Camide Kur'an-ı Kerim dersi verdiği için hakkında 4 yıl 8 ay hapis cezası verilen Kur'an hocası engeli kadının eşi, evlerine yapılan baskında polisin tutumuna sert tepki göstererek, tutumun kabul edilemez olduğunu söyledi.
Yargıtay tarafından yeniden yargılanması yönünde karar vermesi öngörülen Kur'an-ı Kerim hocası engeli kadının, skandal bir şekilde gözaltına alınıp cezaevine konulmasına tepki gösteren eşi, evlerine yapılan baskında, polisin tutumunun kabul edilemez olduğunu belirtti.
Polisin baskındaki tutumunun kabul edilemez olduğunu ifade eden Abdulkadir Orakçı, yaşadıkları mağduriyeti İLKHA'ya anlattı.
Tek başına ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak durumda olan engelli eşinin, polis tarafından alınma şeklinin kabul edilemez olduğunu belirten Orakçı, evlerine, hücre evine yapılan operasyon gibi baskın yapıldığını ve polisin tutumunun rencide edici olduğunu söyledi.
Polislerin evlerine yaptığı baskının çocuklarında travmaya neden olduğunu ifade eden Orakçı, engelli bir kadının polise herhangi bir saldırıda bulunma ihtimalinin bile olmadığına dikkat çekti.
Yaşadıkları mağduriyetleri anlatan Orakçı, "Ben daha dükkândaydım, eve gidecektim. Saat 17.00 sıralarında eşime telefona açtım. Eşim telefonu kapattı. Eşimin bir işinin olabileceğini düşündüm. Ardından kızıma telefon açtım, o da telefonuma cevap vermedi. Oğluma da telefon açtım o da cevap vermedi. Evden kimse telefona cevap vermeyince şüphelendim. Eşimin zaten bir cezası vardı, polislerin eve geldiğini düşündüm ve eve gittim. Yanımda kardeşim de vardı. Eve geldiğimde sitenin içerisinde panzerleri gördüm. Her taraf polis doluydu. Polisleri ve panzeri görünce evimize geldiklerini anladım. Siteye girdiğimde polisler aracımı durdurdular. Beni aracımdan indirerek arama yaptılar. Ardından eve çıktım, binada yüzleri maskeli belki 50 özel harekât polisi vardı. Sanki orada büyük bir çatışma varmış gibi duruyorlardı. Site komple ayaklanmıştı. Eve girdim, kapı açık, çocuklarımı bir köşeye sıkıştırmışlar, ağlıyorlardı. Hanımımı da bir yere almışlar, bir bayan polis başında duruyordu. Evin her tarafını dağıtmışlardı. Zile basmadan, evimizin kapısını kırarak içeri girmişlerdi." dedi.
"Sanki dağdan bir terörist gelmiş, bu evde saklanıyor, o şekilde baskın düzenleniyor"
Evlerine yapılan baskının kasıtlı olarak yapıldığına da işaret eden Orakçı, "Tamam da siz geldiniz eşimi götürmeye iki polis gönder nazikçe götürsün. Demek ki bu kasıtlı bir şekilde yapılmış. Başka birileri bunları yönlendiriyor, nasıl yapıyor? Bunu arkasında bir şey mi var? Ben inanmıyorum bu yukarıdan bir emir alarak yapılmış, kasıtlı bir şekilde beni orda mahallede rencide etmek için bu baskın yapıldı. Ben eve geldiğimde bana polisler, 'senin silahın var mı?' diye sordu. Ben onlara olmadığını söylememe rağmen aramalarına devam ettiler. Tabi bu esnada onlar işlerini bitirdi, hiçbir şey bulamadılar, çünkü bir şey yoktu. Sen niye kapıyı kırmışsın, kapıyı çal, zaten bayandır bir de engelli, protezlidir, sana karşı silah mı kullanacak, sanki dağdan bir terörist gelmiş, bu evde saklanıyor, o şekilde baskın düzenleniyor." ifadelerini kullandı.
