uzaklaştırma cezası verildi. Bunun üzerine Vagon-Li olayı olarak anılacak olaylar başladı.

Vagon-Li Şirketi, Osmanlı döneminden beri Türkiye'de demiryollarını işleten bir Fransız şirketiydi.

Vagon-Li Olayı 22 Şubat 1933'de şirketin telefonda Türkçe konuşan memuru Naci Bey'e Belçikalı müdür Jannoni, tarafından şirkette resmi dilin Fransızca olduğu belirtilerek, 25 kuruş para cezası ve 15 gün işten uzaklaştırma cezalarını vermesiyle patlak verdi. Bu haber dönemin gazetelerine yansıyınca 25 Şubat 1933 günü aralarında tanınmış isimlerin de bulunduğu Darülfünun ve Milli Türk Talebe Birliği öğrencileri, toplanıp şirketin Beyoğlu'nda bulunan şirket bürosu önünde protesto gösterileri yaptılar, sloganlar attılar, olaylar büyüdü, daha sonra camları kırarak büroya giren öğrenciler, Atatürk'ün duvarda asılı olan resmini aldıktan sonra büroyu tahrip ettiler. Göstericiler aynı şekilde ellerinde Mustafa Kemal resmi ve Türk bayraklarıyla Vagon-Li Şirketi'nin Karaköy bürosuna geldiler. Burada da Mustafa Kemal'in resmini duvardan aldıktan sonra büroyu tahrip ettiler ve İstanbul Valiliği'nin önüne geldiler, gazete binalarının önünde bir süre daha gösteriyi devam ettirdiler ve ellerindeki Mustafa Kemal resimlerini Halkevlerine teslim ettikten sonra dağıldılar.

Yaşanan olaylar üzerine şirket, Naci Bey'i işe başlattı. Ayrıca, Vagon-Li kadrosunun tamamen değiştirilmesi ve Türk memurların sayısının artırılması gündeme geldi. Azınlıkların ve gayri müslimlerin yoğun olarak yaşadığı Pera civarında birçok yabancı şirket, Türkçe isim kullanmaya başladı ve yeniden "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyası başlatıldı. Kampanya kısa sürede gelişti. Vagon-Li ise daha sonra Osmanlı döneminden kalan birçok yabancı şirket gibi devletleştirildi.

*********************************-----------------------*************************

1998: BÇG kısa adıyla bilinen Batı Çalışma Grubu, Beykoz'da Kur'an Kursu kapattı. israil sevdalısı bir takımın "Demokrasiye Balans ayarı" yaptıkları 28 Şubat dönemindeki siyasi utançlarından biri Batı Çalışma Grubudur. BÇG, Güven Erkaya'nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermiştir. Fikir babası ise Genelkurmay 2. başkanı Çevik Bir'dir. İrticai faaliyet içerisinde olduğunu iddia ettiği kişilere karşı tedbir almak amacıyla kurulan BÇG, 28 Şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı fişledi.

BÇG, yani Batı Çalışma Grubu, 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan 18 maddelik kararların takibi amacı ile oluşturuldu. TSK bünyesindeki tüm personelin, eş ve çocuklarıyla beraber haber akışı sağlamakla görevlendirildiği, devlet memurlarından tutun da bir şekilde devşirilen vatandaşlara kadar bir istihbarat ağının kurulduğu grubun adıdır. Grubun görevi tüm Türkiye'de İrticai eylem ve faaliyetleri (!) takip edip mürtecilerin (!) bilgisini askere ulaştırmaktı.

28 Şubatın kara kutusu olarak bilinen emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, Batı Çalışma Grubu önerisinin Çevik Bir'den çıktığını söyledi. emekli Tümgeneral Erol Özkasnak , bir gazeteciye verdiği demeçte; "BÇG'nin fikir babası Çevik Bir'di... Önerilenler beğenilmeyince adını da bizzat o koydu" dedi. bu arada hatırlatma fayda var. BÇG, varlığı bilinmeyen, basına sızdıktan sonra inkar edilen bir yapılanmaydı. Gerçekte Türkiye genelinde bir ajan kurumu olduğu gerçeği asker tarafından inkar ediliyordu. Lakin belgelerle varlığı ortaya çıkıp da inkar edilemez hale gelince, önce sözde meşrulaştırılmış ardından BÇG'nin kaldırıldığı söylenmişti.

