ANKARA (AA) - 28 Şubat dönemine ilişkin aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in de bulunduğu 103 sanığın "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye, devirmeye iştirak" suçundan yargılandığı davaya, sanıkların esas hakkındaki savunmaları ile devam edildi.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen, sanıklar ve müştekiler ile tarafların avukatlarının katıldığı davanın 100. duruşmasına, dünkü celsede savunma yapan dönemin Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı Hüseyin Ersöz'ün savunmasıyla başlandı.
Yaklaşık 2 saat savunma yapan Ersöz, davanın açılmasında rol oynayan hakim, savcı ile TSK mensuplarının FETÖ soruşturmaları kapsamında tutuklu ya da firari olduklarını söyledi.
Avukat Ersöz'ün beyanlarının ardından sanıklardan emekli Korgeneral Köksal Karabay savunma yaptı.
28 Şubat soruşturmasının FETÖ'cüler tarafından kurgulanan bir kumpas ve intikam davası olduğunu savunan Karabay, iddianameyi düzenleyen FETÖ sanığı eski savcı Mustafa Bilgili'nin, ihbarcıların gönderdiği CD'leri 9 ay sonra adli emanete teslim ettiğini ileri sürerek, "Bu 9 ayda bunlara ne yapıldığını, neler eklendiğini bilmek mümkün değil. Savcı, bu davayı içinden çıkılmaz hale getirmek için dava ile hiçbir illiyet bağı olmayan yüzlerce belgeyi iddianameye koydu." diye konuştu.
Davanın açılması ve sanıkların tutuklanması için hukuk ihlallerinin yapıldığını ileri süren Karabay, şöyle devam etti:
"Dava kapsamında 239'u sivil, 438 kişinin beyanı alındı ancak bu kişiler hakkında işlem yapan kurumlardan bilgi alınmadı. Oysa bu bilgiler alınmış olsaydı davaya katılım kararları daha sağlıklı ve objektif verilirdi. Savcı Bilgili'nin amacı müştekilerin mağduriyetini gidermek değil, davayı içinden çıkılmaz hale getirmek ve mahkeme üzerinde sanıklar aleyhine baskı oluşturmaktır ancak mahkemenin bu baskılara aldırış etmeyeceğine inanıyorum."
Karabay, 28 Şubat döneminde yapılan her şeyin anayasaya uygun olduğunu iddia ederek, "Anayasal düzende yapılan çalışmalara şimdi darbe diyorlar. Hükümet 3-4 ay görevde kaldı, sonra da Başbakan Necmettin Erbakan istifa etti. O dönem hiçbir parti kapatılmadı." dedi.
Davanın 15 yıl sonra FETÖ tarafından açıldığını öne süren Karabay, "15 sene suç sayılmayan bir konu ne oldu da 15 sene sonra suç sayıldı? Acaba Erbakan'ın rahmetli olduğu için tanıklık yapamayacağı ve tüm belgelerin arşiv kopyalarının imha edilmiş olmasının etkisi var mıdır? Rahmetli Erbakan hayatta olsa, FETÖ'cülere en güzel cevabı verecekti." diye konuştu.
"Kumpas ve intikam davası"
İddianameye konu olan, 2 Temmuz ve 7 Nisan 1997'de Genelkurmayda düzenlendiği öne sürülen toplantılara katılmadığını, 2 Temmuz 1997'de Arnavutluk'ta bulunduğunu, 7 Nisan'daki toplantıya katıldığı iddiasına dayanak olan belgenin ise sonradan üretildiğini savunan Karabay, General-Amiral Oryantasyon seminerindeki iç güvenlik tehdit brifingini hazırladığı iddiasını da kabul etmedi. Karabay, bu seminerin bugün de rutin şekilde düzenlendiğini, iç güvenlik tehdit brifinginin de o dönem kendine bağlı dairece hazırlandığını, günümüzde faaliyetin aynı şekilde devam ettiğini belirtti.
Emniyet-Asayiş Yardımlaşma Protokolünde (EMASYA) parafı bulunduğu yönündeki iddiaya cevap veren Karabay, protokolün kendisi Arnavutluk'tayken hazırlandığını, bu yüzden imzası yerine protokolde parafının bulunduğunu, protokolün hazırlanmasında bir katkısının olmadığını söyledi.
Karabay, "Dönemin hükümetinin yıkılmasına dair bırakın cebir ve şiddet kullanmayı, en küçük bir imam dahi varsa ben konuşmamı kesip tüm suçlamaları kabul edeceğim. Bu dava FETÖ'cü bir grup tarafından kumpas ve intikam davası olarak açıldı. Biz halen hukuken yok hükmündeki bu iddianameyle yargılanıyoruz." dedi.
