HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, partisinin İstanbul 2. Olağan İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada, "Bugün memleketin içinde bulunduğu şu keşmekeşin, çektiğimiz sıkıntıların temelinde adaletsizlik yatıyor. O nedenle önce insan, öncelik adalet diyoruz. İnsanı merkeze almayan hiçbir siyasetin başarı şansı yoktur." ifadelerini kullandı.

Hidayet Türkoğlu Spor Kompleksinde partililere hitap eden Yapıcıoğlu, Allah'a hamd, Resulüne salat ve selam getirdikten sonra, misafirler, partililer ve katılımcıları selamladı.

Yapıcıoğlu, konuşmasının başında, "5 yıl kadar önce yola çıktık. O gün "Dürüst siyaset, gerçek adalet" dedik. Şimdi ikinci kongreleri başlattık. Bugün İstanbul kongremizi yapıyoruz. İnşallah 25 Mart'a kadar kongrelerimizi bitirip seçimlere hazır hale geleceğiz." dedi.

Salondaki gençlerin, 'Hür gençlik seninle gurur duyuyor' sloganları üzerine Yapıcıoğlu, "Gençler lütfen, hür gençlik ve hür kadrolar, hür hanımlar, hür beyler, hür başkanlar mensubu oldukları din ile ümmeti oldukları Peygamber ile taşıdıkları yük ile gurur duyarlar. Şahıslarla baki değildir bu dava. Biz gideriz, başkaları da gider, nesiller gelir geçer, babamız Hz. Âdem'den kalan bu dava hep kalacaktır ve bu bayrağı daha yükseğe çıkarmak için en güçlü çabayı ortaya koyacaklardır." dedi.

Yapıcıoğlu, "5 yıl önce 2012 yılının Aralık ayında, bu sahnede ilk adımlarımızı atarken dürüst siyaset gerçek adalet dedik. Şimdi ikinci olağan kongrelerimizi 'önce insan, öncelik adalet' temasıyla gerçekleştiriyoruz. Sorunlarımız çoktur. Ama bu sorunların temelinde insanı merkeze almayan politikalar olduğunu, bu sorunların merkezinde adaleti öncelememenin olduğunu teşhis ettik. Eğer teşhisiniz doğru değilse, doğru reçeteyi yazamazsınız. Hastalığı doğru tespit edemezseniz, o hastayı iyileştiremezsiniz. Hastalığın ne olduğunu gayet iyi biliyoruz." ifadelerini kullandı.

"Öncelik adalet ama adaletin terazisini, dengesini bozdular"

Yapıcıoğlu konuşmasına şöyle devam etti: "Biraz önce İl Başkanım, yol arkadaşım Erdal Bey söyledi. Yükün ağırlığından ve bu yükün endişesinden bahsetti. Evet, yük ağırdır, dava büyüktür. Lakin ümitsiz, çaresiz değiliz. Reçetesiz değiliz. İddia ediyoruz; Eğer birkaç hususta şu ümmet derdimizin ne olduğu konusunda ittifak ederse, onun çaresinin ne olduğu konusunda hiçbir zorluk çekmeyeceğiz. Sorunlarımızın başında, insanı değil başka şeyleri merkeze alan ideolojiler geliyor. O yüzden insanımız fevc fevc beşeri ideolojilere kurban edildiler. Çünkü insanı merkeze almadılar. İnsanı feda edilebilecek bir meta olarak gördüler. İnsanı merkeze almayan hiçbir siyasetin başarı şansı yoktur." şeklinde konuştu.

