Her fırsatta fikir özgürlüğünden bahsedip, gazetecilerin ve sosyal medyada fikir beyan edenlerin soruşturmalara maruz kaldığını iddia ederek eleştirilerde bulunan bazı kesimler, söz konusu İslami kesim veya İslami hassasiyetler olunca fikir özgürlüğü demeden saldırıya geçerek, adeta linç kampanyası başlatıyorlar. Oluşturdukları algıyla iktidarı galeyana getirip toplumun önemli bir kesimi üzerinde baskı kuruyor, hedef gösterip, ötekileştiriyorlar.

İslami değerlere olan düşmanlıklarında hızını alamayan güruh, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in sünnetine dayanarak fetva veren Diyanet'i, hatta bu fetvalarda kaynak gösterilen Kur'an-ı Kerim ve sünneti direkt hedef alıyor. İslam ve Müslüman düşmanı kesimlerin dünden bugüne düşmanlıklarını pervasızca sergiledikleri su götürmez bir gerçekken, İslami hassasiyetleri olan kesimlerin de desteğini alan iktidara bağlı kurumların ve bürokratların bu süreçteki tutumu tepkilere neden oluyor.

15 Temmuz sonrasında FETÖ üzerinden İslami cemaatleri hedef alan malum grupların, süreç içerisinde farklı yaftalamalarla İslami değerlere saldırıları, kamuoyunun da tepkisini çekiyor.

Son süreçte, anne ve babaları tesettür konusunda uyarmasının ardından İhsan Şenocak'ın medya tarafından hedefe oturtulmasıyla başlayıp, Tokat'ta açılan imam hatip lisesine Mustafa Sabri'nin adının verilmesiyle İslami kesime yönelik saldırılar adeta linç kampanyasına dönüştürüldü. Başlatılan soruşturmalar kapsamında Şenocak açığa alınırken, Tokat'taki imam hatip lisesinin adı da değiştirildi. Ne Şenocak'ın ifadeleri fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirildi ne de malum kesimin Mustafa Sabri Efendi hakkındaki iddialarını yalanlayan tarihçiler dikkate alındı.

Baskılarıyla İhsan Şenocak'ı açığa aldıran malum kesim, daha da fütursuzlaşarak yanlış olarak gördüğü her olayda yargısız infaz yoluna giderken, her yanlışı da İslam'a mal etme yolunu seçti. Kimi kurum ve bürokratların tavırlarından cesaret alan söz konusu kesim, Kur'an-ı Kerim ve sünnet ile sabit naslara saldırmaya başladı.

Konya'da felsefe öğretmeni Ercan Harmancı'nın beden eğitimi dersinde yaşananların İslami tesettüre ters olduğuna dikkat çekmek amacıyla sosyal medyada dile getirdiği görüşleri üzerine harekete geçen söz konusu kesim, fikir özgürlüğünü unutup Harmancı'nın öğretmen kimliğini öne çıkararak adeta linç kampanyası başlattı. Bu saldırılar üzerine harekete geçen yetkililer, soruşturma açmakla yetinmediler ve Harmancı'yı açığa alıp, malum çevreleri daha da cesaretlendirdiler.

Günlerce süren saldırılarda Harmancı'ya her türlü hakarette bulunarak kişilik haklarını ayaklar altına alan malum çevre, söz konusu sol-kemalist-ulusalcı kişi ve kesimler olunca yaptığı güzellemelerle savunmaya geçiyor. Halkın inancına, kültürüne, geleneklerine aykırı faaliyetlerde bulunan, bu anlamda yasal olarak da suç işleyenleri günlerce sayfalarında ve ekranlarında savunan basın kuruluşları, halkı gerçek anlamda bilgilendirmeyi değil, manipülasyonlarla istediği yöne kanalize etmeyi hedef ediniyor.

Harmancı'nın açığa alınmasından cesaret alan malum medya, bu defa da sosyal medya üzerinden meslektaşının fikirlerine katıldığını söyleyen din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Ahmet Fatih Kap'ı hedef aldı. Yapılan yayınlar üzerine harekete geçen Milli Eğitim Bakanlığı, Kap hakkında soruşturma başlattı.

"Buluğ çağı" üzerinden Diyanet'e saldırı

İslam'a ve İslami değerlere yönelik saldırılarını aralıksız sürdüren mezkur kesim, son olarak, internet sitesinde buluğ çağına giren erkek ve kızların evlenebileceği bilgisini veren Diyanet'i hedef aldı.