"Sanal bir liste"
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DKK) Harekat Başkanı emekli Tümgeneral Altaç Atılan, 7 Nisan 1997'de sanıklardan eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir başkanlığında irticaya karşı alınacak tedbirlerin görüşüldüğü toplantıya katıldığı iddiasını reddetti.
Toplantıya katılanlara ilişkin listenin FETÖ sanığı savcı Mustafa Bilgili tarafından düzenlenen sanal bir liste olduğunu savunan Atılan, bu belgelerin delil olarak kabul edilemeyeceğini öne sürdü, belgenin aslının dosyaya kazandırılmasını istedi.
DKK'ya ait 5 Mayıs 1997 tarihli "Batı Çalışma Grubu Bilgi İhtiyaçları" başlıklı belgenin sorumluluğunun Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığına ait olduğunu söyleyen Atılan, Onbaşı Kadir Sarmusak tarafından çalınan söz konusu belgenin Genelkurmay Başkanlığınca verilen emir doğrultusunda bilgi toplamaya yönelik düzenlendiğini ve bu uygulamanın o dönemde yasal olduğunu idda etti.
28 Şubat davasının FETÖ kumpas davası olduğunu savunan Atilla, amacın mütedeyyin vatandaşları TSK'ya karşı kışkırtmak olduğunu öne sürdü.
"O memleket batmış demektir"
Dönemin MGK Genel Sekreteri eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İlhan Kılıç ise MGK gündeminin oluşturulması sürecine ilişkin bilgi verdi, genel sekreterin kurulun asli üyesi olmadığını, gündemin oluşturulması ve alınan kararlarda etkili olmadığını, oy hakkının da bulunmadığını söyledi.
Suçlamaları reddeden ve haklarındaki iddianamenin çelişkilerle dolu olduğunu savunan Kılıç, 28 Şubat döneminde hükümetin çalıştırılmadığına dair iddiaları da kabul etmedi.
28 Şubat'taki MGK kararlarını Necmettin Erbakan'a kendisinin değil Tansu Çiller'in imzalattığını, kararın TBMM'de imzalandığını ifade eden Kılıç, "Erbakan'a MGK kararlarını imzalatma... Yemin ediyorum, üç kere evine gitmişimdir. Siyasi görüşünü vesaire bilmem. Erbakan devlet adamıdır. Evine gitmişim, bana kapıyı kapatmış. Niye kapatsın? Çok kibardı. Hatta merdivenlerin başında 'Paşa hazretleri' diye karşılardı. Bu ortamda hükümeti çalışamaz hale getiren bir genel sekreter görevine devam edemez. Hükümeti yıkmak falan... Ciddi olalım. Genel sekreter hükümeti yıkıyorsa o memleket batmış demektir." diye konuştu.
28 Şubat'a "darbe" denmesinin bilgisizlik olduğunu savunan Kılıç, "28 Şubat o günkü siyasi liderlerin güç mukayesesidir. Buna Tansu Çiller dahildir. Süleyman Demirel ve diğerleri de. Onların yüzünden oldu. 28 Şubat sivil bir güç mukayesesidir." dedi.
Genel Sekreteri olduğu MGK'nın atılı suçu işlemeye elverişli olmadığını, personelinin büyük bölümünün sivil olduğunu söyleyen Kılıç, MGK Genel Sekreteri olduğu dönemde suç oluşturacak hiçbir faliyetin içinde bulunmadığını öne sürdü ve beraat talebinde bulundu.
"Fikren karşıyım"
Sanıklardan emekli Albay Ziya Batur, fikren karşı olduğu böyle bir yapının içinde bulunmasının mümkün olmadığını söyledi. Üzerine atılı suçu işleme irade ve yetkisinin bulunmadığını savunan Batur, beraat istedi.
Batur, "Batı Çalışma Grubu (BÇG) görevlilerine ayrı bir giriş kartı veriliyordu." beyanının savcı Mustafa Bilgili tarafından iddianameye eklendiğini, kendisinin böyle bir beyanının olmadığını savundu ve böyle bir giriş kartı varsa Genelkurmaydan talep edilerek dosyaya kazandırılmasını istedi.
Sanıklardan emekli Binbaşı Bahattin Çelik, 54. hükümetin görevini yapmasını engellemeye yönelik hiçbir faaliyetin içinde bulunmadığını, rütbesi gereği bunun mümkün de olmadığını belirterek beraat talep etti.
Beyanların ardından heyet, bugün devam etmek üzere duruşmayı tamamladı.