HABER MERKEZİ

Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi`nin  (SDAM) “Yeni Dünya Düzeninde Çin Halk Cumhuriyeti” başlığıyla yayınladığı Çin raporunun bugün üçüncü bölümünü veriyoruz. Raporda Çin`in tarihi, demografik ve coğrafî özellikleri, kendine has yönetim biçimi, komşularıyla olan ilişkileri; Çin`de yaşayan Müslümanlar, onların sorunları, karşılaştıkları problemler ve Çin içerisindeki konumları analiz ediliyor. Çin Halk Cumhuriyeti`ni 4 ana başlık altında inceleyen bu raporun; bugün üçüncü bölümünü okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.

-3. BÖLÜM-

3. ÇİN MÜSLÜMANLARI

3.1. HUİ MÜSLÜMANLARI

Hui Müslümanları, Uygurların aksine, kültürel ve fiziksel olarak Han Çinlilerinden ayırt etmek oldukça zordur. Huiler ülkenin kuzeybatı bölgesine ve ülkenin birçok tarafına yayılmışlardır. Hanlarla uyum içerisinde yaşayan Huilerin, ilk olarak Hz. Osman (r.a.) zamanında bölgeye gelen sahabeler tarafından İslâm`ı kabul ettiği görüşü ağır basmaktadır. İpek Yolu vasıtasıyla Çin`in birçok yerine İslâm ulaşmış,  Abbasi Halifesi Mansur tarafından Çin İmparatoruna yardım için gönderilen 10 bin dolayında askerden oluşan İslâm ordusunun İslâm`ın Çin`de yayılmasında büyük etkisi olmuştur. Çinli Müslümanlar ülkenin tarihinde, askeri idaresinde, yönetiminde ve ekonomik hayatında önemli roller oynamışlardır. Bunların en meşhuru, 1400`lü yıllarda yaşamış olan Amiral Zheng He`dir. Denizcilikte Çin`i çok güçlü bir duruma getirmiştir.

Hui Müslümanları Çin'nin pek çok bölgesinde yaşamaktadırlar fakat Müslüman Hui ırkının ana vatanı olan Ningxia (Ningşia) Çin'in kuzey batısında yer almaktadır. Çin'in 5 özerk bölgesinden birisi olan bu bölge 1958 yılında Ningxia Hui Özerk bölgesi olarak ilan edilmiştir.

Çin hükümeti, Müslüman Hui halkını hükümete daha yakın görmektedir. Huiler İslâm toplumlarında İslamofobyadan en az etkilenen topluluklardır. Çin Hükümetinin Huilere en büyük toleransı İslâm Hukukunu (Şeriatı) sınırlı ölçüde uygulamalarına izin vermesidir, bununla birlikte Şeriat Çin yasalarınca tanınmamaktadır. Huilerin sayısal olarak artış göstermeleri, Han Çinlileriyle evlilik yoluyla olmuş fakat bu durum asimile olmalarını da beraberinde getirmiştir.

Hui Müslümanları, Çinceyi benimsemekle birlikte kendilerini Müslüman topluluk olarak görmektedirler ve halen Çin`in en büyük Müslüman topluluğudur. Uygurların ise yüz yılı aşkın baskılara rağmen halen Çinceyi konuşmamaları ve Han Çinlileriyle evlenmemeleri asimile olmaya karşı dirençlerini göstermektedir. Kendi iç dinamiklerini koruduklarından dolayı Çin hükümeti tarafından baskı altına alınmaktadırlar. Hui Müslümanlarının sekülerleştirilmesi, devlet kademelerinde görev almaları, kültürlerinde ısrarcı olmamaları Uygurlar ile aralarında birleşmek için engel teşkil eden bir sebep olmaktadır.

Uygur Müslümanları, etnik farklılığı kendilerini korumak için kullanırken Hui Müslümanları, özellikle “kadın dindarlığı” üzerinden kendilerini korumuşlardır. Hui Müslümanları arasında geçmişten bugüne yaygın olan “kadın imamlar”, “kadınlara özgü camiler”, onları koruyan en önemli ve özgün unsur olarak öne çıkmaktadır. Çin`de “Nüxue” veya “Nüsi” denen kadın camileri, aynı zamanda Kur`an-ı Kerim kursu olarak işlev görmektedir. Sadece kadınların gittiği bu camiler, “kadın imam” denen,  temel İslâmî bilgilere sahip kadınlar yetiştirerek ve kadınlar için ibadet mekânı sağlayarak Hui Müslümanlarının özellikle komünist dönemde kendilerini korumalarında önemli bir yer tutmuştur.