"Öncelik adalet dedik. Bugün memleketin içinde bulunduğu şu keşmekeşin, çektiğimiz sıkıntıların temelinde adaletsizlik yatıyor. İnsanlar Allah'ın kullarıyken bazıları ilahlık tasladılar, firavunlaştılar, diğer insanları kendilerine kul, köle yaptılar. İnsanlar buna tahammül edemeyince feveran ettiler, insanlar itiraz ettiler, seslerini yükselttiler. Sorunlar baş gösterdi." diyen Yapıcıoğlu, "Öncelik adalet ama adaletin terazisini, dengesini bozdular. Adalet olsun, ama hep benim lehime olsun dediler. Sosyal adaletle oynadılar, düzeni bozdular. Geçenlerde basına bir şey düştü; Türkiye'de milyonerlerin sayısı 17 bin küsur artmış. Milyonerlerimiz arttı diye sevinelim mi, yoksa aynı paralelde fakirlerimiz arttı diye üzülelim mi? Geçenlerde asgari ücret açıklandı. Ama aynı günlerde sendikalar açlık sınırını açıkladılar. Açlık sınırının altında bir asgari ücret, bu milletin işçisine reva görüldü. Evet, adaletin terazisi bozuldu." şeklinde konuştu.

"Türkiye'de 28 Şubat yargısının zindana tıktığı kaç Müslüman var, biliyor musunuz?"

Yapıcıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Geçtiğimiz pazartesi günü 28 Şubat sürecinin aktörleri, kudretli generalleri, YÖK eski başkanı vardı, rektörleri, gazetecileri vardı. O dönemin iktidarını indirmek için irticayla mücadele eylem planı hazırladılar. Bir Müslüman kıyımı gerçekleştirdiler. Üniversitelerde örtülü okuyan bacılarımızı okullarından attılar. İslami kimliği ön plandaki öğretim üyelerini öğrencilerden uzaklaştırdılar. Namaz kılan memurları kapı dışarı ettiler. Hatta ve hatta parmağında gümüş yüzük bulunan askerleri ordudan ihraç ettiler. Memlekette korkunç bir kıyıma gittiler. Bir şey daha yaptılar. Kendi içlerindeki İslami kimlikli insanları dışarı atmakla yetinmediler, yüksek yargı mensuplarını, cübbelerinin yakaları bir karış olan hakimleri toplayıp onlara brifing verdiler. Niçin? Sözüm ona irticanın memlekette birinci tehdit olduğunu kabul ettirmek için. Ben hukukçuyum. 28 Şubat sürecinden önce İslami kimliğinden dolayı yargılanmış çok sayıda kardeşin mahkemesinde bulundum. Kendi bilgisayarımdaki arşivden şunu net olarak gördüm. Beraat oranı yüzde 85'in üzerindeydi. 28 Şubat'tan sonra süreç tam tersine döndü. Oraya giden, aleyhinde hiçbir delil olmasa bile sadece kimliğinden dolayı çok ağır cezalara çarptırıldı."  

Yaşanan hukuksuzluklara değinen Yapıcıoğlu, "Dün basına düşen bir haber; 'Siyonistlerin zindanlarında 20 yıldan uzun bir zamandır bulanan Müslümanların sayısı 48'e ulaştı.' İşgal altındaki Filistin topraklarında siyonistlerin esir alarak zindanlara kapattıkları ve esaretleri 20 yılı geçen Filistinlilerin sayısı 48'i geçmiş. Peki, Türkiye'de 28 Şubat yargısının zindana tıktığı, 20 yıldan fazla bir süredir cezaevinde bulunan kaç Müslüman var, biliyor musunuz? Sadece uzaktaki zulümlere mi tepki göstereceğiz. Şu anda Türkiye'deki cezaevlerinde 28 Şubat'ın siyonist zihniyetli yargısı tarafından cezalandırılan ve 20 yıldır cezaevinde olanların sayısı, siyonist zindanlarındaki Filistinli kardeşlerimizin en az 10 katı. Peki, bu zulüm ne zamana kadar devam edecek. Uzun bir süredir söylüyoruz. Bir memleket düşünün; Bir taraftan 28 Şubat'ın müsebbibi 60 kişiye savcılar müebbet istiyor. Diğer taraftan hâkimlik, savcılık mesleğine alınmış insanların 3'te 1'i terör örgütü mensubudur diye mesleğinden ihraç edilecek, bunların önemli bir kısmı da cezaevinde olacak. Kimden bahsettiğimi anladınız. Öyle bir memleket ki 'FETÖ, terör örgütünün başıdır, ona üye olanlar, ona mürit, şakirt olanlar teröristtir.' diye mahkemede karar verilirken, devlet o hâkimleri ceza evine kapatıyor. Yan taraftaki koğuşta o hâkimlerin zulmettiği Müslümanlar kalacak. Yarın bir sonraki koğuşta da 28 Şubat'ın altına imza atanlar. Yan yana üç koğuş. Gel çık bu işin içinden. Bir tarafta FETÖ teröristleri, bir tarafta apoletleriyle Müslüman kıyımı yapanlar, ortada o kıyıma uğramış Müslümanlar. Ey hükümet ve yetkililer. Size sesleniyorum. Bu zulüm ne zamana kadar sürecek. Bu zulmün bitmesi için daha ne olması gerekiyor." ifadelerini kullandı.