Batı Çalışma Grubu, Post modern darbe olarak bilinen 28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu kararlarının uygulanıp uygulanmadığının denetimi amacıyla kurulan bir yapı olarak Güven Erkaya'nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermiştir. İrticai faaliyet içerisinde olduğunu iddia ettiği kişilere karşı tedbir almak amacıyla kurulan BÇG'nin 28 Şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı fişlediği bilinmektedir. Yasadışı olarak kurulan bu kurum Mesut Yılmaz hükümeti döneminde yasallaşmış, birkaç yıl sonra lağvedilmiştir. BÇG'nin 27 Mayıs Darbesi'ndeki Millî Birlik Komitesi ve 12 Eylül Darbesi'ndeki Millî Güvenlik Konseyi'nden farkı 28 Şubat 1997'deki askeri müdahalenin öncesinde kurulmuş olmasıdır.

1997 yılında Emniyet İstihbarat Dairesi bazı önemli belgelere ulaştı. Belgelere göre Orgeneral Çevik Bir'in emriyle, Batı Çalışma Grubu adında bir birim oluşturulmuştu.

16 Nisan 1997 tarihli olan ve bütün askerî birimlere gönderilen ilk belgede, laiklik aleyhtarı faaliyetlerin arttığı vurgulanarak camilerin gözetim altına alınması emrediliyordu. Plana göre görevli askerî personel camilere gidecek ve laiklik karşıtı fiil ve sözleri ivedilikle garnizon komutanlıklarına bildirecekti.

Çevik Bir imzasını taşıyan ve bütün askeri birimlere gönderilen 29 Nisan 1997 tarihli ikinci belgede her ildeki öğrenci yurtları, özel okullar, dernekler, vakıflar, Kur'an kursları, imam hatip okulları ve bu kurumlara giden gelenlerin sayısının ve kimliklerinin tespit edilmesi isteniyordu. 3. belge ise birimin bilgi ihtiyaçlarının karşılanması hakkında idi. Bu üç belge, BÇG'nin kuruluş emirnameleri hükmündeydi.

Emniyet İstihbarat Dairesi, askeri darbe hazırlığı olarak algıladığı belgelerle ilgili bir rapor hazırlayıp dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Başbakan Necmettin Erbakan ile Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e iletti. Erbakan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i BÇG belgelerinden haberdar etti. Demirel de belgelerin birer nüshasını dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya iletti.

Genelkurmay, bu yasadışı kurulan ajan bir kuruluşu sorgulamaktansa her zaman yaptığı gibi bu hukuksuzluğun değil,  TSK'ye ait belgelerin Deniz Kuvvetleri'nden nasıl dışarı çıkarıldığını soruşturmaya başladı. Emniyet İstihbarat Dairesi'nde geçici görevle çalışan polis kökenli deniz onbaşı Kadir Sarmusak'tan şüphelenen askeri savcılık Sarmusak'ı işkenceli sorguya tabi tuttu. Sarmusak, ilk ifadelerinde belgeleri dışarı çıkardığını kabul etti. Askeri savcılık Sarmusak'a oda hapsi cezası verip bu dosyayı kapattı.
Sarmusak, 6 Haziran 1997 tarihinde oda hapsinden çıkarılarak İskenderun'a gönderildi. Ancak olay basında yer aldı ve Sarmusak tekrar sorgulanarak 7 Temmuz 1997'de tutuklandı.

3 gün sonra bir BÇG belgesi daha basında yer aldı. Koramiral Aydın Erol imzalı belgede, her askerî birimden bölgelerindeki valiler, kaymakamlar, belediye başkanları ve daire başkanlarının siyasi görüşleri, biyografileri ile siyasi partilerin il ve ilçe teşkilatı yönetim kadroları, yerel TV ve gazeteler, meslek kuruluşları, yükseköğretim kurumları, sendikalar ve konfederasyonlar hakkında bilgi isteniyordu. Bunun üzerine, belgeleri Meral Akşener'e ileten Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, askerî savcı tarafından sorgulandı ve 16 Temmuz 1997 tarihinde tutuklandı.

11 Eylül 1997'de başlayan dava dosyasında yer alan BÇG belgelerinin orijinal belgelerle karşılaştırılması gerektiği için savcı belgelerin asıllarını, resmi yazıyla Genelkurmay'dan istedi. Ancak, Genelkurmay asıl BÇG belgelerini göndermedi.
28 Şubat sonrası ortaya çıkan bir BÇG belgesinde "7 Şubat 1997 tarihli ve "Kars İl Jandarma Komutanlığı" başlıklı gizli belgede de subayların karşı cins ile tokalaşıp tokalaşmadıkları, birlikçe yapılan aile toplantılarına, bayramlaşmalara, çay, kermes vb. sosyal faaliyetlere katılıp katılmadıkları, aile ziyaretlerinde ve misafirliklerde haremlik-selamlık uygulaması olup olmadığı, evlerinde süs eşyası, biblo, resim olup olmadığının belirtildiği görülmüştür." Eşi başörtülü subayların sürgün edilmesi gerektiği belirtilen aynı belgeye göre asker ailelerinin evlilik cüzdanına göre fişlendiği anlaşılmaktadır.