"Dini Kavramlar Sözlüğü"nde "nikâh" kelimesi tanımlanırken kullanılan, "Buluğ çağına erişmiş kadının velisi olmaksızın kendisinin nikâhlanabilmesi mümkün olmakla birlikte, velisinin de bulunması menduptur." ve "İslam hukukçularınca buluğ çağının alt sınırı erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir." ifadeleri üzerinden başlatılan saldırı sonucunda Diyanet İşleri Başkanlığı, internet sitesinden "Dini Kavramlar Sözlüğü" bölümünü kaldırmak zorunda kaldı. Diyanet yetkililerinin yaptıkları açıklamalar ve konuyla ilgili verilen hutbeye rağmen saldırılarını sürdüren malum kesim, Diyanet'in kapatılması taleplerini dahi dile getirmeye başladı.

Diyanet'in kapatılması talebiyle gerçek niyetini açığa vuran malum kesimin sonraki yayınları ise asıl düşmanlıklarının İslam ve İslami değerlere olduğunu ortaya koydu. Diyanet'in nikâhla ilgili olarak verdiği fetvaları hedef almaya başlayan bu kesim, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in sünnetine dayanarak Müslüman kadınların Müslüman erkeklerden başkalarıyla evlilik yapamayacakları hükmünü diline doladı. Her saldırı sonrasında istediğini elde eden malum medya, daha da ileri giderek, direkt Kur'an-ı Kerim, sünnet ve İslami hükümleri hedef almaya başladı.

Saldırılara cevap verenler de hedefte

Yazdığı makaleyle İslam'a ve İslami kesime yönelik saldırılara dikkat çekerek, 28 Şubat medyasının halen aktif olduğunu belirten gazeteci Yakup Köse, "şakşakçı" olarak nitelendirdiği bazı bürokratların, bunlara fırsat verdiğine dikkat çekti.

Son dönemde yaşananları özetleyen Köse, şu ifadeleri kullanmıştı:

"28 Şubat medyası yargılansın diyoruz ama bırakın yargılanmayı hâlâ etkinler. Hâlâ istedikleri kişileri linç ettirebiliyorlar. Hâlâ manşetten emredip istediklerini işten attırabiliyorlar. 'Tak' dediklerinde 'şak' diyen emre amade bürokratlar sayesinde 28 Şubat cuntasının medya unsurları bu ülkede icra makamındalar!

Okulun adını mı beğenmediler? Bir haberle ismini değiştirebiliyorlar. Öğretmen istedikleri gibi düşünmüyor mu? Bir haberle görevden aldırabiliyorlar. Bizler de 28 Şubat medyası yargılansın diye feveran ediyoruz! Kamera şakası gibi... Yalnız izlediğimiz kamera şakası değil, şakşakçı bürokratlarla 28 Şubat medyasının tutku dolu aşkının 20 yıldır bitmeyen hikâyesi!"

Bu kadarlık bir eleştiriye bile tahammül etmeyen söz konusu kesim, Yakup Köse'yi de hedefine koydu.

LGBTİ öğretmenleri, bu grubun faaliyetlerini destekleyen sözde eğitim kurumlarını ve sendikaları ekranlarda çok olumlu faaliyetler yapıyorlarmış gibi topluma lanse etmeyi kendine vazife edinen 28 Şubatçı medya unsurları, İslami rengi karartmak için elinden gelen tüm çabayı sergiliyorlar.

İdeolojik kardeşlik bağıyla kendilerine bağlı veya medya patronlarının karanlık perdede ittifak ettiği legal-illegal yapılarla ilişkili kişilerin yaptığı iğrençlikleri ve toplumun zihnini dönüştürmekle vazifeli kamu görevlilerinin sinsi uygulamalarını görmezden gelen malum kesimlerin, "Bir Kur'an kursunda yangın mı çıktı, bir hoca efendi onları mutlu etmeyecek söz mü etti, okullarda tesettürlü öğrenciler göze mi çarptı, imam hatiplerin sayısı mı arttı, bir şekilde İslami kesime değmiş, yanından veya bucağından geçmiş biri suç mu işledi, Diyanet fetva mı yayınladı..." işte o zaman görün kopardıkları fırtınayı.

İşte bunlar, yeniden bir sürek avı başlatılması için yeterli oluyor ve sonrasında Müslüman Türkiye toplumu bu darbeci medyanın yürüttüğü algı operasyonlarının kurbanı oluyor.

Türkiye'deki küçük bir elit sınıfın borazanlığını yapan, İslami olan her şeyi patronlarına, generallerine ve göbekten bağlı oldukları Avrupa'ya jurnallemekten başka bir şey icra etmeyen medya unsurları, bir anlamda 28 Şubat sürecini bin yıl devam ettirmeye çalışıyor.

Dünden bugüne palazlandıkça palazlanan darbeci holdinglerin medya kuruluşlarının halkın inancına karşı düşmanlığı bitmeyecek gibi görünürken, Türkiye toplumu, söz konusu bu kuruluşların yaptıkları nedeniyle hukuk karşısında hesap vereceği günü merak bekliyor. (İLKHA)