"FETÖ'cülerin yazmış olduğu belgeler, devlet hafızasını oluşturuyor"

Asgari ücret, taşeron işçiler için belirlenen kadro ve bu konuda öne sürülen şartlar hakkında da konuşan Yapıcıoğlu, "Zulüm çeşit çeşittir. Benim mecliste bulunan 4 siyasi partiye verilmiş bir sözüm var. Nedir o söz? Onlara diyorum ki 'Bakın siz 2012 yılının Eylül ayında Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bir mutabakat metni imzaladınız. Nedir o? Asgari ücretin vergiden arındırılması için bir madde koydunuz ve dördünüz imza verdiniz. Üzerinden 5 yıl geçti. Siz niye sözünüzde durmuyorsunuz. Asgari ücreti vergiden muaf hale getirmek için illa Anayasa değiştirmeye gerek yoktur. Bunu bir kanunla da yapabilirsiniz. Bu partilerden biri kanun teklifi hazırlar, hükümet de buna destek verirse rahatlıkla geçer. Dördünüz anlaştınız. Gelecek hükümetler bunu değiştirmesin diye, bunu Anayasa hükmü yapacağız dediniz. Sözünüzü neden yerine getirmiyorsunuz. Siz bu sözünüzü yerine getirmedikçe, her vesileyle bu sözünüzü yemiş olmanızı yüzünüze yüzünüze çarpacağım. Size sözüm olsun." diye konuştu.

FETÖ'nün yazmış olduğu belgelerin devlet hafızasını oluşturduğuna işaret eden Yapıcıoğlu, "Son günlerin bir gündem maddesi de taşeron işçileri. Önce 1,2 milyon taşerona kadro verilecek dediler. Tahsili neymiş, hangi işte çalışıyor fark etmez, şartsız hepsini alacağız dediler. Ama 69 kurumu kapsam dışı bıraktılar. Sonra bir de sınav şartı getirdiler. Sonra güvenlik soruşturması getirdiler. Biz de dedik ki 'Bu memlekette adaletin çarkları bozuk.' Bu işi bir mantığa oturtmak mümkün değil. Düşünsenize sizin önceki İçişleri Bakanınız 7 bin emniyet istihbarat çalışanının 6 bin küsuru FETÖ üyesi diyecek. İl emniyet müdürlerinin 70'i, valilerin yüzde 60'ı. Bunların yazmış olduğu belgeler, devlet hafızasını oluşturuyor. Onların yazdığı belgelerle insanlara muamelede bulunacaksınız. Ne diyeceksiniz? 'Taşeron işçisi de olsa, asgari ücretin bir gıdım üstünde bir maaşla da çalışsan sana iş yok, sen sakıncalısın.' Neye göre? FETÖ'nün bugün terörist diye içeride olan memurları sana sakıncalı dediler. Allah aşkına mantık bunun neresinde. Bir 'Selam Tevhid  Örgütü, Kudüs Ordusu Davası' vardı. Hatırlarsınız. Bir örgüt hazırlamışlardı, 'Lideri de Recep Tayyip Erdoğan'dır' dediler. Kim dedi? FETÖ. Eğer şu MİT Müsteşarını gözaltına alabilseydiler arkası gelecekti. Hükümet yetkililerine hatırlatayım. Sizin on binlerce kanununuz, binlerce ciltlik mevzuatınız var. Bunların içerisinde bugün FETÖ'nün terörist dedikleri adamları terör listesinden çıkaracak, bir mekanizmanız, düzeltecek bir kanununuz var mı? Yok." şeklinde konuştu.

