Sözlükte zulüm kelimesi “bir şeyi olması gerekenin dışına saptırma, adaletsizlik, zorbalık, haksızlık, kötülük” gibi anlamlar ifade etmekte olup, terim olarak genellikle “dinî ve ahlâkî kanunlarda belirlenmiş sınırları aşan; adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine ters düşen davranışlar” için kullanılır.
Ayrıca hukuk ve ahlâk dilinde, çok genel bir ifade ile “haktan bâtıla sapmak, rızasına aykırı olarak birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunmaya kalkışmak, haddi aşmak” gibi tanımların yapıldığı da görülür.
Kur`an-ı Kerîm`de çeşitli isim ve fiil kalıplarıyla pek çok ayette geçen zulüm kelimesi, biri itikad, diğeri ahlâk alanıyla ilgili olmak üzere iki ayrı bağlamda kullanılır. İlk kullanıma göre zulüm kelimesi genellikle şirk, inkâr, günahkârlık (fısk, fücur), itikadî ve amelî bakımdan Allah`ın koyduğu kuralları, sınırları çiğneme, aşma (taaddî, israf) gibi kavramlarla yakın bir anlam ifade eder.
Buna göre “Şirk büyük bir zulümdür” (Lokman 13), “Kâfirler zalimlerin ta kendileridir. (Bakara / 254), “Her kim Allah`ın koyduğu kuralları çiğnerse işte onlar zalimlerin ta kendileridir”. (Bakara / 229, Araf / 19, Talak / 1)
Kur`an`da ahlâkî bağlamdaki kullanımına göre zulüm kelimesi hak, hürriyet, eşitlik gibi konulara ilişkin olarak “haddi aşmak ve başkasının hakkını ihlâl etmek, başkasına zarar vermek” anlamını ifade eder. Bu tanıma göre zulüm, “haksızlık ve adaletsizlik” demek olup her şeyden önce Allah için düşünülmesi imkânsız olan bir durumdur.
Zira “Allah kullarına asla zulmedici değildir. (Âl-i İmrân /182, Enfâl /51, Hac 2/10) Hiçbir kimse O (CC)`ndan “kıl payı kadar bile haksızlık görmez” (Nisa /49).
Şu halde bu anlamıyla zulüm dinî sorumluluğu olan, akıl sahibi varlıklara özgü bir tutum olup, Allah tarafından kesinlikle haram kılınmıştır. Aynca kişi, kime karşı ve ne tür bir kötülük işlemiş olursa olsun, aslında Kur`ân-ı Kerîm`e göre bu kötülüğü öncelikle kendi nefsine karşı işlemiştir.