Alimler büyük günahların belli bir sayıyla sınırlı olup olmadığında iki görüşe sahiptirler.

Sınırlı olduğunu söyleyenler bunun sayısı hususunda ihtilaf etmişlerdir. 

İbn Mesud (r.a.) dört tane, 

Abdullah b. Ömer yedi,

Abdullah b. Amr b. Âs dokuz, 

Bazıları: on bir, 

Başka birileride: yetmiş tanedir, demişlerdi.

Ebû Tâlib Mekkî derki: 

Büyük günahları sahabîlerin sözlerinden derledim ve bunların dördünün kalpte olduğunu gördüm. Onlar: 

1 - Allah'a eş koşmak, 

2 - Günahta ısrar etmek (vazgeçmemek), 

3 - Allah'ın rahmetinden ümit kesmek ve 

4 - Kendini Allah'ın tuzağından (dünya ve ahirette azabından) güvende hissetmektir.

Dördü dildedir ve onlar:

1 - Yalan şahitlik,

2 - Temiz kadınlara iftira, 

3 - Yalan yemin ve 

4 - Sihirdir. 

Üçü midededir:

1 - İçki içmek, 

2 - Yetim malı yemek ve 

3 - Faiz yemek, 

İkisi fercdedir:

1 - Zina ve 

2 - Lûtilik.

İkisi eldedir:

1 - Öldürmek ve 

2 - Hırsızlık yapmak.

Biri ayaktadır: ve o düşmanla karşılaşıldığında firar etmektir. 

Biri de tüm bedenle ilintilidir: o da ana babaya âsî olmaktır.

Belli bir sayıyla sınırlamayanlara gelince; bunların bazıları: 

Allah'ın (c.c.) Kur'an'da nehyettiği her şey büyük, Rasûlullah'ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) nehyettiği her şey küçük günahtır, demişlerdir.

Bir kısmı: Nehiyle birlikte Allah'ın lanet, gazap veya cezası gibi tehdit türü bir şeyin zikredildiği günah büyük, değerleri küçük günahtır, demiştir. 

Kimisi: Dünyada had cezasını veya ahirette tehdidi hak ettiren her günah büyük, her ikisine de yol açmayan her günah da küçük günahtır, demiştir.

Denildi ki: Tüm şeriatların haramlığında ittifak ettiği günahlar büyük, bazılarında haram diğer bazılarında haram olmayan günahlar ise küçük günahlardır.

Denildi ki: Allah ve Rasûlünün onu işleyene lanet ettiği her günah büyük günahtır.

Denildi ki: Nisa sûresinin başından "Eğer nehyolunduklarınızın büyüklerinden kaçınırsanız sizden küçük günahlarınızı sileriz" (Nisa, 31) âyetine kadar zikredilen günahlar büyük günahlardır.

Günahları büyük ve küçük günahlar diye ayırmayanlar şöyle demişlerdir: 

Günahların tamamı Allah'a karşı cür'etkarlık, O'na isyan ve emrine karşı gelmek açısından büyüktür. Emrine karşı gelinip haramları çiğnenenin kim olduğu hususu tüm günahların büyük olmasını icap ettirir. Günahların hepsi kötülük ve açtığı zarar açısından aynıdır.

Şöyle derler: Bunu şu husus açıklar:

Yüce Allah'a günahlar zarar vermez, O bunlardan etkilenmez. Dolayısıyla Allah (c.c.) açısından bazısı bazısından büyük olmaz. Ortada sadece "Allah'a âsî olmak, emrine aykırı hareket etmek" vardır. Onda da günahlar arasında bir fark yoktur.

Derler ki: Söylediğimizin bir göstergesi de şudur:

Günahları kötülüğü, cür'etkârlığa ve Rabb'ın (c.c.) hak hukukuna saldırmaya tabidir. O yüzden bir adam haram olmadığına inanarak içki içse veya zine etse hem cehalet kötülüğünü hem de haram işleme kötülüğünü işlemiş olur. Bunlardan sadece birini yapsa iki zarardan birini yapmış olur. Cezayı gerektiren de birinci değil ikinci durumdur (Hadise ortaya çıkan zarar ve işlenilen kötülüğe bağlı olsaydı birincisinin ikincisinden daha büyük cezaya çarptırılması gerekirdi) Bu da günahın kötülüğünün cür'etkarlığa ve günaha atılmaya tâbi olduğunu gösterir.

Derler ki: Günah itaat makamındaki zâtın emir ve yasağını küçümseme ve saygınlığını çiğneme anlamı içerir. Bunda da günahlar arasında bir fark yoktur.

Derler ki: O yüzden kul işlediğin günahın haddi zatında büyüklüğüne veya küçüklüğüne bakmasın, bilakis âsî olduğu zâtın büyüklüğüne ve kadrine, günah işlemekle O'nun saygınlığını çiğnediğine baksın. Bu noktada günahtan günaha bir fark yoktur. Çünkü kendisine itaat edilen büyük bir kral kölelerinden birini önemli bir iş için uzak bir yere gönderse, başkasını da sarayın yanında bir iş için gönderse, bunların ikisi de ona âsi olup emrine muhalefet etseler ikisine de aynı miktarda kızar ve ikisi de aynı derecede gözünden düşer.

Derler ki: Bu sebeple Mekkeli birisinin haccı terketmesi, veya caminin yanında evi bulunan kimsenin cuma namazını terketmesi Allah nezdinde uzaktaki kişinin terketmesinden daha çirkindir. Bunun üzerine vaciplik diğerinin üzerine vaciplikten daha fazladır. Yine; bir adamın 200 dirhemi olsa ve zekâtını vermese, diğer adamın 200 milyon dirhemi olsa ve zekâtını vermese bunlar üzerlerine vacip olan bir şeyi yapmama hususunda eşit olurlar. Her biri, az veya çok olsun, "malının zekâtını vermemekte ısrar" ediyorsa, cezalarının aynı olması uzak ihtimal değildir.

En iyisini Allah bilir…