Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Siirt Şubesi ve Şuurlu Öğretmenler Derneği Siirt Şubesi tarafından "Mekke'nin fethi ve Kudüs" konulu program düzenlendi.
İlim Yayma Cemiyetinin konferans salonunda gerçekleştirilen program, Ensar Camii İmamı Ramazan Toprak'ın Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Açılış konuşması ve sinevizyon gösteriminin ardından katılımcılara hitap eden AGD Siirt Şube Başkanı Mahmut Uyar, Mekke'nin fethi ve Mescid-i Aksa'nın öneminin genç nesillere aktarılması gerektiğini söyledi.
Uyar, "Biz, Mekke'nin fethinin önemini özellikle genç nesle tekrar tekrar hatırlatmak istiyoruz. Çünkü yeni yetişen bu neslin, bu fethin kıymetini bilmesi gerekiyor. Bunun yanında Mescid-i Aksa'nın önemini saymakla bitiremeyiz. Nübüvvet vazifesi Peygamber Efendimize verilince 17 ay boyunca Mescid-i Aksa'ya yönelmiştir. Bunun yanı sıra pek çok peygamberin yaşamış olduğu şehir olması hasebiyle Filistin ve Kudüs bizim için çok büyük önem arz etmektedir." dedi.
"Bizler yılbaşı çekilişi ve eğlencesi diye uyutuluyoruz"
Daha sonra söz alan Şuurlu Öğretmenler Derneği Siirt Şube Başkanı Murat Kalkan, şunları söyledi:
"2 Kasım 1917 yılında İngiltere Dışişleri Bakanı, siyonist hareketin ileri gelenlerinden biri olan Richter'e bir mektup yazar ve Filistin'de siyonistlere bir toprak vaadinde bulunur. 2017, bu planın yüzüncü yıldönümüdür. 1917 yılında Filistin, İngiltere Birleşik Krallığı tarafından işgal edilmiştir. ABD Başkanı Trump'ın Kudüs'ü israilin başkenti ilan etmesi tesadüfi değildir. Bu, yüzyıllık planın ilk adımıdır. Trump'ın ulusal güvenlik danışmanı da Türkiye ve Katar'ı küresel tehdit olarak ilan ediyor. Bu konular, okunarak geçiştirilecek olaylar değildir. Alınan bu kararlar Müslüman coğrafyanın hayrına değildir. Düşünebiliyor musunuz? İslam karşıtı devletler bir araya geliyor ve İslam ülkeleriyle ilgili hadsiz kararlar alabiliyorlar ve bu kararlar neticesinde Suriye'de, Arakan'da, Filistin'de, Yemen'de Müslüman kanı dökülüyor. 800 milyon insan her gece aç yatıyor, 2 milyar insan açlıkla mücadele ediyor. Buna karşı bir avuç insan dünyanın zenginliklerini, kaynaklarını sömürüyor. Bu insanları sözde korumakla görevli olan Birleşmiş Milletler askerleri ise son birkaç yıl içerisinde 2 bin 500 civarı taciz ve tecavüz olaylarına karışıyor ve bu taciz ve tecavüz olayları Afrika'da, Asya'da, hep Müslüman beldelerinde oluyor. Bu 2 bin 500 tecavüz olayının bin 17'si çocuklara yönelik. Maalesef bizler de yılbaşı çekilişi, piyangosu ve eğlencesi diye uyutuluyoruz."
"Bu toprakları kurtardık ama bağımsız olamadık"
Gençlerin, yaşananlardan ders çıkarmaları gerektiğini vurgulayan Batman Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Davut Okçu ise "Bizler, rahmetleri de minnetleri de sevgimizi de nefretimizi de canlı tutmak zorundayız. Eğer nefretimiz körelirse hedeflerimize ulaşamayız. Muhabbetimiz zayıflarsa birliğimiz kaybolur. Özellikle gençlerimize söylüyorum: Yaşadıklarımızı çok iyi test etmemiz, ders çıkarmamız lazım. Belki 28 Şubat'ı yaşamadınız ama ön sırada olanlar bu süreci yaşadı. Bunu gençlere hatırlatmak istiyorum, neler yaşandık? Cumhuriyet tarihi boyunca neler yaşadık ve son olarak 28 Şubat soğuğunda, rahmetli Erbakan Hocamıza soğuk terler döktürmenin ne demek olduğunu unutmamamız gerekiyor. Kurtuluş Savaşı'nda bu toprakları kurtardık ama bağımsız olamadık. İnancımız bağımsız olmadı, değerlerimiz elimizden alındı." ifadelerini kullandı.