"Telefon açsaydılar ben onları evime götürürdüm"
Polislerin aile mahremiyetini çiğnediğine de vurgu yapan Orakçı sözlerine şöyle devam etti:
"Özel harekâtçılar eve koçbaşıyla kapıyı kırarak giriyorlar. Üç kızım ve hanım oturuyor, polisler bunların üzerine üşüşüyor. Bir çocuğum şoka girerek banyoya kaçıyor. Herkes ağlıyor ve polislerin tutumundan dolayı kendilerini öldüreceklerini düşünüyorlar. Ayakkabılarıyla eve giren polisler, silahlarını çocukların kafasına tutarak 'yat yat' diyerek hepsini yere yatırmışlar. Böyle bir şey olamaz. Gelip bir bayanı götürmek bu şekilde olmaz, kapıyı çal açmadıysa kapıyı kır. Bu büyük bir rezalettir. Ben böyle bir şey görmedim hangi teröriste bunu yapmışlar. Dağdan gelen bir terörist dahi olsa silahlı olsa bu şekilde bir eve girilmez. Acaba bunlara yetkiyi kim verdi? Buna yetkiyi veren 'Git bu evden bir bayan var al, engelli ayağı protezli hiçbir şey yapamaz' demeliydi. Benim evim, adresim ve dükkânım belli, ben bir esnafım. Gelip beni dükkândan da alıp götürebilirdiler. Telefon açsaydılar ben onları evime götürürdüm. Bu başka bir şeydir. Bunun arkasında kim varsa yetkililer tarafından hesabı sorulsun." şeklinde hukuksuzluğa dikkat çekti.
"Eşime ceza veren 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesindeki savcı ve hakimler şu an FETÖ'den cezaevindeler"
Eşinin hiçbir suçunun olmadığını ifade eden Orakçıoğlu, "Eşim 1994 yılında camiye gitti, Kur'an dersi verdi, siyer dersi anlatmış hepsi belgelerle sabit, polis bunu yazmış o zaman. FETÖ polislerini herkes biliyor, kim onlara muhalif ise onu desteklemiyorsa kumpaslarla onu imha etmişler, birçok insanı zindanlara atmışlar hepsinden de haberimiz var. 'Sen gitmişsin camiye Kur'an dersi vermişsin kızlara, ders almışsın, siyer dersi vermişsin' deniliyor bu suçmudur yani? Eşim gidip insanları dağa mı kaldırdı? Buna rağmen eşimi gözaltına aldılar, savcı eşimi dosyasında bir suç olmadığını söyleyerek serbest bıraktı. Mahkeme Diyarbakır 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesinde devam etti. 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi eşime ceza verdi. Daha sonra 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesindeki hâkim ve savcıların FETÖ'cü olduğu ortaya çıktı. Eşimin dosyası ardından Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesine gitti. Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesindeki hâkim ve savcılar da tutukludur. Bu bölgedeki insanlara FETÖ'nün ne yaptığı hepsi ortaya çıktı. Peki, Ergenekon hepsi yeniden başvurdu bırakıldı ve berat ettiler. Biz başvurduk, şu anda bir iki ay kaldı ki bozup dosyayı geri gönderip burada beraatını bekliyorduk. Bu bir suç değil ki. İsterse hangi savcı hâkim bakıyorsa baksın. Camide ders vermek suç değildir ki. Başka benim ailemin yaptığı hiçbir şey yoktur. Ben bundan dolayı şikâyetçiyim. Gelip götürme değil de bu şekilde bu hareket hiçbir insana yapılmaz. Hiçbir kanunda da yoktur. Hadi diyelim olağanüstü hal bile olsa yaw bir kapı çal bayandır, erkek değil, terörist değil. Bunun hesabını yetkililer versinler. Bunlardan hesap sorsunlar." ifadelerini kullandı. (M. Hüseyin Temel, Emrah Deniz, Abdurrahman Tetik - İLKHA)