Yapıcıoğlu, konuşmasının devamında şunları söyledi: "Amerika'da bir dava görülüyor. Jüri Halk Bankası Genel Başkan Yardımcısını suçlu buldu. Mahkeme kararını açıklayacak. Bu davayı takip edenler şunu söylüyor; 'Bakın arkasından bir şey daha gelecek. Teröre destek, Selam Tevhit Davası gelecek.' O zaman birileri çıkıp hükümete, 'Bağıra bağıra, göstere göstere geliyordu. Neden biriniz çıkıp, 'Arkadaş şu emniyetin şu FETÖ mensuplarının terörist damgası vurduklarına bakın. Hak etmeyen varsa listeden çıkaralım, bir düzenleme yapalım. Yarın bir gün birileri senin resmi belgelerinde bu terörist bir yapılanmadır ve başında sen varsın, bu yüzden seni yargılıyorum derse sen ne diyeceksin.' diyebilir. Adaletin terazisi şaşmış, dengeler de değişmiş. Bazı şeyler artık görülmüyor."

"Eğer vatan bölünecek diye milletin bir kısmını ötekileştiriyorsanız, yaptığınız şey bölücülüktür"

"Memleketin gündemindeki bir konu da geçtiğimiz sene 16 Nisan'da halkın oylarıyla, referandumla değişen bir Anayasa vardı. Değişen bir seçim sistemi vardı. Artık Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçeceğiz. Ve şu anda yoğun bir şekilde seçimler ne zaman olacak, nasıl olacak, partiler birbiriyle ittifak kuracaklar mı, seçim barajı ne olacak." şeklinde bazı tartışmaların olduğunu belirten Yapıcıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Yüzde 10'luk barajı savunanlar ne diyordu? 'Yönetimde istikrar olsun. Koalisyon zamanlarında hükümetler ülkeyi yönetmekte pek başarılı olamıyor.' Zaten siz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getirirken, 'Zayıf hükümet olmasın, seçilen kişi en az yüzde 50 + 1 oy alsın' demediniz mi? Evet oyu isterken gerekçelerinizden biri o değil miydi? Evet buydu. Şimdi o değişiklik geçti. Peki, artık koalisyon hükümetlerinin devri tamamen kapanmasına rağmen, neden hala yüzde 10'luk seçim barajında ısrar ediyorsunuz. Efendim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yenidir. Arkasında çok güçlü bir meclis olmazsa sorunlar çıkabilir, sistem oturuncaya kadar. Peki, siz bu sistemin gelmesi için referandum çalışmalarında oy isterken bunları söylediniz mi? Hayır. Siz o anayasa değişikliğinde, geçici bir madde koydunuz. Bu kanun halk tarafından onaylanıp resmi gazetede yayınlandıktan sonra 6 ay içerisinde meclis uyum maddeleri çıkarır. Anayasada uzlaşan 2 parti bu süreyi uygun gördü. Ne zaman doldu bu süre. 16 Ekim 2017'de doldu. Siz uyum yasalarını çıkardınız mı? Hayır. Niye? Daha görüşmeler devam ediyordu. Kiminle anlaşacağız, seçim barajına, siyasi havaya göre hangisi hesabımıza gelirse diye beklettiyseniz o zaman adaletten ve adil olmaktan bahsetmeyin." 

