Mehmet Özcan / Analiz
Afganistan’da meydana gelen helikopter kazasında Türkiyeli 4 binbaşı, 2 yüzbaşı, 3 üsteğmen, 2 astsubay ve 1 uzman çavuş’un hayatını kaybetmesi, muhalefet kanadında, ‘Türkiyeli askerlerin Afganistan’da ne işi var’ sorusunun sorulmasına neden olurken, bu söylem Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve son olarak Başbakan Erdoğan tarafından eleştirildi.
Afganistan’da meydana gelen helikopter kazasında Türkiyeli 4 binbaşı, 2 yüzbaşı, 3 üsteğmen, 2 astsubay ve 1 uzman çavuş’un hayatını kaybetmesi, muhalefet kanadında, ‘Türkiyeli askerlerin Afganistan’da ne işi var’ sorusunun sorulmasına neden olurken, bu söylem Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve son olarak Başbakan Erdoğan tarafından eleştirildi.
Başbakan Erdoğan, konu ile ilgili gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Türkiye bir butik devlet değildir. Türkiye dünyaya açık ve güçlü bir devlettir. Güçlü bir devlet olmanın gereği de budur. Birilerinin söylediği veya kendine göre oluşturduğu yol haritasına Türkiye Cumhuriyeti Devleti uymaz. Büyük düşünmeye mecburuz. Tabii ki büyük devlet olmanın da zaman zaman bedelleri vardır. Bu bedelleri de kimse görmemezlikten gelemez” diye açıklamada bulunmuştu.
TÜRKİYE’NİN İŞGALCİ YAPI NATO BÜNYESİNDE NE İŞİ VAR
Başbakan’ın açıklamaları gayet olumlu. Gerçekten de büyük devlet olmanın gereği dost bildiği, kardeş gördüğü İslam ülkeleriyle dayanışma içerisinde olunmalı, kol kanat gerilmeli ve komşuluk hakları en iyi şekilde korunmalıdır. Muhalefet kanadının hükümetin attığı her adıma muhalefet olsun diye yaptığı olur olmaz açıklamalar elbette kayda değer bulunmaz ancak burada ciddi bir sorun var. Sorun ve sıkıntı; Türkiyeli askerlerin Afganistan’da olmasından ziyade Türkiye’nin her şeyiyle NATO’nun bünyesinde hareket etmesidir. Bosna’da, Irak’ta, Afganistan’da katliam ve işgallerle rüştünü ispatlayan NATO’nun hangi ülkelerin çıkar ve amaçları uğruna hareket ettiği herkesin malumudur.
İŞTE NATO’NUN İKİYÜZLÜLÜĞÜ…
Üstlendiği misyon gereği barışın tehdit edildiği gerekçesiyle Irak’a, Afganistan’a müdahale etme gücünü kendinde hisseden NATO, nedense siyonist katil israil’in Gazze’ye fosfor bombaları atarak vahşi katliamlar gerçekleştirmesine bırakın müdahaleyi, ses bile çıkarmıyordu. Çünkü israille aynı amaca hizmet ediyorlardı. Kimyasal silahları var diye müdahale edilen Irak’ın durumu ortada. İran için nükleer silah üretiyor iddiasıyla neredeyse saldırı başlatacaklar ama başta Amerika olmak üzere israil, Fransa, Almanya ve İngiltere’nin depolarında bulunan binlerce nükleer silaha ne demeli? İki yüzden fazla nükleer başlığa sahip israil, bırakın tesislerini Uluslararası Atom Enerji Kurumu’na açmayı bu kurumu tanımıyor bile. Ve üstelik zaman zaman bu silahlarını Gazze üzerinde deniyorken NATO neden sessiz kalıyor acaba? Dünya kamuoyunca bilinen bu birkaç örnekte bile NATO’nun Batı’nın güdümünde hareket eden amacı belli ikiyüzlü bir kurum olduğu açıktır.
Hele hele Afganistan’da son gelişmelere bakarsak; NATO bünyesindeki bir Amerikalı askerin Kur’an-ı Kerim ve bir kısım dini kitapları yakarak mukaddesatlarımızı çiğnemesi, NATO’ya bağlı bir diğer Amerikalı askerin de 9’u çocuk 16 sivili öldürdükten sonra yakması, NATO’nun iğrenç yüzünü göstermesi açısından yeterlidir. Bu nedenle halkı Müslüman olan Türkiye’nin, haçlı-siyonist zihniyete hizmet eden NATO bünyesinden derhal çekilmesi yararına olacaktır.
