Verilen her söz, yapılması gereken bir ahiddir ve yerine getirilmeyen her ahid hesabını vereceğimiz bir sorumluluk olarak çıkacaktır karşımıza Ahiret Gününde… Allah Resulü Aleyhissalatu vesselam; “Kıyamet günü, Allah öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve ‘Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır’ denilir” 1 diye buyurmuştur çünkü… Yalan, dolan, güvensizlik, sahtecilik ve her türlü dalaverenin sıradan davranışlar haline geldiği böyle bir zamanda, unutulmaya yüz tutan vefa duygusunu bayraklaştırmak bir görevdir bu nedenle üzerimizde…
“Sözünü yerine getirme, sözünde durma, borcunu ödeme” diye açıklanmışsa da lügatlerde vefanın anlamı, aslında insana şahsiyet kazandıran, Müslüman’ın ahlakını şekillendiren bir olgudur… Vefa gösterilmeye en layık, Allah ve Resulü’dür her şeyden önce ve İslam’a bağlılık vefanın kendisidir aslında… “Hayır! Kim ahdine vefa eder ve sakınırsa şüphesiz Allah da sakınanları sever.” 2 müjdesine muhatap olmanın yoludur ahde vefa…
İslam’a gönül verme, Kur`an ve Sünnete tabi olma ve İslam’a hizmet etme bilincine eriştikten sonra, bu yolda sebat etmek, yani Allah’a ve Resulü’ne verilen söze sadakat göstermek de aynı derecede önemlidir Müminler için… İslam davası; sözünde duranların, ahde vefa gösterenlerin ve ahde vefanın en yüksek makamı olan Yüce Allah’a can ve mallarını, karşılığında cenneti almak üzere satmış olanların omuzlarında yükselir ancak… “Allah” deyip hep ileriye gitmektir ahde vefa… Korkmadan, çekinmeden, endişe etmeden, kınayıcıların kınamasına aldırmadan, geceyi gündüze, gündüzü geceye katarak çalışmaktır ahde vefa… Ahde vefa Allah’ın kelamını, Resul-i Ekrem Aleyhissalatu vesselam’ın sünnetini, İslam’ın pak mesajını nakış nakış işlemektir yaşadığımız topraklara… Kulluğun şuuruna ermiş müminler olarak bizim için ahde vefa, hakikate susamış gönülleri kana kana sulamaktır iman ve İslam’la…
İşimiz yoktur bizim ahde vefa göstermeyenlerle… İslam davasına sadık olmayan, onu muhafaza ve müdafaa etmek için gayrete gelmeyen, İslam’ın hakikatlerini savunmada kararlı davranmayan, yol arkadaşlarını küçücük zorluklar karşısında bile terk edebilen kimselerin işi değildir bu ulvi davayı omuzlamak… Allah (cc)’a verdiği söze sadakat göstermeyenin kendi arkadaşlarına sadık olması da beklenmemelidir hiçbir zaman… Vefalı mensuplara, vefalı dostlara, vefalı yol arkadaşlarına candan öte değer verilmelidir bu yüzden…
Nice emeklerin, nice fedakârlıkların, nice zahmet ve sıkıntıların ürünüdür davasına sadık bir mü`minin kazanılması, yetişmesi, hizmette bir noktaya gelmesi… Böyle bir dava erinin canı, malı, zamanı ve bütünü enerjisiyle davaya hizmet etmesi nasıl ahde vefa ise, onun hizmet esnasında karşılaştığı zorluk ve sıkıntılarında yanında olmak da ahde vefadır hiç şüphesiz… Çünkü hizmet etmiş; bütün malı gitmiştir, hizmet etmiş; zindanlara düşmüştür, hizmet etmiş; muhacir olmak zorunda kalmıştır dava eri… Ve daha da önemlisi hizmet etmiş; şehadet şerbetini içerek geride ailesini bırakmak zorunda kalmıştır, kimsesiz ve çaresiz… İşte tüm bu zorluklar karşısında dostlarının vefasını bekler dava adamı… Zor günlerinde, dost ve kardeşlerinin yanında olduğunu bilmek, ailesinin bakım ve