Türkiye Gençlik Vakfı (TGV) Adıyaman Şubesi tarafından düzenlenen "Hayata Gülümse" adlı programda, bir milletin geçmişi ve geleceği yok edilmek isteniyorsa o milletin dilinin yok edilmesi gerektiği belirtildi.

Adıyaman TPAO Konferans Salonu'nda düzenlenen program, Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Programa konuşmacı olarak katılan Eğitimci-Yazar Sıtkı Aslanhan, çocuk ve eğitim üzerine bilgilendirmelerde bulundu.

Öğretmen ve öğrenci ilişkilerinin eskisi gibi olmadığını belirten Aslanhan, öğretmenlerin artık oldukça dar bir alana sıkıştırıldığını söyledi.

Aslanhan, "Öğretmenin öğrenciye bir şey yapma şansı yok da hasbelkader bir söz söylese, gururunu incitse hemen '147 Öğretmen Şikâyet Hattı' var. Öğrenci öğretmeni döverse 112 acil servis... Günümüzde anne ve babalar, çocuklarını hayatın gerçekliklerinden soyutlayıp, hayata yabancı çocuklar yetiştiriyorlar. Anne ve babalara söylüyorum: Çocuklarınıza tapıyorsunuz! Lütfen çocuklarınıza tapmayın. Bırakın hayatın gerçeklerini öğrensinler, zorlukları yaşasınlar." dedi.

Ebeveynlerin çocuklarına olan sevgilerini abartmamaları gerektiğine dikkati çeken Aslanhan, şunları söyledi:

"Ankara'da özel bir okuldayken sınıfta haylazlık yapmış bir çocuğu öğretmen ikaz etmiş. Çocuğun babası, 'Sizin falanca öğretmen benim çocuğumun gururunu nasıl incitir?' diyor. Müdür bey de kendince izah etmeye çalışıyor ama adam, 'Müdür bey! O öğretmen gelecek ve bütün okulun önünde benim oğlumdan özür dileyecek.' dedi. Ben de köşede izliyorum, sesimi çıkarmadım ama bir cümle kullandığı için artık dayanamadım. 'Hocam, ben galiba sana derdimi anlatamıyorum. Ben yolda yürürken oğlumun gölgesine basmaya korkuyorum. Senin öğretmenin nasıl incitir oğlumun gururunu?' dedi. 'Putunuz hayırlı olsun.' dedim. 'Sen ne diyorsun?' dedi. 'Bir şey demiyorum. Çok güzel bir evlat putu yapmışsınız, sabah akşam tapıyorsunuz. Allah mübarek etsin putunuzu.' dedim. Evlat Allah'ın emanetidir, anlıyorum sizi ama babalarımız bizi dizine almadı. Babam askerden gelmiş, 3-4 yaşındayım, Malatya'da oturuyoruz. Kucağına gittim, özlemişim. Beni bir ittirdi, aşağı yuvarlandım. Ağzımdan kan geliyor ama dönüp yüzüme bile bakmadı. Niye? Yanında dedem var. Bunun dinde, imanda yeri yok, bunun savunulacak tarafı da yok. İyi ama babalarımız bizi dizine almadı, biz de şimdi tepemizden indirmiyoruz. Gelin şunun ortasını bulalım. Abartmayalım çocuklarımızı. Bugün çocuklarına tapan insanlar, 'Hocam sen çocukları sevmiyor musun?' diyorlar. Tabi ki de seviyorum ama benim çocuklarımı sevme kriterim var. Allah şahit ki ben çocuklarımı Filistinli, Suriyeli, Türkiye'deki bir yetim çocuğu ne kadar seviyorsam o kadar seviyorum çünkü şunu çok iyi biliyorum ki veren bir gün alırsa kafayı yemek istemiyorum."

"Disiplini asla elden bırakmamamız gerekiyor"

Türkiye'deki okullarda okuyan çocuklar ile yabancılara ait okullarda okuyan çocuklar arasında fark olduğunu vurgulayan Aslanhan, "Eğitimin temelinde ciddi disiplin vardır. Bizim çocuklarımızla olan problemimiz var. Anne ve babalarımıza çok fazla iş düşüyor. Bugün çocuklarımızı bu hale getirmenin en önemli yollarından biri budur. Ben İstanbul'da okullarla da çalışıyorum. Türkiye'nin akademik olarak en başarılı okullarının birçoğu yabancı okullardır. Sen Robert Kolejine gideceksin ve genel müdüre 'Müdür bey! Sizin falanca öğretmeniniz benim çocuğumun gururunu incitmiş.' diyeceksin. Yıllık 50 bin dolar ödesen bile sen de çocuğun da gururu da kapının önünde. San Josef'te halen zil yoktur. Papaz efendi çan çalar, öğrenciler sıraya girerler ve teneffüse öyle çıkarlar. Hepsi de büyükelçi oluyor, bilmem ne oluyor. Bizim çocuklarımızın hali de ortada. Onun için disiplini asla elden bırakmamamız gerekiyor." ifadelerini kullandı.