Yıllar sonra Ergenekon operasyonları kapsamında Atatürkçü Düşünce Derneği'nde ele geçirilen bir klasörde BÇG'nin insanlık dışı çalışmaları gözler önüne serilmiştir. Bu klasördeki bilgilerden öğrenildiğine göre, ilköğretim okulları gizli kamerayla takip edilmiş. CD'deki 'Biyografik İstihbarat' isimli klasörde konuyla ilgili videolar da bulunmuş ve Kahramanmaraş'ta, başta imam hatip liseleri olmak üzere bazı okullarda gizli kayıt yapılmış olduğu anlaşılmıştır. Düşünebiliyor musunuz; Batı Çalışma Grubu adı altında asker ilkokullar dahil devletin okullarına gizli kamera yerleştirip çekimler almış ve bunların bilgi ve görüntülerini içeren klasör Atatürkçü Düşünce Derneği adındaki bir sivil dernekte ortaya çıkmıştır. Hemen hatırlayacak olursak, söz konusu dernek bazı bulgular ışığında Türkiye'de Misyoner faaliyetlerde bulunduğu vurgusuyla medyada yer almış, Ergenekon operasyonlarına maruz kalmıştı.

Aynı dernekte ele geçen 'Biyografik İstihbarat' isimli CD'de bulunan, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın lise öğrencilerine yönelik fişleme çalışmaları daha önce gündeme gelmişti. İddianamede yer verilen 'Gizli' ibareli dokümana göre, Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1999 yılı Aralık ayında, bazı illerde toplam 243 adet lise öğrencisi ve öğretmenini fişlemiş. "Batı Çalışma Grubu belgeler" klasöründe de Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın 1998 yılında yaptığı benzer çalışmalar ve değişik illerde öğrencilerin takip edilerek haklarında raporlar tutulduğu belirlenmişti. 

Atatürkçü Düşünce Derneğinde ele geçirilen bu CD içerisinde yer alan fişleme belgeleri bunlarla sınırlı değil. Neredeyse devletin tüm üst düzey bürokratları tek tek fişlenmiş. Dışişleri mensupları, Maliye Bakanlığı, Hazine ve Gümrük Müsteşarlığı bürokratları, üst kurullarda çalışanlar, valiler ve kaymakamlar isim isim takip edilmiş. Takip sadece fişlemeyle kalmamış, atamalara da müdahil olunmuş. Bazılarının isimlerinin karşısında 'Önü kesilmeli' yazarken bazılarına da 'Desteklenmeye devam edilmeli' notu düşülmüş. Tayinini yaptıkları bürokratlardan da kendi hedefleri doğrultusunda çalışmaları beklenmiş. İsimler, kullanılmaya müsait olup olmadığına göre kategorilere ayrılmış. Bazı mülki amirlerle ilgili "Genelkurmay Psikolojik Harekat adına çalışıyor, askerî istihbaratla ve askerlerle arası çok iyi" gibi bilgiler var.

Balyoz Darbe Planı kapsamında tutuklanan emekli orgeneral Çetin Doğan'ın Başkanı olduğu Batı Çalışma Grubu'nu deşifre eden ve basına yansıyan belgelerden bazılarının orjinal hali;

İLK BELGE:

2. Kolordu Komutanlığı'nın 14 Şubat 1997 tarihli emrine istinaden, 8. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'nın, 19 Şubat 1997 tarihli, "haber toplama" konulu yazısı.

1. Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Silahlı Kuvvetleri iç ve dış tehditlere karşı koruma ve kollamak, her Türk vatandaşının olduğu kadar TSK personeli ve onların eş ve çocuklarının da en büyük milli görevidir.