"Bu mutabakatın içinde bulunmayan herkesi bir torbaya koyup dışlamak, milli duruş değildir." Yapıcıoğlu, şöyle konuştu:

Şu anda MHP Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağını söyledi. Dediler, 'Bu cumhurun ittifakıdır.' Cumhur nedir? Cumhur her rengiyle, her diliyle, her mezhebiyle, bütün farklı unsurlarıyla halkın tamamıdır. 2 parti bir araya gelince nasıl cumhur oluyor? O zaman başka hiçbir parti yok. Buna bir de milli mutabakat dediler. Peki, milliden kastınız nedir? Biz millet deyince Millet-i İbrahim'i anlıyoruz. Siz ne anlıyorsunuz? Eğer etnik temeldeki bir milli duruştan, millet anlayışından dem vuruyorsanız -kusura bakmayın- bunun adı milli değildir. Bu mutabakatın içinde bulunmayan herkesi bir torbaya koyup dışlamak, milli duruş değildir. Eğer siz vatan bölünecek diye bir endişe taşıdığınızdan dolayı milletin bir kısmını ötekileştiriyorsanız, sizin yaptığınız şey vatanın bütünlüğünü korumak değildir, bölücülüktür. Eğer siz milleti bir tutacak söylemler geliştirirseniz; birileri tankla, topla, zorla vatanı bölse bile, o milletin arasına duvarlar örse bile bu millet o duvarları yıkacaktır. Nitekim yıkanlar da vardır. Ama eğer siz milletin bir kısmını ötekileştirirseniz, filanca şu etnik kökendendir, falan mezheptendir diye ona düşman gözüyle bakarsanız, siz o vatanı bir olarak tutmakta zorlanırsınız. Kardeşlik ölçümüz İslam ise bu milletin harcı sağlam olur. Eğer siz o çimentoyu çıkarıp başka bir şey yaparsanız, siz o binayı çürük hale getirirsiniz. Eğer siz Allah'ın sizin için koyduğu hudutları aşarsanız, değiştirirseniz adı Trump olur veya başka bir şey, size 'haddinizi aşıyorsunuz' der. Siz gerçekten şerefinizin yücelmesini istiyorsanız tarihimize bakın. İslam'a sarıldıkça yükseldik, sırtımızı döndükçe aşağılara yuvarlandık. Bu hakikati görmemek için kör olmak gerekir."

"Tam 1 milyon 300 bin insanımız uyuşturucuyla tanışmış"

Yapıcıoğlu, uyuşturucu kullanımı ve artan dış borç konularında ise şunları söyledi: "Uyuşturucu raporlarına bakın. Dünyada yaşı 15-65 olanların arasında uyuşturucuyla en az bir kez tanışanların oranı yüzde 5. Avrupa'da bu oran yüzde 25 civarında. Türkiye'de bu oran 2,7. Bu ne demek? Tam 1 milyon 300 bin insanımız uyuşturucuyla tanışmış. Bu tablo böyle. Bir taraftan aile kurumu çatırdıyor. Evliliklerin sayısı düşüyor, boşanmaların sayısı artıyor. Ahlaki çöküntü artıyor. 2004 yılında tutuklu ve hükümlülerin sayısı 52 bin iken bugün 220 bini geçmiş. Sadece uyuşturucudan içerde olanların sayısı 49 bin. Tehlike çanları çalıyor.

Dış borç artıyor. 2018 bütçesinde faize ödeyeceğimiz para ne kadar? 71 milyar, faize para ödenecek. Pembe tablolar çizenler ne diyorlar? 'Biz geldiğimizde 25 milyar borcumuz vardı IMF'ye.' Peki, borcumuz yoksa 71 milyar faizi kime ödüyoruz? Sadece IMF'ye olan borcu ödeyip diğerlerini ödemeyince bu borç ödenmiş mi oluyor? Ama yeis yok. Merhum Akif'in dediği gibi; derdin ne olduğunu bilirsen dermanı bulmak kolay olur."

"Bizim muhalefet anlayışımız yıkmak üzerine değildir"

Yapıcıoğlu, muhalefet anlayışlarıyla ilgili önemli bilgiler verdiği konuşmasında son olarak şunları söyledi: 

"Bugün bir TV programına çıktık. Oradan buraya geldik. Bazen muhalefet yanlış yaptığı için onları eleştirdiğimizde bir kısım muhalefet ve basın diyor ki, 'Siz nasıl muhalefetsiniz ki iktidara değil, muhalefete yükleniyorsunuz.' Biz, birilerinin dediği gibi 'iktidar dünyanın en iyi işini yapınca bile onun karşısında duracağız' demiyoruz. İktidar da olsa muhalefet de olsa, doğru yaptığında onu alkışlarız. 