"Aslında algı operasyonu dedikleri şey bilinçaltıdır"

"Bilinçaltı denilen bir hadise var. Bugün Türkiye'de ve dünyada oynanan bütün oyunların altında bu var. Suriye'de yaşadıklarımızın da dünyada yaşananların da..." diyen Aslanhan, "15 Temmuz sonrası hep algı operasyonu diyorlar ya aslında algı operasyonu dedikleri şey bilinçaltıdır. Tıp ilmi 'Bir bayan çocuğuna hamile iken, çocuk anne karnında 4 aylık iken bilinçaltı devrededir.' diyor. Dışarıdan gelen sesleri, mesajları almaya başlar. Yani çocuk eğitimi ilkokuldan, anaokulundan başlamıyor. Anne karnında 4 aylık iken başlıyor. Bizim bu coğrafyada çocuk eğitimine ne zaman başlanırdı? Evlenecek olan çiftler evlenmeden 40 gün önce başlardı. Çiftler, evlenmeden 40 gün önce özel karantinaya alınırdı. Çünkü vücuda giren haram lokma vücutta 40 günde çıktığı için olur da o sürede bir haram lokma yer ve evlendikleri gece çocuk olma ihtimali olursa çocuk haram lokma üzerine dünyaya gelmesin. İşte, çocuk eğitimi evlenmeden 40 gün önce başlıyor. Bir bayan çocuğuna hamile iken eşi bağırıyor, çağırıyor, kızıyor, dövüyorsa çocuğun içeride parmağını emdiği, dünyaya geldiğinde babasına karşı önyargılı olduğu tespit edilmiş. Bugün bütün dünya 'Mevlana, Mevlana.' diyor. Bir dön bak bakalım, şu Mevlana'nın arkasında nasıl bir anne ve nasıl bir baba var? Mevlana 6 yaşında iken annesi yakasına yapışıp 'Oğlum oku, babandan fazlaca oku. Babasından daha çok okumayan hiçbir millet ilerleyemez.' diyor." şeklinde konuştu.

"Biz şanlı bir medeniyetin evlatlarıyız ama kendimizden haberimiz yok"

Aslanhan, anne karnındaki bir çocuğun annenin eylem ve söylemlerinden etkilendiğine vurgu yaparak, sözlerine şöyle devam etti: "Annesi Kur'an okuyan çocuk dünyaya geldiğinde zekâsı yüzde 30-35 daha yüksektir. Bir anne, çocuğuna hamile iken ne dinlerse çocuğa da o tesir ediyor. Ortaçağ'da içine şeytan girdi diye delileri diri diri meydanlarda yakarken, sizin dedeleriniz Edirne'de, Bursa'da, Amasya'da darüşşifada su, müzik ve Kur'an sesi ile delileri tedavi etmiştir. Eskiden insanlar arasındaki güven ve iletişim daha sağlamdı. Hacca veya savaşa gidecek insanlar, en değerli eşyalarını Sivas Divriği Ulu Camii içinde bulunan sandıklara koyar, giderlerdi. 5 sene sonra döndüğünde yine o eşyalarını alırlardı. Biz böylesine şanlı bir medeniyetin evlatlarıyız ama kendimizden haberimiz yok. Onun için o ruhu taşımamız lazım."

"Bir milletin geçmişini ve geleceğini yok etmek istiyorsanız o milletin dilini yok edin"

Avrupalıların kendi zalimliklerini şirin göstermek adına bazı yöntemler kullandıklarını, bunlardan birinin de çizgi filimler olduğunu anlatan Aslanhan, "Avrupa'da, medeniyetin beşiği denilen İsviçre'de daha 1977 yılına kadar fakir ailelerin çocukları, yetim çocuklar zenginler tarafından alınıp çiftliklerinde köle gibi kullanılıp, hizmet işlerinde kullanılıp istismar ediliyordu. Onu şirin göstermek için yıllarca bize çizgi film yutturdular. Bizim utanılacak bir medeniyetimiz, tarihimiz, kültürümüz yok ki. Bir milletin geçmişini ve geleceğini yok etmek istiyorsanız o milletin dilini yok edin. Dil yok olunca din yok olur, tarih yok olur, kültür yok olur, medeniyet yok olur. Birine bir şey deyince 'Al.' diyoruz. Al ne demek? 'Ben güçlüyüm, sen acizsin. Sana bunu verdim, al.' gibi bir şey. Eskiden bir şey verilince 'Buyur, alır mısın?' denirdi. Eskiler bir şey verirken 'Evladım alıver.' derlerdi. Yani 'Bunu alırken ezilmene, büzülmene gerek yok. Aslında sen bunu alırken bana veriyorsun.' diyor." dedi. (İLKHA)