2. Bu bakımdan Kara Kuvvetleri'nin tüm personeli ve aileleri birer haber toplama vasıtasıdır.

3. Tüm Kara Kuvvetleri personeli ve ailelerinin elde edeceği her türlü belge, bilgi ve haberi bu konunun üst komutanlık tarafından bilinip bilinmediği yorumunu yapmadan aileler yoluyla üst komutanlığa ulaştırması ve personelin bu hususta bilgilendirilmesi ilgi ile emredilmiştir.
İmza: Mahmut Sancar, Kurmay Albay Kurmay Başkanı

İKİNCİ BELGE:

Genelkurmay Başkanlığı'nın 16 Nisan 1997 tarihli, "Laiklik Aleyhtarı faaliyetler" konulu yazısı.

1. "Muhtelif kaynaklardan camilerimizde laiklik aleyhtarı vaazlar verildiği, bu vaazların içeriğinde kanunen suç teşkil eden ibareler olduğu, hutbe ve vaazların verilmesinde Diyanet Başkanlığı'nca yayınlanan dokümana uyulmadığı gözlenmiştir.

2. Garnizon komutanlılarınca öncelikle Cuma ve bayram namazları olmak üzere gayri muayyen zamanlarda verilen hutbe ve vaazların personel görevlendirmek suretiyle takibinin ve tespit edilen hususların yer ve zaman belirtilerek rapor edilmesinin laiklik aleyhtarı tutum ve davranışları önlemeye yönelik çalışmalar için faydalı olacağı değerlendirilmektedir.

3. Konunun hassasiyeti dikkate alınarak görevlendirilecek personelin seçimi ve görevin icrasının, garnizon komutanlıklarınca bizzat takip ve kontrol edilmesi uygun mütalaa edilmektedir."

İmza: Çetin Doğan, Korgeneral Harekat Başkanı

Burada hatırlatalım; Batı Çalışma Grubu'nun, 28 Şubat sürecinde, 80 bin cami ve cemaatini fişlediği de ortaya çıktı. "Gizli" bir emirle camilere 'personel' gönderilerek, imamlar, cemaat ve hutbeler hakkında rapor istendiği belirlendi. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında oluşturulan Batı Çalışma Grubu'nun (BÇG) arşivlerinde yer alan bir belge, Türkiye genelindeki bütün camilerde verilen vaaz ve hutbelerin takip altına alındığını ortaya koydu.

Dönemin Genelkurmay Başkanlığı Harekat Daire Başkanı Korgeneral Çetin Doğan imzası ve Genelkurmay Başkanı'nın emriyle tüm kuvvet komutanlıklarına gönderilen yazıya göre, camilerde verilen cuma hutbeleriyle bayram namazı hutbeleri takip altına alınarak cami cemaati hakkında da rapor tutulması isteniyor.

ÜÇÜNCÜ BELGE:
Deniz Kuvvetleri Komutan'lığının 5 Mayıs 1997 tarihli, "Batı Çalışma Grubu Bilgi İhtiyaçları" başlıklı yazısı:

"Batı Çalışma Grubu faaliyetlerine yönelik olarak, ilgi ile gönderilmesi istenen bilgi ve raporlara ilave olarak, aşağıda belirtilen bilgilerin de derlenmesi ihtiyacı doğmuştur. İl ve ilçelerdeki;

a) Tüm dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları ve konfederasyonları

b) Yüksek öğretim kurumları (fakülte, yüksekokul ve enstitüler)

c) Yurtlar, (Kredi ve Yurtlar Kurumu'na bağlı, kurum ve kuruluşlara bağlı, özel yurtlar)

d) Üst düzey yöneticiler (vali, kaymakam, büyükşehir belediye başkanları, belediye başkanları) ile diğer mülki makamlarda bulunan görevlilere (müdür, daire başkanları) ait biyografiler, anılan şahısların siyasi görüş/yönleri

e) İl genel meclis ve belediye meclis üyeleri

f) Siyasi parti il ve ilçe teşkilatları yönetim kadroları,

g) Yerel TV, radyo, gazete, dergi ve diğer basın-yayın kuruluşları..."

Batı Çalışma Grubu, Türkiye çapında 7'den 70'e herkesi fişlemiş, irticacılar dedikleri kimseleri kara listeye almışlardır. Dönercisinden, bakkalına, valisinden belediye başkanına, memurundan bürokratına, öğrencisinden öğretmenine... fişlenmedik kimse kalmamıştır. Daha önce sorguladığımız üzere bu fişlemeler bize göre başlatılacak büyük bir furyanın hazırlığıydı. 6 milyon insan bu dönemde niye fişlensin? Bu canı sıkılan veya macera peşinde koşan bir azınlığın ihtirasları değildi. Önce irticacılar bir bir fişlenecek sonra da gereği yapılacaktı. Gereği ne mi olacaktı? Arife tarif abes olmaz mı?