Kadıköy'deki CHP'li Belediye gece 22'den sonra alkol satışını yasaklamıştı. Biz de o zaman dedik, 'Bu mel'anet külliyen zarar. Bunun tüketiminin azaltılmasına yönelik adım iyi.' Bir gazete bizi ilk defa ilk sayfadan gördü. 'HÜDA PAR'dan CHP'li belediyeye destek.' diye. Biz ne yaptığına bakarız, kim olduğuna bakmayız.

Şimdi o CHP çıkmış özeleştiri yapıyor. Yahu siz hiç mi iyi bir şey yapmayacaksınız. Hükümete eleştiri yapınca bize diyorlar; 'Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz.' Bir dakika kardeşim. 15 Temmuz darbesinde HÜDA PAR neredeydi. İşte İl Başkanım. Tankın üzerindeydi. Çıktık sokağa, tankın üzerine de çıktık. Dışardan bir saldırı geldiğinde, sağa sola saklanacak değiliz. Ortak düşmandan saldırı gelince biz, sağımıza solumuza, önümüze ardımıza bakıp 'Bakalım kim çıkacak' demeyeceğiz. Bizim geçmişimiz buna şahittir. Fakat memleketin iç siyasi meselelerini 'Tüm milleti ilgilendiriyor' diye lanse ederseniz kapatın tüm partileri. 2 parti yan yana geldi. Alın size cumhurun ittifakı. Ben onlara şunu hatırlatıyorum. Hz Ebubekir, ilk halifemiz. Hz. Resulullah'ın halifesi. Resulullah'ın vefatından sonra sahabeler ona biat ediyorlar. İlk hutbesi; doğru yaptığımda beni destekleyin. Yanlış yaptığımda beni düzeltiniz. Resulullah'ın mağara arkadaşı, Müslümanların ilklerinden, halifelerin ilki. 'Ben yanlış yapmam, ben yanlış yaptığımda bana tabi olun' demiyor. Bir kişi böyle diyorsa onun her tarafı yanlıştır zaten. Kim yanlış yapanı yanlışında cesaretlendiriyorsa 'ben onun dostuyum' demesin. Bizim muhalefet anlayışımız yıkmak üzerine değildir. Biz eleştirmekle yanlış yapıldığını söylemekle kalmıyoruz, doğrusunu da gösteriyoruz. Bakın bu adım yanlıştır, doğrusu da budur diyoruz. 

Son hızla yanlış yola giden birine, 'Sen çok hızlısın, seni durduran yoktur' diyen mi iyidir. 'Bak bu çıkmaz sokaktır, bu yolun sonu uçurumdur' diye onu uyaran mıdır onun dostu?

Yük ağırdır, ağır yükten şikâyet etmek yoktur. Yolumuz uzundur, şikâyet etmeye vaktimiz yoktur. Yola çıktığımız gün bu yükün farkında mıydık? Bu yola çıktığımız gün kimse size bu dünyada cenneti vaat etmedi. Allah'ın kullarına bu dünyayı cennete çevirmek için gayret sarf edeceğiz, Rabbim gayretinizi artırsın. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Bacılarım, sizin de yükünüz ağırdır. Sizin çalışmalarınız anne şefkatiyle bir işe sahip çıktığınızda sizin samimiyetiniz erkeklerden çok daha fazla ve bereketli olacaktır. Allah çalışmalarınızı bereketlendirsin, azim ve gayretimizi artırsın. Dosdoğru yoldan milim ayırmasın, ayaklarımızı sırat-ı müstakim üzerinde sabit kılsın."

Yapıcıoğlu konuşmasının sonunda, katılımcıları bir kez daha selamlayarak, partililere çalışmalarında başarılar diledi. (Nizamettin Aşkın - İLKHA)