Çin`de ilk “kadın camisi”nin ne zaman kurulduğu bilinmemektedir, Batı basınının da dikkatini çeken bu camilerin 17. yüzyıla dayandığı düşünülmekteyse de yapılış tarihi bilinen en eski “kadın camisi” Wangjia Alley Camisi, 1820`de inşa edilmiştir. Ülkedeki en büyük “kadın camisi”  Zhengzhou Camii ise 1912`de kurulmuştur. Kadın camileri Çin`e has bir gelenek olarak görülür. Son zamanlarda İslamofobiye karşı kurulduğu iddia edilen Los Angeles ve Amsterdam gibi yerlerdeki mescitlerde kadın imamlar çıkarılmasına, feminist kesimlerin de içinde olduğu bir projenin ürünü olarak yaklaşılmaktadır. Çin`de ise kadınlar İslâm kimliğini korumada önemli rol almışlardır. 1949`da Çin`deki “kadın camisi” sayısı 32 olarak belirlenmiş, komünizmin bütün baskılarına rağmen bu sayı 1997`de,  komünizmin etkisini yitirmeye başladığı dönemde, sadece üç sayı gerileyerek 29`a düşmüştür. Bu durum Hui kadınlarının sistem karşısında inançlarını koruma azimlerine bağlanmaktadır. Özellikle baskının arttığı dönemlerde erkekler, dışarıda görünme zorunlulukları nedeniyle Çinlilere uyum sağlama yoluna girerken kadınlar, “kadın imamlar” önderliğinde ev toplantıları üzerinden kimliklerini korumakta direnmişlerdir. Bir kısmı aile olarak âlim ailelerden gelen ve Çincede “ahong” denen “kadın imamlar”, kadınlara namaz kıldırmakta, aynı zamanda onları İslâm âlemi hakkında bilgilendirmektedir.

Çin`de Müslümanlar dağınık yaşamalarına rağmen evlilik, ticaret, imamların etkisi, cami kültürü,  İslami eğitim, helal yiyecek arayışı ve Hac ibadeti Müslümanların arasında sıkı bir bağ ve diyalog oluşmasını sağlamakta, böylece güçlü bir sivil toplumun oluşması yerel yönetimler üzerinde etki aracı olarak kullanılabilmektedir.

Çin`de İslâm sufi bir anlayışa sahip olduğundan “Ortadoğu”daki karışıklıkların etkisiyle aşırı fikirlerin buraya uzanması, Müslümanlar arasında ayrılıkların oluşmasına sebep olmaktadır.

3.2. UYGUR MÜSLÜMANLARI

Doğu Türkistan, kuzeyinde Rusya, batısında Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneyde Pakistan, Keşmir ve Tibet, kuzey doğusunda Moğolistan, doğusunda ise ÇHC bulunmaktadır. Çin için, tarih boyunca barbar olarak nitelediği ve komşu ülkelere karşı savunma amaçlı bir tampon bölge olarak görülen Doğu Türkistan, geniş topraklarıyla Çin`in 1/5`lik alanını kaplamaktadır.

Doğu Türkistan, Emeviler zamanında Karahanlı Krallığı idaresinde İslâm`a girmiş ve Krallığın başkenti olan Kaşgar, İslâm`ın ilim merkezlerinden biri olmuştur. Bu devirde çok değerli âlimler yetişmiş ve kıymetli eserler verilmiştir; o âlimlerden eserleri günümüze kadar gelen âlimler Yusuf Has Hacip ve Kaşgarlı Mahmut`tur. Tarihi İpek Yolu`nda olan Uygurlar Doğu ile Batı arasında kültür alışverişinde önemli rol oynamış, kendi kültür ve medeniyetini oluşturmuşlarıdır.

Uzun süre çeşitli krallıkların hâkimiyetine giren Uygurlar, 1750 yılında Çin`in işgaline maruz kalmış, 1862`ye kadar süren işgal süresince 42 isyan hareketi görülmüş; bu isyan hareketlerinin bazılarından sonra bağımsızlık kazanılmış olsa da bu bağımsızlıklar uzun süreli olmamıştır. 1933`e kadar süren işgal, bölgeyi kapsayan bir isyanla Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti`nin kurulmasına kapı aralamıştır. Rusya ve Çin`in işbirliğiyle bu yeni devletin ömrü kısa olmuştur. 1949 Komünist Devriminden sonra Doğu Türkistan tekrar Çin`e bağlanmış ve yeni politikalarla baskı, zulüm ve sindirme devam etmiştir.

Bölgenin ekonomik boyutu; pamuk üretiminde ve doğal kaynaklar bakımından zengin olmasının yanı sıra ülkenin 1/3 kömür rezervleri bölgede bulunmaktadır. Petrol ve doğal gaz rezervlerinin devasa boyutta olduğu bilinmektedir. Uygur bölgesi, İpek Yolu üzerinde bulunmasından dolayı Çin için stratejik bir önem taşımaktadır.

Çin, Uygur özerk bölgesinde, bağımsızlık, terör olayları ve Uygur halkının entegrasyona direnç göstermesiyle mücadele etmekte ve baskılarla Müslüman Uygur halkını sindirmeye çalışmaktadır.