güvenliğinin sağlandığından emin olmak, kendisi ve ailesinin sahipsiz bırakılmadığını bilmek ister dava adamı… Kendi çektiği sıkıntıların bir nebze de olsa dost ve kardeşlerinin vicdanında hissedilmesini bekler en azından… Evet, tüm bunları isteyip beklemek hakkı olsa da mahcuptur yine de dava adamı… Çünkü o hiçbir hizmetini karşılık bekleyerek yapmamış, her hizmetini Allah (cc)’a adamıştır, bedelini ahirette almak üzere… Ama ahde vefa müminlerin vasfıdır ya… Dost bahçesinde yetişen en nadide çiçeklerden biri vefadır ya… Dava kardeşliği en çok onun sayesinde anlam kazanır ya… Dava mensupları onun sayesinde daha çok kenetleniyor ya… İşte bu yüzden, sırf bu yüzden dost ve kardeşlerinden vefa beklemesi hakkı sayar dava adamı…
Bu hak nedeniyle kalbinde acı bir sızı duyar dava adamı, dost ve kardeşlerinden beklediği vefayı göremediğinde… Hele de kendi nazarında hiçbir anlam ifade etmeyen bazı mazeretlerin gölgesi vefanın üzerine düşünce, anlatacak bir kelime bulamaz o zaman gönlündeki kırıklığı… Bir vefa, bin gönül bağıyla bağlarken kişiyi dost ve kardeşlerine, bin vefasızlık ancak bir gönül kırıklığı oluşturur kendisini davasına adayan dava erin için… Peki ya kendisini tam olarak adamayan ve vefasızlığı bağları koparmak için mazeret olarak görenler için vefasızlığın mazereti olabilir mi hiçbir zaman? Geçerli bir mazeret olmaksızın gösterilen bir vefasızlık nedeniyle dostluğu kesecek birisinin vebalini kim taşıyabilir?!. Onca emek, fedakarlık, sıkıntı ve zorluk ile yetişmiş bir insanın bu kadar kolay kaybedilmesine kimin gönlü razı gelebilir?!.
İslam hizmetinde bulunan ve sırf bu yüzden kendileri ve aileleri çeşitli zorluk ve sıkıntılar içinde yaşayan insanlara karşı vefadan daha iyi bir ilaç yoktur günümüzde… Hele vefasızlığın kol gezdiği, yeminlerin dahi gereğinin yapılmadığı, sözlerin tutulmadığı, yalancıların itibar gördüğü bu zamanda, dostların şefkat ve merhametiyle gösterilen ahde vefanın ruhlarda bıraktığı aidiyet ve sahiplenme duygusunu kim sökebilir yerinden?!.
Aynı inançta olan, aynı düşünceyi paylaşan, hizmet arkadaşlığı yapan, zorluk ve sıkıntılara birlikte göğüs geren, aynı şeyler için sevinen, aynı şeyler için üzülen, birlikte ağlayıp birlikte gülen insanların arasında geçerli olan bir sahiplik duygusu, kopmaz bir bağdır ahde vefa… Çünkü ahde vefa, sevginin, dostluğun, kardeşliğin suladığı bahçelerin güllerindendir ve cennetâsâ bir kokusu vardır bu yüzden…
İslam ve dava kardeşliğinin çimentosu da diyebiliriz ahde vefa için… Çünkü ahde vefa, fertlerin dava içindeki aidiyet duygusunu perçinleştiren en önemli etkendir aynı zamanda… Kardeşlerinin acılarına karşı yüreği sızlamayan, onun sevinçlerini kendi sevinci olarak görmeyen birisi vefalı sayılamaz, dava sorumluluğunu omuzlamış dostlar nazarında…
Böylesine mühim ve İslami şahsiyetin oluşmasında en önemli şubelerden biri olan ahde vefayı her zamankinden daha fazla önemsemek zorundayız. Çünkü biz, sözleştiği kişiyi, üç gün boyunca bekleyen bir Peygamberin ümmetiyiz…
Allah’a, Resulü’ne, davasına ve kardeşlerine karşı her zaman vefalı olanlara selam olsun!..
1 Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi
2 Al-i İmran: 76
NAŞİT TUTAR / İNZAR DERGİSİ / MART 2012