"Dindar insanlar gelince demokrasiyi rafa koyarlar"
Cahiliye dönemindeki kölelik ile bugünkü kölelik anlayışı arasında fark olmadığını vurgulayan Okçu, "1930 yılından 1950 yılına kadar 20 yıl boyunca bu ülkede imam hatipler ve ilahiyatlar kapatıldı. Kur'an tahsili engellendi, okullardan din kültürü dersleri kaldırıldı, ezanlar Türkçeye dönüştürüldü. Camilerin bir kısmı askeriyeye, oraya buraya tahsis edildi. O noktaya gelindi ki bu ülke cenazesini İslami usullere göre defnedecek din görevlisi bulmada sıkıntı çekti. Meşru yollarla, adına demokrasi dedikleri usullerle dindar insanlar iktidara geldi ama muktedir olmaları engellendi. Hani demokrasi vardı, hani demokrasi kutsaldı? Dindar insanlar gelince demokrasiyi rafa koyarlar. Mısır, Cezayir ve Türkiye'de olduğu gibi, bunlar Ebu Cehil'in torunları, bunlar Ebu Leheb'in nesli, aynı zihniyeti paylaşan insanlar. Acaba cahiliye dönemindeki kölelik düzeni ile bugünkü kölelik düzeni arasında ne fark var?" şeklinde konuştu.
Japonların ve siyonist terör çetesinin eğitim yöntemine değinen Okçu, sözlerine şöyle devam etti:
"Japonya'da ilkokula başlayan çocuklar, derslere başlamadan önce Hiroşima ve Nagazaki'ye götürülürler. İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya aslında Amerika'ya kan kusturmuştu ama Amerika gidişatın kötü olduğunu görünce Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası attı. 250 bin insan öldü ve halen oradaki toprakta ot bitmiyor. Çocukları buralara götürürler ki 'Bakın çocuklar, eğer teknolojiniz, sanayiniz ve silah sanayiniz güçlü olmazsa siz her zaman bu bombaları yemeye mahkûmsunuz.' denir. Çocuklar öyle büyütülür. Eğer çocuğun böyle bir şuuru yoksa ve ot gibi büyürse Japonya'ya kazandıracağı hiçbir şey olmaz. Bugün Yahudi eğitim sistemine bakın. Benzer şeyleri onlar da yapıyor. Daha ilkokulda mikrofonu Yahudi çocuklarına uzatıyorlar ve 'Kudüs hakkında ne düşünüyorsun?' diyorlar. Yahudi çocuklar, 'Kudüs Yahudi'nin, devletimizin başkentidir. Büyük bir savaş patlak verecek, bütün Kudüs Araplardan temizlenecek. Evet, Müslümanlardan kalanlar olacak ama onlar bizim kölemiz olacak ve nihayet Mescid-i Aksa'yı yıkacağız, altında Süleyman Mabedi'ni çıkarıp yeniden inşa edeceğiz." diyorlar."
"Ders kitaplarımız, devletçi ve statükocu zihniyetle yapılıyor"
"Biz çocuklarımıza hangi değeri veriyoruz ve onlara hangi amaç peşinde koşun diyoruz?" şeklinde soran Okçu, "Tevhid-i Tedrisat, bize kendi çocuklarımıza bile kendi hedeflerimizi belletmeyi engelliyor. Tevhid-i Tedrisat'ın çıkış sebebi şu: Sizin çocuklarınızı devlet yetiştiriyor. Çocuklar sizin ama siz bu çocuklara zerre kadar bir hedef gösteremiyorsunuz, okullarına ve programlarına müdahale edemiyorsunuz. Devletçi ve statükocu bir zihniyetle programlarımız, ders kitaplarımız yapılıyor. Hatta o kadar maksatlı yapılıyor ki bizim değerlerimiz kötüleniyor. Bizim müfredat programımız bile kendi inisiyatifimizle hazırlanmadı. Uzun süre kitaplarımızda, Padişah Vahdettin vatan hini olarak okutuldu. Son başbakanlardan Ecevit bile çıktı, 'Pes, vatan haini değildir.' dedi. O bile dayanamadı. Bunun için biz kendi çocuklarımızı yetiştirmek için inisiyatif sahibi olmak zorundayız. Hükümetlerin de artık akıllarını başlarına devşirmesi gerekiyor. Bu Tevhid-i Tedrisat kanunu aslında demokrasiye de insan hakları sözleşmesine de çocuk hakları sözleşmesine de insan hakları evrensel beyannamesine de aykırıdır." dedi.
Program, öğrencilerin seslendirdiği ilahilerin ardından, AGD'nin düzenlemiş olduğu siyer sınavında başarılı olan öğrencilere hediyelerinin takdim edilmesiyle son buldun.
Programa; Siirt İl Müftüsü Faruk Arvas, Batman Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Davut Okçu, AGD Siirt Şube Başkanı Mahmut Uyar, Şuurlu Öğretmenler Derneği Siirt Şube Başkanı Murat Kalkan ve vatandaşlar katıldı. (Murat Orhan - İLKHA)