NATO NASIL SALDIRI ARACI OLDU?
Sovyetlerden gelen tehdide karşı bir savunma sistemi olarak ABD ve AB ülkeleri tarafından 1949’da kurulan NATO, 1991’de Varşova Paktı’nın kendini lağvetmesi ve S.S.C.B’nin dağılmasından sonra kuruluş amacı da ortadan kalkmasına rağmen Amerika ve Batı dünyası, oluşturulan bu güçten vazgeçmedi.
KOMÜNİZM ÇÖKTÜ NATO HEDEFE İSLAM’I KOYDU
NATO 2004’te yeniden tanımlanarak ‘Batı’yı tehdit eden veyahut da uluslar arası barışı bozan her türlü kriz NATO’nun müdahale etmesine açıktır’ denildi. Artık yeni “düşman” belirlenmişti. Yeni devirde bu düşman “İslam ve İslam beldeleri olacaktı. Nitekim İngiltere Başbakan’ı Margaret Thatcher, 1990’lı yılların hemen başında İskoçya’da düzenlenen NATO toplantısında yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı: “Bizim yaşayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımızın olması gerekiyor. Sovyetler çöküp düşman olmaktan çıktı. Düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz. Sovyetlerin yerine bir düşman bulmamız lazım, işte o düşman İslam olacaktır.” Evet, İngiltere Başbakan’ı Thatcher’in bu söylemi Hıristiyan Batı için gayet olumluydu. Zaten haçlı zihniyetinin, İslam dünyasıyla geçmişten gelen ve bir türlü dinmeyen düşmanlığı da sürmüyor muydu? Dolayısıyla NATO tekrar aktif hale getirildi ve İslam dünyasının başına musallat edildi. NATO yarın Suriye, Bahreyn, Sudan, İran hatta Türkiye’de sorun var diyerek müdahale(işgal) ederse şaşmayın. Eğer bugün Türkiye ve diğer İslam ülkeleri NATO’yu durduramıyorsa, karşı savunma paktı oluşturamıyorsa yarın kendileri de NATO’nun hedefi haline gelecektir.
NATO’NUN KANLI TARİHİ
250 bin Boşnak’ın Sırp çetniklerce katledilmesinden 3 yıl sonra 1995’te Bosna’ya müdahale eden NATO; 1999 yılında da Sırbistan’ın Kosovalı Müslümanlara yönelik soykırımından tam 6 ay sonra harekete geçti. 2001 yılında 11 Eylül saldırılarını bahane eden NATO Amerika öncülüğünde Afganistan’ı işgal etti. On binlerce masum sivilin bizzat NATO işgal askerlerince katledilmesine rağmen işgal 11 yıldır hâlâ sürüyor. Harabe bir ülkeyi andıran Afganistan’ın yapısal ve ekonomik anlamdaki durumu ise dünyadaki durumu en kötü ülkeyle kıyaslanamayacak kadar içler acısı.
İSLAM DÜNYASI BU KATİL YAPIYA NE ZAMAN DUR DİYECEK?
Evet, NATO’nun işgal ve katliamlar sicili kabarık. Amerika, Avrupa ve siyonist israil’in adeta kurumu olarak çalıştı NATO; işgaller ve katliamlara imza attı ve hâlen bu misyonunu sürdürüyor. Kurulduğu günden bu yana kan, gözyaşı ve acıdan başka bir şey üretmeyen NATO kime, ne işe yarayacak?.. Peki, İslam ülkelerindeki bu işgaller son bulacak mı? Hayır, kesinlikle son bulmayacaktır. Müslümanların bölük pörçük olması ve izzetli bir duruş sergileyememesi, işgalci zihniyete güç veriyor ve işgallerin sonu gelmiyor. Çünkü işgal, Batılı devletler için artık bir zihniyet yapısıyla birlikte çok önemli bir menfaat kapısı haline gelmiş bulunuyor. Tarih boyunca Hıristiyan Batı tarafından türlü türlü senaryolar, planlar yapılarak sürdürülen işgal ve saldırılar nasıl ki masum insanları katletmişse, bu durum günümüz dünyasında da değişmeyerek aynı menfaatler paralelinde NATO gibi modern yapılar adı altında devam ettiriliyor. Ancak İslam dünyasının artık bu işgaller ve işgalcilere dur demesinin vakti çoktan gelmiştir.