Uygur bölgesinde baskıların sebebini sadece terör saldırılarına bağlamak eksik bir değerlendirme olur. Çin hükümetinin baskıları ve Uygur halkının spontane protestolarına sert tepkiler ve daha fazla yasaklar, bu gibi protestolara ve şiddet eylemlerine sebep olmaktadır. Dirençli bir etnik yapı kurması,  dışarıya kapalı olması,  kendi kültürüne bağlı olması ve dini hassasiyette olması Uygur halkının Çin tarafından asimilasyonunu zorlaştırmaktadır. 2013 yılında yayımlanan insan hakları izleme raporuna göre terörle mücadele adı altında Uygur Müslümanlarına etnik ayrım, politikleştirilmiş yargı, kaybolma, fişleme gibi vakalara yer verilmiştir.

Doğu Türkistan İslami Hareketi, 1989`dan beri Uygurlara bağımsızlık için silahlı mücadele veren ve Çin`e karşı eylemlerde bulunan bir yapılanmadır. Çin, uluslararası kamuoyunda Doğu Türkistan İslami Hareketi`ni özellikle DEAŞ ve el-Kaide ile birlikte anıp Hareket`in onlarla bağlantısı olduğunu ileri sürerek anti-terörizm cephesi oluşturmaya çalışmaktadır. Çin`in faaliyetleri neticesinde örgüt, içinde Türkiye`nin de olduğu birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır.

Çin, Uygur meselesini iç meselesi olarak gördüğü için dışarıdan müdahaleye izin vermemektedir. Ayrıca etkin ve güçlü bir devlet olmasından dolayı, İslâm ülkeleri ve soydaş ülkeler herhangi bir sahiplenme ve Uygur halkının sesini duyma ya da duyurma teşebbüsünde bulunamamaktadırlar.

Çin, Doğu Türkistan`da uyguladığı asimilasyon politikası ile Uygur halkını Hun Çinlileri içinde eritmeye çalışmaktadır. Genç nüfusa karşı uygulanan ibadet yasağı, oruç tutma yasağı, Müslüman kızların Hun Çinlileriyle zorla evlendirilmeleri, yine genç kızların ülkenin uzak noktalarında maddi imkânlardan yoksun bir şekilde uzun süre çalışma zorunluluğu, İslami isim ve sembollerin yasaklanması gibi uygulamalar, Uygurlarda İslami bir kimliği tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Uygur halkı,  asimilasyonun şiddetinden, dışarıdan gelen kültürel baskıya ve Hükümetin Hun Çinlileri bölgeye yerleştirme politikasına karşı organizeli bir toplum olarak direnç gösteremediğinden Doğu Türkistan`ın Müslüman nüfusu gün be gün azalmaktadır.

4. ÇİN`İN ULUSLARARASI GÜÇLER VE KOMŞULARIYLA İLİŞKİLERİ

Çin, Mao`nun ölümünden sonra dış dünyaya açılmaya başlamış, uluslararası entegrasyona gitmiştir. Çin`in üyeliğinin olduğu başlıca uluslararası örgütlere baktığımızda Birleşmiş Milletler (Güvenlik Konseyi), Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Para Fonu, Güneydoğu Asya Ülkeleri Örgütü, Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu, Asya Kalkınma Bankası, Afrika Kalkınma Bankası, Karayipler Kalkınma Bankası, Latin Amerika Entegrasyon Birliği`ne üye olduğunu görürüz. Dünya Ticaret Örgütü`ne üye olması, Çin`in dünyaya açılmasında en büyük etkiye sebep olmuştur. Afrika`dan, Güney Amerika`ya kadar olan alanlarda Çin`in etkisini görmek mümkün duruma gelmiştir. Mao zamanı devletçi ekonomik model uygulanırken Mao`dan sonra komünizmden devşirme liberalizme doğru bir kayma görülmektedir. Şi Cinping ile büyük bir atılım yaşamaya çalışan Çin, ticarette, endüstride, teknolojide ve savunma sanayisinde küresel güç olmaya çalışmaktadır.

Çin,  Rusya,  Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından kurulan ve ilk olarak Şangay Beşlisi olarak anılan daha sonra Özbekistan`ın da katılımıyla Şangay İşbirliği Örgütü adını alan örgüt bölgede güvenliği sağlamak amacıyla kurulmuştur. Son olarak Pakistan ve Hindistan`ın katılımıyla örgütün üye sayısı sekize çıkmıştır. Örgütün endişelerinin başında İslami Örgütler ve uyuşturucu ticareti yer almaktadır. Örgüt aynı zamanda bölgede ABD varlığına karşı bir tehdit özelliği de taşımaktadır. Çin`in bölgedeki hedeflerinin başında da ABD`nin bölgeyi tamamen boşaltması bulunmaktadır. Örgütün güvenliği öncelemesi, üye devletlerin İslami oluşumlar üzerinde baskı uygulamasına, gözaltı ve tutuklanmalara sebep olmaktadır. Örgütte bölge ülkelerinden gözlemci olarak bulunan Afganistan, İran, Moğolistan ve Belarus`un yanında ayrıca 6 ülkenin de diyalog partneri olarak ilgi göstermesi, örgütün etki alanının genişlediğini ve bölgede güçlü bir yapı olmaya doğru ilerlediğini göstermektedir. Türkiye de zaman zaman Batı Bloku ile yaşadığı gerilimlerden dolayı yönünü ŞİÖ`ye çevirmektedir.

(Devam edecektir)